21. yüzyıla girerken Fransız basını gece gündüz bir taraftan İslam dinine, diğer taraftan ülkede sayıları yedi milyonu aşan Müslümanlarla ilgili haberlere birinci sıradan yer vermektedir. Özellikle de Strazburg’da inşa edilen Eyüp Sultan Camii bir anda bu gündemin adeta ortasına yerleşti. Dahası devlet iradesiyle kurdurduğu Fransa İslam Konseyi bile bu tartışmanın içine bir şekilde çekildi. Çok değil 2000’e henüz girilmeden önceki 10 senede genelde gazete ve dergilerden ibaret medyada Hıristiyanlık ve Yahudilik dışında dinle ilgili haberlere çok az rastlanmaktaydı. Zaten Fransa’yı son iki yüzyıldır yönetenlerin tüm dindışı ifadelerinin arkasında ciddi bir Hıristiyanlık siyasetinin takip edildiği konuya ilgi duyanlarca hemen fark edilirdi. Aşırı laiklik vurgusu yapılan tüm söylemler hep yüzeyde kalıyordu. Derinde güçlenmeye devam eden ise 10 bin Katolik okula ve bunlarda eğitim alan 2 milyon öğrenciye, üniversite statüsündeki 5 Katolik Enstitüsündeki 50 binin üzerinde üniversiteliye, zaman zaman sayıları değişse de bazen onlarca kardinale sahip Fransa kendi dini inancına bağlılıkta diğer Avrupa ülkelerinden çok ileridedir.
Uzun yıllardır Avrupa’da görünür hale gelen camilerin nasıl yapıldığı, bunlara kimlerin kaynak sağladığı yönünde o kadar mesnetsiz ve gerçek dışı bilgi üretildi ki doğrular yanlışlar arasında kaybolup gitti. İnananların bin bir emekle elde ettikleri kazançlarından bağışlarıyla inşa edildiği herkesçe malumdu. Her birisi için nice güçlükle ibadethane açma ruhsatı alarak kurdukları depo gibi izbe yerlerden çıkıp daha rahat ortamlara kavuşmaları onlarca yıl sürdü. Adeta ağzı laf yapan birçok kişi şimdi ekranlardan, bu konuda bir şeyler yazabilenler gazetelerdeki köşelerinden, daha çok da sosyal medyadan bu gelişmeyi hazmedemeyerek gece gündüz nefret dolu bir algı oluşturmak adına tüm enerjilerini ortaya koymaktalar.
Kendilerini de Müslüman olarak takdim etmelerine rağmen bazı ülkelerin yöneticilerinin İslami yaşantıya doğrudan müdahalelerinden ve baskılarından bunalan bu din mensubu nice inanan vardı. İleride başlarına geleceklerin farkına varmadan ve de birçok ümitle rahatça ibadet etme uğruna demokrasi ve insan hakları konusunda yürütülen siyasî manevraların tesiriyle batının merkezi şehirlerine sığındılar. 1990’lı yıllarda kendilerini o kadar rahat hissediyorlardı ki bu durumlarını her ortamda sözlü, yazılı ve görüntülü ifade ediyorlardı. Aslında farkına varamadıkları bu aldatıcı ortamda ektikleri tohumlar filizlenirken yaşadıkları ülkelerin Hıristiyan din adamları da kuvvetle muhtemel benzer şekilde kendi devlet politikalarıyla adeta sel olup başka coğrafyalarda irili ufaklı on binlerce kilise yanında devasa katedraller inşa etmekteydiler. Kendilerinin bu faaliyetlerini en ufak haber dahi yaptırmadan ve hiçbir tartışmaya imkân vermeden uygulayanlar mesele yaşadıkları mahallelerinde başka din mensuplarına gelince fırtınalar koparmaktadırlar. Bunlardan birisinin de Fransa olması ise yakın gelecekte İslam ülkelerinin bu anlamdaki aşırı tahammül sınırlarının nasıl suistimal edildiğini göstermeye yetecektir.
