Afrika’da Sağlık Diplomasisi ve Yükselen Güç Türkiye

0

Giriş

Hükümet görevlileri ya da bakanlar tarafından yürütülen ve yalnızca devletlerin resmi yetkilileri muhatap alınarak gerçekleştirilen geleneksel diplomasi, hızlanan küreselleşmenin etkisiyle yeterliliğini yitirerek yerini devletler arasında yaşanan bürokrasiye ek olarak sivil toplum örgütleri ve halk kitleleri gibi devlet dışı aktörlerin de sürece dahil olduğu ve iletişim araçlarının etkin bir biçimde kullanıldığı “yeni diplomasi”ye bırakmıştır. İletişim teknolojilerinde yaşanan yenilikler, artık sadece devletlerin değil, halkların da diplomatik faaliyetlere konu olmasını beraberinde getirmiştir. Diplomasideki yaşanan bu değişiklikler devletler arasındaki ilişkilerde yumuşak güç kullanımının önemini arttırmıştır. Joseph Nye yumuşak güç kavramını, söz konusu devletin, kendi ulusal çıkarlarını, liderlik ettiği ülkelerin ulusal çıkarlarıyla örtüşecek bir biçimde sunabilme ve diğerlerini de hoşnut edecek bir biçimde izleyebilme kapasitesi olarak tanımlamıştır.[1] Bu çerçevede yumuşak güç bağlamında değerlendirebileceğimiz yeni diplomasi araçlarından biri olan sağlık hem küresel bir önemi haiz hem de devletler arasında ilişkileri arttıracak bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Sağlık diplomasisi literatürde küresel sağlık uygulamaları atmosferini biçimlendirme ve yönlendirme amacıyla; kamu sağlığı, uluslararası ilişkiler, yönetim, hukuk ve ekonomi gibi pek çok disiplini bir araya getirmek olarak tanımlanmaktadır Bir başka tanımda ise, “uluslararası ilişkileri sürdürürken ve güçlendirirken sağlığın koşullarını da iyileştirilmesi gibi çifte amaçlarını karşılayan politik faaliyetler olarak ifade edilmiştir.[2]

Afrika’da Kronik Bir Problem Olarak Sağlık

Afrika ülkeleri küresel iklim değişikliği ve yapısal faktörlerin etkisiyle ciddi sağlık sorunları ile karşı karşıyadır. Bu sağlık sorunları Afrika ülkelerinin kalkınma hedeflerine ulaşmasına da engel olma potansiyelini bünyesinde barındırmaktadır. Kalkınma ve sağlık arasındaki etkileşimle orantılı olarak yaşanan problemlerin kısır döngüsüne sebep olan bu hastalıklar, her yıl milyonlarca insanın ölümüne sebep olmaktadır. Nüfusunun yaklaşık % 40’ı yeterli sağlık hizmetlerine erişim imkânı bulunmayan kıtada, dünyanın geri kalanında ciddi oranda ölümlere neden olmayan çocuk felci, sıtma, ishal gibi hastalıklar nedeniyle her yıl milyonlarca insan ölmektedir. Özellikle AIDS, HIV ve Ebola gibi hastalıklar bugün hala binlerce insanın ölümüne neden olan bulaşıcı hastalıklar olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, Afrika’da 14-49 yaş arası HIV/AIDS hastalarının toplam nüfusa oranı % 7’dir. AIDS’in yayılma oranı dünyada % 1,2 iken Sahraaltı Afrika’da ise % 8,4’tür.[3] 2015 verilerine göre alt solunum enfeksiyonundan 1 milyon, HIV/AIDS’ten 760.000, ishalden 643.000, tüberkülozdan 434.000, sıtmadan ise 403.000 kişi hayatını kaybetmiştir.[4] Son günlerde Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde tekrardan baş gösteren Ebola’dan ise 2016 yılı içerisinde 11.300 kişi hayatını yitirmiştir. Söz konusu bu istatistikler Afrika’da sağlık hizmeti anlamında ciddi adımlar atılması gerektiğini açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Sağlık alanında hastalık odaklı bir yaklaşımın yerine kalıcı ve sorunlarla baş edebilecek olanakların ve kapasitenin yaratılmasına yönelik girişimler gerçekleştirilmelidir. Bu anlamda zaman ve mekân kısıtları olan yüzeysel işbirliklerinden ziyade, bölgedeki sorunlara kalıcı çözümler üretecek kamuoyunun ihtiyaçlarına cevap verecek net adımlar atılmalıdır. Bu anlamda geleneksel diplomasinin prosedürleri arasında verimliliğini ve gerçekliğini yitiren çalışmalar yerine devletin yumuşak güç araçlarını kullanarak sağlık diplomasisi kanalıyla bölgenin ihtiyaçlarına daha hızlı ve verimli cevap vermesi yerinde olacaktır. Özellikle son yıllarda Afrika’da etkisini arttırarak hissettiren Türkiye, sağlık alanında bölgede birçok hizmete imzasını atmıştır. TİKA gibi devletin değerli kuruluşlarının yanında Gönüllüler başta olmak üzere birçok STK da bu çalışmalarda önemli roller üstlenmiştir. Türkiye’nin yaptığı çalışmalara değinmeden önce çalışmalarının Afrika’da neye denk geldiğini ve yumuşak gücünü ne kadar etkili kullandığını anlayabilmek adına Çin’in sağlık diplomasisi adına gerçekleştirdiği faaliyetlere değinip Türkiye ile mukayeseli bir ortaya koymaya çalışacağız. Bu karşılaştırma ile bir yandan Türkiye’nin bölgede insani değerleri muhafaza eden ve kalıcı çözümler öneren bir güç olarak “yeni diplomasi” araçlarını ne kadar etkili kullanabildiğine dikkat çekerken diğer taraftan ise Çin’in sağlık diplomasisini ne kadar insani değerleri göz önünde bulundurarak ve hangi amaçlar doğrultusunda gerçekleştirdiğini inceleyeceğiz.

