Fas’ın Yeni İslami Hareket Lideri Bir Kadın mı Olacak?

0

13 Aralık 2012 günü Fas’ta daha ziyade Şeyh Yasin olarak tanınan Abdüsselam Yasin vefat etti. Kraliyet ülkesi Fas, yaklaşık kırk yıldır rejim muhalifi olarak gördüğü ve sürekli göz hapsinde tuttuğu en şiddetli eleştiri oklarını yönelten birisinden  kurtuldu. 84 yaşındaki “el-Adl ve’l-İhsan”, yani Adalet ve İhsan Hareketinin kurucusu Şeyh Yasin uzun zamandır hastaydı. Adı geçen fikir hareketini kuran gönül adamının varlığı rejim tarafından hoş görülse de fikirlerine serbestçe yaymasına vesile olan tarikatvari (zira geleneksel tarikatlara benzemiyor) siyasi hareketine pek müsaade edilmedi. Her ne kadar son yıllarda Şeyh Yasin siyasete fazla ehemmiyet vermese de şiddeti tasvip etmeyen ama sertlik içeren tavsiyelerini de öğütlemekten geri durmuyordu. Hatta kraliyet yönetimini sert bir şekilde tenkit ettiği gibi ona ait kurumları da tanımıyordu. Dahası müntesipleri krallığa karşı yapılan 20 Şubat Hareketi’nin 2011 yılındaki gösterilerinde en önde katıldılar. Kral Altıncı Muhammed talep edilen reformları ve yeni anayasa yapılmasını onaylayınca Arap Baharı Fas’a uğramamış oldu. Oysaki Şeyh Yasin’in kızı Nadya –muhtemelen babasının adına- bu çözümlerin Fas halkı için yeterli olmadığını açıkladı. Diğer taraftan 2011 yılı Kasım ayı genel seçimleri sonrasında Kraliyet rejiminin ilk muhafazakar hükümetini kuran Adalet ve Kalkınma Partisi’ne de en ağır eleştiriler yine bu hareketten gelmektedir. Yani hareket, krallık yönetimi ile ilişkisi olan herkesi hedef tahtası yapmaktadır.

1950-1960 yılları arasında Fas Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda öğretmenlik yapan ve 1967’de aynı bakanlıkta müfettiş olan Abdüsselam Yasin, 1928 yılında Merakeş’te doğdu. 1965 yılında Şeyh el-Abbas’ın postnişini olduğu ve günümüzde iktidara yakın tavrıyla bilinen Kadiriyye’ye bağlı Boutchichia Zaviyesine intisap etti. 1972 yılında Şeyh Abbas postnişinlik için oğlu Hamza’yı işaret edince Abdüsselam Yasin hareketten koptu. Fakat bu tarikatın kazandırdıkları ile Mısır’da İhvanı Müslimin çizgisindeki bazı görüşleri harmanlayarak kendi hareketini kurdu. 1974 yılında kendisini Emirü’l-Müminin olarak ifade etmesinden dolayı eleştirdiği Kral İkinci Hasan’a yazdığı ve daha da ötesi onu İslam’ın asli kaynaklarına dönmeye davet ettiği “İslam ve Tufan (el-İslam ve’t-Tûfân): Krala Açık Mektup” başlıklı kitabıyla iyice kızdırınca herkes ondan haberdar oldu. Seyyid Kutub’un fikirlerinden etkilenen Abdüsselam Yasin’e göre Fas Krallığı, Kur’ân’ın emirlerinden uzak ve insanın belirlediği kanunlarla yönetildiği için dinsiz, ladinî bir devletti. Kral, şeyhin mektubundaki tavsiyelere itibar etmediği gibi çok sert tepki göstererek kendisini aynı yıl tutuklattı ve 3,5 yıl hapse mahkum ettirdi. Ama önce bir psikiyatri hastanesine yatırıldı ve itibarsızlaştırılmaya çalışıldı. 1979 yılında cezasını tamamlayıp serbest kalan Yasin, yine eskisi gibi kaldığı yerden devam etti.

