‘Afrika gerçekten tahıl fakiri bir kıta mıdır?’ diye merak eden pek yok. Afrika kendi kendine yettiği gibi kendisini çevreleyen Avrupa ve Asya’yı da beslerken, şimdilerde oluşturulan algılara göre diğer kıtalardan bir şey almadığı takdirde büyük bir bunalıma girecekmiş gibi yansıtılıyor.
Afrika’nın yüzlerce milyon hektar genişliğindeki verimli ve sulanabilir arazileri; teknolojik aletlerle ve bol ürün veren tohumlarla desteklense, bugün 8 milyara ulaşan dünya nüfusundan daha fazla insan kitlesini besleyebilecek imkanlara sahip olacak. Afrika’nın yerel tahılları da önemli.
Uluslararası haber ağlarında Afrika konulu haberlerin çoğunluğunda gündem, yeterli tahıl sevkiyatı yapılamazsa kıtanın birçok ülkesinde kıtlığın had safhaya çıkacağı üzerine… Özellikle 2020-2021 yıllarında zirve yapan Covid-19 salgını ve 2022 yılı şubat ayında savaşa dönüşen Rusya-Ukrayna gerginliği sonrasında sanki herkesi, “Afrikalılar ne yiyecek” kaygılarına sevketmiş havası yaşanıyor. Rusya Devlet Başkanı Putin’in açıklamaları dikkate alınırsa tahıl koridorunun açılmasıyla sevk edilen 203 gemi içinde sadece 4 gemi yoksul ülkelere gitmiş. 26 milyon tonu buğday olmak üzere toplam 67 milyon ton tahıl üreten Ukrayna ile 143 milyon tonu buğday, toplam 304 milyon ton tahıl üreten Rusya, adeta tüm dünya pazarı için olmazsa olmaz bir tedarikçi gibi sunuluyor. Oysa bu miktarlar tüm dünya tahıl üretiminin muhtemelen yüzde 10’undan biraz fazla olup geri kalan miktar diğer ülkelerde üretiliyor.
TARIM ARAZİLERİNİN TERKİ
‘Afrika gerçekten tahıl fakiri bir kıta mıdır?’ diye merak eden pek yok. Okyanuslarda ve denizlerde her gün milyonlarca ton tahıl taşıyan gemilerin acaba kaçı bu coğrafyaya gidiyor? Ya da ne kadarı buradan içlerinde tahıl ürünü de olan yüklerini başka kıtalara götürür, hiç hesap edilmez. Medya mensuplarının ve uluslararası ticarete yön verenlerin daima birinci sıraya koydukları gündem maddeleri arasında Afrikalıların yakın gelecekte ne denli zorluklarla karşılaşacakları üzerine yapılan yorumlar o kadar çok ki, bunları okumaya ömür etmez. Birbirlerini tekrar etmenin dışında sanki asıl mesele bir şeyleri gizlemekten ibaret gibi…
Dünyada 2020’li yıllarda uluslararası ticaret kayıtlarına girdiği kadarıyla 3 milyar ton tahıl üretiliyor. Afrika’nın bunun içinde tükettiği miktar belki 300 milyon tonu ancak aşabiliyor. Oysa ki kıta ülkelerinin toplam nüfusu neredeyse yeryüzündeki mevcudun yüzde 20’sini buluyor. Dünya Ticaret Örgütü’nün yönlendirmeleri ile milyonlarca Afrikalı tarım arazilerini terk edip şehir merkezlerine yerleşti.
TAHIL AMBARI KONUMU
Bilinen en az 3 bin yıllık tarihi geçmişte Kuzey Afrika, bilhassa Akdeniz havzasını çevreleyen tüm ülkelerin tahıl ambarı konumundaydı. Bu kıta tahıl almaz, bilakis verirdi ve özellikle Güney Avrupa ülkeleri açlıklarını, yoksulluklarını dindirmek, azaltmak için Fas, Cezayir ve Tunus’a muhtaçtılar. Mısır tek başına Nil havzası ile kendine yakın tüm beldelerin gıda deposu gibiydi.
Sömürgecilik Afrika’ya 1500’lü yılların başında musallat olmaya başladı. Ancak Osmanlı Devleti Akdeniz ve Kızıldeniz’i çevreleyen sahilleri kısa zamanda korumaya aldı. Böylelikle en az 3 asır Avrupalıların istilaları ABD ve Asya tarafları ile okyanuslardaki adalara yöneldi. 19. yüzyılın son çeyreğinde şiddetlenen bu arzularını 20. yüzyılın başında gerçekleştirebildiler. Genelde tahıl ambarı olarak ticari faaliyetlerle elde ettiklerini artık istedikleri gibi kendi mülkleri kabul edip sömürmeye başladılar. Bugün birçok kıta ülkesinde çekilen gıda bunalımının temel sebebi, ananevi usullerle ürettikleri ürünler yerine verimli arazileri ellerinden alınan çiftçilerin kendi topraklarında ırgat yapılmaları ve elde edilen ne varsa 7 Avrupa devletince hiçbir gelecek kaygısı taşımadan yok edilmesidir.
Afrikalılar tanımadıkları ürünleri ekip biçmeye ve tüketmeye alıştırıldı. Herhangi bir sınırın bulunmadığı 30 milyon kilometrelik devasa coğrafyada artık değil yüzlerce, hatta binlerce kilometrelik kervan yolları ile bunları taşıyıp pazarlamak, kendi yaşadıkları muhitlerin etrafında bile dolaşmaları büyük oranda yasaklandı.
