Koronavirüsün Çin’in Vuhan şehrinden dünyaya hızlı şekilde yayılması sonrasında konuşulan konuların başında salgın sonrası dünyada yaşanabilecek radikal değişiklikler söz konusudur. Bu kapsamda odaklanılan konuların başında kapitalizmin ve küreselleşmenin geleceğinden insanların sosyal hayatına kadar gözlemlenecek değişimlerin yaşanacağı konusunda hemfikir görüşler mevcut. Salgının mevcut küresel sosyal, siyasi ve iktisadi düzeni sarsacağı, kürenin en güçlü siyasi organizasyonu Avrupa Birliği’ni dağıtacağı veya ülkeler bazında yaşanacak değişimler hakkında pek çok görüş dünya kamuoyunun tüketimine sunulmuş durumda. Belki de asıl dikkat kesilmesi gereken konuların başında siyasi ve ekonomik bir istikrar yakalama ivmesine geçmiş ülkelerin akıbeti olabilir. Söz konusu gelişmenin çoğunlukla Afrika için geçerli olduğu yadsınamaz bir gerçek.
Salgının seyri ve sonrasındaki gelişmelerin Afrika’yı nasıl etkileyeceği ise asıl merak konusu gelişmelerin başında geliyor. Şu ana kadar yayınlanan haber ve analizlerde kıtanın salgına karşı dezavantajlı yönleri öne sürülüyor. Bu yorumların büyük çoğunluğunda kıtanın kırılgan ekonomik yapısı ve sağlık hizmetlerindeki sıkıntılar başı çekiyor. Sahraaltı Afrika’da sağlık hizmetinin yeterli olmadığı, hizmetlere ulaşımda yaşanabilecek sıkıntıların, yeterli sayıda test yapılmamasının virüs taşıyan insanları tespit etmede yaşanacak aksaklıkların kıtayı derinden sarsabileceği aşikâr. Salgın sonrasında yaşanacak küresel ekonomik gelişmelerden Afrika’nın etkilenmemesi zaten mümkün değil. Çünkü Afrika kıtası küreselleşmeden diğer kıta ve bölgelere göre daha az nasiplenmiş değildir. Aksine yer altı kaynakları ve yer üstü potansiyelleri bakımından bu sürece entegre durumdadır. Asıl önemli sorun kıtanın salgın esnasında yaşayacağı sıkıntılardan ziyade sonrasındaki gelişmeler. En büyük soru işaretleri arasında Çin’in kıtadaki varlığının ne yöne evrileceği, ülke politikalarının salgın sonrasında nasıl şekilleneceğidir.
Afrika’da Salgının Seyrini Belirleyecek Faktörler
Afrika’da en son verilere göre COVİD-19 testi pozitif çıkan vakaların sayısı 20 bini aşmış durumda. Toplam 52 ülkede tanı konan bini aşkın hasta hayatını kaybetti. Uzmanlara göre kıtada bu tablonun ağırlaşması ise söz konusu gelişmeler arasında. Vaziyetin böyle olması Afrika’nın küresel bir pandemiye ekonomik ve sağlık hizmetleri bakımından ne kadar hazırlıklı olduğu sorusunu akıllara getirebilir. Son dönemde Afrika toplumunda istikrarın sağlanması, yönetimsel atılan adımlar, yolsuzlukla mücadeledeki artış, çocuk bakımı ve sağlık hizmetlerine erişim, bebek ölümleri gibi negatif verilerde gözle görünür bir iyileşmenin olduğu kabul ediliyor. Daha da ötesinde bu durumlarla bağlı olarak Afrika kamuoyunun dünyaya sesini duyurmada da eski döneme göre elinde güçlü enstrümanlar mevcut. Tüm bunlara rağmen kıtanın bu salgından etkilenmesinde olumlu ve olumsuz rol alabilecek faktörlerin varlığı söz konusudur.
