Hemedti: İktidar Yolunda Alaylı Bir General

0

2000’li yılların başından itibaren bazı Afrika ülkelerinde daha önce adı duyulmamış birçok terör yapısı ardı ardına şekillenerek ortaya çıktı ya da çıkarıldı. Bunların sayıları arttıkça ilgili ülkeler kendi sınırlı imkânları ile mücadeleye giriştiler. Giyim dahil en basit askeri malzeme ihtiyaçları bir tarafa gelişmiş savaş teknolojileri adına ne varsa bulabildiklerinin ithaline yöneldiler. Tüm tedhiş örgütleri de her geçen gün kendileri için gelişmiş silahları temin yollarına gittiler.

Sınırlı imkanlarla donatılmış düzenli orduların bu yeni terör odaklarıyla başa çıkmalarının yeterli olmadığını anlayan her bir devlet yerel halktan eli silah tutan gençleri bir tür alaylı asker de denebilecek, herhangi düzenli bir askeri eğitim görmeden, yani paramiliter birlikler halinde en ufak bir süreçten geçirmeden yaşanan çatışma alanlarına sürdüler. Bu konuda Sudan belki de en ilginç, hatta en nadir örneklerden biridir. Sudan Silahlı Kuvvetleri (Sudanese Armed Forces/SAF), Sudan Millî İstihbarat ve Güvenlik Hizmetleri (National Intelligence and Security Services/NISS) ve üçüncü bir birim olarak da Hızlı Destek Kuvvetleri kuruldu (Rapid Support Forces/RSF) olmak üzere üç başlı bir askeri, istihbari ve özerk yapı ile asayiş, güvenlik ve savunma düzenini devam ettiriyordu. Aslında üçüncü yapı ikincisinin başındaki Abbas Abdülaziz’in idaresinde yer alsa da Darfur olaylarında daha etkin konuma geldi.

1964 yılından itibaren ülkenin güneydeki ayrılıkçı taraftarlarla devam eden iç savaş 2011’de Güney Sudan adında yeni bir devletin kuruluşuna kadar uzasa da ülkenin eli silah tutan gençlerinin çoğunu cepheye sürmesi bu tarzın geçici olduğu ve de çözüm getirmediği anlaşıldı. Bu aşırı gergin ortam yatışmamışken bir de 2003’te uluslararası haberlere çokça konu batısındaki Darfur’da birçok direniş örgütünün merkezi hükümete başkaldırısı ile karşılaştı. Haber kaynakları bu gelişmeleri birbirlerine hasım iki farklı topluluğun gerginliğine dayandırıyorlardı. Yani Hartum’a bağlı göçebe Araplar ile çiftçilik yapan Afrikalılar arasında yaşanan çatışmalar olarak özetleniyor ve özellikle bunların birincisi merkezi hükümete bağlı gösteriliyordu. Aslında bölgedeki halk asırlar içinde genel olarak karışmışlar ve epeyce de melez topluluklara dönüşmüşlerdi. Birbirleri ile akrabalık bağları oluşmuş, buna rağmen de en belirgin ayrıştıran tabii özellikleri göçebe ya da yerleşik halde yaşamalarından ibaretti. Sahel olarak ifade edilen ve Büyük Sahra Çölü’nün güney sınırlarını binlerce kilometre bir uzunlukta çevreleyen bölgede yer alan Çad, Nijer, Mali ve diğer ülkelerde benzeri topluluklar daima varlıklarını sürdürdüler ve hala da epeyce yaygınlar.

Sudan’da 1989 Darbesi ve Ömer el-Beşir Dönemi

1989 yılında askeri darbe ile ülke idaresine el koyan Ömer el-Beşir 2019 yılında bu defa kendisi de benzeri bir gelişmeyle devrilene kadar iktidarını 30 yıl aralıksız yürüttü. Kurduğu askeri ve yarı askeri düzenle uzun süre birçok darbe teşebbüsünü püskürttü ve Güney Sudan’ın ayrılması dışında ülkenin bütünlüğünü korudu. Ne var ki onu devirenler de kendisinin her türlü komuta kademesini teslim ettiği askerler oldu. Uzun süre ABD’nin öncülük ettiği ambargo yüzünden Sudan devleti ve halkı çok zor günler geçirdi. Ülkenin birçok bölgesinde zengin altın madenleri ve ciddi petrol yataklarına sahip olduğu anlaşıldı. Bu gelişme özellikle Darfur’da direniş hareketlerini tetikledi ve bunlar artık yatıştırılacak gibi de değillerdi. Burasını Kordofan bölgesinde ve ülkenin kuzeyinde de merkezi yönetime karşı hareketlilikler takip etti.

