Fransız Siyaseti Afrika’dan Besleniyor

0

Fransa-Afrika Kavramının Ortaya Çıkışı

İlk defa bu kavram 1955 yılında Fransa’dan bağımsızlığını elde eden ülkelerin eski sömürgeci devletle irtibatlarının devamı için Fildişi Sahilinin ilk devlet başkanı olan Félix Houphouët-Boigny (ö. 1993) tarafından kullanıldı. Başlangıçta bu kavramdan kimse pek rahatsız olmadıysa da 1998 yılında François-Xavier Verschave’nin (ö. 2005) yazdığı La Françafrique, le plus long scandale de la République (Cumhuriyetin En Uzun Skandalı: Fransa-Afrika) kitabı bir anda tüm zihinleri bulandırdı. Yarım asır içinde bu kavramın gizli ve kirli ilişkileri ifade etmek için kullanılır olduğu ortaya çıktı.

Bu kavram ifade edilince akla gelen ilk uygulamalar Fransa’nın Afrikalı diktatörlere destek vermesi, birbiri ardında yapılan darbeleri desteklemesi, işlenen önemli suikastların arkasında yer alması, fonların amacı dışında kullanılmasına vesile olması ve özellikle Fransız siyasi partilerine finansman elde edilmesidir. Oysaki Fransa devlet yetkilileri bu kavram çerçevesindeki ilişkiler ağını savunurken daha farklı sebepler ileri sürmekteydiler: Stratejik planda askeri üstler kurulması, uluslararası camiada diplomatik açıdan Fransa’nın görüşlerinin desteklenmesi ve petrol ile uranyum gibi ekonomik olduğu kadar hayati önemi haiz yer altı kaynaklarının uluslararası alanda faaliyet gösteren Fransız şirketlerince işletilmesinin önünü açacak masumane siyasetin takibi.

1959 yılında iktidara yeniden kavuşan Charles De Gaulle Afrika’da giderek artan sömürge karşıtlığına ve uluslararası destek bulmaları karşısında -Cezayir hariç- genelde olumlu yaklaşmış, ama bağımsızlıkların ise daha ziyade yüzeysel olmasında etkili rol alacak bir isim olan Jacques Foccart’ı görevlendirmişti. 1960-1974 yılları arasında bu görevi yürüten Foccart 12 yıl sonra Jacques Chirac’ın başbakanlığı döneminde Fransa-Afrika görevine yeniden döndü ve 1995 yılında ise Chirac’ın devletbaşkanı olmasıyla bu sefer Elysée Saray’ında görevine tekrar ve daha itibarlı olarak kavuştu.

Fansa-Afrika Bölgesindeki Ülkeler

Benin, Burkina Faso, Burundi, Cezayir, Cibuti, Çad, Fas, Fildişi Sahili, Gabon, Gine, Kamerun, Komor, Kongo Cumhuriyeti, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Madagaskar, Mali, Moritanya, Nijer, Ortaafrika, Ruanda, Senegal, Togo ve Tunus ile Fransız etkisinin belli bir ağırlıkta hissedildiği Ekvator Ginesi dâhil 24 Afrika ülkesi bulunmaktadır. Bunlar arasında Gabon ile Kongo Cumhuriyeti bu kavram dahilinde yer alan ilişkilerini iyice çığırından çıkaran iki ülke olurken eskiden ELF adıyla faaliyet gösteren şimdiki TOTAL firması da en fazla aracı şirket olarak ismi zikredilmektedir. Kuzey Afrika ülkeleri ile Fildişi Sahili Fransa-Afrika ilişkilerinde her ne kadar istenilen boyutta verimlilik temin etmeseler de büyük Fransız şirketlerinin faaliyetleri bu bölgelerde de sıkıntısız devam etti. Fransa ile ilişkilerine bu tarz irtibatları sokmayan Mali ve Senegal gibi ülkeler ise eski sömürgeler arasında demokratik teamüle daha erken kavuşma becerisi gösterdiler.

Fransa-Afrika ilişkileri diplomatik teamüllere uygun yürütülürken daha ziyade Elysée Sarayındaki devlet başkanlarının çevresindeki Afrika danışmanları vasıtasıyla, Afrika’nın diktatörlerine askeri yardım ve rejimlerini ayakta tutacak desteklerde bulunarak adeta dışişleri bakanlığının devredışı bırakıldığı anlar çok oldu. Hatta bu Afrikalı danışmanlar kadrosuna -Agence France Presse adına Afrika’da görev yapan- Mitterand’ın oğlu Jean-Christophe da 1986-1992 yılları arasında katılır ve Afrika’da Papamadi lakabıyla tanınır. Nicolas Sarkozy devlet başkanı seçilince Afrika’yı bu kadar yakından ilgilendiren bu birimi kaldırdı ve Afrika işlerini sembolik olarak diplomatik ilişkilerin devamı için kendisine çok yakın bir şahsiyet olan genel sekreteri Claude Guenat’a bıraktı.