Kıtada son dönem sağlık harcamalarındaki artış önemli olsa da halen sağlık hizmetlerine ulaşımda sıkıntılar var. Bu hizmetlere ulaşabilen Afrikalıların oranı %50’nin altında. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre ülkelerin GSYİH’lerinin sadece %10’luk kısmı bu yönde harcanabiliyor. Sağlık hizmetlerine erişim kadar hastanelerdeki sağlık ekipmanları, yetişmiş personel eksikliği de kıtanın COVİD-19 krizindeki handikapları arasında. Temiz ve içilebilir su sıkıntısı ise bir başka önemli konu. Suya erişim oranı da son verilere göre Sahraaltı Afrika’da halen istenilen seviyelerde değil. Bunun başlıca sebepleri arasında ekonomik sorunlar kadar idari sıkıntılarda yatıyor. Öyle ki, Afrika’da su kaynaklarının yetersizliğinden ziyade su yönetimi sorunları ön plana çıkmaktadır. Kıta için bir diğer önemli risk faktörü HIV virüsünü taşıyıcısı insanların sayısındaki fazlalık. Afrika kıtasında 20 milyon kişinin bu virüsün taşıyıcısı olması salgını doğrudan etkileyecek olumsuz faktörler arasında.
Tüm bunlara rağmen Afrika’nın COVİD-19 ile mücadelede elini güçlendirecek kıtanın karakteristiğinden kaynaklanan doğal özellikleri de var. Afrika kıtasında ekonomik gelişme ile orantılı hızlı ve ivmelenen kentleşmeye rağmen kırsal hayatın mevcudiyeti kentleşme oranlarına göre daha yüksek seviyelerde. Asya, Avrupa ve ABD’deki verilere göre virüsün yayılması büyük şehirlerde olması kıtanın önemli avantajları arasında. Kıtanın yer altı zenginlikleri kadar yer üstü en önemli kaynağı genç nüfusu salgınla mücadelede en önemli etkenler arasında. Kıtada 0-44 yaşındaki insanlar nüfusun çoğunluğunu oluşturmaktadır. Bu demografik veriler kıtadaki salgının seyrini olumlu yönde etkilemesi beklenmektedir.
Afrika’nın en önemli kaynağı: Genç Nüfus
Yaşadığımız salgın süreci kadar sonrasındaki eğilimler ve küresel/yerel değişimler de zihnimizi meşgul etmektedir. ABD/Çin arasındaki rekabetin gelişme ve sonuçları hatta küresel güç pozisyonunda kayma yaşanması tartışılmakta fakat bölge ve kıta ölçeğinde bu zihin jimnastiğinin sınırlı kaldığı söylenebilir. Koronavirüs salgını sonrasında Afrika’yı neler bekliyor? Bu sorunun cevabı hiç şüphesiz mevcut Afrika yönetimleri ve kıta üzerine yoğunlaşmış araştırmacılar tarafından kafa yorulan konular arasındadır.
Afrika kıtası 1990’lı yıllardaki askeri darbe, iç savaş ve terör gibi ekonomik ve siyasi istikrarsızlığı besleyen döngü sebebiyle Batı medyası tarafından ‘umutsuz kıta’ olarak sunulmuş bölgelerin başında geliyordu. Bununla birlikte kıtada gıda ve su krizlerinin oluşturduğu fotoğrafların servis edilmesi bu kanaatleri ve sunumu pekiştirmemize yardımcı oldu. Fakat 2000’li yılların başından itibaren kıtanın yaşadığı ani değişim ve pek çok alandaki olumlu seyir ibrenin farklı yönde hareket etmesini sağladı. Afrika’nın bu kadar kısa sürede aldığı mesafe aynı medya kuruluşları tarafından yarının umudun ve ışığın kıtası olarak sunulmasını sağladı. Bu hızlı değişimi sağlayan, kıtanın yaşadığı tüm sorunlara rağmen küresel ve bölgesel rekabetin merkezi yapan unsurların başında elbette zengin yer altı kaynakları gelmekteydi. Salgının dünyaya yayılmasından kısa süre önce uzun yıllar Afrika’nın en büyük ekonomisi vasfını sürdüren Güney Afrika Cumhuriyeti yerini Nijerya’ya bıraktı. Bu başarının ardında Nijerya’nın ve Gine Körfezi’nin sahip olduğu fosil yakıt rezervleri gelmektedir. Tabii ki bu değişim sadece petrol ve doğalgaz rezervleri ile açıklanması yanıltıcı olur.