Medeniyet adına silah zoruyla sömürge idareleri altına aldıkları başta Müslüman diyarları dahil tüm ülkelere yıllarca ilkokuldan lise sonuna kadar eğitim vermek üzere açılan okullar tamamen temsili girişimlerle sınırlı tutuldu. Genelde orada yaşayan sömürge memurlarının çocukları veya yörenin zengin, hatta seçkin ailelerinin çocuklarını kabul etmenin ötesine geçirilmedi. Bazı sömürgelerde açılan birer üniversite dışında onlara komşu sömürgelerin başkentlerinde de bunlara bağlı birkaç yüksek okul açılarak yetinildi. 1960 yılında bağımsızlıklarını elde eden birçok ülke yeterli yetişmiş akademisyeni bulunmadığı için Mali Cumhuriyeti gibi ancak 2000’li yıllarda kendi üniversitelerini açılabildiler. Ama hepsinin merkezi şehrinde hatta diğer önemli şehirlerine yeterli sayıda Katolik nüfus olmadığı halde hiçbir aciliyeti bulunmayan katedraller vakit geçirilmeden inşa edildiler.
Fransız Katolik Kilisesi ve Katedralleri
2019 yılı rakamlarına göre dünyanın farklı ülkelerinde dört bin (3.391) civarında katedral veya kilise-katedral karışımı Hristiyan mabedi bulunmaktadır. En çok katedrale sahip ülkeler sıralamasında İtalya 368 katedral ile başı çekmektedir. Onu sırasıyla 287 katedralle Brezilya, 215 katedralle ile ABD, 183 katedralle Hindistan, 110 katedralle Fransa, 100 katedralle Meksika, her biri 88 katedralle İspanya ve Filipinler, 86 katedralle Kolombiya, 79 katedralle Kanada ve 72 katedralle de İngiltere takip etmektedir. Bunların içinde Fransa’da 110 katedralden 87’si devletin mülkü olarak kayıtlıdır.
Katolik, Anglikan ve Ortodoks gibi farklı mezheplere ayrılan Hıristiyanlıkta bir piskoposluk bölgesine görevlendirilen piskoposun bulunduğu kiliseye katedral denmektedir. Bazen de piskopos olmadan da bir mabede de bu sıfat verilebilir. Çünkü oradaki piskoposluğun başka bir yere geçirilmesi veya kaldırılması durumunda bu mümkündür. Geçmişte bazı kiliselere hiç piskoposluk açılmadan da bu isimlendirme yapılabilir. Bazen de aynı anda bazilika-katedral şeklinde birlikte isimlendirilmeleri sadece katedral anlamında kullanılabilir.
Sömürgecilik, Kilise ve İslam Siyaseti
16. yüzyıla kadar çoğunluğu Akdeniz havzasını çevreleyen ülkelerde, kısmen Kuzey Avrupa ile Rusya ve Ortadoğu ülkelerinde bulunan kilise yapılanmaları sömürgecilikle birlikte dünyanın her tarafına yayıldılar. Avrupa’da dinî hayat ve inanca saygının giderek değer kaybetmesinin aksine bu yeni coğrafyalar misyonerler tarafından her türlü tehlike göze alınarak Hıristiyanlaştırılma ve de ihtiyacın çok üzerinde henüz kilise cemaati bile oluşmayan yerlere katedral ebadında mabet inşası aralıksız devam ettirildi. Tüm Hıristiyan ülkeler içinde Fransa hep başı çekti ve bilhassa 1789 Fransız İhtilali sonrasında, daha da önemlisi 1905 yılındaki Separation Kanunu ile sınır dışı edilen on binlerce kilise görevlisi rahip ve rahibe gittikleri ülkelerde ömürlerini bu yolda tükettiler.
17. yüzyıla girildiğinde kendisini İslam/Müslüman Gücü (Puissance islamique/musulmane) olarak isimlendiren ülkelerin başında Fransa, İngiltere, Rusya, Hollanda, İtalya gelmekteydi. Nice kitaba ve makaleye sadece kendilerinin dünya Müslümanlarının yöneticileri olduklarını konu ettirmişlerdi. Hatta bu kendi kendilerine atfettikleri maharetlerini ömürlerini şarkiyatçılığa adayan yazarlarının kalemleriyle “Fransa’nın, Hollanda’nın, Rusya’nın, İtalya’nın İslam siyaseti” şeklinde şu veya bu ülkede nasıl bir uygulamada bulunduklarını kalıcı eserlere dönüştürdüler.