Sudanlı yetkililer bunların önlerini bir an evvel almak için 2013 yılında merkezi hükümete karşı her türlü yapılanmayı bastırmak üzere Cancavid isimli göçebe Arap topluluğundan daha etkili şekilde yararlanmak istedi. Yerleşik toplumların taleplerini bastırmak için özel bir birlikler kurup destek verilmesinin faydadan çok zarar vereceğini o dönemde kimsenin anlaması pek mümkün değildi, hatta kolay bir çözüm yolu olarak görüldü de denebilir. Artık Cancavid denen Araplardan Hızlı Destek Kuvvetleri (el-Kuvvâtü’d-Da’mü’s-Seri’) adıyla anlık hareket eden bir müdahale birliği teşekkül ettirilmesi ordu düzeni oturmuş devletler için gerekli değildi, ama Sudan’ın geniş yüzölçümü ve asker sayısının azlığı bunu zorunlu kılmış olabilirdi. Başına da o döneme kadar atalarının geçim kaynağı olan deve tüccarlığı ile olan sonraları Hemedti kısa adıyla bilinen 1973 yılında doğan Muhammed Hamdan Dagalo getirtti. Bu ismi Hemeti, Hemetti diye telaffuz edenler de var. Eski bir sınır muhafız komutanı ve Cancaved milis yetkilisidir. Hayatlarını deve güderek (abbala) sürdüren Rizeigat Araplarının Mahariya kabilesinin aslen Çadlı olan Evlâd Mansûr kolunun reisi Cuma Dangalo’nun yeğenidir. Ömer el-Beşir yönetiminin buna verdiği imkânlar sayesinde artık Darfur ve Kordofan dahil her tarafta direnişe kalkışanlara korkudan başka bir şey yaşatmayan bir kimliğe bürünmüştü.

Afrika’da Osmanlı-Mısır Yönetiminin Şekillendirdiği Ülke: Sudan 

Bugünkü Sudan’ın coğrafi sınırları 1820’li yılların başında Osmanlı Devleti’nin Mısır yönetimi emanet ettiği Kavalalı Mehmed Ali Paşa ve yerine geçen oğullarının Hidivlik adı verilen yönetimlerinde yaklaşık 50 yılda çizildi. Hatta o yıllardan bu zamana kadar da yönetim biçimi o dönemin yerel memurlarına verilen görevlerdeki sorumluluklarla şekillendi. 1882 yılında Mısır’ı oldu bitti ile sahiplenen İngilizlerin “condominium” dedikleri “birlikte yönetim” adı verilen dönemin başlangıcına kadar Sudan tarihindeki 60 yıllık döneme “Ahdü’t-Türkiyye”, İngilizcesiyle “Turkish era”, yani “Türkiye Dönemi” adı verilmektedir. Kısacası “Türkiye” adı mevcut coğrafyamıza resmen isim olmadan tam iki asır önce Sudan’ın adı olarak tüm yazılı kaynaklarda yer aldı.

