Ortadoğu ve Afrika ekseninde 1950’lerde başlayan ve 1970’lere kadar devam eden bağımsız devletlerin kuruluşlarıyla sınırları ve iktidarları belirlenen yeni ülkelerin tamamına yakını sömürgecilik dönemini aratmayan uygulamalarıyla tek partili siyasi güçlerin hegemonyasına dönüşüverdiler. Bazı ülkelerde demokratik eğilimlerin uygulamaya konulması otuz yıldan fazla zaman aldı. 2000’li yıllara gelindiğinde Ortadoğu’ya göre Afrika’da demokrasiye olan ilgi arttı ve oranı 1999 yılında % 68’lere kadar çıktı. Bu oran her ne kadar takip eden 2002 (% 63) ve 2005 (% 61) yıllarında beklenmedik bir düşüş gösterse de 2008’de (% 71) en yüksek seviyesine ulaştı. Özellikle 2010’lu yılarla gelindiğinde bu oran biraz daha artarak % 72 seviyesine ilerledi.
Afrika’daki demokratik düzene geçişte Kenya ve Zimbabve gibi bazı ülkelerde sıkıntılı süreçler yaşandı. Dahası Gine-Bisseau, Gine ve Moritanya bu süreçleri askeri darbelerle tamamladıysa da sonuncusu hariç diğerleri zor da olsa demokratik düzene geçtiler. Madagaskar’da her ne kadar son yıllarda askeri darbe yaşanmasa da istikrar bir türlü sağlanamadı ve özgürlük adına yapılanların anarşi ortamındakilerden farklı olmaması halkın demokrasiye bakışını müspet anlamda etkilemedi ve bu ülkede demokrasiye olan eğilim % 14 gibi yok denecek kadar az bir oranda tespit edildi. Senegal’de halkın 2007’deki seçimlere üçte bir oranında katılmasının da demokratik düzenin faydasına fazla güvenilmemesi olarak algılandı.
Arap Baharı ile birlikte, sadece Afrika’nın değil, tüm ülkelerin en sarsılamaz zannedilen diktatör düzenlerini büyük bir kaosa sürükledi ve kısa zaman içinde Tunus, Mısır ve Libya’dakiler büyük sarsıntılar geçirdiler. Dahası bunların en azından bir kısmını iktidara getiren ve uzun yıllar en güvenilir merci olarak kabul edip destek veren Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkeler tarafından hiç beklemedikleri bir şekilde dışlandılar. Bu süreci en az hasarlı geçiren ülke Tunus olurken en kanlı mücadele ile tamamlayan şimdilik Libya oldu. Mısır’da ise büyük bir belirsizlik kendini hissettiriyor. Suriye ve Yemen yönetimleri henüz halk iradesini temsil edecek değişimi gerçekleştiremedi. Ürdün, Bahreyn ve Suudi Arabistan’da ise halkın iradesinin sokaklarda bile ifadesinin önüne geçildiği için bölgede etkin dış egemenlerin buraların kısa vadede yeni iktidar arayışlarına müsaade etmediği izlemini veriyor.
Tüm İslam ülkeleri içinde en köklü geleneksel yapısıyla dikkatleri üzerine çeken Fas’ın kazancı halkı tarafından hakkında henüz menfi kanaat oluşmamış genç bir krallarının olmasıdır. Ülkedeki özellikle gerginliğin temelinde yatan sosyal içerikli sebepler kraldan ziyade iktidarı temsil eden mercilere yüklendiği için Arap Baharı süreci sakin geçmektedir. Bu anlamda Fas seçimleri beklendiği gibi ılımlı bir havada tamamlandı. Ne var ki Faslı seçmenlerin Tunus seçimlerine olan %90 oranındaki ilgi ile konumları kıyaslandığında %45 oranı demokratik anlamda henüz fazla bir değişime hazır olmadıkları hissini de vermektedir.
