Afrika kıtasının önemli bir bölümünü kapsayan Nil Havzası’ndaki kronik tartışmaların başında gelen ve ulusal sınırların oluşumu sonrasında Mısır, Sudan ve Etiyopya başta olmak üzere diğer kıyıdaş ülkelerinde dahil olduğu Nil Nehri paylaşım sorunu yeni izdüşümleri, siyasi ve stratejik gelişmeler ışığında tartışılmaya devam ediyor. Etiyopya’nın siyasi dönüşüm ve ekonomik kalkınması ile birlikte Hedasi Barajı inşaatını tüm uluslararası engellemelere, Mısır’ın hegemonik tavır ve koşullarına rağmen sürdürmesi Nil sorununda yeni bir safhanın başlamasına vesile oldu. Rusya’nın Afrika Zirvesi öncesi Mısır özellikle de Etiyopya tarafından yapılan askeri seçenekleri içeren açıklamaların gölgesinde Soçi’de bir araya gelen Abdülfettah es-Sisi ve Abiy Ahmed’in görüşmesi gerginliği biraz olsun yumuşatsa da Nil Nehri üzerinde önümüzdeki dönemde Etiyopya ve Mısır için hayati konumda bulunan Nil’in daha çok tartışmalara ve yeni gelişmelere açık olması kuvvetle muhtemeldir. Tüm bu gelişmelerin yanı sıra Rusya ve ABD’den gelen arabuluculuk teklifinin bölgede olumlu bir sonuç doğuracak mı sorusu öne çıkmakta, hidro diplomasinin taraflar arasında sürdürülmesinin ne kadar mümkün olduğu önümüzdeki dönemde daha belirgin olacaktır.
Nil paylaşım sorununun kökenleri
Afrika’nın Batılı devletler arasında paylaşılması süreci ile başlayan işgal ve koloni yönetimleri kısa sürede kıta genelindeki toprakların çoğunu kontrol altına almış, özellikle su kaynakları ve nehirler üzerinde hâkimiyet, sömürge yönetimlerinin vazgeçilmez hedefleri arasında yer almıştır. Bu kapsamda Britanya’nın Mısır, Sudan ve diğer Nil Havzası üzerindeki ülkeleri yönetmeye başlamasıyla Nil’in bugünkü sorunlarına ilk adım atılmıştır. Nil kontrolü üzerine ortaya atılan teorilerin başında Amerikan iç savaşı nedeniyle pamuk hammaddesi tedarikinde sorunlar yaşayan Britanya tekstil sanayisinin sorunlarına çözüm bulmak için en uygun ve kaliteli pamuğu temin etme niyeti öne çıkmaktadır. Mısır ve Mısır Sudanı’nın (Sudan-i Mısrî) işgali bu ülkelerdeki kaliteli pamuk üretiminin bir sonucu olarak gösterilmektedir. Sadece pamuk tedariki değil Nil’in belli bölgelerinde uygun olan gemi taşımacılığı sürdürülebilir kolonyal yönetim için elzem konumdaydı. Ayrıca Nil’in bu stratejik konumu yanında emek gücünün en güçlü temin aracı köleliğin yanı sıra sulama projeleri ve değişik tarım ürünlerini yetiştirmek için tabii ortamın uygun olması kolonileştirme heveslerinin kabarmasına neden olmuştur.
Günümüze kadar sirayet eden ve Nil üzerindeki sorunların ortaya çıkmasında gerek kolonyal gerekse post-kolonyal dönemde nehrin paylaşımı hususunda yapışan anlaşmalar etkili olmuş, Nil’e su katkısı bakımından önemli mansap ülke Etiyopya’nın bu antlaşmalara taraf olmaması veya görmezden gelinmesi günümüz tartışmalarının sebepleri arasındadır. Tüm bunlara Mısır’ın bağımsızlığı ve Hür Subaylar darbesi sonrasında askeri, ekonomik ve siyasi üstünlüğü elde etmesi havza üzerinde Mısır hegemonyasının pekişmesini beraberinde getirmiştir. 1959 yılında Mısır ile bağımsızlığını yeni kazanmış Sudan arasında yapılan ve günümüzde de Nil’de hâkim olan rejimi tesis eden antlaşmanın varlığını halen sürdürmesi ve revizyon taleplerinin Mısır ve Sudan ikilisinin vetolarına takılması sorunun derinleşmesine neden olmuştur. Fakat Etiyopya’nın 2011 yılında Nil üzerine Çin işbirliği ile baraj inşa edeceğini açıklaması Nil’de var olan dengeleri değiştiren gelişmelerin fitilini ateşlemiştir.