Ne yazık ki 19. Yüzyılın son yıllarında bu ülke toprakları İngiliz Sudan’ı diye isimlendirilse de çok öncesinde Türklerin bu coğrafyada bin yılı aşan bir geçmişi vardı. Mısır’da Abbasilerin en güçlü çağına denk gelen 868 yılında kurulan Tolunoğulları ile başlayıp 1952 yılına kadar devam eden Türk varlığı sayesinde Sudanlılar ile de pek çok konuda ortak tarihi geçmişe sahip olundu. Osmanlı döneminde Habeş eyaletinin merkezi uzunca müddet Sudan’ın Sevakin adası veya bir ara da Eritre’deki Masava adası oldu. Bazen Kızıldeniz’in batı yakası Arabistan tarafındaki Hicaz eyaletine bağlı kaldı. Bugünkü Hartum’a yakın Sennâr şehri merkezli Func Sultanlığı Osmanlıların iç bölgedeki en büyük müttefiklerinden oldu. Çad sınırına yakın en batısındaki Darfur Sultanlığının da bir hanedanlığa dönüştüğü 16. yüzyıldan 1916 yılındaki İngiliz işgaline kadar Osmanlı Devleti ile yakın temaslar kuruldu. Hatta 20. yüzyılın başında tüm yerleşim yerlerine Darfur Sultanı Ali Dinar tarafından Hicaz’dan gönderilen Osmanlı bayrakları dalgalandırıldı. Haliyle Sudan ülke olarak ve tüm halkıyla Türklerin tarihinde ortak kaderi paylaştıkları dönemlere sahipti. Sudanlılar için Türkiye geçmişlerinin unutulmaz dostluk ve kardeşlik hatıralarıyla doludur.  Hatta 2011’de Güney Sudan diye ayrılan ülkenin toprakları da 19. yüzyılın ikinci yarısında Hartum’da Mısır Hidivliği adına “Hükümdar” unvanına sahip üst yöneticinin emrindeki müdüriyetlerden birisi idi ve Hatt-ı İstiva Müdiriyeti, yani Ekvator Müdüriyeti adıyla Osmanlı’ya başlanmıştı.

Ömer el-Beşir ve Bugünkü Çatışmanın Şekillenme Süreci

2019 yılında Ömer el-Beşir’in devirerek Geçici Egemenlik Konseyi adına yönetime el koyan Sudan Silahlı Kuvvetlerin başındaki Genelkurmay başkanı Abdulfettah Abdurrahman el-Burhan mesleki olarak askeri eğitim alarak yetişmiş birisi. Hızlı Destek Kuvvetleri’nin başındaki ve kendisine yardımcısı olarak tayin ettiği Muhammed Hamdan Dagalo ise 2021’den sonra yönetimde ikinci derecede görev alan ve general rütbesi olmakla birlikte herhangi bir eğitimi bulunmayan bir kimliğe sahip, yani alaylı bir generaldi. Bu ikilinin arasında varılan anlaşma çerçevesinde Hızlı Destek Kuvvetleri düzenli ordu içinde 2030 yılına kadar tüm birimleri ile yer alacaklardı. Aradan geçen iki yıla rağmen herhangi bir ilerleme kaydedilmemesi Hemedti taraftarlarını rahatsız etti ve gittikçe artan şekilde Hartum başta olmak üzere diğer bölgelerde kendi etkinliklerini artırdılar.

Osmanlı’nın Habeş eyaleti, Mısır’a bağlı Sudan hükümdarlığı ve İngiliz işgali sonrasında bu ülkenin kaderinde genelde Nil nehri havzasında yaşayanlar etkin oldular. Sudan’da Muhammed Ahmed el-Mehdî’nin 1885 yılında İngilizlere büyük darbe vurmasından sonra yerine geçen Darfur asıllı Abdullah Teâşî hariç tüm üst yöneticiler genelde Hartum ve çevresinden kimselerdi. İlk defa yaklaşık 130 yıl sonra Hemedti isimli paramiliter birliklerin başındaki kişi de yine Darfur bölgesinden başkente gelip Geçici Egemenlik Konseyi’nde ikinci adam oldu. 15 Nisan’daki darbe teşebbüsü gerçekleşseydi bu defa birinci adam olacaktı.