Son derece bilinçli bir şekilde sahipsiz kalan Müslüman diyarları Hıristiyanlığın gözetimi altında bir yönetim birimine dönüştürülürken diğer tarafından da bu dine inananların ebeveynleri ölen küçük çocukları yetimhane adı altındaki yurtlara alınarak ufak yaşlarında dinlerinden koparıldılar. Tüm bu uygulamaları yapanların bir taraftan da iki büyük dünya savaşıyla yakılıp yıkılan şehirlerinin enkazlarını kaldırmak, cephelerde kaybettikleri meslek sahiplerinin yerine ayakta kalan fabrikalarını çalıştırmak için yeni insan gücüne başka ihtiyaç vardı. Sanayi bölgelerine davet ettiklerinin arasında çok sayıda Müslüman da bulunuyordu. Kıta Avrupası’nda herkesin kiliseden kaçtığı bir çağda bu insanları bir anda oralara alıp din değiştirmelerini sağlamaları imkansızdı. Buna vakit bile yoktu. Din düşmanlığının adeta vazgeçilmesi zor bir aşamasında buna kimse cesaret edemezdi. Onların da kendi millî ve manevî değerlerinden vazgeçmeye niyetleri olmadığı çok geçmeden anlaşıldı. Gelinen noktada emeklerinin karşılığında kendilerine ödenen cüzi kazançlarını tasarruf ederek yaptıkları ve sadece dindaşlarıyla ibadet edecekleri mabetlerine, bizzat dini yaşantılarına ve daha da ileri giderek dinlerine karşı nefret tohumları ekmenin insanlık adına kabul edilebilecek hiçbir tarafı yoktur.
Afrika’da Fransız Katedralleri
Fransa sekizgen dediği anavatanının tarihinde hiç rastlanılmadığı şekilde sömürgeleştirdiği her yere ya bir kilise kuruyor, ya da orayı daha kalıcı şekilde elinde tutma niyeti varsa en merkezi şehrinde sanki her an ibadet etmek için can atacaklarmış gibi sömürge idarecilerinin ikametgahlarının önüne bir mabet temellerini attırıyordu. 1977 yılında Müslüman olduktan sonra ismine Mansur kelimesini de ilave ettiren Vincent Mansur Monteil’in tabiriyle Avrupa’daki ana yurdunda tüm din adamları ile kucağından attığı kiliseye sömürgelerinde kucak açıyordu. Bunun en bariz delili tüm sömürgelerinde 20. yüzyılda inşa ettirdiği tüm mabetlerdir.
Benin Katedralleri
Nüfusunun günümüzde üçte birisi Müslüman olan Benin’de toplam 10 ayrı piskoposluk bölgesinde katedral inşa edildi. Bu kadar mabet tüm 20. yüzyıl boyunca Paris dahil Fransa’nın tüm vilayetlerinde ibadete açılmış değil. Hemen hemen her ülkenin eğitim ve sağlık ihtiyaçlarından önce kilise adına burada ciddi örgütlenme faaliyetleri yapılması ne inanca bağlılıkla, ne de adeta pazar ayinlerine bile müsaade etmediği Paris’teki din-devlet ayrımı uygulamaları ile bağdaşmamaktadır.
Burkina Faso Katedralleri
Batı Afrika ülkelerinden Burkina Faso’da nüfusun %70’e yakını Müslüman olmasına rağmen sömürgecilik döneminde adeta Katolik kilisesinin karargâhı olmuş ve çevresindeki ülkelerin aksine burada çok sayıda kilise ve benzeri mabet inşa edildi. Bağımsızlığının verildiği 1960 yılından bu tarafa bugüne kadar da devlet başkanlığı görevine henüz bir Müslüman gelememiştir. Şimdiye kadar inşa edilen 15 katedrale rağmen bu ülke insanları İslamiyete bağlılıklarından vaz geçmemişlerdir.