Etiyopya ve Hedasi Barajı: Yüzyıllık itiraz ve mücadele
1902 yılında Britanya ile Etiyopya arasında yapılan antlaşma ile Mavi Nil üzerine herhangi bir baraj veya inşaat yapılmaması ve Nil’in kaynağı olan Tana Gölü’ne yine bu nehrin ana kollarından biri olan Sobat Nehri üzerinde bir çalışma yapılmamasında mutabık kalınmıştı. Aradan geçen zamanda hidro-diplomasi faaliyetleri ve yapılan antlaşmalarda Etiyopya hiçbir şekilde muhatap alınmamış ve nehir sularındaki aslan payı devam eden süreçte Mısır’a bırakılmıştı. 1929 ve 1959 yılındaki antlaşmalar 1902 antlaşmasını fiili olarak ortadan kaldırmış, Etiyopya’nın Mavi Nil üzerinde baraj yapma fikrine yol açmıştır. Etiyopya başkenti Addis Ababa’ya 700 kilometre uzaklıkta Sudan sınırına 40 kilometre mesafede yapımı devam eden 145 metre yüksekliğinde ve 1800 metre uzunluğunda 6450 megavat hidrogüç kapasitesiyle Afrika’nın en büyük barajı olma özelliği taşıyan Hedasi Barajı’nın (Büyük Rönesans Barajı) yapımı fikri ABD Islah Bürosu’nun 1956 ve 1964 yılında yaptığı fizibilite çalışmaları ile belirlenen noktaya inşa edilmektedir. Etiyopya’nın Mavi Nil üzerinde baraj yapma fikri 1920’li yıllara dayanmaktadır. 1927 yılında dönemin Etiyopya yönetimi ile ABD’li J.G. White adlı şirket arasındaki 20 milyon dolarlık baraj yapımı anlaşması dönemin İngiliz gazetelerinin sansasyonel haberleri ve Britanya’nın 1902 anlaşmasını öne sürerek yaptığı itirazlar neticesinde iptal olmuştur. Britanya koloni yönetiminin Etiyopya’nın Mavi Nil’e baraj yapması durumunda Sudan’daki pamuk üretiminin sekteye uğraması ve Nil’in sularının azalması neticesinde 1929 yılında Mısır ve İngiliz yönetimi altındaki Sudan arasındaki anlaşma ile Nil sularının kesintiye uğramasının önü alınmak istenmiştir.
Etiyopya Hedasi Barajı’nın yapım çalışmalarına 2006 yılında başladığı dönemde fon bulmak için Dünya Bankası ve Afrika Kalkınma Bankası’na yaptığı başvurular Mısır’ın itirazları sebebiyle sonuç vermemiş, baraj nihayetinde Çin tarafından fonlanmış, 2010 yılına kadar yapılan fizibilite çalışmaları ve mimari tasarım sonrası dönemin Başbakanı Meles Zenavi tarafından yapımına 2011 yılında başlanmıştır. 2019 yılında yapımının bitmesinin planlanmasına rağmen aksaklıkların ortaya çıkması neticesinde barajın henüz % 70’lik kısmı tamamlanabilmiştir.
Abiy Ahmed ve Hedasi Barajı
Barajın yapımının başladığı süreçte Mısır’dan itirazlar yükselse de Mısır’daki iç karışıklık ve Hüsnü Mübarek yönetiminin görevden ayrılması Etiyopya’ya zaman kazandırmış, Mısır bu süreç sonrasında Muhammed Mursi döneminde yapılan sert açıklamalar ile sürece yeniden müdahil olmuştur. Abdülfettah es-Sisi’nin askeri darbe sonucu cumhurbaşkanı olduğu dönemde Mısır’daki karışıklık durumu Etiyopya’nın hızla yükselen Hedasi Barajı yapımında elini zayıflatmış olsa da sert açıklamalar hatta askeri tehditlerin söz konusu olduğu bir sürecin yeniden başladığı söylenebilir. Mısır, Nil konusunda Cemal Abdünnâsır, Enver Sedat, Hüsnü Mübarek ve Muhammed Mursi yönetimleri altında daima askeri seçenekleri Nil sularındaki payının azalması ihtimalinde dillendirmiş, anayasa maddesi olarak Nil’i milli güvenliğinin ana maddeleri arasına sokmuştur.
Meles Zenavi’nin Etiyopya’da görevden ayrılması sonrasında Başbakanlık görevine gelen Abiy Ahmed, Hedasi Barajı’nın inşaatı ve Nil sorununu göreve geldiği ilk andan itibaren önünde bularak, Zenavi dönemindeki Nil ve Hedasi kararlığını sürdüren bir politika izlemiştir. Etiyopya hızla yükselen nüfusu ve büyüyen ekonomisi sebebiyle yeni alanlara yatırım çekmenin yanı sıra ülkenin en büyük sorunlarından enerji, gıda kapsamında tarım sulaması, gelişen şehirlere temiz su sağlama noktasında Hedasi Barajı’nın yapımını öncelikli ve hayati konular arasına almıştır. Havzadaki Mısır hegemonyası nedeniyle Nil suları konusunda uzun yıllar pasif kalan, girişimleri başarısızlıkla sonuçlanan Etiyopya, barajın tamamının faaliyete geçmesiyle ülkedeki altyapı sorunlarının çözülmesiyle birlikte sanayileşme ülkeye seviye atlatacaktır.