Fransa mı Afrika’ya, Afrika mı Fransa’ya Muhtaç?

2011 yılı Fransız siyasî tarihine yeni bir sayfa eklemeyi zaruri hale getirdi. Uluslararası ilişkiler alanında Fransız dış siyasetinin en önemli konuları arasında öncelikli sıraları Afrika ülkelerinin oluşturduğu bilinir. Eski sömürgelerindeki etkin siyasî şahsiyetlerin tamamının makamlarını ele geçirmelerinde ve ömürlerinin sonlarına kadar korumalarında, hatta vefatlarından sonra da kendi yakınlarına bırakmalarında en büyük desteği tabii olarak geçmişte hamileri olan devletten aldıkları tartışma kabul etmeyecek kadar ortaya çıktı. Haliyle tartışma ortamlarının malzemesi olmanın ötesinde kimlerin kimlerden ne şekilde kara para aktardıkları şeklindeki ifşaatlara bile dönüşecek seviyelere indi.

Sömürgecilik döneminde Avrupalıların Afrika toplumlarına reva gördükleri muameleleri gereği gibi inceleyerek fikir üreten düşünür birkaç kişi hariç neredeyse hiç çıkmadı. Adeta koskoca kıtada öyle nesiller yetiştirildi ki neredeyse bir asırdır üzerlerindeki uygulamaları kabullenmelerinin ötesinde en ufak bir eleştiriye tevessül bile etme ihtiyacı hissetmediler. Çok az sayıdaki fikir üretenler arasında Frantz Fanon, Jean-Marc Ela ve Walter Rodney gibi bazı isimler de çok etkisiz kaldılar.

Avrupa ülkelerinin sömürgeciliği sona erdirme girişimleri Afrikalıların kendilerini bu musibetten kurtarmalarından ziyade istemedikleri halde bahşedilen zoraki bir nimet gibi algılandı. Eğer kendileri bağımsızlıklarını alabilselerdi, bugün gelinen noktada çok daha müspet seviyelerde olunurdu. Çünkü bazı Afrika ülkeleri 1960’lı yıllarda Güney Kore’den daha iyi göstergelere sahipken bugün aradaki mesafe neredeyse kapatılamaz dereceye varmıştır.

Afrika ülkelerinden özellikle resmi dili Fransızca olanların başındaki idareciler, mevcut zengin kaynaklarını kendi toplumlarının menfaatlerine kullanmak için gayret etmekten çok uzak davranışlara sahipler. Bunlar adeta ülkelerine yabancı siyasetçilerin kimliğine bürünerek de her an işgal edilecek bir bölgeyi kontrol ediyormuş gibi davranıyorlar. Devlet başkanlığı koltuklarında kistleşmiş urlar gibi yapışan bu zorbaların iktidardan gidişleri olsa olsa tabii ölümle veya bir suikast sonucu öldürülmeyle veya askeri bir darbeyle olmaktadır.

Her geçen gün sayıları çığ gibi büyüyen Afrika stratejistlerine göre, öncelikle kıtanın siyaset adamları olmak üzere tüm ileri gelenleri, ayrıca başta Avrupalılar olmak üzere Amerikalılar dahil -Fransız siyasetçileri örneğinde görüldüğü gibi- bugüne kadar gerçekleşen ve artık ortalığa saçılacak seviyeye gelen irtibatlarından bir an evvel kurtulmak zorundadırlar. Çünkü geçmişten gelen aidiyetler yüzünden her geçen gün halkından koparak konaklarına kapanan ve oradan yürüttükleri ilişkileriyle ülkelerinin gelişme süreçleri devamlı baltalanmaktadır. Artık Çin, Türkiye, Brezilya ve Hindistan gibi ülkelerle irtibatlara ağırlık verilmeli ve böylece Avrupalıların eşit olmayan şartlarda dayatılan müdahalelerinden yeni nesillerin geleceğinin tamamen kurtarılması gerekmektedir. Afrika, Fransa’nın kendisine ihtiyaç duyduğundan daha az muhtaç konumdadır.