Çin Sağlık Diplomasisi: İnsani Değer Kaygısı ve Amacı Olmayan Sağlık Faaliyetleri

Diplomatik temaslar kurarak ve teknik kaynaklar desteği sağlayarak çeşitli küresel sağlık politikalarının gelişimini destekleyen Çin, ortak sömürü geçmişlerine dikkat çekerek bölgede etkin bir şekilde kullandığı yumuşak güç araçları ile Afrika’daki nüfuz alanlarını her geçen gün arttırmaktadırlar. Fakat Çin’in bölgedeki varlığının çok daha eskilere dayandığı bilinmektedir. 1900’lü yıllarda kurulan ikili ilişkilerde Çin’in kullandığı stratejinin temel unsurlarından biri tıbbi işbirliği idi.[5] 1963 yılında, Premier Zhou Enlai Cezayir’e ilk Çinli sağlık ekiplerini göndermişti. Bu faaliyetle birlikte Çin’in sağlık hizmetlerini, tüm kıtada tıbbi personel, ekipman ve malzeme sağlayarak destekleme çabaları takip etti. İlerleyen süreçte Çin’i sağlık personelleriyle birlikte işçileriyle bölgede varlık gösterirken görüyoruz. Örneğin, Çin tıbbi ekipleri Tanzanya Demiryolu’nda çalışan işçilerle birlikte 1970’lerin başında kıtaya ilk adımlarını attı.[6] Bu gelişme Çin’in bölgedeki sağlık faaliyetleri ile neyi amaçladığının sinyallerini vermiştir. 2003 yılında geldiğinde, Afrika’nın 34 farklı noktasında 860 Çinli sağlık personeli görev yapıyordu. 2005 yılında Afrika’daki sağlık personeli sayısını 900’e çıkaran Pekin hükümeti, 2006 yılında yapılan Çin Afrika İşbirliği Forumu (FOCAC) toplantısında, Afrika’ya 30 hastane kurma sözü, sıtma ilaçları için 37,5 milyon ABD doları hibe ve 30 sıtma önleme ve tedavi merkezi kurma sözü verdi.[7] Genel olarak 2000’den 2012’ye kadar en az 3 milyar ABD dolarının Çin tarafından Afrika’da sağlık, nüfus, su ve sanitasyon sektörlerindeki 255 projeye işlendiği tahmin edilmektedir. The People’s Daily’nin haberine göre Çin son 54 yılda 50’den fazla Afrika ülkesine 20.000’den fazla sağlık personeli gönderdi.[8] Görünürde Çin için hiçbir faydası yokmuş gibi görünen bu sağlık faaliyetleri, Afrikalı devletlerin kendisine sağladığı ekonomik ve siyasal imtiyazlar ile meyvelerini vermeye başlamıştır. Sağlık diplomasisi ile yumuşak güç olarak bölgede etkisini arttıran Pekin’in bu süreçte Afrika’daki piyasalara ve doğal kaynaklara erişimi kolaylaştı. Sağlık diplomasisi, Çin petrol şirketlerinin petrol, platin ve diğer doğal kaynaklar için madencilik haklarını kazanmalarına yardımcı oldu. Bu çerçevede “Angola Modeli” olarak kavramsallaştırılan uygulamayı incelediğimizde Afrika’daki zengin doğal kaynaklara sahip olan fakat finansman sağlayamayan ülkelerde düşük krediler vererek veya alt yapı yatırımlarında bulunan Çin’in kurduğu hastane ve sağlık merkezlerinin hangi amaca hizmet ettiklerini daha iyi anlayabiliriz. Yani Çin tarafından yapılan bu yardımlar karşılıksız olarak nitelendirilse de çoğu zaman doğal kaynak akışının güvenliğine; Çin mal ve hizmetlerinin tedarikine bağlıdır.[9]

