Darbe, Afrika’nın çoğu ülkesinde geçerli bir iktidara gelme yöntemidir. Bu haksız iktidar gaspı meşruiyet temeline dayanmadığı için gidişi de çoğu zaman başka bir cuntanın girişimiyle olmakta ve süreç kısır döngü şeklinde devam etmektedir Afrika’da. Bugünlerde Zimbabve’de olanlar da benzerlikler teşkil ediyor. Özellikle dış kaynakların yönlendirmesine çok açık olan bu dönemde, İngiliz medyasında çıkan manipülatif haberler bu tezi doğrular nitelikte. Özellikle Robert Gabriel Mugabe’nin, beyaz iktidarına son veren lider olması ona karşı batı antipatisini bugün de beslemektedir. Zaman içerisinde Çin’e yaklaşan Mugabe şimdi ordunun hedefinde.
Önceki adıyla Güney Rodezya, bugün bilinen adıyla Zimbabve İngiliz sömürüsüne karşı uzun süre mücadele etti. Aslında batıdan gelen ilk adımlar misyonerlik amacıyla gelen Portekizlilerdendi. 1830’larda artık Avrupalı tüccarlar bu bölgeye ticaret ve köle bulmak için geliyorlardı. Cecil Rhodes isimli genç bir İngiliz burada kurduğu şirketle altın ve elmas madenlerini kullanmaya başlamış ve sonrasında durum kolonileşmeye kadar gitmiştir. Bu şirket yerli halktan toprak da satın alarak ilk başlarda amacının gayet insancıl ve ticari olduğunu göstermeyi amaçlamıştır. Sonrasında gelinen nokta bilinen şekliyle kölelik, ırkçılık ve zorbalık olmuştur.
1953 yılında İngiltere bölgeyi üç parçaya ayırmış ve bugünkü isimleriyle Zambiya, Malabi ve Zimbabve ortaya çıkmıştır. 1980 yılında, Üçüncü Dünya bölgelerinde yaşanan gelişmelere uygun olarak, İngiltere bölgeden görünürde çekilmiş ve Zimbabve bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkmıştır. Nihayetinde 1981 yılında yapılan ilk seçimlerde büyük çoğunluk Mugabe’den yana oy kullanmış ve ülkenin ilk başkanı belirlenmiştir.
Zimbabve son dönemde lideri Mugabe vasıtasıyla gündemdeydi. Ülkenin kişi başına düşen gayr-ı safi yurtiçi hasılası 900 Amerikan doları seviyesinde seyrederken Mugabe’nin şaşaalı doğum günü partileri eleştiri konusu olmuştu. Ancak politik durum bundan çok daha kritik bir seyir izledi. Mugabe’nin eşi Grace Mugabe iktidar partisi ZANU-PF içerisinde oldukça güçlü bir konuma sahipti. Özellikle Başkan’ın danışmanı göreviyle bulunduğu partide 2 yıl önce iktidar için önemli bir adım atarak Başkan Yardımcısı Joice Mujuru’yu parti dışı bırakmayı başardı. Ardından sonraki rakip Mnangagwa’ya yöneldi. Ancak Mnangagwa ordu tarafından desteklenen biriydi ve kuvvetle muhtemel Grace Mugabe’nin hesaba katmadığı nokta bu olmuşu. Çünkü Mnangagwa darbenin arkasındaki adam olacaktı.
Grace Mugabe eşinden 41 yaş küçük, oldukça hırslı ve medyatik biri. Zimbabve’de muhalif medya en çok onun kişisel harcamalarına odaklanıyordu. Özellikle ünlü markalara duyduğu ilgi onun ‘Gucci Grace’ olarak bilinmesine neden oldu. İktidar medyası ise tam tersine First Lady’nin organize ettiği hayır işlerine odaklanmayı seçiyordu. Parti içinde daha önce üstlendiği tanıtım sorumluluğu kısmından hızla başkan yardımcılığına doğru ilerliyordu. Plan, eşinden sonraki devlet başkanı olmaktı ancak yapılan askeri müdahale bu planı bozdu. Tankların Harare sokaklarında yürümesi gece saatlerinde başladı ve sabaha kadar herhangi bir açıklama yapılmadı. Sabah saatlerinde ordu, televizyondan bunun bir darbe olmadığını ve gereken adımların atılmasından sonra kışlaya döneceğini açıkladı. Atılması istenen adım Mugabe’nin partiden ve başkanlıktan kendi rızasıyla emekli olmasıydı.