Afrika Destekli Fransız Siyaseti

Çoğu fakir Afrika ülkelerinde iktidarları yıllardır ellerinde tutan despot idarecilerin Fransız devlet adamlarıyla ilişkileri bugüne kadar neredeyse hiç sorgulanmadı. Oysaki Charles De Gaulle’den başlayıp Georges Pompidou, Valery Giscard d’Estaing ve Jacques Chirac gibi sağ partilerden seçilen devlet başkanları ile Fransız Sosyalist Partisinin kuruluşundan itibaren en güçlü lideri olan François Mitterand’ın da ölümünden 15 yıl sonra epeyce şaibeli irtibatları gündeme geldi. Artık rahatlıkla 1981-1994 yılları arasında Fransa devlet başkanlığı makamında oturan ve sosyalistlerin efsanevi lideri olan Mitterand’ın da sağ partiden selefleriyle rekabete girerek Afrikalı meslektaşlarını adeta haraca bağladığı iddia edilmektedir.

Fransız siyasetçilerine el altından para temin eden ülkelerin başında kıtanın nüfus bakımından en küçük ülkelerinden Gabon gelmektedir. Bu ülkenin 42 yıl süreyle en üst makamını işgal eden Ömer Bongo Ondimba’nın Fransız siyasetine en fazla maddi destek çıkan lider olduğu ortaya çıktı. Fransa’dan bağımsızlığını elde ettikten kısa süre sonra iktidarı ele geçiren ve İslam dinine girmeden önce Alphonse Bongo Ondimba adıyla bilinen liderin ölümünden sonra yerine oğlu Ali Bongo’nun geçmesi hiçte zor olmadı. Haliyle 45 yıldır Gabon devleti Bongo ailesinin idaresinde kalmaya devam ediyor.

Afrika devlet adamlarının Fransız siyasetçilerini maddeten destekleme sürecinde François Mitterand’ın bu işleri takiple görevlendirdiği şahsiyetlerin başında Elysée Sarayı’nda danışman olarak görevlendirdiği seçim kampanyalarının finansmanının sorumlularından François de Grossouvre ve eski adalet bakanı Roland Dumas, Gabon’un başkenti Libreville’i sıkça ziyaret etmelerine o dönemde fazla anlam verilememişti. Adaşı olan De Grossouvre’un yanında danışman olması bir yana, kızı Mazzarine’nin vaftiz babalığını yapması aslında onu ailenin gizli sırlarına da vakıf kılmıştı. 7 Nisan 1994 tarihinde Elysée Sarayı’ndaki ofisinde kurşunlanarak ölmüş bulundu. Ölümü intihar mı suikast mı olduğu aydınlatılamadı  ve dosyası bir sır olarak arşivlerdeki yerini aldı.

1983-1986 ve 1988-1993 yılları arasında iki dönem Fransız Adalet Bakanlığı yapan Roland Dumas, Mitterand nezdinde dönemin başbakanlarını haberdar etmeden görüşecek kadar kendisine yakındı. Ömer Bongo dahil gizli işlerinde vazifelendirdiği bir siyasetçiydi. Robert Bourgi’ni Gabon devlet başkanından her ne kadar sıkılgan bir dost olarak bahsetse de ondan aldığı paraları Fransız siyasetçilere valizlere taşıdığı iddiaları dostunun hiç de tarif ettiği gibi olmadığını gösteriyor. Hatta NATO’nun Fransa öncülüğünde Libya’ya saldırı düzenlediği 2011 yılı ortalarında avukat Jacques Verges ile Muammer Kaddafi’yi ziyaret etmelerinin arkasında insani ilişkilerden çok başka sebepler yatsa gerektir.

Ömer Bongo Gabon’da uzun yıllar devlet başkanı kalabilmek için Fransız Sosyalistleri beslediği kadar zararlarından emin olmak için Milliyetçi Cephe’nin hiç değişmeyen lideri Jean-Marie Le Pen’e de yardım ettiği bu hengâmede ortalığa düştü. Oysaki Ömer Bongo ile ilişkileri o kadar kapalı ortamlarda gerçekleşmiş ki, inkar yolunu kendini kurtarmaya çalışmıştır. Meğer Fransız devleti içinde bu ilişkilerden haberleri olanlar konuya vakıfmış.