15 Nisan 2023 günü sabahı el-Burhan başkanlığındaki Geçici Egemenlik Konseyi üyelerini, özellikle ordu komutanlarını derdest edebilseydi darbesi başarıya ulaşacaktı. Ama istediği gibi gelişmeler yürümedi ve ülke yönetimini ele geçirme girişimi başarısız oldu. Zira Sudan Silahlı Kuvvetler komuta kademesi kendilerini güvene alınca devletin üst yönetimden kimseyi tutuklayamadı ve planı tutmadı. Gerçi 120 bin kişilik düzenli ordunun karşısına kendisine bağlı 60 bin ya da kimilerine göre 80 bin kişilik paramiliter birliklerle çıkıp tüm devlet kurumlarını silah zoruyla ilk hamlesinde ele geçirmesi fazla zor olmadı. Başkent Hartum’daki Merâvi Havaalanı, Devlet Başkanlığı Sarayı, Genelkurmay Başkanlığı, Radyo ve Televizyon binalarının ya tamamen veya kısmen kısa süreli de olsa idaresine aldığını daha ilk gün Körfez ülkelerinin medya kuruluşlarına demeçler vererek uluslararası kamuoyuna duyurdu. Ancak Sudan ordusu kısa zamanda toparlanıp hem bu kamu binalarını hem de ülke genelinde genel asayişi sağlayacak şekilde toparlanmaya başladı. Bu defa Geçici Egemenlik Konseyi başkanı el-Burhan yaptığı açıklamalarla Hızlı Destek Kuvvetleri’ni ülkeye karşı suç işleyen bir yapı olarak ilan edip paramiliter kuvvetlerden silahlarını bırakanların affedeceğini duyursa da aradan geçen süreye rağmen bundan istediği neticeyi alamadı. Ama önemli kurum binalarının kontrolünü sağladıkça ve Hızlı Destek Kuvvetleri içinde bütünlük koptu. Artık küçük gruplar halinde sokak çatışmalarının bir ay kadar daha sürmesi öngörülüyor. Aksi takdirde bu iç savaşa dönüşüp Yemen, Somali, Libya ve Suriye gibi uzun yıllar devam edebilir denmektedir. Tek farkı Sudan halkının tarafsız kalarak genel itibarıyla silahlı çatışmada ülkenin istikrarından yana tavır takınmasıdır.

Bir Savaş Baronunun Doğuşu Ya da Çöküşü

Hemedti özellikle Körfez Arap ülkeleri medyasına bağlanıp hiç beklemediği gelişmeler karşısında darbe teşebbüsünden vazgeçmek bir tarafa Geçici Egemenlik Konseyi başkanı el-Burhan’ı ülkenin idaresini yönetemediği için suçlu ilan ederek ele geçirildiğinde yargılayacağı açıklamasında bulunmasıdır. 15 Nisan 2023 gününden itibaren ülkede yaşanan çatışma görüntüleri ile bir kez daha uluslararası camiada tüm Sudan yeni unutulan Güney Sudan’daki çatışma dönemleri ve Darfur’daki direniş hareketlerini yatıştırmışken bu defa ülke genelinde şiddet içeren görüntülere sahne oldu. 2000’li yılların başlarından itibaren bu ve benzeri tavırları ile tanınan Hemedti son yıllarda şiddetten beslenmeyi bırakıp Sudan’ın geleceğinde siyasi bir simaya dönüşmesi öngörülerini de boşa çıkartmış oldu. Öyle ki 2021 yılında sivil Başbakan Abdullah Hamduk’a başbakanlığı bıraktırılmasının ardından Hemedti belki de son 10 yıllık hayatında ilk defa demokrasinin canlanması için halk arasında taraftarlar edinmeye başlamıştı. 2017 yılında Sudan Silahlı Kuvvetleri’nin isteğiyle Hızlı Destek Kuvvetleri’nin kendi komutası altında yer alması isteği Sudan Parlamentosu’nca kabul görmedi. Bu Hemedti’nin de istediği bir şeydi ve özerk yapısı devam edecekti. Böylece özellikle Darfur ve Kordofan’daki uygulamaları sebebiyle yargılanmaktan kurtulmuş devlet içinde üçüncü etkin güç olarak varlığını devam ettirecekti.

