Dünyanın dört bir tarafında görülen Korona virüsü pandemisi, Afrika’da da artan bir şekilde yayılarak bireysel ve toplumsal sağlığı tehdit ediyor. Kıta ülkeleri arasında ilk olarak Cezayir’de görülen bu salgın kısa sürede neredeyse Afrika’nın tamamına yayılarak etkisini arttırıyor. Aslında şeffaf bilgi paylaşımının sınırlı olmasından ve birtakım politika araçlarının eksikliğinden dolayı salgının ne derece etkili olduğunu tespit etmek de oldukça zor. Dolayısıyla salgının bu coğrafya özelinde dünyadaki etkilerini anlamlandırmak tüm bu yaşananların son bulması ve hayatın normal işleyişine dönmesiyle mümkün olsa da salgının bölgesel jeopolitik üzerine etkileri konusunda çıkarım yapmayı imkansız kılmıyor.
Dünyanın belli bir coğrafyasında aşırı enerji tüketimi, başka bölgelerde doğal felaketlere sebep olabiliyor. Afrika’da yaşanan herhangi bir hastalığa yeterli ihtimam verilmezken, ABD’de korkulu bir salgın olabiliyor. Kendisine zarar vermemesi için desteklenen bir terör hareketi gün geliyor onu destekleyeni de vurabiliyor. Farklı kimlik, din veya düşünceye sahip kişiler ezilip dışlandığında bu durum küresel barışı tehdit eder bir mahiyet kazanabiliyor. Bu bağlamda insanlığın birlikte hareket etmesiyle bu tür sorunların aşılabileceğini ifade eden küresel yönetişim bir türlü sağlanamadı. Dolayısıyla bugünkü yaşanan tecrübede Korona virüsü salgını ülkeleri kendi kaderine terk ediyor, birlikleri sorgular hale getiriyor, aralarındaki sınırları belirginleştiriyor, her krizin liderlik rolünü sahiplenenlerin konumları revize sürecine giriyor. Örneğin, ABD bu yeni virüse karşı bir duruş sergilemekte yetersiz kalırken; Çin pandemiyi kontrol altına aldığını iddia ederek Avrupa’dan Afrika’ya ve dahi ABD’ye Ali Baba şirketinin kurucusu Jack Ma yoluyla sağlık ekipmanları yardımı tekliflerinde bulunarak dikkatleri başka bir tarafa çekiyor. Diğer yandan pandemiyi araçsallaştırarak kendisine küresel yeni nüfuz alanları oluşturuyor.
Uluslararası sistemin öncü politika yapıcılarının karşılaştığı bu pandemi ile mücadelede yaşadıkları zorluklar, işbirliğini gerektiren küresel yönetişimin önündeki siyasi, ekonomik ve sosyal jeopolitik engelleri günden güne belirgin hale getiriyor. Dolayısıyla bu engeller önümüzdeki aylarda güvenlik açıklarını doğuracak ve küresel yönetişimsizlik derinden hissedilir bir hale bürünecek. Ancak uluslararası sistem Korona virüsünün tamamen ortadan kalkmaksızın kontrol edilebilir bir biyolojik canlı haline dönüştürülmesiyle yeni bir dengeye kavuşacaktır.
Korona Virüsün Afrika’ya Etkisi
Korona virüsü beklenmedik bir yayılma hızıyla dünyayı etkisi altına alırken Afrika’daki vaka sayısı henüz az olsa da kayda değer bir tehdit söz konusudur. Özellikle dış dünya ile bağlantısı olan devlet yetkilileri, bürokratlar, iş, sanat ve spor çevrelerinden kişilerde virüsün pozitif çıkmasıyla pandemi kıtada görülmeye başladı. Cezayir’de enfekte olan bir kişinin tespit edilmesiyle kıtadaki ilk vaka kayıtlara girdi. Ardından Kenya ve sırasıyla Mısır, Güney Afrika ve Fas başta olmak üzere diğer ülkeleri de hızla etkisi altına alıyor. Örneğin, kıtadaki toplam vaka 17 Mart’ta 450 iken, 1 Nisan’da 5999’u buldu. Dolayısıyla vaka sayısının az olmasına rağmen bu virüsün henüz görülmediği iddia edilen 5 ülke olsa da ülkelerde sınırların geçirgenliği düşünüldüğünde ilerleyen günlerde bu rakamların yükseleceğine kesin gözüyle bakılıyor.