Afrikalı liderlerin Fransız siyasetçilerine gizlice maddi anlamda destekte bulunmaları aslında pek hoşlandıkları bir şey değildi. Zira bunun ortaya çıkması demek demokrasinin beşiği olarak takdim edilen Fransa’yı derinden sarsabilirdi. Özellikle Mitterand kendisine ulaşan bu çok abartılı hediyelerden fazla memnun görünmüyordu. Sonuçta aradaki özel görevlilerin olması bir gün bu ilişkilerin açığa çıkmasına sebep olabilirdi. Bu destek genelde ELF Petrol Şirketinin kara para aklama usulüyle gizli bir tarzda Fransa’ya taşınıyordu. Bu durum bahsi geçen şirketin eski patronlarından Loïk Le Floch Prigent’e açılan davadaki ifadesinde dile getirildi. Gabon’un FİBA Bankası’nın %50 hissesini elinde bulunduran Bongo ve ailesi ELF’den elde ettikleri gelirlerini burada biriktiriyordu. Bongo’nun kurduğu bu sistemden 1981 yılına kadar Jacques Chirac’ın Cumhuriyet İçin Birlik Partisi (Rassemblement Pour la République-RPR) epeyce istifade etti. 1981 yılında Mitterand’ın Loik Le Floch Prigent’ı Elysée Sarayına çağırarak RPR Partisi için Gabon’dan gelen desteğin sonlandırılmadan kendi partisiyle de benzeri bir alaka kurularak bir denge kurulmasını istediği iddialar arasında yer alıyor.

Kara kasa olarak ifade edilen Afrikalı çoğu diktatör liderlerden bu yolla yıllık beş milyon dolar civarında para aktarımı, André Tarallo tarafından sağ partilere, Alfred Sirven tarafından da sol partilere aktarıldı. Öyleki Bongo hem sağın, hem de solun güçlü partisinin kasalarını, hatta bazı aracıların da şahsi hesaplarını zenginleştirmişti. Hatta yapılan adli soruşturma sırasında Fransız siyasi partilerinin kasalarındaki on milyon frankın kaynağı tespit edilemedi.

Fransız Sosyalistlere 1995 yılından sonra da Afrika’dan para akmaya devam etti. Nitekim 2007 yılı başkanlık seçiminden önce Fildişi Sahili devlet başkanı Laurent Gbagbo’nun para yardımında bulunduğu bizzat Mitterand’ın danışmanlarından Guy Penne tarafından itiraf edildi. Diğer taraftan, Fildişi Sahili devlet başkanı Gbagbo 2002 yılında sağcı Jacques Chirac’a hediye gönderdiyse -bu işlere aracılık yapanların tecrübelerine göre- aynı siyasi çizgide olduğu sosyalistleri ihmal etmesi mümkün değildi.

François Mitterand’a Afrika’dan desteğin ulaşmasında nasıl ki François de Grossouvre ve Rouland Dumas aracı olarak varsa, Jacques Chirac’ın bu anlamdaki işlerini ise bir dönem başbakanlık yapan Dominique de Villepin’in yaptığı tahmin edilmektedir. Afrika’dan gelen destek bu dönemdeki tahminlere göre 20 milyon dolar civarındaydı.

Özel ortamlarda konuşulan konuların çoğu Mitterand’ın ölümünden hemen sonra 1996’dan itibaren piyasaya çıkan kitaplarda gizli ilişkiler şeklinde ifade edilmeye başlandı. Ancak hiçbirisi 2011 yılında Robert Bourgi’nin açıklamaları kadar tesir bırakamadı. Her ne kadar Bourgi Fransa-Afrika ilişkilerinde bu tarz para taşımada kimse tarafından görevlendirilmediğini, haliyle Sarkozy’nin de bu tür ilişkilerinden haberdar olmadığını iddia ediyorsa da artık gelenekselleşen bu uygulamadan kimse kendisini sıyıramaz denilmektedir. Çünkü Sarkozy’den önceki sağcı başkanlardan Georges Pompidou, Valery Giscard d’Estaing, François Mitterand ve Jacques Chirac’ın kampanyalarında siyasi finansman için Afrika’dan para akıyordu. Sarkozy için bu musluk kesilmiş olabilir mi? Çad’daki iktidar mücadelesi ve devlet başkanı İdris Deby’nin Fransa sayesinde başkanlık sarayı duvarları arasında ölümünü beklerken kurtarılması, Alpha Condé’nin Gine’de açık farkla kaybettiği seçimin nasıl manipüle edilerek bilinmeyen bir planla ve büyük oy üstünlüğüyle kazandığının ilan edilmesi bir muammadır. Yine Laurent Gbagbo’nun Fildişi Sahili tarihinde devletin başına geçmesi hiç istenmeyen Müslüman bir devlet adamı olan Alassane Vattara karşısında rezil edilmesi tesadüf olmaz. Rakibinin iktidardan tüm umutlarını yitirdiği bir anda başkan yapılması, herkesin köşe bucak kaçtığı Kaddafi 2007’de Paris’e kadar getirtilip şehrin merkezinde kendisine çadır kurdurtması ve 2011’de ise perişan ettirilmesinde Fransa’nın birinci derecede rol oynadığı herkesçe bilinmektedir. Bu kadar sorumluluk karşılığında Fransa’nın sadece Libyalı muhaliflerden petrol kaynaklarının %35 gelirlerini istemesi bile gizli ilişkiler açısından pir çok istifhama sebep olmaktadır.