Geçmişte Darfur ve diğer bölgelerde kendisine yöneltilen tüm suçlamalar karşısında Hemedti’nin cezasız kalması bir tarafa sorumlusu bulunduğu kuvvetlerini son aylarda yoğun şekilde Hartum’a aktarması 2023 Nisan’ında yaşanacakların habercisiydi. Çünkü bu kadar büyük paramiliter bir kuvvetin düzenli ordu dışında kalarak ayakta durması ciddi maddi kaynak istediğinden sürdürülebilirliği imkânsızdı. Gerçi özellikle Darfur bölgesindeki altın madenleri üzerinde her türlü kullanım hakkını ele geçirmesi bu hedefi için büyük bir fırsattı. Bölgedeki tüm rakiplerini etkisiz hale getirmesi, yüz binlerce insanın komşu Çad’a geçmesi onun elini çok rahatlatmıştı. Artık rakip kabilelerin çoğu Darfur’daki yerleşim yerlerini boşaltmışlar ve buralar yakılıp yıkılmıştı.

Hemedti’nin dedesi Dagalo Çad ile Sudan arasındaki meralarda deve sürüleri otlatan Arapların içindeki küçük bir kabile reisinin Afrika’nın hem yüzölçümü hem de nüfusu itibarıyla güçlü ülkelerinden birisinin kaderinde tek söz sahibi olması imkânsızdı. 2003 yılında Darfur’da başlayan merkezi hükümete karşı direnişi bastırmak için Hartum tarafından görevlendirilmesi onun önünü açmıştı. Küçük yaşta eğitim hayatını sonlandırıp tüccar olan Hemedti bir daha da örgün eğitim kurumlarına devam etmedi. Bazı Afrika ülkelerinde olduğu gibi gerek Çad’da gerekse Sudan’da da devlete hizmeti geçen sivillere de generallik unvanı verilmekteydi. Hemedti’ye de 2003-2005 yılları arasında Cancavid birlikleri komutanı olarak bu unvan uygun görüldü. Ancak aradan birkaç yıl geçmeden Hemedti bu defa Darfur’da hükümete karşı bir ayaklanmaya karıştı ve direnişçilerle iş birliğine girerek el-Faşir’den sonra bölgenin ikinci büyük şehri Nyala’yı ele geçirmeye kakıştı. Fakat bir müddet sonra b tavrından vazgeçip merkezi hükümetle anlaştı. Bu tavrı sayesinden ona bağlı kuvvetler ilk defa ödenmeyen maaşlarını aldılar, yaralılara ve çatışmalarda ölenlerin ailelerine tazminat ödendiği ve kendisi bir anlamda Ömer el-Beşir’in manevi oğlu gibi oldu. Ülkenin batısındaki en güçlü rakibi Musa Hilal’e karşı Ömer el-Beşir üstünlük sağlayıp onu hapse atmasıyla Hemedti’nin gücü daha da arttı

2019 yılında Ömer el-Beşir’in devrilmesinin ardından Hartum sokaklarında demokrasi yanlısı bazı gençler Hemedti’ye Sudan ordusunun yeni komutanı gibi tezahürat yaptılar. Beklenmedik şekilde bazı kesimlerce adeta ülkenin istikrarını onun sağlayacağının iddia edilmesi gayri nizami birliklerinin özellikle darbe sonrası artan nüfuzuna bağlı olarak çöküş yaşayan devlet kurumları yanında daha etkin bir konumu elde etme peşine düştüler. Onun Darfur’da devletin bütünlüğünü kurtarma adına yaptığı geçmişteki tüm faaliyetler bir anda başkent Hartum’da da benzeri bir beklentiye dönüştü.