Çin’in Afrika’daki sağlık faaliyetleriyle ilgili değinilmesi gereken bir başka konu da sahte ilaçlardır. Uluslararası sağlık uzmanları, Afrika’nın bazı bölgelerinde, sıtma gibi hastalıkların tedavisi için Asya’dan gelen sahte ilaçlar nedeniyle yeni bir sağlık krizinin yaşanabileceği uyarısında bulunmaktadır. “Küresel Sağlık İçin Teknoloji Çözümleri” kuruluşunun başkanı Patrick Lukulay, Afrika’ya tehlikeli ilaçların birçoğunun Çin ve Hindistan üzerinden geldiğinin bir sır olmadığını ifade etmektedir.[10] Ayrıca Dünya Sağlık Örgütü, Afrika’da yılda yaklaşık 100.000 ölümün, sahte ilaçlar ile bağlantılı olduğunu duyurmuştur. Bu açıklamalar Çin’in kıtadaki sağlık konusundaki faaliyetlerini sorgulanmayı ihtiyaç haline getirmiştir. Gerek ekonomik ve siyasi çıkarlar doğrultusunda gerçekleştirdiği sağlık çalışmaları olsun gerekse insanların ölümüyle sonuçlanacak kadar takibata muhtaç uygulamalarıyla Çin, sağlık gibi hayati bir konuda insani yardımı gözetmeyen ve kalıcı çözüm amacı olmayan bir diplomasi yürütmektedir.

Sorumluluk Bilincinin Tezahürü Olarak Türkiye’nin Afrika’daki Sağlık Çalışmaları

Afrika ile ilişkileri çok eskilere dayanmasına rağmen Cumhuriyet döneminde kıtaya gereken önceliği vermeyen Türkiye, 1900’lü yıllarda diplomatik ilişkiler kurma konusunda Çin’e göre oldukça yavaş ve yetersiz kalmıştır. Ancak 1998 yılında Türkiye tarafından hayata geçirilen “Afrika’ya Açılım Eylem Planı” ile birlikte Türkiye’nin Afrika ülkeleri ile ilişkileri yeniden ivme kazanmıştır. Bu çerçevede 2005 yılını “Afrika Yılı” ilan eden Türkiye, aynı yıl Afrika Birliği’ne gözlemci üye olmuştur. 2008 yılında Türkiye Afrika Birliği’nin stratejik ortağı ilan edilmiştir. Fakat söz konusu bu “geleneksel diplomasi” eylemlerinin Türkiye’nin bölgede etkin bir şekilde var olması için bugün yeterli olmadığına tanık oluyoruz. Afrika ile birlikteliğimizi tekrar canlandırabilmek için bölgedeki sağlık sorunlarının dış politika yapıcıları tarafından dikkatle izlenmesi gerektiği açıktır. Afrika’daki sağlık problemleri ve sağlık alanında Türkiye ile Afrika arasındaki işbirliği çok boyutlu bir şekilde tesis edilmelidir. Bu anlamda sağlık personeli eğitimi ve değişimi, Afrika’da hastanelerin açılması ve sağlık turizmi gibi pek çok alanda işbirliği yapmak mümkündür. Bu nedenle kamu sağlığı çalışanları ile diplomatların eş güdümlü oryantasyonu ve STK’lar başta olmak üzere ilgili tüm kurum ve kuruluşların faaliyet alanına anlamlı bir şekilde dahil edilmesi ile kapasite inşasına gidilmesi ciddi bir zaruret arz etmektedir.