Kim Velinimet: Afrikalı Diktatörler mi, Fransız Siyasetçiler mi?

Afrika’da haliyle Fransa’nın seçimlerini yakından takip eden lider sayısı hiçte az değildi. Ekvator Ginesi devlet başkanı Teodoro Obiang Nguema, Senegal devlet başkanı Abdoulaye Wade, Kongo Cumhuriyeti devlet başkanı Denis Sassou Nguesso, Burkina Faso devlet başkanı Blaise Compaoré ve Fildişi devlet başkanı Laurent Gbagbo isimleri sadece bazılarıdır. Robert Bourgi her ne kadar Jacques Chirac’ın devlet başkanlığının devam ettiği 1997-2005 yılları arasında 20 milyon dolar paranın aktarıldığını ifade etmesine rağmen önceki devlet başkanları zamanında ne kadar para alındığını tahmin edememektedir. Mesela Fildişi Sahili 2002 yılında Jacques Chirac’ın seçimlerde desteklenmesi için Laurent Gbagbo üç milyon avro hediyeyi Abdijan’dan Paris’e aktarıldığını o dönem Fildişi Sahili Meclis Başkanı olan ve Laurent Gbagbo’nun ikinci adamı olan Mamadou Koulibay ifade etmektedir. 2002 yılında Bourgi’nin Chirac’ın seçim kampanyası için Fildişi’nden gizli destek talebinde bulunduğunu, beş yıl sonra aynı taleple bu ülkenin kapısının çalındığını belirtiyor. Tüm bu ithamlar karşısında Senegal devlet başkanı sözcüsü Serigne Mbacké Ndiaye ise Robert Bourgi’nin hakikatler yerine, kendisine havale edilen hayali ilişkileriyle Fransız medyasını oyaladığını ileri sürmektedir.

 

Fransız Devlet Başkanlığı Köşkü: Elysée Sarayı’nın Gizemli Danışmanı

Jacques Foccart’ın ölümünden sonra yerine kendi yetiştirdiği Robert Bourgi geçti ve hocasının pek çok sırrına vakıf oldu. Zira onun ölümünden önce de 2002 seçimlerine Abdoulaye Wade, Blaise Compaoré, Laurent Gbagbo, Denis Sassou Nguesso ve özellikle Ömer Bongo tarafından yapılan yardımların 10 milyon doları geçtiği bilgisini kendisine aktarmıştı. Foccart’ın 1997’de ölümünden 2005 yılına kadar Bourgi Fransa-Afrika’nın karanlık yüzüyle ilgilendi. Bu para akşında, halen Dışişleri Bakanlığı yapan Alain Juppé nin de muhtemelen ilgisi olup yaşananların dışında kalacak bir isim değildir.

Jacques Chirac’ın 79 yaşına bastığı bir dönemde Robert Bourgi’nin bu iddiaları ileri sürmesi ve özellikle kendisini savunamayacak yaşa geldiği günlerde yapılması şüpheyle karşılanmaktadır. Aslında kendisine Nicolas Sarkozy’nin de birlikte çalışma teklif ettiğini, ancak kabul ettiği takdirde, valizle sürdürülen finans işiyle uğraşmaması şartını kabul etmesini kendisinden istendiğini iddia etmektedir. Ancak Chirac’ın Afrika danışmanı Michel de Bonnecorse de 2007 seçimlerinden önce Sarkozy’nin ayağına kadar bir para valizini götürüp koyduğunu itiraf etmektedir.

Bütün bu iddialar karşısında Fransa’da hem iktidar partisi, hem de ana muhalefet partisi bu konuda adlî mercilerin muhatap olduklarını ve gereken sürecin mahkemelerden geçeceği açıklamalarını yaptılar. Hepimiz sonucu merakla beklemekteyiz.

