Giriş
Avrupalı sınırlı sayıdaki devletin 16. yüzyılda özellikle Amerika kıtasını kendi aralarında paylaşmaları ile kıtanın kuzey ve güneyindeki, hatta Karayip adalarındaki yerlileri büyük bir kıyımdan geçirip ellerindeki arazileri yeni idarecilere ve varlıklı zümrelere dağıtmaları, bunları işletmek için de Afrika’dan milyonlarca köle getirmeleri insanlık tarihinin hala en karanlık dönemleri arasında sayılmaktadır. İçlerinden belki oldukça küçük bir topluluk olan ve Afrika’dan götürülüp Haiti’de köleleştirilenler üzerlerinde Fransızlarca uygulanan aşırı baskılara dayanamayıp 19. yüzyılın ilk yıllarında Toussaint Louverture komutasında Napolyon Bonaparte’a karşı başlattıkları isyanları sayesinde 1804 yılında asli kıtalarının dışında dünyadaki ilk modern devletlerini kurmaları İnsanlık tarihinin önemli bir dönüm noktasıdır.
19. yüzyılın ikinci yarısında Afrika’ya gayri insani abanmanın sınır tanımayan uygulamalarıyla zirve yapan sömürgecilik döneminde de sıkça rastlanan ekilebilir verimli arazilerin yerli halkın elinden alınıp özellikle Avrupa’dan toplanıp getirilen fakir köylülere verilmesi yaygın bir uygulamaya idi. Fransa’nın Cezayir, Tunus ve Fas’ta uyguladığı bu usul aslında üzerinden neredeyse bir buçuk asır geçmesine rağmen başlangıcından bugüne kadar hala gerektiği gibi aydınlatılmış değildir. Toprak sahiplerinin atalarından miras kalan ve nesillerdir yaşadıkları kendi mülkleri üzerinde bir anda amele olarak çalıştırılmaları ve bunun doğurduğu tepkiler giderek arttı. Öyle ki nesiller boyu ezilen Cezayir halkı bu uygulamayı asla kabul etmedi. Topraklarını kolayca sahiplenenlerin kendilerine her türlü eziyeti rahatça tatbik etmeleri üzerine, toprağın asıl sahipleri olarak uğruna milyonlarca evlatlarını kaybetme pahasına, arazilerinin ellerinden alınmasını sömürgeciliğe karşı direnişlerinin temel dayanağı yapmışlardı.
İngilizlerin Kenya, Tanzanya, Zimbabve ve Güney Afrika’daki verimli arazileri yerlilerin elinden alıp çoğu eski asker ve fakir köylülerine 99 yıllığına dağıtmaları sonrasında da benzer acılar yaşandı. Arazilerin yeni sahiplerinin kedilerine amele yaptıkları yerlilerin gözünde birinci derece düşmanları olmalarını geciktirmemiş ve çıkan direniş ve isyanlar sonucunda çoğu yerli olmak üzere pek çok insan ölmüştü. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Ancak asıl konuya gelelim.
21. yüzyılda da dünyada benzeri yeni bir uygulama başlatıldı. Uygulayan taraflar yanında onlara karşı tepkilerini yavaş yavaş dile getirenlerin görüşleri, henüz uluslararası haber ajanslarının üzerinde yeteri kadar durmasını gerektirecek bir değer kazanmamıştır.
İngilizce ‘de “land grabbing”, Fransızca ‘da “accaparement des terres” olarak ifade edilen kavram, Türkçeye “toprakların kapışılması” şeklinde tercüme edilebilir. Gerçi Fransızca karşılığında ayrıca “istiflemek, tekeline almak ve yakasını bırakmamak” gibi anlamları da bulunmaktadır. Günümüzde çok uluslu şirketlerin Sahraaltı Afrika’da toprak edinmesi de genelde “accaparement” kelimesiyle ifade edilmektedir. Bu ifade ekonomik anlamda hem spekülasyon hem de pazarda tekel oluşturmayı birlikte ifade etmek üzere kullanılmaktadır.
Bu raporun tamamına ulaşmak için tıklayınız.