Mau Mau İsyanı ve Kenya’nın Bağımsızlık Süreci

0

Giriş

Mau Mau İsyanı Öncesi Kenya

İngiltere’nin II. Dünya Savaşı sonrası tüm sömürgelerinden zamanla çekilmesi ile aynı döneme denk gelen Kenya’nın bağımsızlığı, diğer sömürgelerden farklı olarak yoğun şiddet ve ölümlerin gerçekleşmiş olması nedeniyle diğerlerinden farklılık arz etmektedir. Bu dönem öncesinde Kenya diğer Doğu Afrika ülkelerine göre nispeten ekonomik ve siyasi olarak stabil bir konuma sahip olması, artan hammadde ihtiyacı arayışı içerisinde hedef olmasına sebep olmuş ve ülkenin uzun yıllar boyunca kaynaklarının dışarıya götürülmesine sebep olmuştur. 19. yüzyıl başlarında Afrika üzerinde başlayan Avrupa kolonileri bu yüzyıl sonlarında Afrika anakarasının % 90’ını kontrol etmekte ve bu topraklardaki doğal ve beşeri kaynakları birbirleriyle mücadele içerisinde paylaşmaktaydılar (Dvorsky, 2015). Bu dönemde tüm Afrika kıtası üzerinde sadece Liberya ve Etiyopya bağımsız kalmıştır.

İngiltere, Fransa ve Almanya gibi sanayileşmenin en önemli aktörleri hızla büyüyen ekonomileri için gerekli hammaddelere, pazarlara ve ucuz emek gücüne ulaşmak için, Atlas ve Hint okyanuslarına ulaşımı kolay ve kendilerini savunamayacak durumda olan Afrika kıtasını, bu üç arayış için stratejik olarak önemli bulunmaktaydı. Özellikle İngiltere, sahip olduğu iç talebi karşılayamayacak seviyede olmasından dolayı; hammadde arayışı için özellikle pamuk, palmiye yağı ve çay olarak Doğu Afrika’daki tüm bu kaynakları zaman içerisinde ele geçirmiştir. Zengibar (Zanzibar) ve Mombasa’daki hareketli limanların yapmış oldukları ticaret, Kenya’nın verimli arazilerinden dolayı tüm sahil kıyısına yayılmış ve zaman içerisinde iç kesimlere ve Nairobi’ye kadar ilerlemiştir.

Tarihin Kırılma Noktası: Berlin Konferansı ve Afrika Çekişmesi

1884-85 yılları arasında Berlin’de Otto von Bismarck önderliğinde 13 Avrupa devleti, Afrika’nın geleceğini belirlemek amacıyla toplanmıştır. Köleliğin kaldırılması kararının alındığı konferansın asıl amacı, Afrika üzerinde kolonisi olan güçlerin eski pazarlarını korumasının temini ve yeni pazarların keşfedilmesinin zeminin oluşturulmasıdır. Konferans sonunda oluşan sonuç belgesinde en önemli kararlardan biri, “fiili işgal” prensibinin benimsenmesidir. Bunun anlamı, herhangi bir bölge üzerinde hak iddia edebilmenin, o bölgede askeri bir hâkimiyet (işgal) kurmaya dayandırılmasıdır. Sömürgeciliğin resmi olarak önünün bu konferansla açılmış olması, sömürgecilik tarihinde önemli bir kilometre taşı olmuş ve hızla yayılmasına olanak sağlamıştır (Armaoğlu, 1983).

İngiltere’ye karşı Kenya topraklarındaki ilk ayaklanma Mau Mau isyanı değildir. Berlin Konferansı’nın hemen ardından hız kazanan sömürge faaliyetlerinde, 1890 yılında Kalenjinlerin yaşamış olduğu Nandi bölgesinde İngiliz sömürge ordusuna karşı yerel halk tarafından isyan başlatılmıştır. 16 yıl süren direnişin ardından Kalenjin liderlerinin öldürülmesiyle sonuçlanan isyan, Kenyalılar açısından bağımsızlık için ilk adım olmakla beraber İngilizlere Kenya’nın doğası ile ilgili bilgi edinmesini sağlamıştır (Bishop, 1990).