“En Hızlı Milyar” adlı kitabıyla Afrika’nın yaşadığı ekonomik dönüşümü anlatan Charles Robertson kıtanın demografik zenginliğine atıf yapmak için iki önemli kavramı kullanmayı tercih ediyor. “Coğrafya kaderdir” sözüne referansla “demografi kaderdir” ve “dünyanın en büyük demografik kâr payı”. Bu iki kavramdan yola çıkarak Afrika’nın geleceğini ve salgın sonrasındaki dünyadaki konumunu belirleyecek temel faktörün kıtanın yer altı kaynaklarından daha çok eğitimli, donanımlı ve dinamik genç nüfusu olacaktır. BM ve Dünya Bankası verilerine göre kıtanın nüfusu önümüzdeki kırk yıl içinde yüzde 60 oranında artacak ve özellikle bu nüfus içinde eğitimli gençlerin oranının üçe katlanacağı tahmin ediliyor. Bu devamlı yaşlanan dünya nüfusunun yüzde 25’ine tekabül ediyor.
Küresel Rekabetin Merkezi Afrika mı Olacak?
Koronavirüs salgını öncesinde Afrika gündemini meşgul eden başlıklar arasında bazı ülkelerin kıta ile siyasi ve ekonomik bağları güçlendirmek için yaptıkları veya yapacakları Afrika zirveleri geliyordu. Çin, Rusya, Japonya, Almanya, Birleşik Krallık, Fransa gibi kıtanın aşina olduğu eski sömürgeciler ile kıtada varlıklarını son yıllarda tahkim etmiş devletler 20 yıl önceki ‘umutsuz kıtanın’ potansiyeline hücum etme yarışı içine girmişlerdi. ABD’nin kıtadaki askeri varlığını azaltma girişimleri kıtadaki Çin varlığının boyutları nedeniyle ABD medyası ve düşünce kuruluşları arasında mevcut dengenin Çin lehine radikal şekilde dönmesi sebebiyle eleştirilmektedir.
Salgını kontrol altına almayı başaran Çin’in korona diplomasisine hız vermesi, kıtaya gönderdiği tıbbi ekipmanlar ile bir adım öne çıkmayı başardığı söylenebilir. Asıl önemli olanın salgının dünya çağında kontrol altına alınmasıyla birlikte ABD’nin vereceği reaksiyon olacaktır. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra küresel bazdaki hakimiyetini dünyanın çeşitli coğrafyalarında olduğu gibi Afrika kıtasında da hissettiren ABD’nin bu misyonunu kolay terk etmeyeceği gözükmektedir. Kıtanın kaynakları ve yetişmiş insan gücü potansiyeli göz önüne alındığında Koronavirüs sonrası değişecek dünya dengeleri ve yeni bir dünya gerçeği ile karşı karşıya olduğumuzu öngörürsek Afrika’nın bu rekabetin merkezlerinden olması kaçınılmaz olacaktır.