2000’li yıllarda ivme kazanan Türkiye-Afrika ilişkileri, STK’larla birlikte kısa zamanda Afrika ülkelerine yönelik faaliyetler ile kendini göstermeye başlamıştır. STK’ların sağlık faaliyetleri daha çok gönüllü doktorların Afrika ülkelerinde kısa süreli ziyaretlerle gerçekleştirdikleri sağlık muayeneleri şeklinde olmaktadır. Çin’den farklı olarak sağlık diplomasisi devletin resmi kuruluşlarından ziyade gönüllü kuruluşların bölgedeki faaliyetleri ile başlamıştır. Başlangıçta sadece kendi imkânları ile ilaç şirketlerinden ve eczanelerden topladıkları hibe ilaçlarla Afrika ülkelerine giden STK’lardan ibaret olan çalışmalar, 2005 yılından itibaren bu yılın Türkiye’de “Afrika Yılı” ilan edilmesi, Türk dış politikasında Afrika’nın öneminin giderek artması ve Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA)’nın Afrika’da ofisler açmaya başlamasıyla ve bu sürece Sağlık Bakanlığı’nın da yapıcı destekleriyle daha etkili olmaya başlamıştır. Afrika’da birçok Türk STK faaliyet göstermesine rağmen Çin ile karşılaştırılabilecek projeler, TİKA ve Sağlık Bakanlığı aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. STK’ların faaliyetleri genelde insani yardım bağlamında olup mekân ve zaman anlamında daha kısıtlı faaliyetler gerçekleştirmektedirler. Bu sebeple analizimizin devamında Türkiye’nin resmi kurumlar aracılığıyla Afrika’daki gerçekleştirdiği daha uzun soluklu proje ve uygulamaları inceleyeceğiz.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla 25 Ocak 2015’te hizmete açılan Mogadişu Somali Türkiye Recep Tayyip Erdoğan Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 23’ü Türk, 11’i Somalili olmak üzere 34 uzman doktor görev yapmaktadır. 205 yataklı olan hastane, Eğitim ve Araştırma Hastanesi statüsünde olup hasta tedavisinin yanında hekim ve diğer sağlık personeli de yetiştirmektedir. Türkiye’den 82, Somali’den 468 sağlık personelinin çalıştığı hastaneye, Somalilerin yanı sıra Kenya ve Cibuti gibi ülkelerden de hasta gelmektedir. Tam teşekküllü hastanenin polikliniklerine 2017’de 161 bin 669 hasta başvurmuştur.[11]

2014 yılında Sudan’da iç savaş nedeniyle ortaya çıkan insanî krizin etkilerinin giderilmesine katkıda bulunmak amacıyla Sağlık Bakanlığı Güney Darfur’a Nyala Sudan Türkiye Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ni kurmuştur. Bu hastane yalnızca Sudan’daki hastalara değil Kamerun, Çad, Gambiya gibi komşu ülkedeki hastalara da hizmet vermektedir. 150 yataklı hastane 2018 yılı itibariyle 21 tane Türk doktor ve birçok Sudanlı personel çalışmaktadır. Ayrıca hastanede Sudanlı personellere ve tıp öğrencilerine çeşitli sağlık konularında eğitimler verilmektedir. Bu eğitim konuları el hijyeni eğitimi, hastane enfeksiyonları eğitimi, tansiyon ölçümü, Ekg çekimi ve cihazlarının kullanımını içermektedir.

TİKA’nın 2017 faaliyet raporuna göre yapılan faaliyetler; “51 yataklı Nijer Ana Çocuk Sağlığı Hastanesi ve Rehabilitasyon Merkezi inşası, 30.000’den fazla muayene ve 3.000’den fazla ameliyat gerçekleştirilmesi, operasyonların yapıldığı hastanelerde yerel doktorların ameliyatlara katılımı, yeni tekniklerin gösterilmesi, bölgedeki sağlık ocaklarında maket anne ile kadın doğum ve ebe eğitimi, hijyen eğitimi, sünnet eğitimi verilmesi, Çad Encemine Kadın Doğum Hastanesi ile Etiyopya Somali Eyaleti Kabribayah şehrinde bulunan Kadın ve Çocuk Sağlığı Merkezi’ne tıbbi ekipman desteği sağlanması” şeklinde sıralanmıştır.[12]