1914 yılında Kenya kıyılarında Mijikenda halkının yaşamış olduğu Giriama bölgesinde İngiliz Koloni Yönetimi’nin ormanlık alanları tahrip etmesiyle İngiliz yönetimine karşı yeni bir ayaklanma meydana gelmiştir. Mekatilili Wa Menza isimli kadın liderlerinin etrafında toplanan Mijikenda halkı İngilizlere karşı ayaklanmıştır. Çıkan ayaklanma kısa süre içerisinde İngilizler tarafından yerel halkın evleri ve ormanları yakılarak acımasızca bastırılmıştır. Bastırılan isyanın ardında Mekatilili Wa Menza ülkenin Batı bölgesine sürgüne gönderilmiştir (Gari, 2013).

MAU MAU İSYANI

1. Dünya Savaşı öncesinde Kenya kolonisinde şiddetli direniş olayları yaşanmış olmasına rağmen Mau Mau isyanı en uzun süreli ve en şiddetlisi olmuştur. Kenya’nın tarıma uygun zengin topraklarının Avrupalılarca işletilmeye açılması ve Kenya’nın kalıcı olarak ikamet etmeye mümkün kılan iklimi yerel halk içerisinde dışarıdan gelen yabancılara karşı ayaklanmaların zeminini oluşturmuştur. Britanya yönetimi bölgenin valisi Charles Eliot’un önerisiyle bölgedeki kazancını artırmak amacıyla “Uganda Demiryolu” projesini başlatmıştır. Yerleşimci ekonomisinin ödeme planını toprak ve sermayenin mevcudiyeti üzerine kuran sömürge yönetimi, emek gücünü de yerli Kenyalıları düşük ücretle çalıştırarak varolan verimli topraklar üzerindeki kontrolünü zamanla genişletmiştir (Strayer, 1986). Bu dönemde Kenyalılar için en büyük sorun düşük ücretlere çalışmak ve “kipande” adı verilen kimlik bilgisini boynunda taşıma zorunluluğu olmuştur. Kipande, temel kişisel bilgileri, parmak izini ve kişinin iş geçmişini içermekteydi. İngiliz yönetiminin temel amacı sözde emek havuzunu verimli bir şekilde yönetmekti. Bir nevi fişleme yapmaktaydı.

1930’lu yıllara gelindiğinde İngiltere’den gelen yeni yerleşimcilerin topraklarını genişletmeye devam etmesi ve bu yıllarda Afrika kıtası içerisinde yerel kimliğin siyasi olarak temsili, İngiltere’nin Carter Land Arazi Komisyonu’nu kurmasına sebep olmuştur. Sömürge yönetiminin gücünü korumak isteyen komisyon, 1934 yılında Kenyalıların haklarını genişletmek amacıyla bir rapor yayınlamıştır. Komisyon, verimli Nyanza bölgesinde 1.1 milyon Kenyalıya 18.430 km2 toprak verirken; 17 bin Avrupalı için 43 bin km2 toprak ayırmıştı. İngiliz komisyonunun adaleti (!), ilk yıllarda tüm kirli yüzünü göstermeye başlamıştı. Bu süreçte sömürge yönetiminin en büyük rekabet unsuru, Kikuyu halkı olmuştur. 1948 yılına gelindiğinde 1.2 milyon Kikuyu 5200 km2 tarım arazisine sahip olurken 30 bin İngiliz yerleşimci 31 bin km2 tarım arazisine sahipti. Ayrıca sömürge yönetimi çoğunluğu Avrupalı yerleşimcilerden oluşan ve daha sonraları Beyaz Araziler olarak bilinen Rift Vadisi bölgesini kamulaştırarak ele geçirmiştir (Tignor, 1986). Kenya yerel halkları içerisinde en büyük arazi kaybedenler Masai ve Nandi halkları olmuştur.

Kenya’nın gerçek sahibi olan yerli halk, işçi sınıfı adı altında üç kategoriye ayrılmıştı: kiracı, sözleşmeli ve geçici. Hızlı bir sömürgeleşmenin sonucu olarak ortaya çıkan kiracı Kenyalı işçiler, özellikle yoğun nüfusun olduğu Kikuyu bölgesinde yaşamaktaydı. 1939 yılındaki yeni toprak yönetmeliğiyle kiracılık hakları elinden alınan Kikuyu halkı, yerleşimcilerin kendilerinden 270 gün çalışma talep etmesiyle karşı karşıya kaldı. II. Dünya Savaşı sonrasında artan taleple beraber kiracılar için durum hızlı bir şekilde kötüleşti. Bu dönemde çalışanlar çoğu zaman işverenleri tarafından kötü muameleye maruz kalmıştır. İşçilere karşı uygulanan cezai yaptırımlar ilkesi, 1950’li yıllara kadar işçi sözleşmelerinden kaldırılmamıştır (Zwanenberg, 1971).