11 Kasım’da Zimbabve Genelkurmay Başkanı Chiwenga, Robert Mugabe’ye eşinin sonraki başkanlık seçimlerinde olmayacağını açıklaması yönünde bir mesaj gönderdi. Buna verilen cevapta iktidar partisi ZANU-PF Gençlik Kolları temsilcisi, Chiwenga’ya kayıp 15 milyar doların hesabını vermesi gerektiğini söyledi. Ordu ile partinin arasındaki gerilimin son damlası da bu oldu. Darbe sonrası diğer ülkelerin tutumları sessiz kalmak yönündeydi. Sadece Güney Afrika Devlet Başkanı Zuma, orduyu yasalara saygı göstermeye çağırdı.
Tam bu noktada Mugabe’nin o güne kadar yaptıklarına odaklanmanın doğru olduğunu düşünüyorum. Bir grup arkadaşıyla beraber Bağımsızlık Savaşı’nda en önde yer alan kişilerden biriydi. Özellikle sömürü sonrası dönemde batıya mesafeli durması kendisi hakkında belli soru işaretleri oluşmasına neden olmuştu. Toprak reformu sonrasında kendisine ayrımcılık suçlamasında bulunan çok sayıda beyaz oldu. Bunun yanında toprak reformunun da doğru yapılmaması ülkenin ekonomisi üzerinde olumsuz bir etki yaptı.
En sonunda Mugabe görevinden istifa ettiğini açıkladı. Grace Mugabe ise Namibya’ya kaçtı. Afrika Ulusal Birliği-Vatansever Cephe (ZANU-PF) son yaptığı açıklamada yaşananı kansız bir geçiş süreci olarak niteledi. Anayasanın işletilmesi için ordunun müdahale etmesine karar verildiği açıklandı. Kısacası Mugabe kendi partisi tarafından görevden alınmış oldu.
Emmerson Mnangagwa: Başkanlık Koltuğunda Bir Timsah
Partiden yapılan açıklamada, geçiş sürecinde başkanlık koltuğunda Timsah (Ngwena) lakabıyla bilinen Emmerson Mnangagwa’nın oturacağı açıklandı. Daha önce başkan yardımcısı olan ve Mugabe’nin en yakın ‘yoldaşı’ olarak bilinen Mnangagwa, ordudaki etkisini kullanarak Mugabe’nin yerine geçti. Olayların en başından beri aslında yaşanan hareketliliğin arkasında olduğu biliniyordu.
75 yaşındaki yeni başkan, gücü ve acımasızlığı sebebiyle timsah olarak adlandırılmıştı. Ordunun ilk hedefi Mnangagwa’yı tekrar başkan yardımcısı yaptırmaktı. Çünkü Zimbabve anayasasına göre mevcut başkanın gidişinden sonra iki başkan yardımcısından daha önce seçileni 90 gün boyunca başkanlığı yürütüyordu. Muhtemelen hedef, daha normal bir geçiş sürecini bu yolla uygulamaktı ancak Mugabe’nin ayak diremesi buna izin vermedi.
İkili arasındaki ilişki bağımsızlığın ilk günlerine dayanıyor. Mugabe, Mnangagwa henüz genç bir avukat iken onu Ulusal Güvenlik Bakanı yapmıştı. 2008 seçimlerinde Mugabe ilk turu kaybettiğinde ülke çapında yayılan şiddet dalgasını Mnangagwa’nın organize ettiği iddia ediliyor. Sonrasında bu durumu denetlemek için kurulan komisyonun başında da yine o vardı. Tüm bu süreç sonrası Avrupa Birliği ve ABD’nin hedefi oldu. Batının yaptırımları daha da ağır bir şekilde devam etti.
Ülkenin yeni başkanı, Çin ve Mısır’da eğitim aldıktan sonra İngilizlere karşı yapılan bağımsızlık savaşında yer aldı. Sonrasında yakalanarak ölüm cezasına çarptırıldı fakat yaşının genç olması sebebiyle cezası 10 yıl hapse çevrildi. Bağımsızlık sonrası Matabeleland, Midlands ve en çok bilineni olarak Gukurahundi katliamlarının sorumlusu olarak gösterildi. Bu değişik profile sahip siyaset adamı artık geçici dönem başkanı olarak görev yapacak. Sonrasında yapılacak seçimlerde de koltuğunu korumasına kesin gözüyle bakılıyor.
Mugabe’nin gidişi sokaklarda kutlanırken görüldü ki Zimbabve halkı değişime destek veriyor. Ancak ekonomik alanda refah, insan hakları ve temel özgürlükler alanında bekledikleri yeniliklerin, eski rejimin yeni lideri Mnangagwa döneminde gerçekleşmesi pek olası gözükmüyor. Beklenenin tersi olması ise mümkün ancak bu durum, Zimbabve halkının müreffeh bir hayat için sesini gür çıkarmasına bağlı…