Arap Baharı’nda İhvân-ı Müslimîn’in Etkisi
Arap dünyasının diktatör düzenlerine karşı son seksen senedir mücadele eden Mısır kökenli ve diğer ülkelerde kolları olan İhvân-ı Müslimin birinci derecede ön cephede görünmemeye gayret etti. Hatta bu tavrı 1979 yılında Tahran’ın sokaklarında Şah’a karşı gösteri yapan Ayetullah Humeyni’nin solcuların hamlelerinin ardından dönüşüne benzetilmektedir. Mısır, Libya ve Tunus’ta halk hareketlerini başlatanlar laik, liberal, solcu ve diğer oluşumlar olarak gösterilmektedir. Onların bu tavrı karşısında Tarık Ramazan gibi özellikle Batı’nın İslam dünyası üzerindeki siyasetini yerinden takip eden fikir adamları siyasi fikirleri ne olursa olsun sonuçta bu insanların Müslüman kimliklerine vurgu yaparak amaçlarını baskıcı idarecileri devirmek, ama mevcut düzenlere dokunmamak şeklinde özetlemektedir. Gerçi Tunus’ta en-Nahda hareketi Binali rejiminin yıkılışında ön saflarda yer alarak toplumun diğer kesimleriyle bütünlük içinde olduklarını gösterdiler. Mısır’da her ne kadar askerler Mübarek döneminin askeri gücünü göstermekte ısrarlı davransalar bile sonuçta seçimler tamamlandığı takdirde iki milyondan fazla mensubu bulunan İhvân-ı Müslimin hareketi büyük bir başarı elde edeceği görülmektedir. Libya’ya gelince Kaddafi’nin düşüşüyle birlikte Geçici Millî Konsey başkanı Mustafa Abdülcelil’in ülkede şeriatın geçerli olacağını ilan etmesinin aslında o günlerde halkın hoşuna gidecek bir açıklama yapmanın çok ötesinde bir kararlığı ifade etmediği şeklinde tahmin ediliyor.
Suriye İhvân-ı Müslimini Beşar Esad düzenine karşı Arap baharı içinde Türkiye’den doğrudan destek talep ederek diğer Arap ülkelerindekilerden farklılığını gösterdi. Sürgündeki önderleri Muhammed Riad Şakfa Suriye’ye dışarıdan sivilleri korumak için yapılacak müdahalenin Batı yerine komşu Türkiye’den yapılmasının yeterli olacağı görüşünü her yerde ifade etmektedir. Zira onun kanaatine göre Batı’nın müdahalesi Suriye’de Esad rejiminin yıkılmasını geciktirme ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Irak’ın aşırılığıyla tanınan Şii önderlerinden Mukteda Sadr ise İran’ın bölgedeki etkinliğini desteklediği gibi Suriye’de her ne kadar halkın tavrına müspet baksa da Esad rejiminin ABD ve İsrail karşısındaki tutumunu destekleyerek mevcut duruma arka çıkmaktadır.
Fas Seçimleri
Fas seçimlerine iştirak eden parti sayısının 33 olması bir anlamda çok partili sistemin biraz abartılması anlamına geliyor. Çünkü çoğunluğu Berberi kökenli bir toplumda ve tamamına yakını aynı dinden olan insanların yaşadığı ülkede krallığa karşı fazla tepkilerinin de bulunmaması sebebiyle bu kadar siyasi akım demokratik uygulamalara faydadan çok zarar verebilir. Güçlü demokrasilerde neredeyse seçimlerin iki büyük parti ve birkaç küçük parti arasındaki bir rekabet ortamında geçtiği düşünülürse Fas seçimlerinde oyların birçok siyasi eğilim arasında bölünmesiyle kurulacak hükümetin de çok güçlü olmasını zorlaştırıyor. Neredeyse tüm partiler seçim propagandalarında iç siyasi rekabete ağırlık verirken dış siyaseti pek gündemlerine almamışlardı. 1 Temmuz 2011’de yapılan ve referanduma katılan %73 oranındaki Faslıların %99 oranında müspet oylarıyla kabul edilen anayasa aslında kurulacak yeni hükümete dış siyaset alanında önemli imkânlar vermektedir. 25 Kasım seçimleri yeni anayasada ifade edilen reformların da onaylanması anlamına gelmektedir.