Beyaz Araziler olarak adlandırılan bölgelerde ve kent merkezlerinde iş olanaklarının artmış olması sonucunda binlerce Kikuyu şehirlere göç etmiştir. 1938 ile 1952 yılları arasında Nairobi nüfusu iki katına çıkmıştır. Aynı dönemde şehir merkezlerinde topraklarını birleştiren, sömürge yönetimiyle bağları kuran küçük fakat büyüyen bir Kikuyu toprak kitlesi bulunmaktadır.

Olağanüstü Hal İlanı

Kenya Afrika Birliği’nin yerli halk için herhangi önemli bir reform geliştirememesi, buna karşılık sömürgeci makamlardan gelen şikayetlerin telafi edilmesi sendikal hareket içerisindeki genç ve militan hareketlerin Nairobi’deki Kikuyu bölgelerine kaymasına sebep olmuştur. 9 Ekim 1952 tarihinde sömürgeci yönetimin en önemli destekçilerinden Waruhiu’nun öğle saatlerinde kendi aracının içerisinde vurulması sömürge yönetimine karşı ilk ağır darbe olmuştur. Bu suikastın ardından Sömürge Yönetimi olağanüstü hal ilan etmiştir (Anderson, 2005).

20 Ekim 1952 tarihinde, İngiliz Valisi Evelyn Baring olağanüstü hal ilanını imzalamasının ardından; ertesi sabah erken saatlerde Jock Scott Operasyonu başlatılmıştır. İngiliz yönetimi Nairobi içerisinde Jomo Kenyatta dahil olmak üzere 180 Mau Mau direnişçisini tutuklamıştır (Anderson, 2005). Jock Scott Operasyonu’nun gerçekleştirileceği haberlerinin operasyon öncesinde Mau Mau direnişçilerine sızdırılmasından dolayı, direnişçilerin yöneticilerine yapılan tutuklamalar beklenen etkiyi göstermedi. İsyanın ilerleyen dönemlerinde direnişçilerin liderleri olacak olan Dedan Kimathi ve Stanley Mathenge bu operasyonun ardından ormanlık bölgelere kaçarak izlerini kaybettirmişlerdir (Elkins, 2005). Jock Scott Operasyonu’nun devam ettiği dönemde İngiliz Hükümeti Uganda, Tanzanya ve Moritus bölgelerinden 5 tabur askeri Nairobi’ye yönlendirmiştir. Bununla beraber Lancashire Fusiliers olarak bilinen bir İngiliz taburu da bu dönemde Mısır’dan Kenya toprakları içerisine yönlendirilmiştir (Anderson, 2005).

Mau Mau İsyanı’nın Başladığı Bölgeler (Alam S. S., 2007)

Askeri Operasyonlar

Olağanüstü Hal döneminde sayıları giderek artan Mau Mau direnişçileri merkezi olmayan bir biçimde Kenya Dağı’nın çevresindeki Aberdares platosu ve çevresindeki ormanlara yerleştiler. Bu bölgenin çevresindeki ormanlık alanlarda da pasif bir destek hattı oluşturuldu. Ormanlık alanlar içerisinde İngiliz güçlerine karşı gerilla taktiğiyle saldırılarda bulunan Mau Mau direnişçilerinin, önde gelen liderlerinin ard arda yakalanması ve sorgulanması direniş içerisinde büyük kırılmalara neden oldu. General China olarak bilinen Mau Mau lideri Waruihu Itote’nin bu dönemde yakalanması ve 68 saat sorgulanması İngiliz yönetimine büyük bir istihbarat bilgisi kazandırdı (Friedman, 2006).