Hapisten çıktıktan bir süre sonra, 1981 yılında farklı isimlerle de bilinen Cemaatini (Cemaatü’l-İslamiyye/Üsretü’l-İslamiyye/el-Cemaatü’l-Hayriyye) kuran Abdüsselam Yasin, 1983 yılında bir dergi çıkarmaya teşebbüs ettiyse de kraliyet rejimi daha ikinci sayısında bu yayınını durdurdu. Kanundaki bir maddeye muhalefetten ve -kralın emriyle- devletin güvenliğine saldırı anlamına geldiği kabul edilen tavrından dolayı iki yıl daha hapse mahkum edildi.

1987 yılında tasavvufi ve fikri bir hareket sayılabilecek olan “Adalet ve İhsan Hareketini” kuran Abdüsselam Yasin, 2000 yılında İkinci Hasan’ın vefatı üzerine oğlu Altıncı Muhammed tahta oturuncaya kadar Sale şehrindeki evinde göz hapsinde tutuldu. Monarşi düzenini eleştirmemesi şartıyla kendisiyle anlaşılacağı yönünde kraliyete yakın çevrelerin aracılığına cevap vermedi. Dahası hareketinin ilk yola çıktığı noktadaki gibi yeni krala da muhalefetini yinelemekte gecikmedi.

Abdüsselam Yasin, Fas’ta kraliyet rejimine karşı en sert tenkitlerde bulunan neredeyse tek ses haline geldi. Özellikle Kazablanka’daki fakir halkın yaşadığı mahalle camilerinde vaaz eden Muhammed Beşiri’nin kendisine destek vermesi ve genç kuşağı, işsizleri ona yönlendirmesi ile birlikte etrafındaki halka genişledi. 2000 yılı sonrasında izin dahi almadan ülkenin her tarafında dolaşarak toplantılar düzenlemeye başladı. Yeni krala “Hakkı Olana Muhtıra” başlıklı ikinci bir mektup daha yazdı ama bu defa adli bir takibe uğramadı. Ayrıca yeni kralı da Emîrü’l-Müminin olarak görmediğini tekrarlamaktan geri durmadı. Kral taraftarlarının yoğun baskılarının devam etmesine rağmen Adalet ve İhsan Hareketi Fas’ta her geçen gün daha fazla taraftar topladı.

Genelde fakir kesimlerden gelen müntesiplerince kendisine aşırı saygı duyulan Abdüsselam Yasin özellikle son zamanlarında müntesiplerine gördüğü rüyaları sıkça anlatarak onlara umut dağıtmaktaydı. Onun vefatı sevenlerine ciddi derece üzüntü verdi.

Abdüsselam Yasin’in cenaze namazı 14 Aralık Cuma günü başkent Rabat’taki Essünne Camiinde Cuma namazından sonra 100.000 kişi tarafından kılındı ve Şehitler Mezarlığına defnedildi. Cenaze merasimine daha önce iştirak edeceği ilan edilen Başbakan Abdullah Benkirane dahil hiçbir büyük parti lideri katılmadı. Hükümet adına sadece Adalet ve Hürriyet Partisinden hükümette bakan olarak bulunan el-Mustafa er-Ramid merasime katıldı.  Bu durum, geniş kitleleri etkilemesine rağmen onun muhalefetinin hiç bir  siyasi kesim tarafından tasvip edilmediği şeklinde değerlendirilebilir.