Milliyetçi Cephe Partisi Lideri Jean-Marie Le Pen Bile Afrika’dan Besleniyordu

Ömer Bongo Fransa’da iktidar ve muhalefet partilerini desteklediği gibi herkesin şaşıracağı bir partiyi daha destekledi. O da 1988 yılındaki devlet başkanlığı seçimi öncesinde hakkındaki ithamları duyar duymaz yalanlasa da Jean-Marie Le Pen’in Milliyetçi Cephe Partisi idi. Robert Bourgi’ye göre 1988’de Ömer Bongo’yu ziyaret eden Le Pen seçim kampanyasının bir kısmını hem ondan hem de Fildişi Sahili’nden aldığı destekle gerçekleştirmişti. Hatta Jacques Foccart’a hitaben Ömer Bongo yanından ayrılırken Le Pen’in bir siyahın parasından memnun olduğunu müşahede ettiğini söylemiştir. Sarkozy’nin etrafındaki birinci halkada şahsiyetlerden birisi olan Bourgi’nin bu tür iddialarında ona yer vermemesi kendisinin inanırlılığını yitirttirdiğini, Le Pen’in Ömer Bongo ile şahitler huzurunda bir kere dostluk görüşmesi yaptığını ancak hiçbir şekilde para almadığını söyledi. Ömer Bongo’nun halefi olan oğlu Ali Bongo ise bu iddialarla kendisinin ilgili olmadığını söylemekle yetindi.

Gizli Sırların Deşifresi Zor Olmadı

El altından yürütülen finansman ilişkileri herkes tarafından bilinen ama kimsenin ifade etmeye cesaret edemediği bir ilişkiler ağıydı. Afrikalı devlet adamlarıyla Fransız siyasetçiler arasındaki bu ilişki sadece belli kişiler üzerinden ve bazı diplomatlarca yürütülüyor, resmi devlet memurlarının çoğu bu durumun dışında tutuluyorlardı. Onlar haliyle dolaylı haberdar oldukları bu ilişkileri açığa çıkaramadıkları gibi hakkında da konuşmaya cesaret edemiyorlardı. Aslında Bockel 2008 yılında Fransa-Afrika geleneğinin öldüğünü ilan ederken bu ilişkilerin geleceğinin olmadığını ortaya koyuyordu. Önce Jean-Marie Bockel’in 2008 yılındaki açıklamaları ve ardından Robert Bourgi’nin 2011’deki iddiaları Fransa-Afrika şaibeli ilişki ağının sonunun yaklaştığını gösteren son ciddi hamleler olarak kayıtlara ve medyaya yansıdı. Açıklamalar 2008’de en çok Ömer Bongo Ondimba ile Denis Sassou Nguesso’yu kızdırdı. Aslında Fransa’da konuşulan bu konular mesela İngiltere’de yaşansaydı ciddi anlamda siyasi buhrana sebep olabileceği ileri sürülüyordü.

Wikileaks belgelerine göre Fransa-Afrika ilişki ağının klasik çağdakilere benzeyen son temsilcisi olan Robert Bourgi bu kıtadaki ilişkilerini Fransa devletinden çok kendi menfaatleri için kullanıyordu. İlişkilerde Ömer Bongo öncelikli idi, Wade ve Sassou Nguesso daha az iş çevirdiği devlet adamları idi. Hatta son yıllarda da Madagaskar’da Rajoelina’yı tutmaktaydı. Afrika’nın sırlarını o kadar içerden birisi vakıftı ki 7 Haziran 2009’da Bongo’nun ölüm haberini Robert Bourgi’nin medyaya vermesi ailesini iyice kızdırdı.

Fransa’nın Afrika ile ilişkilerindeki kilit isimlerden Robert Bourgi’nin 2008 yılında Moritanya devlet başkanı Aziz ile görüşmesi ve bunu da basına sızdırması aslında kendisinin Sarkozy döneminde de Fransa-Afrika ilişkilerinde kilit şahsiyet olmaya devam ettiğini gösteriyordu. 2010 yılında Fransız Dışişleri Bakanlığı Afrika Masası müdürü olan Stéphane Gompertz avukat ve devlet başkanlığı danışmanı olan ve Fransız basını tarafından Fransa-Afrika’nın sözcüsü olarak takdim edilen Robert Bourgi’nin Sarkozy’nin dostu olmasını hayatın bir cilvesi olarak kabul ediyorlardı.

En Büyük İfşaatçı Robert Bourgi Kimdir?