Anvil (Örs) Operasyonu

İngiliz General Georger Erskine, göreve geldikten sonraki ilk dönemde direnişçilere karşı yürütülen stratejiyi değiştirmedi. İlerleyen dönemlerde kendisinin “özel muamele” olarak adlandırdığı stratejiyi uyguladı. Bu strateji çerçevesinde direnişçilerden alınan bölgelere özel polis birlikleri yerleştirildi. Polis birliklerinin ardından askeri destekler bölgeye takviye edilerek direniş bölgeleri içerisinde yayılmacı bir etkisizleştirme operasyonuna gidildi. Bu yayılmacı operasyon orman savaşçılarının para ve asker kaynağına yönelerek Anvil (Örs) adıyla bir operasyon başlatmıştır. 1954 yılı başında General George Erskine’in kontrolündeki 25.000 İngiliz güvenlik güçleri Nairobi’nin dışarıya karşı kapatılması ve direnişçilerin tasfiye edilmesi için görevlendirildi. Tüm yerli Kenyalılar geçici dikenli tellerle çevrilmiş olan kafeslere götürülmüştür. Bu toplama kampları içerisindeki Kikuyu, Embu ve Meru kabilelerinden olmayanlar serbest bırakılmış; geriye kalan Kenyalı erkek şüpheliler Langata Tarama Kampı’na daha detaylı arama yapılmak üzere götürülmüştür. Kadınlar ve çocuklar çalıştırılmak üzere rezerv kaynaklarının bulundukları bölgelere nakledilmiştir. İki haftalık Anvil operasyonunun ardından 20.000 Mau Mau şüphelisi Langata’ya götürülmüş ve 30.000’den fazla kişi de çalıştırılmak üzere rezervlere sürülmüştür (Elkins, 2005).

Kraliyet Hava Kuvvetleri

İsyanın başladığı dönemde İngiliz güçlerinin sahip oldukları sınırlı istihbarat bilgisi, Kraliyet Hava Kuvvetleri’nin etkin kullanımına olan sağlayamamaktaydı. Zaman içerisinde birçok Mau Mau liderinin İngiliz güçleri tarafından yakalanmasının ardından Hava Operasyonları süresince direnişçilere ağır kayıplar verdirildi. Bu dönemde 900 civarında İsyancı Hava Kuvvetleri tarafından öldürüldü. Ormandaki isyancıların dağılmasına ve morallerinin azalmasına önemli bir etkide bulunuldu. İsyan süresince Kraliyet Hava Kuvvetleri, 28 Temmuz 1955’e kadar Kenya’da kalmış ve direnişçilere karşı 6 milyon bomba kullanmıştır. Lari katliamından sonra ortaya çıkan Kikuyu kadın ve çocuklarının broşürleri hava gücünün kısıtlanmasına sebep olsa da Winston Churcill bu dönemde ikna edilerek orman bölgelerinde kullanımına devam edilmiştir (Chappell, 2011).

Kenya’da Sömürgeciliğin Bir Diğer Yüzü: Tutuklama Programları

Thomas Askwith, 1953’te Baring’e isyancılara karşı “gözaltı ve rehabilitasyon” adında bir rapor planı sundu. Thomas Askwith tarafından “Boru Hattı” olarak tanımlanan program isyancıları beyaz, gri ve siyah kategorilerinde fişleyerek sınıflandırmıştır. Kategori renkleri koyuya doğru ilerledikçe isyancılara karşı uygulanan yaptırımlar ağırlaşıyor ve siyah kategorideki isyancılar “çekirdek” olarak görülmüş ve özel gözaltı kamplarına taşınmışlardır. Gözaltına alınan kişiler itiraf ve istihbarat için taranmış, ardından buna göre yeniden sınıflandırılmıştır. Tutukluların kamp içerisinde barınma kulübelerinin dışarısında konuşmaları yasaktı. Siyah kategorideki tutuklular, Güney Yatta’daki sulama kanalı projesinde çalıştırıldı. Tutukluların dışarıdaki aileleri tehdit edilerek kendilerinden isyancılar hakkında istihbarat bilgisi toplanmaya çalışıldı (Elkins, 2005).

İsyan Sırasında İngiliz Kamplarında Gözaltına Alınan Kenyalılar (Kenya: Post Independence, 2013)

Anvil Operasyonu sonrasında İngiliz güçleri tutukluların kendileriyle işbirliği yapmaları konusunda başarısız oldu. Bunun sebebi olarak Alan Lennox-Boyd, kampların aşırı kalabalık olduğunu, zorunlu çalışma sisteminin henüz tam anlamıyla uygulanamadığını, tarama ekiplerinin tam koordine olamadığını ve işkence sisteminin henüz sistemleştirilemediğini belirtmekteydi (Elkins, 2005).