Tüm siyasi partilerin vekil seçilebilecek yerlere genelde yeni adaylar koydukları ve bu sebeple kazananların %87’si ilk defa bunların arasından seçildi. Bu anlamda parlamento neredeyse büyük oranda değiştiği gibi yaş bakımından da epeyce gençleşti demektir. 1.546 seçim listesinde 5.392 aday yarıştı.
Seçim sonuçlarına göre 18 parti toplam 395 milletvekilliğini aralarında paylaştılar. Adalet ve Kalkınma Partisi 107 milletvekilliği ile seçimin galibi oldu. İkinci olan İstiklal Partisi 60, Millî Birlik ve Bağımsızlar Partisi 52, Asalet ve Muasır Partisi 47, Sosyalist Halk Kuvvetleri Birliği 39, Halk Hareketi 32, Anayasa Birliği 23, Kalkınma ve Sosyalist Partisi 18 ve İşçi partisi 4 milletvekilliği kazandı. Geriye kalan dokuz partiden dördü dörder milletvekilliği çıkarırken, beşi ise birer milletvekili ile yetindi.
Fas parlamentosuna girenler arasında 60 bayan ve 30 genç yaştaki erkek milletvekili bulunması dikkate değer bir gelişme olarak kabul ediliyor. Özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarında 16 bayan ve 8 genç milletvekili bulunması diğerlerinden olan farkını da göstermektedir.
Seçimlere Katılım Oranı
1963 yılında başlayan ve sonuncusu 2007 yılında yapılan seçimlerde Faslıların katılımının devamlı azaldığı görülmekteydi. Öyle ki 2007’de neredeyse halkın üçte birisi seçimlere katılmamıştı. 1984’te (67%), 1993’te (62%), 1997’de (58%), 2002’de (50%) ve 2002’de (37%) oranına kadar düşmüştü. Arap Baharı’nın etkisiyle 40 bin sandıkta 7.100 aday arasından 395 milletvekilini seçmek için 13 milyon oy kullanma hakkı olan Faslılar yıllar sonra seçimlere katılım oranını az da olsa artırarak %45,4’e çıkardı. Referandumda katılım oranının %73’e çıkması yanında bunun farklı bir seçim olsa da aradan geçen altı ay içinde halkın yeniden ümitsizliğe kapılmasının işareti olabileceği ihtimali üzerinde duruluyor. Hatta milletvekili seçimleri için seçmenlerin yarısının altına düşen bir katılımı demokrasi açısından bir eksiklik olarak görenler var. Uluslararası camiaya göre ise kraliyetin uygulamaya koyduğu reformlar ve yeni kabul edilen anayasa halka belli oranda güven vermiş oldu.
2011 seçimlerine muhalefet edenler arasında Fas İnsan Hakları Derneği başı çekmekteydi. Kraliyetin kontrolü altında yapılan seçimlerin özellikle batılı devletlere karşı demokrasi adına önemli bir adım olarak gösterilmeye çalışıldığı, oysaki sokaklara dökülen kalabalıklara kulak verilmediği ileri sürülerek büyük oranda boykot yolu tercih edildi. Ayrıca Birleşik Sosyalist Partisi ile Adalet ve İhsan Partisi seçimlere katılmadı. Yıllarca göz hapsinde tutulan ve Fas’taki İslamî hareketlerin öncülerinden Abdüsselam Yasin’in de seçimlere ilgi duymadığını açıklaması katılımın düşük olmasındaki diğer önemli sebepler arasındadır. Fas nüfusunun %70’nin 40 yaş altındaki kimselerden oluştuğu, oysa seçimlerde aday olan %10 oranındaki gençlerin ise çoğunlukla ileri gelen ailelerin ve iş adamlarının çocukları olması yüzünden halkın taleplerinin yeni parlamentoya yansımayacağı kanaati kuvvetlendiriyordu. Zaten Gençlik Bakanlığı’nın bir anketinde de gençlerin %70’i bulan orandaki bir kısmı siyasi partilerin kendileri için bir şey yapmadıklarına inanması bunun göstergesi olup %50 civarında genç oy kullanmanın bir anlam ifade etmediğini düşünüyordu. Çünkü gençler arasındaki işsizlik oranı %30 gibi oldukça yüksek bir seviyeye ulaşmıştı.