Cezayir Katedralleri
Afrika’nın en geniş topraklarına sahip ülkesi Cezayir 1830-1962 yılları arasında 132 yıl Fransız sömürge idaresinde kaldı. Bu sürede Kuzey Afrika’nın hemen hemen her asırda en gözde ülkesi, Osmanlıların ise en az üç asır övünç kaynağı eyaleti sadece bir yüzyıl içinde tüm acımasız baskılara rağmen Müslümanlığını koruması dışında adeta tam bir kimlik değişimine uğratıldı. Fransız halkının Katolik mezhebinden uzaklaştırılması için her yolun denendiği zamanda Kardinal Lavijri (Lavigerie) isimli misyoner Cezayir’e gelip kamp kurdu. Kendi insanlarının inançlarına sahip çıkmalarını desteklemek yerine Müslüman Cezayirlileri, hatta onların yetimlerini İncil’in gölgesinde yetiştirdi. Kız ve erkek gençlere Beyaz Babalar (Beyaz Babalar) ve Beyaz Bacılar (Soeurs Blanches) adını vererek tüm Afrika’da Sahra Çölü ve tropikal ormanlar dahil adım atmadık yer bıraktırmayıp Hıristiyanlığı yaymakla uğraştı. Köleliği engelleme bahanesine sarılıp insanlık tarihinin en utanç verici ticaretini adeta yasaklatan kişi kisvesine bürünerek bunu kendisine can simidi yaptı. Bu algı ile kıtada sömürgecilerin en çok değer verdikleri kişiliği kazanması zor olmadı.
1830 yılında türlü entrikalarla Cezayir’i işgale bağlayan ve buraya Yeni Fransa adını vererek adeta Akdeniz’in iki tarafını tutmak için tüm planlarını hazırlayan dönemin Fransız devlet adamları amaçladıklarını gerçekleştirmek için her yolu kullandılar. Yeri geldiği anda kendisine hiçbir Avrupa ülkesinden görmedikleri yardımları esirgenmeyen, yeter ki düşmanlarına karşı ayakta durabilsin diye en imtiyazlı kapitülasyonlarla kuvvetlendirilen Fransa ise meğer Osmanlı Devleti’ne karşı içindeki art niyetlerine sadece uygun zaman aramaktaymış. 1798 yılında Mısır’a benzer bir müdahalede bulunup yaşadığı hezimete rağmen Ortadoğu’da halen tesiri devam eden taşları yerinden oynatmıştı. Fakat bu sefer çok daha bilinçli hareket edip arası açık olan kilise çevrelerini Cezayir’de alenen destekleyecekti. İşgal sonrası derhal Cezayir Başpiskoposluğu kuruldu.
Tamamen Müslüman halka sahip bir ülkede dönemin en itibarlı önde gelen şahsiyetlerinden Miratü’l-Cezayir isimli bir de kitap yazan Hamdan Hoca’nın tabiriyle nice tarihi camilerin zeminlerinde Cezayir Beylerbeyliği hazineleri gömülü bahanesiyle yıkılıp geriye kalan malzemeleriyle kendi idari binaları, daha da dramatiği kiliseler inşa ettiler. Bu tavır İşbiliye’nin (Sevilla) Ulu Camii’nin 13. yüzyılda taş taş sökülüp yerine İspanya’nın en büyük katedralinin inşa edilmesinin hem de 19. Yüzyıldaki tekrarından ibaretti. Asırlardır başkent Cezayir’in incisi konumundaki Keçova Camii derhal bir kiliseye dönüştürüldü.
Cezayir Başpiskoposluğu ile buna merkez olarak Cezayir Katedrali ve Cezayir Notre Dame Katedrali inşa edildi. Toplam sekiz ayrı piskoposluğa taksim edilen bu sömürgenin Kostantin piskoposluğuna bağlı şehir merkezinde Notre Dame des Sept Douleurs Katedrali ve Annabe şehrinde buraya bağlı Saint Augustin Bazilikası, Lagvat piskoposluğuna bağlı şehir merkezinde ve şimdilerde belediye müzesi olarak kullanılan Lagvat Katedrali ve buraya bağlı Gardaya Katedrali; Vehran (Oran) piskoposluğuna bağlı şehir merkezinde de Hz. İsa Sacré-Cœur Eski Katedrali ve Azize Meryem Katedrali adıyla iki ayrı mabet inşa etmişlerdi. Bunlar sadece katedraller olup tüm Cezayir’de yüzlerce kilise ve benzeri dini yapı inşa etmeleri ise ayrı bir araştırma konusudur.