Nakil ve Yer Değiştirme Programları

Haziran 1954’te İngiliz güçleri, Mau Mau direnişçilerine tedarik hatlarını kesmek için Kiambu, Nyeri, Muranga ve Embu bölgelerinin tam ölçekli olarak yeniden yerleştirme planlamasına tabi tutulmasına karar verdi. Bu bölgelerdeki köylerin yer değiştirilmesindeki en büyük amaç kendilerine sadık olan Kikuyuları korumak olmasına rağmen aksi bir durum oluşarak bu uygulama, yer değiştirme sonucunda Mau Mau direnişçilerinin toplama kamplarına dönüşmesine neden oldu. Ancak Yer Değiştirme programı İngilizler için, Boru Hattı programının genişlemesine ve yüksek mali sorunların giderilmesine olanak sağladı (Elkins, 2005). Hükümetin halkla ilişkiler sorumlusu Granville Roberts, Yer Değiştirme programının özellikle kadın ve çocukların rehabilitasyonu için iyi bir fırsat olduğunu, korunan köyler olarak adlandırdığı yerleşimlerin İngiltere’nin kuzeyindeki köylerle aynı hatlar boyunca inşa edileceğini belirtti.

Yıkım ve Savaş Suçları

Yaklaşık 4 yıl sonrasında bastırılan isyan süresince tarafların karşılıklı kayıpları olmasına rağmen özellikle olağanüstü hal dönemi sonrası yaklaşık 20.000 Mau Mau direnişçisi öldürülmüş ve bununla beraber bir çok sivil hayatını kaybetmiştir. Resmi rakamlara göre hayatını kaybeden Mau Mau direnişçisi sayısı 12.000’dir. Buna karşılık 31.000 askeri ve polis gücü, ayrıca 25.000 yerel gücü elinde bulunduran İngiliz Hükümeti’nin toplam kaybı 200 ve 579 yaralı olmuştur (Blakeley, 2009) Olağanüstü Hal sonrasında direnişçilerin kayıplarının hızlı bir şekilde artmasındaki en büyük sebeplerden birisi de uygulanan idam cezası olmuştur. Bu nasıl bir insanlık suçudur ki tarifi yoktur.

Tarihçi Caroline Elkins’e göre İngilizlerin uygulamış olduğu idam cezası, Fransızların Cezayir’de uygulamış olduğu idam cezasının iki katıdır. Kenya’da 1962 yılında yapılan nüfus sayımında 130.000 Kikuyu’nun yer almaması, gerçekleşen katliamlara en büyük delil olarak gösterilmektedir (Elkins, 2005).

Bu isyan süresince 320.000-450.000 arası Kikuyu yer değiştirdi. Kalanların büyük bir bölümü de tutuklama kampları içerisinde tutuluyordu. Mau Mau isyanı boyunca bilgi elde etmek amacıyla uygulanan yöntemler boyunca binlerce insan ağır şiddete ve cinsel istismara maruz kaldı. Daha sonra mahkûmlar mahalli direnişe olan bağlılıklarından vazgeçmeleri ve sömürge yönetiminin emirlerine itaat etmeleri için kırbaçlanmış ve özellikle el parmakları ile kulak bölgelerine işkence yapılmıştır. Kulakların kesilmesi, kulak zarına delik açmak, yanan sigara ile kulak zarı yakmak uygulanan işkence yöntemlerinden sadece birkaçıdır. İngiliz birlikleri tutuklular için dışarıdan gelen tıbbi yardım taleplerini de bu süreçte işledikleri soykırımlar, hak ihlalleri ve insanlık suçları ortaya çıkmasın diye engellemişlerdir (Anderson, 2005) (Cobain, 2012).

SONUÇ

Berlin ve Brüksel’de gerçekleşen konferansların ardından Kenya, İngiltere’nin resmi bir sömürgesi haline gelmiş ve II. Dünya Savaşı sonrasındaki süreç içerisinde İngiltere’den bağımsızlığını kazanmıştır. Bununla beraber Kenya’nın sahip olduğu jeopolitik konum, İngiltere’nin sömürgelerine giden yol üzerinde güçlü limanlara sahip olması, sahip olduğu yeraltı kaynakları ve insan gücü; iç piyasasını karşılamakta güçlük çeken İngiltere için her zaman önemli bir hedef olmuştur. Sanayi Devrimi sonrasında sömürge faaliyetlerinin hız kazanmasıyla beraber İngiltere’nin Doğu Afrika kıtasındaki faaliyetleri de bununla beraber hız kazanmış ve Kenya halkının ağır şartlar içerisinde yaşamasına sebep olmuştur. İngiltere’nin Uganda Demiryolu Projesi ve ekilebilir tarım arazilerinde Kenya halkını ağır şartlarda çalıştırmasıyla birlikte tarım arazilerinin büyük bölümü azınlık olan Avrupalılara verilmesi isyanın başlamasındaki en önemli neden olmuştur.