54 Afrika ülkesinden 33’ü en az gelişmişler arasında. Ayrıca Rand Corporation’ın 2016’da yayınladığı dünyadaki bulaşıcı salgınlara karşı en kırılgan ülkeler konulu raporda bunların 25’inden 22’sinin bu kıtada olduğu belirtiliyor. Dolayısıyla söz konusu ülkeler temel hijyen ihtiyaçlarından sağlık alt yapısına kadar pek çok alanda elverişsiz bir konumda. Bu noktada önemli olan ve endişe verici diğer durumlar da büyük şehirlerde elverişsiz şartlarda yaşayan insanların yanında Sahraaltı Afrika ülkelerinde yerinden edilmiş; başka ülkelere göç etmek zorunda bırakılmış ve kamplarda steril olmayan ortamlarda yaşayan insan toplulukları var. Söz konusu kamplarda yaşam mücadelesi verilen bu bölgelere virüsün yayılması durumunda hem ev sahibi ülkelerin hem de uluslararası toplumun yapabilecekleri oldukça kısıtlı ve zorlayıcı olma potansiyeline fazlasıyla sahiptir.
Fakat tüm bu endişe verici durumlara rağmen küresel salgının Asya’dan Avrupa’ya ve dahi Amerika kıtasına kadar kasıp kavurduğu ülkelere nazaran Afrika’nın bu salgının etkilerinden daha az zararla etkileneceğine dair iki durum dikkat çekiyor. Birincisi, Afrika kıtasının yakın geçmişte Ebola, AIDS, Sıtma ve Lassa ateşi gibi virüslerle ilgili deneyimleridir. Yaşanan bu deneyimler salgınlarla başa çıkmada önemli bir alt yapı desteği sağlamakta; fakat kıtanın büyük bölümünde yaşanan yetersiz sağlık alt yapısı ve temiz suya erişim problemleri de kısıtlayıcı bir durumdur. İkincisi, korana virüsünün dünyada en geç yayıldığı bölgenin Afrika ülkeleri olmasıdır. Dolayısıyla bu salgının yayılımı ve etki düzeyini erken tanımış ve buna göre alınabilecek uluslararası uçuşların askıya alınması, dezenfekte uygulamaları, eğitime ara verilmesi, sınırlı sokağa çıkma uygulamaları ve karantina gibi önlemleri erkenden almışlardır. Ancak Afrika ülkelerindeki kısıtlayıcı durumların giderilmesi noktasında uluslararası toplumun acil olarak harekete geçmesi gerekmektedir. Küresel salgınla mücadele mikro düzeyden makro düzeye geçmeli, yani kelimenin tam anlamıyla küresel olmalıdır.
Küresel Salgının Afrika Özelinde Jeopolitik Sonuçları
Şüphesiz uluslararası ekonomi politik sistemin üzerinde etkileri şimdiden hissedilmeye başlayan küresel salgının Afrika ülkelerine de etkileri petrol fiyatlarının son yirmi yılın en düşük seviyesine gerilemesiyle yaşanmaktadır. Özellikle kısa vadede Afrika’da bu durumu derinden hissedecek ve gelirleri petrole bağımlı olan Cezayir, Libya, Nijerya, Angola, Kongo, Gabon ve Ekvator Ginesi gibi petrol ihracatçısı ülkeler var. Petrol ithalatçısı Çin ekonomisinin de virüsten derin bir şekilde etkilenmesi ve buna bağlı derin ticari bağlara sahip olması; ardından tüm dünyada talebin azalması bugün yaşanan petrol krizinin en önemli nedenleri arasındadır.