25 Kasım 2011 günü yapılan seçimlerde Abdullah Benkîrân’ın liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi galip çıktı ve toplam 395 milletvekilliğinin 107’sini elde etti. Önceki seçimlerde ise toplam 325 milletvekilliğinin 47’sini kazanmıştı. Böylece milletvekili sayısını %60 oranında artırdı. Fas devletinin başı kral olup hükümeti kuracak yeni hükümette başbakan adayını tayin yetkisine sahip bulunmaktadır. Son hükümetin başbakanı ve İstiklal Partisinin lideri Abbas el-Fâsî’nin partisi ise ikinci sırayı alıp 60 milletvekilliği çıkardı. Maliye Bakanı Selahaddin Mizvar’ın Bağımsızlar Millî Birliği ise 52 milletvekili çıkararak üçüncü sırada yer aldı. Abdullah Benkîrân bu sonuçlar üzerine kralın hükümeti kuracak kişiyi belirlemesinin ardından koalisyon hükümeti kurmaya hazır olduklarını ilan edince hem Abbas el-Fâsî ve Sosyalist Halk Kuvvetleri Birliği de kurulacak hükümette yer alabileceklerini ilan ettiler.
Adalet ve Kalkınma Partisi En Demokratik Seçimin Galibi
Akdeniz havzasında Türkiye’de AK Parti ile 2002 yılında başlayan yeni süreç giderek yayılmakta ve Tunus’ta en-Nahda ile yeni bir ivme kazanan ve İslamî söylemleriyle öne çıkan partiler arasına Fas’taki Adalet ve Kalkınma Partisi de 25 Kasım 2011 seçimleri ile katıldı. Mısır’da yapılan seçimlerin galibinin İhvanı Müslimin olacağı aylardan beri ileri sürülmekteydi. Libya’da sekiz ay sonra yapılacak seçimler de bu anlamda önemli bir merhale olarak algılanmaktadır. 50 yıllık demokrasi tecrübesi olan Fas’ta seçime giren ve kısaca “G8” denen sekiz siyasi parti Adalet ve Kalkınma Partisi’nin başarısını engelleme çabalarına gittilerse de başarılı olamadılar. Eski finans bakanının başkanı olduğu RNI ile eski içişleri bakanı ve kralın yakını bir kişi olan PAM seçimi üçüncü ve dördüncü sırada tamamladılar. Yine eski bir koalisyon olan üç partinin birlikte hareketiyle bütünleşen Kütle hareketi içinde Fas’ın ilk siyasi partisi ve bağımsızlık yolundaki tek siyasi güç olan İstiklal Partisi ile Bağımsız Sosyalist Halk Güçleri Partisi bir cephe oluşturmuşlardı. Ancak seçimleri İstiklal Partisi ikinci, diğeri ise beşinci sırada tamamladı.