Kenya toprakları içerisinde Mau Mau isyanı öncesinde de isyanlar olmuş olsa da, Mau Mau en uzun süren ve en şiddetli geçen direniş olmuştur. Yaklaşık 4 yıl süren isyan boyunca bir çok insan hayatını kaybetmiş, mal varlıkları ellerinden alınmış, ağır şartlarda çalıştırılmış ve çeşitli işkencelere maruz bırakılmışlardır. Mau Mau isyanı sebebiyle Kenya, diğer Afrika ülkelerine göre daha sonra bağımsızlığını kazanmıştır. Her ne kadar Kenya bağımsızlığını 1963 yılında kazanmış olsa da Mau Mau isyanının bu bağımsızlık üzerinde yadsınamaz bir etkisi bulunmaktadır. İsyan süresince Kenyalıların ve çoğunluğun egemenliği fikri bu dönem içerisinde iddia edilmiştir.

Mau Mau üyeleri, Kenya Cumhuriyeti tarafından Kenyalıların sömürge yönetiminden kurtulmak için hayatını feda eden özgürlük ve bağımsızlık kahramanları olarak tanınmaktadır. 2010’dan bu yana Olağanüstü Hal’in ilan edildiği 20 Ekim tarihi Mashujaa (Kahramanlar) Günü olarak kutlanmaktadır.

KAYNAKÇA

Alam, S. M. Rethinking The Mau Mau in Colonial Kenya. Palgrave Macmillan, Hampshire.

Alam, S. S. (2007). Rethinking The Mau Mau in Colonial Kenya. Hampshire: Palgrave Macmillan.

Anderson, D. (2005). Histories of the Hanged. Norton & Company.

Armaoğlu, F. (1983). 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi. Istanbul : Alkım Yayınevi.

Bishop, D. (1990). Warriors in the Heart of Darkness: The Nandi Resistance 1850 to 1897 . Londra.

Blakeley, R. (2009). State Terrorism and Neoliberalism: The North in the South. Londra: Rouletge.

Chappell, S. (2011). Air Power in the Mau Mau Conflict. London.

Cobain, I. (2012). Sins of Colonialists Lay Concealed for Decades in Secret Archive. The Guardian.

Dvorsky, G. (2015, 04 21). Africa Colonisation Map. 04 21, 2018 tarihinde io9.gizmodo.com: https://io9.gizmodo.com/a-map-of-colonial-africa-just-before-the-outbreak-of-wo-1704165344 adresinden alındı

Elkins, C. (2005). Britain’s Gulag: The Brutal End of Empire in Kenya. Londra.

Friedman, H. A. (2006, Ocak 4). Psywar. Ağustos 04, 2018 tarihinde Psywar.org: https://www.psywar.org/maumau.php adresinden alındı

Gari, A. (2013, Ağustos 13). Mijikenda elders mark Mekatilili anniversary. Mayıs 22, 2018 tarihinde the-star.co.ke: https://www.the-star.co.ke/news/2013/08/13/mijikenda-elders-mark-mekatilili-anniversary_c816102 adresinden alındı

Kenya: Post Independence. (2013, Temmuz 13). Ağustos 15, 2018 tarihinde Kenya-Independence: http://kenya-independence.blogspot.com/2013/05/mau-mau-rebellion-beginning-of-jomo.html adresinden alındı

Strayer, R. (1986, Şubat 9). The New York Times. Mayıs 21, 2018 tarihinde The New York Times. adresinden alındı

Tignor, R. (1986). Colonial Transformation of Kenhya. History of Africa, s.98.

Zwanenberg, R. V. (1971). An Economoic History of Kenya and Uganda. Amsterdam, Hollanda.

Share.

Yazar Hakkında

İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yüksek Lisans Mezunu.

Yorum Yap