Robert Bourgi 4 Nisan 1945 yılında Senegal’in başkenti Dakar’da doğan Lübnan asıllı bir kişi olup Albert isimli kardeşiyle Fransa-Afrika işlerinde iyi tanınan iki sima idiler. Büyüğü olan Albert, Fransa’nın Reims şehrinde hukuk eğitimi veriyor ve sol eğilimi ile Fildişi Sahili’nden Laurent Gbagbo, Gine’den Alpha Condé ile Senegal ve Fransız sosyalist partileri arasında mekik dokuyordu. Üçüncü ve küçük kardeşleri olan Rasseck ise Paris barosu avukatlarından olup ağzı oldukça sıkı bir şahsiyet olup her üç hukukçu kardeş Lübnan Şiilerinden ve Dakar’ın büyük tüccarlarından ve Jacques Foccart’ın dostu Mahmud Bourgi’nin oğludurlar. Robert Bourgi hukuk eğitimini Senegal’in Dakar Üniversitesinde tamamladıktan sonra Fransa’nın Nimes ve Paris şehirlerinde yaşamıştır. 1978 yılında “De Gaule ve Afrika” üzerine Siyasal Bilimlerde doktorasını tamamladı. Napolyon hayranı ve De Gaule taraftarı olup çocukluğundan itibaren tanıdığı Foccart için çalışır. Benin’in başkenti Cotonou, Fildişi Sahili başkenti Abidjan ve Moritanya başkenti Nouakchott üniversitelerinde öğretim üyeliği yaptıktan sonra, 1986 yılında İşbirliği Bakanı Michel Aurillac’ın danışmanı olarak Fransız siyasetçilerine yakın bir konuma geldi. Burada Jacques Chirac ve Nikolas Sarkozy ile tanıştı. 1988 yılında Paris barosu avukatı olan Robert ardından Alain Juppé’nin kurduğu Afrique du Club 89’un üyesi oldu.

25 yıl kadar Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde Mobutu, Gabon’da Bongo, Kongo Cumhuriyeti’nde Sassou Nguesso, Senegal’de Wade, Burkina Faso’da Compaoré, Fildişi Sahilinde Gbagbo en son Moritanya’da Abdelaziz ve Madagaskar’da Rajoelina’nın danışmanlıklarını yaptı. Bunlar yanında Afrika’nın önde gelen muhaliflerinden Gine’de Cellou Dalein Diallo, Benin’de Adrien Houngbédji, Senegal’de Idrissa Seck gibi önde gelen muhaliflerle de çalıştı. Böylece Afrikalı liderlerine Fransa devletinin en önemli kapılarını ve kara paranın hazinelerinin anahtarlarını açarken diğer taraftan da işadamlarına ve girişimcilere Afrika pazarlarına kolayca girişlerini sağlıyordu.

Jacques Chirac’tan Villepin’e, 2005’te Sarkozy’e kadar Fransız siyasetinde bir çok şahsiyete yakın olan Bourgi on yıl sıkı fıkı olduğu Villepin’den başlayarak çok düşman kazandı. Alain Juppé ile hiç anlaşamadı. Eski Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner, kafa tuttuğu Jean-Marie Bockel, Michel de Bonnecorse, Bruno Joubert, André Parant, Georges Ouégnin ve Jean-François Probst gibi Elysée Sarayı’nın Afrika uzmanları ile mücadele ve rekabet içinde bir hayat geçirdi. Chirac’ın kendisine vermeyi reddettiği Legion d’honneur madalyasını Nicolas Sarkozy verdi. 2007’de Gbagbo ile New York ve Lizbon görüşmelerini sağladı.

Bütün bunların yanında neden Robert Bourgi bu devlet sırlarını neden ulu orta söylemek ihtiyacı hissetmiş olabilir? Her gün aynaya baktığında bu kadar ağır yükü taşıyamadığını, bunların verdiği sorumlulukla geceleri uyuyamadığını dile getirmektedir. 2009 yılı Haziran’ında Ömer Bongo ölünce Robert Bourgi bu yükten kurtulmaya karar verdi. Aslında o yıllarca beraber olduğu veya yakından takip ettiği Chirac, Villepin, Juppé ve Le Pen dahil zaten hak etmediklerini de düşündüğü şahsiyetleri sevmediğini, ancak kendisine yabancı olan intikam duygusuyla da hareket etmek istememişti. Yaşadıkları karşısında hayal kırıklığına uğramıyor değildi. Zira Blaise Compaoré, Abdoullaye Wade ve oğlu Karim, Denis Sassou Nguesso, Obiang Nguema gibi devlet adamları Chirac ve Villepin’e çok cömert davranıp epeyce para verdiler, ancak karşılığını hiç alamadılar.