Fas’ta Abdullah Benkîrân 1997 yılında henüz İkinci Hasan’ın krallığının devam ettiği dönemde kurduğu partisiyle ilk defa girdiği seçimlerde sadece 9 milletvekilliği kazanmıştı. Altıncı Muhammed’in tahta oturmasıyla birlikte bugüne kadar üç seçim yapıldı. Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 yılında yapılan seçimlerde milletvekilliği sayısını 42’ye çıkararak beş yılda ana muhalefet partisi olmayı başardı. 2011 seçimlerinin en güçlü partisi konumuna geldiği ve birincilikle bitireceği aylar önceden ifade edilmekteydi. Siyasi gözlemciler Fas siyasi yapısında hiçbir partini tek başına %16-18 oranını geçemeyeceğini tahmin ediyorlardı. Oysaki Adalet ve Kalkınma Partisi %45 katılımın olduğu seçimde oy oranını %30 seviyesine çıkararak sürpriz yaptı. Oysaki eğer oy verme hakkı olanların çoğunluğu seçimlere katılsaydı ve tamamı Adalet ve Kalkınma Partisi dışındakilere oy verseydi bu takdirde %15 civarında bir oy alacaktı. Haliyle 25 Kasım günü elde ettiği seçim zaferi üzerine demokrasi ve iyi yönetim konusuna vurgu yaptı. Önceki seçimlerde sadece büyük şehirlerde milletvekilliği aldıkları halde bu defa çok küçük yerleşim yerlerinden de milletvekilliği kazanarak geleneksel siyasi yapıyı böylece yıkmış oldular. Partisinden özellikle uluslararası çevrelerde kimsenin çekinmemesi gerektiğini, Fransa ve Avrupa Birliği’nin Fas’ın en kuvvetli ortakları arasında olduklarını, kendilerini onlara tekrar tekrar anlatmak zorunda olmadıklarını, görüşlerinin herkesçe bilindiğini ve amaçlarının Fas’a hizmet olduğunu açıkladı. Kendisine ülke içinden yapılan en önemli eleştiriler ise laiklik ve Berberi dili konusundaki görüşleri etrafında toplanıyordu.
Fransa’da yaşayan Cezayir asıllı siyaset bilimci Amel Boubekeur’in bu seçimi kazanan tarafın tahlili ciddi ipuçları vermektedir. Fas halkı rahat anlayacağı bir dil kullananı tercih etti. Verilen sözlerin makul olanlarını benimsedi ve seçilenlerin toplumun geniş kesimlerince kabullenilen kimseler olması, hatta kitlelerin bir ideoloji etrafında toplamadan harekete geçirmesi önemsendi. Çoğunluğun iyi yönetici talepleri, uzun yıllardır tanıdıkları siyasi partileri sekiz fırkası “G-8” olarak isimlendirerek bunların siyasi bir yelpaze oluşturmalarına tepki oluşturmaları ve mevcut sistemden kaynaklanan rahatsızlıkları Adalet ve Kalkınma Partisini öne çıkardı.
Seçim sonuçlarının ilan edilmesiyle birlikte nasıl bir hükümet kurulacağı konusu gündeme geldi. Önceki hükümet döneminde 47 milletvekili ile ana muhalefet partisi iken 2011 seçimlerinin galibi olan Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti kurmakla görevlendirildi. Bir koalisyon hükümeti kurması gerekiyor. Partinin önderi Abdullah Benkîran İslamî değerlere vurgu yapmakta ve mevcut monarşi düzenini koruyan bir hükümet kurmak istemektedir. Amaçları ittifaklar oluşturup koalisyon hükümeti kurmaktır, yoksa iktidarı ele geçirmek olmayıp iktidarda yer alabilmektir. Bir taraftan güncel meselelerle meşgul olurken diğer taraftan toplumun sıkıntılarını yatıştırmaktır.
Koalisyon içinde olması kuvvetle muhtemel olan İstiklal Partisi içindeki bazı oluşumların toplum meseleleri, kadın hakları, kürtaj ve alkol kullanımı konusunda itirazda bulunabileceği tahmin ediliyor. 29 Kasım 2011 günü Kral Altıncı Muhammed tarafından yeni anayasa gereğince başbakanlık görevi verilen Abdullah Benkîrân hayatının en zorlu görevini üstlenmiş oldu. Hükümeti kurma aşamasında önce Kütle adıyla seçim ittifakı kuran ve 60 milletvekilliği alan İstiklal Partisi ve 39 milletvekilliği alan Sosyalist Halk Güçleri Birliği ile 18 milletvekilliği alan İlerleme ve Sosyalizm Partisiyle anlaşma yolları aramaktadır. Eğer dörtlü bir koalisyon kurabilirlerse toplam 222 milletvekili ile bir koalisyon hükümeti kuracaklar. Sadece Fuad Ali el-Himme’nin kurduğu ve 2007 seçimlerinden sonra beş siyasi partinin bir araya gelmesiyle oluşan Asalet ve Muasır Partisi’nin koalisyon görüşmeleri dışında tutuyor.