Diğer taraftan TİKA tarafından Libya’nın Misurata şehrinde tesis edilen ve önümüzdeki günlerde hizmete açılması planlanan Misurata Fizyoterapi Hastanesi de bölgedeki önemli sağlık faaliyetlerinden biri olarak gösterilebilir. Libya’daki iç karışıklıklar sebebiyle yapımına bir süre ara verilen hastane inşaatı geçtiğimiz yıl tamamlandı. Şu anda tıbbi donanımları yapılan hastane, kadın, erkek, çocuk ve acil ortopedik müdahale olmak üzere 4 bölümü bünyesinde barındırıyor. Toplam 38 adet tedavi bölmesi ve 2 adet tedavi havuzu bulunan ve günlük hasta kapasitesinin ortalama 200 olacağı düşünülen hastanenin önümüzdeki günlerde hizmete açılması planlanıyor.[13]

Türkiye bölgede hastane inşası, ekipman desteği ve personel eğitiminin yanı sıra mali açıdan da önemli yardımlarda bulunmuştur. 2007 yılında olumsuz iklim koşulları, açlık, kuraklık, sel felaketleri ve iç savaşlar nedeniyle 16 Afrika ülkesine Dünya Gıda Programı, Dünya Sağlık Örgütü ve BM İnsani İşler Eşgüdüm Bürosu aracılığıyla 3 milyon dolar civarında yardım yapılmıştır. Afrika Yılı’nın ilan edilmesinden bir yıl sonra Cezayir’de gerçekleşen sel felaketi sebebiyle Batı Sahra mülteci kamplarının bulunduğu Tindouf bölgesine çadır, battaniye, ilaç ve sağlık malzemelerinden oluşan yaklaşık 45 bin dolar yardım sevk edilmiştir.  2009 yılında yaşanan acil gıda ihtiyacı için Kenya, Etiyopya ve Somali’ye; kuraklık, kasırgalar ve siyasi istikrarsızlık nedeniyle Madagaskar’a ve sel felaketinden etkilenen Komor Adaları’na yaklaşık 1 milyon 300 bin dolar tutarında insani yardım yapılmıştır.[14] Bududa bölgesinde çok sayıda insanın ölmesine, yaralanmasına ve evsiz kalmasına yol açan toprak kayması nedeniyle Uganda’ya 100 bin dolar tutarında nakdi yardım aktarılmıştır. Yine Somali’de yaşanan problem sebebiyle Türkiye 500 milyon dolarlık yardım yapmıştır. Bunun büyük bir kısmı sağlık harcamaları için kullanılmıştır. Yardımların bölgesel dağılımına bakıldığında Afrika’ya, 2013 yılında 782 milyon dolar yardımda bulunulmuştur.[15] Aynı yıl Türk STK’lar tarafından gerçekleştirilen 280,23 milyon dolarlık yardımın 150,15 milyon dolarlık kısmını da yine acil ve insani yardımlar oluşturmuştur. Bu ana tabloya bakıldığında varolan toplam sağlık yardımlarının devlet tekelinde takibinin ve denetiminin yapılarak Türkiye’ye sahada alan açan bir güce dönüştürülmesi büyük önem arz etmektedir.

Sonuç

Son yıllarda yeni diplomasi araçlarını kullanarak Afrika’daki ilişkilerini ve etkisini arttıran Türkiye, “yükselen donör” haline gelmiştir. Çeşitli STK’lar ve resmi devlet kuruluşlarıyla sağlık diplomasisini, bölgenin kronik problemi olan ve her yıl milyonlarca kişinin ölümüne neden olan hastalıklara karşı etkili bir biçimde kullanmak için önemli adımlar atmıştır. Buna rağmen Türkiye’nin faaliyetleri, her geçen gün kıtayı kendisini bağımlı hale getiren ve uzun vadede kıtanın kaybettiren ortağı olacağı tahmin edilen Çin ile karşılaştırıldığında bu yardımların yetersiz olduğu fakat Çin’in aksine insani amaçlar ile yapıldığını fark ediyoruz. Afrika’da sağlık diplomasisi alanında faaliyet gösteren Türkiye ve Çin arasında bazı önemli farklılıklar bulunmaktadır. Türkiye geleneksel aktörlerden farklı olarak, yaptığı yardımları doğrudan ve herhangi bir önkoşul belirtmeden muhataplarına ulaştırmakta, bunu yaparken de Çin gibi yardım yaptığı ülkelerden ekonomik ve siyasi anlamda tavizler koparma emeli içerisinde değildir. Bir diğer önemli farklılık ise yapılan işin kalitesinde kendini göstermektedir. Zira Çin’den gelen sahte ilaçlar ile binlerce insanın hayatını kaybettiği bilinmektedir. Bölgeye sahte ilaç getiren Çin için Afrika’daki sağlık problemleri, harcadığı milyon dolarlara rağmen ciddiye alınacak bir mesele olmaktan çok uzak olduğu anlaşılmaktadır. Çin için önemli olan yaptıklarının karşılığında ne aldığıdır. Dolayısıyla Çin’in aksine Türkiye’nin, TİKA, Sağlık Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve çeşitli STK’lar ile kıtada ortaklaşa hareket edip sağlık konusundaki faaliyetlerini arttırarak bulacağı kalıcı çözümlerle sahada elini güçlendirmesi büyük önem arz etmektedir.