Afrika’nın en uzun ömürlü iktidarını temsil eden Fas’taki hanedana karşı 1973 yılından bu tarafa 40 yıl boyunca sürekli siyasi ve dinî konularda muhalif Adalet ve İhsan Hareketini kurucusu Şeyh Yasin’in ölümünden sonra hareketin başlangıç yıllarındaki gibi yer altı faaliyetlerine tekrar yönelme ihtimalinden bahsediliyor. Zira hareketin en çok eleştirdiği Kral, kendisini emirü’l-müminin olarak göstermesi hala devam etmekte ve 2011 yılında yapılan anayasayı da hala kabul etmemektedir. Ne kadar taraftarı olduğu tam olarak bilinmese de ülkenin önde gelen şehirlerinin tamamında, özellikle de zor şartlarda yaşayanlar arasında ilgi ile takip edilmesi bütün siyasi tarafları korkutmaktadır. Resmi makamlar taraftarlarının 30.000-40.000 kadar olduğunu iddia etseler de hareket, 200.000’den fazla müntesibi olduğunu iddia etmektedir. Rakamlar ne olursa olsun Fas gibi bir ülkede yıllardır sökülemeyen bu organizeli hareketin gelecekte dikkate alınmaması mümkün görülmemektedir. Görünen o ki, baskılar ile de bitirilmesi mümkün değildir. Zira hemen her tarafta boy göstermekte ve özellikle geniş bir entelektüel kitle de oluşturmaktadır. Şimdi asıl soru Şeyh Yasin’in yerine kim geçecektir? Muhammed Abbadi geçici olarak hareketi idare edecek ardından birkaç ay içinde hareketin onbeş kişilik üst kadrosu kendi aralarında yeni bir lider seçeceklerdir. Ancak Şeyh Yasin’in kızı Nadya da en güçlü adaylar arasındadır.

Tasavvufi hareketlerin geleneğinde çok az rastlanan, şeyhin vefatından sonra yerine Şeyhin kızının geçmesi durumu Fas’ta tekrarlanabilecek mi?

20. Yüzyılın başında Şazeliye’nin Yeşrutiye kolunun Tunuslu kurucusu Nurettin Ali Yeşruti’nin Akka’da vefatından sonra yerine geçen oğulları da ölünce, kızı Fatıma Yeşrutî, Filistin’de tarikatın postnişini olmuştu ki, dikkatlerden kaçan bu durum İslam dünyasında bir ilki temsil ediyordu. Şimdi de Şeyh Abdüsselam Yasin’in Adalet ve İhsan Hareketi içinde en faal müntesibi olan ve hareketin sözcülüğünü yürüten kızı Nadya Yasin (Nadia Yassine) de en kuvvetli postnişin olarak görülmektedir. Zaten babası gibi kraliyet rejimi yerine cumhuriyet düzenini savunan düşüncesini 2005 yılı Haziran ayında el-Üsbûiyyetü’l-Cedîde dergisine verdiği bir demeçte açıklayınca hakkında dava açılmıştı. Demoklesin kılıcı gibi sürekli başının üstünde tutulan bu dava 7 yıldır devamlı ertelenmektedir. Bunun temel sebeplerinden birisi, 54 yaşındaki Nadya Yasin’in siyasi görüşlerinden dolayı yargılanan bir hanım olması, diğeri onu yargılamanın ülkedeki muhafazakar çevrelerde ciddi eleştirilere sebebiyet vereceği endişesidir. Her halükarda ona yöneltilen suçlamalar da onun popülaritesini arttırmıştır.

Ona göre Cumhuriyet düzeni İslamî idareye kraliyet rejiminden daha yakındır. Uygulama olarak Türkiye’de uygulanan yöntemi de isabetli görmektedir. Şayet mahkeme aleyhine sonuçlanırsa 10.000 ile 100.000 dirhem (900 avro ile 9.000 avro) arasında para cezası ve 3 ile 5 yıl arasında hapisle hüküm giyecektir. Ne var ki bugün Fas’ta sokaktaki halkın önemli bir kısmının Nadya Yasin gibi cumhuriyet rejimini monarşiye tercih ettikleri açıkça ifade ediliyor. Süren bu dava aslında Adalet ve İhsan Hareketi için özellikle basın önünde sıkça ve haksız bir durumda yargılanmadan dolayı müspet anlamda etkileşim kurmaya vesile oluyor. 2010 yılında Nadya Yasin yaptığı bir açıklamayla da parlamentoya giren 35 hanım milletvekilini orada vakitlerini uyuyarak geçiren kimseler olarak tarif edince büyük tepki almıştı. Ulema Meclisi’nin ülke genelinde tebliğ faaliyetleri için görev verdiği 50 irşat görevlisi (mürşidat) hanım için de “krala evet çekenlerin” sayısını artırmaktan başka bir uğraşıları olmayacak diyerek eleştiriler yöneltmişti.