Cibuti Katedrali
Halkının tamamının Müslüman olduğu başka bir eski Fransız sömürgesi olan Cibuti’ye 1885’te adım atmışlar ve yaklaşık bir asır sonra 1977 yılında bağımsızlığını vermişlerdi. 1964 yılında başkent Cibuti’de bir piskoposluk ihdas edip buradaki piskopos için Notre Dame du Bon Pasteur Katedrali inşa ettiler. Diğer inşa edilen kiliseler ise buna bağlandılar.
Çad Cumhuriyeti Katedralleri
Nüfusunun yüzde seksenden fazlasını Müslümanların oluşturduğu Çad’da başkent Encemine’de Cumhurbaşkanlığı Sarayının yakınında herhangi bir büyük camii bulunmazken tam önünde herkesin göreceği bir yerde devasa bir katedral yükselmektedir. Encemine başpiskoposluğunun merkezidir. Fildişi Sahili’nin idari başkenti Yamoussoukoro’da inşa edilen katedralden daha büyüğünün bu şehirde yapılması için 2013 yılı Mart ayında törenle temel atıldı. Ancak daha sonra bunun inşasına bir türlü başlanamadı.
Encemine Notre Dame de la Paix Katedrali 1965 yılında bağımsızlık sonrası Fransa’nın tüm nüfuzunun henüz devam ettiği bir zamanda ülkenin başına devlet başkanı olarak konulan Hıristiyan François Tombalbaye’in girişimiyle inşa edildi. Fakat ilk yapı 1980 yılındaki iç savaşta tamamen yıkılınca mevcut bina 1983-1986 yılları arasında yeniden yapıldı. 2009 yılında Cumhurbaşkanlığı Sarayına çok yakın olması sebebiyle mevcut yerinden kaldırılmasına karar verilmişse de daha sonra başlatılan restorasyon çalışmaları uzun zamandır devam etmektedir. Ülkenin farklı şehirlerinden Doba’da Saint Hélène Katedrali, Gore şehri katedrali, Lai’da Sainte Famille Katedrali, Mongo’da Saint Ignace Katedrali, Moundou’da Sacré Coeur Katedrali, Pala’da Saint Pierre ve Saint Paul Katedrali ve Sarh’da Notre Dame de l’Immaculée Conception Katedrali olmak üzere sekiz piskoposluk mabedi daha bu mabetlerin ağına ilave edildiler.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti Katedralleri
Her ne kadar Belçika sömürgesi olsa da Fransızların bir atasözündeki gibi “Paris’e yağmur yağar, damlaları Brüksel’e düşer” demek aslında bir anlamda her konuda ne kadar birbirlerine benzediklerini, daha doğrusu aynı olduklarını ifadeden ibarettir. Cezayir’den sonra Afrika’da en geniş topraklara sahip ikinci ülke olup başkenti Kinşasa’dır ve eski adıyla Zaire devletidir. Şimdilerde nüfusu 100 milyona yaklaşan bu ülkenin doğusunda İslamiyet 19. yüzyılın ikinci yarısında Hıristiyanlıktan çok önce yayılmıştı. Ama burası gazeteci, seyyah ve misyoner kılıklı sömürgecilere iyi niyetle rehberlik eden Müslümanların elinden çekilip alındı. Şimdilerde 20 katedralle belki de Afrika’nın en fazla katedrali olan ülkesi Demokratik Kongo Cumhuriyeti’dir. Bunların inşasını her ne kadar Belçikalılar başlatsa da geride bıraktıkları misyonerleri yerlilerle yenilerini eskilerine ilave ettiler.
Fas Krallığı Katedralleri
Asırlardır Filali ailesine mensup krallar tarafından Emirü’l-müminin unvanı ile yönetilen ülkede 1912 yılında Fransız himayesi adı altında kurulan sömürgecilik döneminde başkent Rabat piskoposluğuna bağlı olmak üzere ilki 1919’da başlayıp 1921’de tamamlanan Saint Pierre Katedrali başta gelmektedir. Bunu Tance piskoposluğuna bağlı önce 1954’de tamamlanan Kazablanka’daki Notre Dame de Lourdes Katedrali ve ardından 1961 yılında inşa edilen Tance Notre Dame de l’Assomption Katedrali takip etti.