Hem Mısır hem de Etiyopya için hayati bir meseleye dönüşen Nil suları iki ülkenin de agresifleşmesini artırarak, olabildiğince yarar sağlamayı düşündüğü bir konu olması sebebiyle iki tarafında geri adım atmasının hem iç hem de dış siyasi dengeler bakımından zor olduğu sorunlardan biridir. Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed, Rusya’nın Afrika zirvesi öncesinde, Nobel Barış Ödülü alması sebebiyle de seleflerinin pasif politikalarını bir kenara bırakarak Mısır’ın olası askeri operasyonuna karşı “kendimizi koruyabiliriz” açıklaması ile karşılık vermesi Nil Nehri paylaşım sorununu ve tarafların günümüze kadar izlediği politikaların yeni bir safhaya geçeceği mesajlarını taşımaktadır.
Nil sorununda arabuluculuk teklifleri ve aktörlerin niyetleri
Nil paylaşım sorununda tarihin seyri içinde dış aktörlerin çeşitli mekanizmaları kullanarak farklı koşullarda olsa da soruna müdahil olmaları aslında olağan gelişmelerdendir. SSCB’nin Asvan Barajı için Mısır’a destek vermesi, ardından SSCB Genel Sekreteri Nikita Kruşçev’in baraj açılışına katılması en somut örneklerden biridir. Etiyopya’nın Hedasi Barajı’nın fonlanması için IMF ve Dünya Bankası’ndaki girişimlerinin Mısır’ın ABD ile yürüttüğü diplomatik girişimleriyle sonuçsuz kalması da dikkate değer olgulardan biridir.
Mısır Cumhurbaşkanı es-Sisi ile Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed arasında Soçi’de gerçekleşen Nil sorunu gündemli görüşme öncesi ve sonrasında Rusya ile ABD’den gelen arabuluculuk teklifleri paylaşım meselesinin yeni safhaya geçtiği ve küresel aktörlerin bölgede daha çok söz sahibi olma niyetlerinin bir göstergesi olarak yorumlanabilir. Her ne kadar iki ülke Nil paylaşımı ve Hedasi Barajı’nın bölgeye etkileri üzerine oluşturulan komisyonun yeniden aktif hale gelmesi yönünde açıklamalar yapsa da, sorunun çözümü için bölgedeki dış aktörlerin daha görünümlü rol almaları önümüzdeki süreçte daha olası gözüküyor. Rusya ve ABD’den gelen teklifler aslında Nil Havzası’nda bir dönem etkili olan dış aktörlerin yeniden masayı kendi eksenleri etrafında oluşturmaya çalışmaları veya her iki aktörün birbirinin etkisini kırma veya önünü alma girişimi olarak yorumlanmasını mümkün kılıyor.
1964 yılında Tanzanya Devlet Başkanı Julius Nyerere’nin Nil Nehri üzerinde kolonyal antlaşmaların ulusal sınırlara bürünmüş modern Nil Havzası ülkelerini bağlamadığı yönünde doktrinleşmiş açıklaması, 2002 yılında Kenya Enerji Bakanı Raila Odinga’nın bu antlaşmaların ülkesi Kenya için hiçbir bağlayıcılığının olmadığını dile getirmesi Nil Havzası’ndaki diğer kıyıdaş ülkelerin günümüze kadar yaptığı itirazlar pek görünür olmasa da yeni dönemde Nil’e kıyıdaş ülkelerin Etiyopya modelinin başarıya ulaşması durumunda kolonyal Nil antlaşmaların revize edilmesini önemli kılacak ve havza ülkeleri arasında hidro-diplomasinin yegâne çözüm olarak öne çıkacağı bir dönemi başlatacaktır. Bu bu güç-güç rekabetinden hareketle, her ne kadar teknik raporlar haricinde etkisiz olsa da Nil Havzası Girişimi (NBI) ve TECCONİLE gibi uluslararası kuruluşların dış müdahalelere kapı aralamaması bakımından daha aktif rol alması gerektiği ortadadır.
Not: Bu makale, “Nil sorunu: Eski aktörler, yeni arabuluculuk girişimleri” başlığıyla 08.11.2019 tarihinde AA Analiz’de yayınlanmıştır. Ayrıntılı bilgi için tıklayınız. https://www.aa.com.tr/tr/analiz/nil-sorunu-eski-aktorler-yeni-arabuluculuk-girisimleri/1639223