Yemen ve Libya’nın Sudan ile Arap Dünyasını Yakınlaştırma Süreci

Oysaki onun bu yükselen konumu bizzat uluslararası kamuoyunun her türlü baskıyla üzerine gittiği Ömer el-Beşir tarafından belirleniyordu. Sudan’ın kuzeyindeki Sudan Halk Kurtuluş Ordusu ile mücadelesinde düzenli askerler yerine yine Cancavidleri kullanmaya yöneldi. İlk defa 2013 yılında Hızlı Destek Kuvvetleri adıyla Hemedti’nin idaresinde bu gönüllü birliği kuruldu ve kendisine tuğgenerallik rütbesi verildi. İlk başlangıçta istenen başarı alınamasa da bir müddet sonra bunlara ağır silahlarla donatılan pikap türü araçlar verdi. Bir taraftan da Darfur’da da farklı direniş örgütlerini de epeyce bastırarak gücünü artırdı. Aslında aynı senenin mart ayında Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri’nin İslâmî Askeri İttifak içinde Yemen’de Hûsilere karşı müdahalesine Sudan ordusunun da kendi saflarında katılması konusunda anlaştılar ve el-Burhan da o dönemde komutan olarak görev aldı. Fakat asıl hedef Sudan ordusu askerlerinden ziyade 2016’da Sudan Cumhurbaşkanlığının kontrolüne alındıkları gibi Yemen’deki cephelere daha çok Hemedti’nin Hızlı Destek Kuvvetlerine bağlı birkaç bin kişi 2017 yılı başında bu ülkeye gönderilince bundan elde edilecek gelir de doğrudan ona yapıldı. Böylece Sudan’ın yakın gelecekte kendi iç sıkıntılarına giden süreci bir şekilde gayri ihtiyari şekilleniyordu. Güney Sudan’ın bağımsız olmasıyla orada uzun yıllar çarpışanlar, Darfur’da merkezi hükümetin desteğiyle kuvvelerini artıran Cancavid unsurları, altın madenlerinin neredeyse tamamını idare edecek konuma gelmeleri, Sudan’ın kuzeyindeki direniş ordusunu bastırmaları ve nihayet Yemen’de elde edilen etkinlik sayesinde elde edilen maddi gelirler Hartum üzerinde fazla geçmeden etkisini gösterecekti.

Sudan devlet kurumları yerine farklı cephelerde öne sürülen Hemedti’nin kuvvetleri bir tür kurtarıcı gibi görülmeye başladı. Bu bir anlamda merkezi yönetimin atıl ve her işi kendi dışındaki bir güce de gördürmesi anlamına geliyordu.  2017 yılında Darfur’daki Cebel Amer’deki Sudan’ın en büyük gelir kaynaklarından sayılan altın madeninin idaresini ele geçirmesi adeta bir dönüm noktası oldu. Avrupa Birliği’nin Doğu Afrika kıyılarından Sudan’a oradan da Libya üzerinden Akdeniz’e ulaştırılan kaçak göçmenler konusunda Hemedti’nin sorumluluk alıp Hartum yönetimine verilen 45 milyon avroluk fondan yararlanmak da istiyordu. Aynı zamanda Rusya’nın Orta Afrika, Çad, Mali ve bazı Afrika ülkelerinde altın madenlerine yakın alakası uluslararası haberlere konu oluyordu. Kuvvetle muhtemel Hemedti’nin de bu dönemde Wagner ile temasa geçip Ruslarla yakınlaşma süreci devreye girdi.

Sudan’da Ömer el-Beşir ile Çad’da İdriss İtno Deby’nin en büyük rakiplerinden birisi Musa Hilal idi. Çad devlet başkanının bunun kızıyla evlenip bir müddet birlikteliklerinin devamı sayesinde araları düzelmişti. Ancak Deby’nin kısa süre sonra Hartum’a yaptığı ziyaretin ardından bu akrabalık bağı bozuldu. Hatta Musa Hilal’in yenilgiye uğratılıp tutuklanması Hızlı Destek Kuvvetlerini daha da güçlendirdi. Artık hem devletin her türlü desteğini arkasına alan hem Yemen’den hem de altın madeninden gelen iki büyük döviz geliri onun daha da etkinlik kurmasını sağlamaktaydı.

Hemedti artık tüm Büyük Sahra bölgesinde yaygın olan paralı askeri birlikleri idare edenlerin en yeni ve son temsilcisi oldu. 2021 yılı Nisan ayında Çad’ın kuzeyindeki direnişçilerin başkent Encemine’ye yaklaşmaları ve beklenmedik bir anda devlet başkanı İdris Deby Fransa ve ABD başta olmak üzere uluslararası desteklerine rağmen öldürülmesi birçok denklemi yeniden şekillendirdi. Tüm bu gelişmeler aslında Hemedti’yi devlet yetkisinin azaldığı coğrafyada adeta tek başına hükümranlık tesisine itiyordu. Bir ara Çad’da da yeni yönetimi devirmek için darbe teşebbüsünde bulunduğu dahi iddia edildi.