Fildişi Sahili Katedralleri
Nüfusu içinde en kalabalık kitleyi oluşturan Müslümanların ülkede Hıristiyanlık öncesi varlıkları dikkate alınmadan adeta misyonerlerin her alanda etkin oldukları Fildişi Sahilinde toplam 14 katedral inşa ettirildi. Abengourou’da Sainte Thérèse de l’Enfant Jésus Katedrali, ticari başkent Abidjan’da Saint Paul Katedrali, Agboville’de Saint Jean Marie Vianney Katedrali, Boundoukou’da Sainte Odile Katedrali, Bouaké’de Sainte Thérèse Katedrali, Daloa’da Christ Roi Katedrali, Gagnoa’da Sainte Anne Katedrali, Grand-Bassam’da Sacré Coeur Katedrali, Katiola’da Sainte Jeanne d’Arc Katedrali, Korhogo’da Saint Jean Baptiste Katedrali, Man’da Saint Michel Katedrali, Odiennée’de Saint Augustin Katedrali, San-Pédro’da Saint Pierre Katedrali ve Yopougon’da Saint André Katedrali bulunmaktadır.
Ne var ki şöhreti değil Fildişi Sahili tüm Afrika’yı aşan, hatta dünyada en çok para harcanarak inşa edilen mabet idari başkent yapılan Yamoussoukro’dadır. 1986-1989 yılları arasında Lübnanlı bir mimarın çizimini yapmasının ardından inşa edilen katedral halen yeryüzünün en geniş alanına yapılan mabettir. Haçının yüksekliği 158 metre olup Vatikan’daki dönemin papası kubbesinin yüksekliğinin Roma’daki Saint Pierre Katedralini geçmemesi ve yanına hastane yapılması şartıyla inşasına razı olmuştu. 8 bin m2’lik bir alana inşa edilen binanın içinde aynı anda 18 bin kişi ayine katılabiliyor. Maliyeti 263 milyon dolar tuttu ve o yıllarda ülkenin borçlarının ikiye katlanmasına sebep oldu. Binanın yıllık gideri 1,5 milyon doları bulmakta olup bunu inşa ettiren ilk ve en uzun süreli devlet başkanlığı görevinde kalan Felix H. Boigny’nin kurduğu vakıf karşılamaktadır. Katedralin içine sadece ilk açılış günü 18 bin kişi geldi. Bir daha bu kadar kalabalık hiç olmadı. Eğer gelecek olsa bina çevresinde 180 bin kişiyi alacak şekilde açık mekanlar yapıldı. İçerideki 7.400 m2lik duvar yüzeyindeki pencereler için ayrılan boşluklara altı bin adet renkli vitray ile Eski ve Yeni Ahit’te geçen hikayelerin resim halinde anlatımı nakşedildi. Evlilik ve cenaze törenlerine izin verilmeyen mabedin iç kısmına sıcak günlerde İtalyan yapımı klimalarından istifade etmek için halk adeta akın etmektedir.
Gabon Katedralleri
Fransa’nın Atlas okyanusu kıyasındaki sömürgelerinden Gabon’da Müslümanların sayıları özellikle uzun yıllar devlet başkanı olan Ömer Bongo’nun ve yerine geçen oğlu Ali Bongo’nun katkıları ile arttı. Kilise çevreleri bu ülke de şimdiye kadar altı katedral inşa ederek yerel halkın Hıristiyanlaştırılması için gece gündüz çabalamaktadırlar.
Gine Katedralleri
Nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan Gine Cumhuriyeti’nin başkenti Konakri’de 1928 yılında Fransızlar büyük bir katedral inşa ettiler. Ayrıca Kankan’da Notre Dame des Victoires et de la Paix ve N’Zérékoré’de de Notre Dame du Coeur ismiyle iki katedral inşa ederek bu ülkede üç piskoposluk bölgesi açmış oldular.