DİPNOTLAR

[1] Joseph Nye, Amerikan Gücünün Paradoksu, Literatür Yayıncılık, 2003, s. 10.-11.

[2] Thomas E. Novotny and Ilona Kickbusch, “Global Health Diplomacy: A Bridge to Innovative Collaborative Action”, Global Update Forum for Health Research, 2008, s.41.

[3] Şengül, Barış. 21. Yüzyılda Afrika ve Türkiye-Afrika ilişkileri (2005-2015), Master Tezi, İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2015, s. 29.

[4] Petrie Jansen van Vuuren, “Africa’s leading causes of death”, https://africacheck.org/factsheets/factsheet-africas-leading-causes-death/, Erişim tarihi: 07.12.2018.

[5] Joshua Eisenman, “China’s Post-Cold War Strategy in Africa: Examining Beijing’s Methods and Objectives”, in China and the Developing World: Beijing’s Strategy for the Twenty-First Century, eds. Joshua Eisenman, Eric Heginbotham and Derek Mitchell, 2007, s.43.

[6] Jeremy Youde, China’s Health Diplomacy in Africa, China An International Journal · March 2010, s.153

[7] http://english.people.com.cn/200605/11/eng20060511_264646.html (6 May 2009).

[8] http://www.globaltimes.cn/content/1081271.shtml

[9] Merve Öztürk, “Soğuk Savaştan Günümüze Çin’in Afrika’daki Ulusal Çıkarları ve Faaliyetleri”, Ahmet Kavas ve Muhammed Tandoğan (Ed.), Uluslararası Siyasetin Odağındaki Kıta Afrika, Alelmas Yayıncılık, İstanbul, 2018, s. 251.

[10] Kathleen McLaughlin, “Counterfeit medicine from Asia threatens lives in Africa”, https://www.theguardian.com/world/2012/dec/23/africa-counterfeit-medicines-trade, Erişim tarihi: 25.11.2018.

[11] Sinan Uslu, “Türk hastanesi Somali’de şifa dağıtıyor”, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/turk-hastanesi-somalide-sifa-dagitiyor/1036321, Erişim tarihi: 26.11.2018.

[12] Serhat Onur, “Türkiye’nin Afrika Medikal Diplomasisi”, https://www.afam.org.tr/turkiyenin-afrika-medikal-diplomasisi/, Erişim tarihi: 02.12.2018.

[13] “Libya Misurata Fizyoterapi Hastanesi Personeline Eğitim”, https://www.tika.gov.tr/tr/haber/libya_misurata_fizyoterapi_hastanesi_personeline_egitim-43646, Erişim tarihi: 07.12.2018.

[14] Mürsel Bayram, “Türk Dış Politikasının Değişim Parametresi Olarak Afrika Açılımı Ve İnsani Diplomasi Faaliyetleri”, Erman Akıllı (ed.), Türkiye’de ve dünyada dış yardımlar, Nobel Akademik Yayıncılık, 2016, s. 410.

[15] Türkiye Kalkınma Yardımları Raporu 2013, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA), 2013, s. 13

Share.

Yazar Hakkında

Mustafa Yasir Kurt, 1995 yılında Ilgın/Konya’da doğdu. İlköğretim ve lise eğitimini İnegöl/Bursa’da tamamladı. 2018 yılında İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. 2018-2019 eğitim yılında başlamış olduğu İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler anabilim dalında tezli yüksek lisans eğitimine devam etmektedir. İleri düzeyde İngilizce, orta düzeyde Farsça bilmektedir. İlgi alanları arasında uluslararası güvenlik, Ortadoğu-Afrika ilişkileri ve Orta Afrika yer almaktadır.

Yorum Yap