Korona virüsünün büyük bir hızla yayılması ve dünyada günlük devinimin yavaşlamasıyla petrol talebinin düşmesinden dolayı 5 Mart’ta gerçekleştirilen OPEC toplantısında Rusya petrol üretimini kısmayacağını ifade etti. Bu reste karşı pazar payını kaybetmek istemeyen Suudi Arabistan’ın ise üretimi kısmak bir yana, artırmasıyla bugünkü petrol fiyatlarındaki düşüşe şahit olundu. Aslında söz konusu petrol fiyatları, hem petrol ihracatından elde edilen gelirlere bağımlı üreticiler hem de ABD’deki kaya gazı üreticilerinin maliyetlerin altından kalkamayacağından dolayı sürdürülebilir bir durum değil. Ancak küresel salgının etkisinin azalmasıyla talebin yükselmesi de petrol fiyatlarını çok fazla yükseltmeyeceği de açık. Dolayısıyla Afrika’da söz konusu petrol ihracatçısı ülkelerin toplam ihracatında petrolün payının ortalama %80’in üzerinde olduğu; buna bağlı olarak dış yardım, işçi göçü ve yatırımlarla kıtanın büyük bölümüne rantın yayılması düşünüldüğünde gözle görülür bir olumsuz etki oluşturacağı öngörülmektedir.
Küresel salgının Afrika ekonomisine orta vadedeki hasarı tıbbi etkisinden çok daha ağır basabilir. Mevcut durumda borsalarda, emtia fiyatlarında, ulusal paraların değerinde ve faiz oranlarındaki olumsuz seyirlerin yanı sıra uluslararası dolaşımın engellenmesi/kısılması küresel ekonomik krizi tetikleyen başlıca unsurdur. Nitekim batılı hükümetler nakit akışıyla bu krizi bir şekilde atlatacaktır; fakat aynı şeyi söz konusu kaynaklara sahip olmayan Afrika hükümetleri için söyleyemeyiz. Ancak yine de özellikle tarım sektörünün geliştiği bazılarının söz konusu krizi en hafif şekilde aşması hem ekonomi hem de sağlık açısından mümkün.
Afrika ülkelerini küresel salgının orta vadede etkileyeceği bir diğer durum da Libya’dan Mozambik’e tedhiş hareketlerinin eylemlerinin her geçen gün artması sonucunda “başarısız devlet” (failed state) örneklerinin “test edilme” ihtimalidir. Nitekim pandeminin mevcut yoksulluğun ve kıtlığın arttığı; kimliklerin ve sınırların sert bir şekilde ayrıştığı; sosyal birlikteliğin olmadığı ve zayıf hükümet otoritesinin olduğu; zengin hidrokarbon ve maden kaynaklarının olduğu, dolayısıyla mevcut tedhiş hareketlerinin ve küresel güçlerin kolaylıkla yer bulacağı bir ortamda Libya veya Mali gibi örneklerin sayısı artabilir.
Sonuç olarak küresel salgın elbette bitecek ve uluslararası sistem dengesini bulacak; fakat hasarların çoğu kalıcı olacak. Örneğin; pek çok şirket ya iflas edecek ya da iflasın eşiğine gelecek; tasarruflar tüketilecek ve finansal piyasalar kayda değer zarar görecek. Muhakkak ki her kriz beraberinde fırsatlar da sunacaktır. Ancak bu fırsatları değerlendirmek sermayeye erişimi gerektirmektedir. Afrika ülkelerinin büyük bölümünde sermayenin ancak dış kaynaklarla sağlanabildiği varsayılırsa durum hiç de iç açıcı gözükmemektedir. Bu noktada IMF, Dünya Bankası ve diğer uluslararası borç veren kuruluşlar için bu kıta işlevsel bir saha olacaktır. Diğer yandan ülke ekonomilerini ciddi seviyede zorlayan post-korona denklemi uluslararası örgütler nezdinde biyolojik ajanların yanı sıra biyo-terörizmin de masaya yatırılmasını ve uluslararası mevzuata göre bir yaptırımının tartışılmasını zorunlu kılmaktadır.
Not: Bu yazı, 01.04.2020 tarihinde AA Analiz’de “Kovid-19 salgını: Afrika’yı bekleyen büyük tehlike” başlığıyla yayınlanmıştır. Ayrıntılı bilgi için tıklayınız.