Komor Adaları
1840’lı yılların sonlarında Fransız işgaliyle karşılaşan ve 1970’li yıllara kadar da yaklaşık bir buçuk asır sömürgeleştirilen dört adadan sadece Mayot’un henüz Fransa’nın sınırları içinde tutulmasına rağmen halkının tamamı Katolik kilisesinin tüm çabalarını boşa çıkarıp Müslüman olarak kaldı. Sadece Büyük Komor adasındaki ufak bir kilise ile halen 280 bin nüfusunun tamamı Müslüman Mayot’ta bir ikincisi bulunmaktadır. Dört adanın toplam nüfusu bir milyonu geçmekte olup hepsinde yaşayan Hıristiyanların sayısı 2.500’ü bulmamaktadır. Fransız Katoliklerin katedral inşa edemedikleri tek sömürgeleri Komor adalarıdır.
Kongo Cumhuriyeti Katedralleri
Afrika’da Müslümanlığın oldukça geç ulaştığı ve de çok az yayıldığı ülkelerden Kongo Cumhuriyeti de ülke nüfusunun azlığına rağmen Fransız sömürge idarelerince inşaatları başlatılan katedrallerinin sayısı dokuzu bulmaktadır.
Madagaskar Katedralleri
Eski bir Fransız sömürgesi olan Madagaskar’da 21’i Katoliklerce, 6’sı ise Anglikanlarca inşa edilen toplam 27 katedral bulunmaktadır. Bu ülkede yaşayan milyonlarca Müslüman 1970’li yıllarda hedef gösterilerek adayı terk etmek zorunda bırakılmışlardı. Tabii kaynakları çok zengin olmasına rağmen fakirliğe mahkûm edilen ülkelerden bu ada devletine onlarca katedralin Avrupa’da bile artık inşası düşünülmeyen bir çağda neden yapıldıkları anlaşılamadı.
Mali Katedralleri
Fransızların Afrika’da Hıristiyanlığı yaymak için en fazla çaba gösterdikleri Müslüman ülkelerden birisi de Mali Cumhuriyetidir. Toplam yedi piskoposluk bölgesi ile ülkenin başkenti Bamako’da 1925-1936 yılları arasında Hz. İsa Sacré-Coeur Katedrali, Kayes şehrinde Immaculée-Conception Katedrali, Segou’da da aynı isimle Immaculée-Conception Katedrali, Kita’da Notre Dame Katedrali, San’da Notre-Dame de Lourdes Katedrali, Sikasso’da aynı isimle Notre Dame Katedrali ve Mopti’de de Saint Joseph Katedrali adıyla kendilerince merkezi mabetlerini inşa etmiş oldular. Müslümanlıktan başka sınırlı sayıda yerel inanç sahibi bir topluluğu olan ülkenin birçok kasaba ve köyüne irili ufaklı kiliseler de inşa ettiler. 1991 askeri darbesi öncesinde başkent Bamako’da sadece bu katedral ve Lübnan asıllı Hıristiyanlar için bulunan ufak bir kilise dışında mabetleri yokken takip eden bir iki yıl içinde Avrupa ülkeleri adeta bu şehri hedef seçip onlarca kilise açarak çoğu Müslüman halkı buralardaki ayinlerde para dağıtarak Hıristiyanlık yaymayı aralıksız sürdürdüler.
Moritanya Katedrali
Eski Fransız sömürgelerinden Moritanya’nın başkenti Nuakşot’ta bağımsızlık dönemine kadar Hıristiyanlık için bir yapılanma yapamayan ve Senegal’in Saint Louis Katedrali ile idare etmek zorunda kalan Katolik kilisesi bu amacını 1965 yılında Papa 6. Paul zamanında gerçekleştirdi. Dört milyonu bulan halkının tamamının Müslüman olduğu ülkede yaşayan 5 bin kadar Hıristiyan için Saint Joseph adını verdikleri bu katedralde ayinler yapılmaya devam etmektedir.