KENDİNE YETEN KITA
Afrika kendi kendine yettiği gibi kendisini çevreleyen Avrupa ve Asya’yı da beslerken, şimdilerde oluşturulan algılara göre diğer kıtalardan bir şey almazlarsa büyük bir bunalıma gireceklermiş gibi yansıtılıyor. Sömürgeciliğin vurduğu yaklaşık 100 yıllık darbeden sonra kendi kendilerine çözümler üretme aşamasına geçtikleri 1990’lı yıllarda bu defa da küreselcilik siyasetine kurban edildiler. Teknolojinin her coğrafyada sunduğu imkanlardan gerekli şekillerde istifade edip hem kendilerine hem de dünyaya yetecek ürünleri yetiştirmeyi hesap ederken yeniden Dünya Ticaret Merkezi’nin çizdiği siyasetle geçen asrı da aratacak bir çıkmaza düşürüldüler.
Kıtanın kuzeyi hariç tüm Sahraaltı Afrika’da hiç alışmadıkları tahılları kullanmaları adeta zorunluluk haline geldi. Belki Senegal gibi sahili bulunan ve dış pazarlara daha rahat açık ülkelerin en azından başkentlerinde buğday tüketilse de özellikle Mali gibi ülkelerdeki tüm ekmek fırınlarının sayısı iki elin parmaklarını geçmezdi. Kaldı ki, Senegal’de bile 1980’li yıllarda 5.5 milyon nüfusu ile 100 bin ton buğday tüketilirken bugün 17 milyon nüfusu yıllık 600 bin tonluk bir tüketime ulaştı. Yani ihtiyacı iki kattan fazla artmış ve 2016 yılında günlük ekmek tüketimi 8 milyon adete ulaşmış, un tüketimi 2000’de kişi başına yıllık 22 kg iken 15 yıl sonra 32 kg’ye çıkmıştı. Buğdayı bu kadar cazip hale getirenlerden biri; üretiminin kolay, fiyatının daha düşük ve her türlü mamul ürün elde ederken az uğraşı gerektirmesiydi.
Ancak Rusya-Ukrayna savaşı gibi uluslararası siyasi gelişmeler fiyatları bir anda artırabiliyor. Bu da Afrikalıları derhal etkilediği için siyasetçiler derhal buğday unu içine süpürge darısı (sorgum), soya veya manyok türü ürünler katarak ekmek fiyatlarını düşük tutmaya zorluyor.
BİRÇOK ÜRÜNÜN ANAVATANI
Günümüzde şeker pancarı, patates, ayçiçeği gibi birçok ürünün anavatanının Amerika kıtası olduğu kabul ediliyor ve bunlar sayesinde Avrupa’da aşırı derecede hissedilen gıda ürünleri açığı, 16. yüzyıldan itibaren kapatılıyordu. Oysa ki Afrika’da iklime bağlı afet dönemleri hariç kıtlık dönemlerine pek rastlanmazken şimdilerde geçmişi aratacak süreçler daha sık yaşanıyor. Afrika’nın yüzlerce milyon hektar genişliğindeki verimli ve sulanabilir arazileri ıslah edilip teknolojik aletlerle ve bol ürün veren tohumlarla desteklense, kıta olarak bugünün dünya nüfusundan fazla insan kitlesini besleyebilecek imkanlara sahip. Takribi olarak şimdilerde 8 milyara ulaşandan daha fazla bir nüfusun günlük ihtiyacını karşılayabileceği ifade ediliyor.
YEREL TAHILLARI VAR!
Her kıtanın kendine has ürünleri olduğu gibi Afrika’da da yerel tahıllar bulunuyor. Bunlardan biri, ‘fonio’ dedikleri ‘aç pirinç’ darıların en küçük cinsi olup özellikle Batı Afrika’da çokça tüketilen bir tahıl ve oldukça besleyici. Bir tür darı cinsinden olan bu ürünün çok çabuk yetişmesi ve zor iklimlere dayanıklılığı ile üretenler ve tüketenler için binlerce yıllık geçmişi ile bu bölge insanlarının ilk yetiştirdikleri arasında tercih sebebi. Hatta buna ‘dünyanın tohumu ve tahılların en lezzetlisi’ dahi deniliyor. Daha çok Etiyopya ve çevresinde yetiştirilen ve ‘teff’ denilen ‘demet otu’; önemli bir tahıl ve unu ile makarna, kurabiye, kek ve bisküvi gibi geniş bir kullanım alanına sahip. Tüm Afrika tahıllarının en büyük özellikleri, üretildikleri çevreye uygun şartlarda kolayca ekimlerinin ve hasatlarının yapılabilmesi. Hatta mısır kıtada çok üretilmesine rağmen onun yerine bu ürünler tercih ediliyor. THY’nin Encemine’den İstanbul istikametli seferi, 2015 yılında İstanbul’daki havaalanında bir uçağın kanadının piste değmesi yüzünden 6 saat gecikmeli kalkmıştı. Neredeyse dünyadaki tüm havaalanlarında benzeri gecikmeler yaşanmıştı. Artık birbirine bu kadar bağlı dünyada yaşamak zorundayız.
BAĞIMLI HALE GETİRİLDİLER
Afrikalılar, tüketmeye alıştıkları darı ve sorgum yerine Avrupa buğdayı ve Asya pirinci yemeye başladıkları zaman bu defa bu iki ürüne uluslararası pazardaki talep artınca fiyatları da giderek yükseldi. Rusya-Ukrayna savaşının başlamasından bir ay geçmeden buğdayın tonunun neredeyse iki katından fazla bir meblağa ulaşıp 422 doları bulması, buna son 30 yılda bağımlı hale gelen Afrika ülkelerini büyük bir telaşa düşürdü.
Yaptıkları her türlü görüşmeye rağmen bu ürünü en çok temin edenler yine Avrupalılar oldu.
Bu yazı 30 Eylül 2022 İTOHaber sitesinde yayınlanmıştır.