1954 yılında Rabat’ta doğan Abdullah Benkîrân’ın siyaset sahnesindeki mücadelesi aslında 1970’li yıllarda sosyalist harekete karşı Müslüman Gençlik/Şebîba İslamiyye teşkilatı içindeki faaliyetlerine kadar uzanmaktadır. 1981 yılında İslam Cemiyetini kurduysa da aynı yıl adını Islah ve Tecdid olarak değiştirdi. Bu girişimi siyasi partiye dönüştürme teşebbüsüne ise izin alamayınca İstiklal Partisi’ne girdiyse de orada etkili olamadı. Bunun üzerine Kral İkinci Hasan’a yakın bir şahsiyet olan ve Fas Kurtuluş Ordusu Dr. Abdülkerim el-Hatip idaresinde başlayan Anayasal Demokratik Halk Hareketi adlı siyasi oluşuma yaklaştı. Bu hareket daha sonra isim değişikliği yaparak Birlik ve Reform Hareketi adını almış (Mouvement de l’Unité et du Réforme-MUR) ılımlı bir yapıya sahipti ve bunu 200 İslami derneğin desteklemesi sağlandı. 1996 yılında İçişleri Bakanı İdris Basri’nin teşvikiyle şiddetten uzak duran Müslüman Gençlik üyelerini kabul etmeye başladı. 1997 seçimlerine bu isimle girmişse de 1998 yılında adını Adalet ve Kalkınma Partisi (Patie de la Justice et du Développement-PDJ/Hizbü’l-Adâle ve’t-Tenmiye) olarak değiştirdi. 2004 yılında yapılan beşinci millî kongresinde genel sekreterliğe Sadeddin el-Osmanî getirildi. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 20 Temmuz 2008 tarihinde yapılan altıncı kongresinde Rabat Yüksek Teknik Okulu Fizik bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Abdullah Benkîrân 1628 delegeden 684 kişinin oyunu alarak yeni genel sekreter oldu.
Fas’ın Dış Siyaseti
Afrika’nın en kuzeybatı ucunda yer alan Fas’ın dış siyasetinde en öncelikli konusu 36 yıldır kalıcı çözüm üretilemeyen Batı Sahra meselesidir. Gerçi bu konuda 2007 yılında Birleşmiş Milletler’e sunulan otonomi planı Fas Krallığı’nın uluslararası alanda elini epeyce rahatlattı. Arap baharı ile birlikte Fas’ın kendi çevresinde yaşanan ve Tunus, Libya, hatta Mısır yönetimlerinin iktidarlarını terk etmesi karşısında takındığı tutum önemlidir. Takip ettiği çizgi büyük oranda Türkiye’nin tavrıyla paralellik arzetmektedir. Tunus ve Libya’da yönetimlere karşı verilen mücadelelerde maddi ve manevi desteğiyle halkın yanında yer aldı. Ancak bölgede Fas için henüz ciddiyetini koruyan komşu Cezayir’in durumu olup hem Arap Baharı karşısındaki suskunluğu, hem de 1994 yılından bu tarafa kapalı olan Fas-Cezayir kara sınırının açılması yönündeki isteksizliği karşısında yapılan girişimlerin sonuçsuz kalmasıdır. Gündemi yakından takip edip gelişmeleri mümkün mertebe tahlil edip çözüm arayışlarını sürdürmektedir. Fas artık geleneksel dış siyaset çizgisinden çıkarak kendini daha geniş coğrafyalara açmaya zorlamaktadır.