Görülen o ki Nadya babasından daha sert ve sivri dilli bir muhalefet yapmayı hedeflemektedir. Üstelik kafasında daha net bir sistem talebi bulunmaktadır. Ancak bundan daha önemlisi, tarih boyunca erkeklerin yönlendirdiği ve birbiri ardı sıra sorumlulukların üstlenildiği, tasavvufi ya da fikri bir İslamî hareketin önderliğine şimdi de bir kadının aday olmasıdır. Fas’taki Adalet ve İhsan hareketinin genel yaklaşımı, fikirleri, ön görüleri ve programı ne olursa olsun, en azından İslam geleneğinde nadir rastlanan bir gelişmeyi de beraberinde getirdiği için önemsenmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Hep birlikte gelişmeleri bekleyelim bakalım ne olacak.

Share.

Yazar Hakkında

Prof. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi. 1964 yılında Vezirköprü’de doğdu. Merzifon İmam-Hatip Lisesi (1982) ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde (1987) eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye Diyanet Vakfı bursuyla yüksek lisansını (1991) ve doktorasını (1996) Paris’te tamamladı, aynı yıl Üsküdar’da İslam Araştırmaları Merkezi’nde (İSAM) araştırmacı olarak çalışmaya başladı. 2002’de doçentlik unvanı aldı. 2006 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü öğretim üyesi ve bölüm başkanı oldu. 2008-2011 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık’ta Afrika ile ilgili konularda müşavir olarak görev yaptı. 2009 yılında profesörlük unvanı aldı. 2011 yılı Eylül ayında görev değişikliği yaparak İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Siyasi Tarih Anabilim dalına geçiş yaptı. 2013 yılı Mart ayında Afrika ülkelerinden Çad Cumhuriyeti’nin başkenti Encemine’de Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk büyükelçisi olarak göreve başladı ve iki buçuk yıl bu görevini sürdürdükten sonra 2015 yılı Ağustos ayında İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanı olarak tayin edildi. Batı Afrika Ülkelerinden Mali Cumhuriyeti’ndeki ilk ve öğretim seviyesindeki özel eğitim kurumları medreseler üzerine hazırladığı doktora çalışması IRCICA tarafından L’enseignement islamique en Afrique francophone: Les médersas de la République du Mali adıyla Fransızca olarak 2003’de İstanbul’da basıldı. Geçmişten Günümüze Afrika (Kitabevi, İstanbul 2005); Osmanlı-Afrika İlişkileri (Kitabevi, İstanbul 2011/1. baskı, 2013/2. baskı, 2015/3. baskı); Les relations turco-tchadiennes: La politique ottomane en Afrique centrale (TİKA, İstanbul 2014) adlı kitaplarının yanı sıra Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi-İSAM tarafından yayımı tamamlanan İslam Ansiklopedisi için önemli kısmı Afrika hakkında 95 madde yazdı. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde “Afrika”, “Osmanlı Afrikası”, “Osmanlı-Fransa Münasebetleri” ve “Osmanlı’da Dini Hayat” üzerine araştırmalar yapmakta olup bu konularla ilgili basılmış kitapları, farklı dergilerde bu konular hakkında çok sayıda makalesi, yurt içi ve yurt dışında düzenlenen ilmi toplantılarda takdim ettiği tebliğleri yayımlanmış bulunmaktadır. Evli ve üç çocuk babası olup Arapça, Fransızca ve İngilizce yanında Paris Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Milli Enstitüsü’nde (INALCO/Institut National des Langues et Civilisations Orientales) eğitimini aldığı Bambara ve Volof Afrika yerel dilleri ile ilgili dersleri takip etmiştir. Prof. Dr. Ahmet Kavas, hâlihazırda Afrika Araştırmacıları Derneği’nin (AFAM) kurucu başkanlığı görevini yürütmektedir.

Yorum Yap