Dahası 2011 yılı Şubat ayında şiddetlenen Libya’daki Muammer Kaddafi karşıtı gerilim onun öldürülmesiyle tüm Afrika’nın en otoriter yönetimini bir anda ortadan kaldırdı ve ülke kendisini bir iç savaşın içinde buldu. Aradan seneler geçtikçe yeni iş birlikleri de ortaya çıktı. Sudan’daki Hızlı Destek Kuvvetleri tarihinin en ağır iç savaşını geçiren Libya’da da Hafter tarafında yer alarak kendisine yeni bir etkinlik alanı daha açtı. Uluslararası kamuoyu bu gelişmeleri hep Sudan devletinin hamleleri olarak algıladı. Oysaki tüm bunlar sadece bir kişinin ve kuvvetlerinin önünü açıyordu. O da Hemedti’den başkası değildi. Üstelik o tanklarla, toplarla ve uçaklarla Hartum’da gösteri yapacak kadar gücünü herkese gösterecek imkânları elde etmişti. Görünüşte ise devletin kurumları ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasında büyük bir uyum havası varmış gibi gösteriliyordu.

Bu arada dikkatlerden kaçmayan bir yakınlaşma da Rusya’nın artık bu paramiliter birliklerle her geçen gün daha yakın temas kurmasıydı. Hemedti’nin Hızlı Destek Kuvvetleri’nin önde gelen unsurlarına Rus Wagner birliklerinin 2017’den itibaren eğitim verdiği yönündeki iddialar basında yer alıyordu. Hatta Wagner birçok paravan şirketle Darfur’daki altın madenlerinin işletimlerini sahiplenecek girişimlerde bulunuyordu. Bu taze kaynaklar özellikle de 2022 Şubat ayında Ukrayna’daki savaşın giderleri için de gerekliydi. Mısır her ne kadar Sudan’daki Müslüman Kardeşler ile yakınlığı bilinse de kendi çıkarları için Egemenlik Konseyinin başındaki el-Burhan’ı desteklerken Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Rusya ve Libya’da Hafter ise Hemedti’yi destekliyorlardı. Çad bir anlamda hem Hartum’daki Egemenlik Konseyi hem de kendi sınır bölgesinin Sudan tarafında neredeyse tek güç haline gelen Hemedti ile arasını bozmama gayreti içine girdi. Çad, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Sudan ortak sınırlarının her iki tarafında da aynı soydan insanlar yaşadıkları için herhangi birisinde çıkan karmaşa sonrasında hemen sınırın diğer tarafına bazen yüzbinlerce insan göç edebiliyordu. Hatta Darfur’daki Arap asıllı nüfusun daha çok Çad’dan onlarca yıl önce göç edenler olduğu biliniyor.

Rusya’da Ukrayna’da beklediği zafer için kısa zamanda elde edeceği başarının bir türlü gelmemesi karşısında önce Mali, sonra Burkina Faso ve nihayet Sudan gibi birçok Afrika ülkesinde gerginliklerin arkasındaki ülke olarak gösterilir oldu. Her ne kadar bu ilişkiyi Hemedti kabul etmese de Sudan’ın bu süreçte Rusların aşırı etkinlik alanı açmakta olduğu ülkeler arasında yer alacağına dair öngörüler giderek arttı. Zira son yıllarda beklenmedik bir şekilde Orta Afrika, Mozambik, Libya ve Mali gibi yerelde mevcut çatışmaları körüklediği, despot rejimlerin kuvvetlenmesine katkı sağladığı, demokratik süreçlerin bastırılmasını desteklediği, doğal kaynakların yağmalanması bu ortamlarda daha rahat yürüttüğüne dair suçlamalar giderek artıyordu. Tüm bunlar Hemedti’nin Sudanlıların kaderini belirleyecek bir devlet adamlığı kimliği için yeterli değildi. Hatta o kendisine verilen belli görevleri yerine getirip bundan maddi çıkarlar etmenin ötesinde bir konumu kaldıramazdı. Sudan ordusu her ne kadar uzun zamandır kendi zaviyesine çekilmişse de sonuçta Sahraaltı Afrika’daki tüm ordular içinde Osmanlı-Mısır idaresinden itibaren getirdiği bir geleneğe sahipti. Hemedti’nin benzerleri başka ülkelerde çok çabuk devleti tüm kurumlarıyla ele geçirebilseler de Sudan’daki yerleşik nizam buna uygun değildi. O ne devletin başına geçebildi ne de Somali’deki savaş baronları gibi kendine istediği nüfuz alanı açacak konuma da sahip değil. Özellikle bugünlere merkezi idarenin desteğiyle geldi ve şimdi onu da tamamen kaybettiği için elindeki çoğu dış mihraklı imkânlarla belki bir müddet daha varlık göstermekten öteye geçemeyecek.