Fas Ekonomisi
Avrupa’ya yakınlığı sayesinde avro bölgesindeki pek çok ülkeyle son yıllarda ciddi ilişkiler kurması yaşanan son ekonomik krize kadar müspet neticeler alıyordu. Ancak en fazla irtibatlı olduğu İrlanda, Yunanistan, İspanya ve İtalya’daki menfi gelişmeler Fas ekonomisine büyük zarar vermektedir. Karşılıklı ticaret hacminin üçte ikisinin bu bölgeden sağlanması ve turistlerinin çoğunluğunun Avrupa’dan gelmesi kısa vadede ülke ekonomisine sıkıntı yaşatacaktır. Bu sebeple Fas’ın bu sınırlı ekonomik ilişkilerini bir an evvel giderek diğer ülkelerle de artırması, özellikle Sahraaltı Afrika’ya öncelik vermesi üzerinde durulmaktadır. Son yıllarda Türkiye ile bu anlamda artan irtibatlar da bunun ilk müspet neticesidir denebilir. ABD ile olan siyasi ilişkiler ekonomik alanda da güçlü olmasına rağmen Filistin meselesi konusundaki tavrı iki ülke arasında daima belirleyici olmasa da etkileyici bir unsur özelliği taşıyor. Ne var ki ABD’nin hem Filistin konusundaki geleneksel tavrının değişme imkânı yok denecek kadar az olması, hem de içinde bulunduğu ekonomik kriz sebebiyle Obama’nın bile 2012’de yapılacak seçimlerden büyük bir hayal kırıklığı ile çıkması ihtimalini kuvvetlendirmesi Fas ilişkilerini etkileyecek özelliktedir. Fas için Çin, Hindistan ve Brezilya ile olan irtibatlar da yeteri kadar güçlü olmayıp yakın gelecekte bu alanda atılacak adımların önemine şimdiden vurgu yapılmaktadır.
“Afrique: Besoin de démocratie en hausse”, http://www.lesafriques.com/economie-politique/afrique-besoin-de-democratie-en-hausse-2.html?Itemid=308?articleid=16882,
Jawad Kerdoudi, “Elections 2011 : quelle politique étrangère pour l’avenir?”, http://www.bladi.net/elections-2011-politique-etrangere.html, (16 novembre 2011).
Jacques Benillouche, “Révolutions arabes: les Frères Musulmans remportent la mise”, http://www.slate.fr/story/46487/revolutions-arabes-freres-musulmans-remportent-la-mise, (21/11/2011)
“Maroc-Législatives : après la victoire du PJD, Benkirane vise la Primature”, (28 Novembre 2011), http://www.jeuneafrique.com/Article/ARTJAWEB20111128085935,
“Statistiques : Les élections législatives en chiffres”,
http://www.aujourdhui.ma/actualite-details85531.html
“Maroc: une élection nommée désir”,
www.jeuneafrique.com/Article/ARTJAJA2644p048-049.xml0
“Législatives marocaines : le PJD en tête, prêt à former un gouvernement de coalition”, http://www.jeuneafrique.com/Articleimp_DEPAFP20111126171432
“Maroc – Législatives : dans l’attente des résultats”,
http://www.jeuneafrique.com/Articleimp_ARTJAWEB20111125193348
“Législatives marocaines : le PJD obtient 20% des sièges selon des résultats partiels”, http://www.jeuneafrique.com/Articleimp_DEPAFP20111126161933
“Mohamed Tozy : au Maroc, “le PJD voulait être le parti du roi !”
http://www.jeuneafrique.com/Articleimp_ARTJAJA2654p064-065.xml0
“Maroc: Législatives – Le score des islamistes et le taux de participation comme principaux enjeux”, http://fr.allafrica.com/stories/printable/201111250274.html
Amel Boubekeur : “Si les islamistes s’inscrivent dans la révolution, c’est par opportunisme”, http://www.jeuneafrique.com/Article/ARTJAWEB20111201190913
Mohamed Baba Fall Abdelilah Benkirane, Premier ministre du Maroc,
http://fr.wikipedia.org/wiki/Partis_politiques_marocains, http://fr.wikipedia.org/wiki/Abdelilah_Benkirane,
http://fr.wikipedia.org/wiki/Parti_de_la_justice_et_du_d%C3%A9veloppement_(Maro