Robert Bourgi’nin açıklamaları hemen ses getirdi ve Madagaskar ve Moritanya’nın para kaynakları susuverdiler. Kongo Cumhuriyeti lideri Denis Sassou Nguesso ve Burkina Faso lideri Blaise Compaoré artık kendisini kabul dahi etmiyorlar. Sadece Gabon’da Ali Bongo telefonuna 12 Eylül’deki açıklamalarından sonra cevap verip ülkesine geldiğinde misafir edeceğini, hatta kendisine helikopter tahsis edeceği sözünü verdi.

Bütün liderler Robert Bourgi’nin iddialarını yalanladılar. Ancak içlerinden sadece Karim Wade dava açacağını söyledi. Sarkozy kendisini arayarak bu konudaki fitili ateşlediğini söyledi. Ancak aynı gün köşke çağırıp açıklamalarının sadece Fransa’nın düşmanlarının işine yarayacağını, bunu nasıl yaptığını sormadan edemedi. O dönemin Elysée Sarayı müsteşarı ve bugünlerde İçişleri Bakanı olan Claude Gueant’ın odasında bir müddet bunun zararlarının ne şekilde sınırlandırılacağını müzakere ettikleri de söylentiler arasındadır.


Jean Montaldo, Mitterrand et les 40 voleurs, Editions Albin Michel, Paris 1994.

Paul Barril, Guerres secrètes à l’Élysée, Paris 1996.

Éric Reynaud, Suicide d’État à l’Élysée, la mort incroyable de François de Grossouvre, Paris 2009.

François-Xavier Verschave, La Françafrique, le plus long scandale de la République, Paris 1998.

Fransız medyasının konuyla ilgili haber yapan farklı gazeteleri ve internet siteleri

Share.

Yazar Hakkında

Prof. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi. 1964 yılında Vezirköprü’de doğdu. Merzifon İmam-Hatip Lisesi (1982) ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde (1987) eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye Diyanet Vakfı bursuyla yüksek lisansını (1991) ve doktorasını (1996) Paris’te tamamladı, aynı yıl Üsküdar’da İslam Araştırmaları Merkezi’nde (İSAM) araştırmacı olarak çalışmaya başladı. 2002’de doçentlik unvanı aldı. 2006 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü öğretim üyesi ve bölüm başkanı oldu. 2008-2011 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık’ta Afrika ile ilgili konularda müşavir olarak görev yaptı. 2009 yılında profesörlük unvanı aldı. 2011 yılı Eylül ayında görev değişikliği yaparak İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Siyasi Tarih Anabilim dalına geçiş yaptı. 2013 yılı Mart ayında Afrika ülkelerinden Çad Cumhuriyeti’nin başkenti Encemine’de Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk büyükelçisi olarak göreve başladı ve iki buçuk yıl bu görevini sürdürdükten sonra 2015 yılı Ağustos ayında İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanı olarak tayin edildi. Batı Afrika Ülkelerinden Mali Cumhuriyeti’ndeki ilk ve öğretim seviyesindeki özel eğitim kurumları medreseler üzerine hazırladığı doktora çalışması IRCICA tarafından L’enseignement islamique en Afrique francophone: Les médersas de la République du Mali adıyla Fransızca olarak 2003’de İstanbul’da basıldı. Geçmişten Günümüze Afrika (Kitabevi, İstanbul 2005); Osmanlı-Afrika İlişkileri (Kitabevi, İstanbul 2011/1. baskı, 2013/2. baskı, 2015/3. baskı); Les relations turco-tchadiennes: La politique ottomane en Afrique centrale (TİKA, İstanbul 2014) adlı kitaplarının yanı sıra Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi-İSAM tarafından yayımı tamamlanan İslam Ansiklopedisi için önemli kısmı Afrika hakkında 95 madde yazdı. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde “Afrika”, “Osmanlı Afrikası”, “Osmanlı-Fransa Münasebetleri” ve “Osmanlı’da Dini Hayat” üzerine araştırmalar yapmakta olup bu konularla ilgili basılmış kitapları, farklı dergilerde bu konular hakkında çok sayıda makalesi, yurt içi ve yurt dışında düzenlenen ilmi toplantılarda takdim ettiği tebliğleri yayımlanmış bulunmaktadır. Evli ve üç çocuk babası olup Arapça, Fransızca ve İngilizce yanında Paris Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Milli Enstitüsü’nde (INALCO/Institut National des Langues et Civilisations Orientales) eğitimini aldığı Bambara ve Volof Afrika yerel dilleri ile ilgili dersleri takip etmiştir. Prof. Dr. Ahmet Kavas, hâlihazırda Afrika Araştırmacıları Derneği’nin (AFAM) kurucu başkanlığı görevini yürütmektedir.

Yorum Yap