Share.

Yazar Hakkında

Prof. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi. 1964 yılında Vezirköprü’de doğdu. Merzifon İmam-Hatip Lisesi (1982) ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde (1987) eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye Diyanet Vakfı bursuyla yüksek lisansını (1991) ve doktorasını (1996) Paris’te tamamladı, aynı yıl Üsküdar’da İslam Araştırmaları Merkezi’nde (İSAM) araştırmacı olarak çalışmaya başladı. 2002’de doçentlik unvanı aldı. 2006 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü öğretim üyesi ve bölüm başkanı oldu. 2008-2011 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık’ta Afrika ile ilgili konularda müşavir olarak görev yaptı. 2009 yılında profesörlük unvanı aldı. 2011 yılı Eylül ayında görev değişikliği yaparak İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Siyasi Tarih Anabilim dalına geçiş yaptı. 2013 yılı Mart ayında Afrika ülkelerinden Çad Cumhuriyeti’nin başkenti Encemine’de Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk büyükelçisi olarak göreve başladı ve iki buçuk yıl bu görevini sürdürdükten sonra 2015 yılı Ağustos ayında İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanı olarak tayin edildi. Batı Afrika Ülkelerinden Mali Cumhuriyeti’ndeki ilk ve öğretim seviyesindeki özel eğitim kurumları medreseler üzerine hazırladığı doktora çalışması IRCICA tarafından L’enseignement islamique en Afrique francophone: Les médersas de la République du Mali adıyla Fransızca olarak 2003’de İstanbul’da basıldı. Geçmişten Günümüze Afrika (Kitabevi, İstanbul 2005); Osmanlı-Afrika İlişkileri (Kitabevi, İstanbul 2011/1. baskı, 2013/2. baskı, 2015/3. baskı); Les relations turco-tchadiennes: La politique ottomane en Afrique centrale (TİKA, İstanbul 2014) adlı kitaplarının yanı sıra Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi-İSAM tarafından yayımı tamamlanan İslam Ansiklopedisi için önemli kısmı Afrika hakkında 95 madde yazdı. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde “Afrika”, “Osmanlı Afrikası”, “Osmanlı-Fransa Münasebetleri” ve “Osmanlı’da Dini Hayat” üzerine araştırmalar yapmakta olup bu konularla ilgili basılmış kitapları, farklı dergilerde bu konular hakkında çok sayıda makalesi, yurt içi ve yurt dışında düzenlenen ilmi toplantılarda takdim ettiği tebliğleri yayımlanmış bulunmaktadır. Evli ve üç çocuk babası olup Arapça, Fransızca ve İngilizce yanında Paris Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Milli Enstitüsü’nde (INALCO/Institut National des Langues et Civilisations Orientales) eğitimini aldığı Bambara ve Volof Afrika yerel dilleri ile ilgili dersleri takip etmiştir. Prof. Dr. Ahmet Kavas, hâlihazırda Afrika Araştırmacıları Derneği’nin (AFAM) kurucu başkanlığı görevini yürütmektedir.

Yoruma Kapalı