Burada iki önemli hususu da zikretmekte fayda var. İlk olarak kıtanın salgın esnasında krize cevap verme kapasitesidir. İkincisi salgın sonrasındaki eğilimlere verilen tepkilerdir. Kısacası Afrika’nın yeni dünya düzeni veya salgın sonrası dünyada bu rekabeti lehine çevirme olasılığı mevcudiyetini korumaktadır. Eski normallerin, alışıldık retoriklerin ötesine geçme umudu dış müdahalelerin değil Afrika’nın kendi elindedir. Çin’in koronavirüs salgınında dünyadaki ticari ve üretim ile ilgili itibarını kaybetmesi ile çok uluslu şirketlerin yeni üretim merkezi arama çabaları çok uzun sürmeyecektir. Afrika kıtası böyle bir durumda yeni çekim merkezlerinden biri olmaması için bir neden yok.
Afrika için umut: Ruanda Örneği
Günümüzde koronavirüs salgını söz konusu olmasaydı Afrika ölçeğinde konuşulacak konuların başında kıtada tırmanan terör saldırıları gelecekti. Sahel Bölgesi, Afrika Boynuzu hatta Mozambik’e kadar uzanan hem kıta hem de küresel ekonomik ve jeopolitik noktalardaki terör saldırıları, dev bütçeli ve ihraç terör örgütlerinin kıtada nasıl doğdukları ve terörün nereye evrileceği Afrika’ya odaklananların gündeminde olacaktı. Bugünlerde ise kıta ülkelerinin sağlık hizmetleri ve tıbbi ekipmanları hatta Çin’in yardımları ön plana çıkmış vaziyette. Korona sonrasında dünyada Afrika’nın kırılgan ekonomik yapısı ve salgının yol açtığı ekonomik tahribatlar da gündemde olacaktır. Fakat, tüm bunlara ek olarak Sahel Bölgesi’ndeki yer altı kaynakları, Gine Savanası ve Körfezi’ndeki petrol rezervleri hatta bir adım daha ileri giderek Ruanda’nın yakaladığı siyasi ve ekonomik başarının kıtada bir domino etkisi oluşturup oluşturmayacağı en az diğer konular kadar önümüze gelmesi çok uzun zamana yayılmayacaktır. Ruanda, Afrika’nın sağlık hizmetlerine erişim ve ekipman yeterliliği konusunda en hazırlıklı ülkeleri arasında. Elbette ülkenin yakaladığı ivme bunlarla sınırlı değil. Ülkenin başkenti Kigali’de teknolojik alt yapı için AR-GE ve fikir üretimi konusunda faaliyetlerini sürdüren devasa bir teknoloji merkezi mevcut. Hatta, Afrika’nın ilk akıllı mobil telefonunda üretim safhası bitmiş, satışa sunulması an meselesi. Medyaya yansıyan haberlere göre Afrika’nın ilk otomobil üretimi için çalışmalar sürüyor. Alman otomobil devleri Ruanda’nın bu potansiyelini erken fark ederek ülkede üretim tesisi için adımlar atıldı. Ülkedeki değişim sadece teknolojik hamleler ile sınırlı değil. Alt yapı projeleri ve başkent Kigali’deki dev inşaatların gelecekte ülkenin bölgedeki hizmet ekonomisi ve konferans üssüne dönüşeceğinin sinyallerini veriyor. Daha da önemlisi diğer Afrika ülkelerinin Ruanda olması ve bir adım daha öne geçmesi koronavirüs sonrası günler için beklenmedik gelişmeler arasında olmayacak.
Koronavirüs nedeniyle Afrika kıtası tarihinin en ciddi sağlık sınavlarından birini verecektir. Kırılgan ekonomik yapı kıta ekonomilerini resesyona sürükleyebilecektir. Fakat salgın sonrası yeni bir dünyaya uyanacaksak ve yeni bir küresel sistem ile karşı karşıya kalacaksak Afrika bu yeni dünyanın merkezinde yer alacaktır.
Not: Bu yazı, 17.04.2020 tarihinde AA Analiz’de “Kovid-19 sonrası Afrika’yı neler bekliyor: Kıtanın avantajları ve dezavantajları” başlığıyla yayınlanmıştır. Ayrıntılı bilgi için tıklayınız.