Nijer Katedralleri
Nüfusunun tamamına yakınını Müslümanların meydana getirdiği bir başka ülke de Nijer’dir. Fransa Afrika’nın merkezi konumundaki bu coğrafyaya 1900’ün ilk yıllarında gelerek kurduğu sömürgecilik döneminde iki piskoposluk bölgesi oluşturup katedrallerini de inşa ettirdi. Bunlardan başkent Niamey’deki Notre Dame du Perpétuel Sécours Katedrali’nin yapımına 1931 yılında başlandı ve 1948 yılında tamamlandı. Diğeri ise ülkenin önemli şehirlerinden Maradi’de inşa edilen Notre Dame de Lourdes Katedrali’dir.
Orta Afrika Cumhuriyeti Katedralleri
Afrika’nın adının isim olarak verildiği iki ülkeden birisi olan ve İslamiyetin Hıristiyanlıktan önce etkin şekilde yayıldığı Orta Afrika Cumhuriyeti tüm sömürgeler içinde her açıdan en az gelişecek şekilde bırakılmasına rağmen burada sayı bakımından en fazla katedralin inşa edilmesini anlamak gerçekten zordur. Alindao’da Sacré Coeur Katedrali, Bambari’de Saint Joseph Katedrali, Bangassou’da Siant Pierre Claver Katedrali, başkent Bangui’de Notre Dame de l’Immaculée-Conception, Berbérati’de Katedrali, Basangoa’da Saint Antoine de Padoue Katedrali, Bouar’da Marie Mère de l’Eglise Katedrali, Kaga’da Hz. İsa Sainte Thèrèse de l’Enfant Katedrali ve M’Baiki’de Sainte Jeanne d’Arc Katerali olmak üzere dokuz piskoposluk bölgesi kurulup her biri için bu devasa mabetler yapıldı.
Reunion Adası Katedrali
Afrika’da Fransa’nın eski bir sömürgesi olarak elinde tutmaya devam ettiği yerlerden birisi de Hint Okyanusundaki Reunion Adası olup burada 1829 yılında kilise olarak inşasına başlayıp 1832 yılında bitirdikleri ve 1850 yılında katedral yaptıkları Saint Denis Katedrali bulunmaktadır. Bir milyona yakın ada halkı içindeki %10 civarındaki Müslüman azınlık tarafından 1905 yılında ibadete açılan Nurulislam Camii ise tüm Fransa topraklarında ilk inşa edilen ibadethane özelliğini taşımaktadır.
Senegal Katedralleri
Yine nüfusunun tamamına yakının Müslüman olduğu ülkelerden birisi olan Senegal’e Fransız sömürgeciliği döneminde 7 katedral inşa edildi. Bunların en büyüğü başkent Dakar’ın merkezinde yerleşik başpiskoposluk bünyesindeki Afrika Hatırası adını verdikleri Souvenir Africain, diğer adıyla Notre Dame des Victoires mabedi olup inşası 1931 tarihinde bitirildi. Kolda’da aynı isimli Notre Dame des Victoires, Kaolack’ta Saint Théophile, Batı Afrika’nın en eski kilisesi olarak da bilinen Saint Louis şehri piskoposluğuna bağlı Saint Louis Katedrali, Tambacounda’da Marie-Reine de l’Univers Katedrali, Thies’de Sainte Anne Katedrali ve Ziguinchor’da Saint Antoine de Padoue Katedrali bulunmaktadır. Fransa’da yaşayan onbinlerce Senegalli için, hatta bunların bir kısmı da Fransız vatandaşı olmalarına rağmen dikkate değer büyüklükte bir ibadethaneleri bulunmamaktadır.
Togo Katedrali
Önce Almanlar tarafından sömürgeleştirilen Togo’da 1901 yılında inşasına başlanan katedral bir yıl içerisinde tamamlandı. Daha sonra Fransızlarca sömürgeleştirilen bu ülkenin başkenti Lomé’de sadece Sacré Coeur ismiyle bilinen bu katedral bulunmaktadır.
Tunus Katedralleri
1881 yılında Fransa tarafından verilen borçların tahsili bahane edilerek himaye adı altında sömürgeleştirilen Tunus’ta da Katolik kilisesi faaliyetlerine ağırlık vermişti. Burada da ikisi de başkent Tunus’ta olmak üzere iki katedral inşa etmişti. Bunlardan Saint Vincent de Paul ve Sainte Olive Katedrali 1897 yılında şehrin işgalinin 16. senesinde ayine açılmıştı.