Tuareg hamlesini durduramayan Mali askeri darbesi parçalanmayı hızlandırdı
Askeri darbelerin nasıl yapıldığının neredeyse unutulma sürecine girdiği bir dönemde Batı Afrika ülkelerinden Mali Cumhuriyeti’nden gelen haberler maalesef uluslararası boyutta gereken yankıyı uyandırmadı. Darbeci yüzbaşı Amadou Sanogo asıl amacı başkent Bamako’yu her türlü saldırıdan korumak olan askeri birliği 15 kilometre kuzeydeki Kati şehrinden harekete geçirip seçilmiş iktidarı devirdi. Kendisi de bir general olan, hatta 1991 yılında yaptığı askeri darbesi Afrika adına neredeyse alkışlanan Amadou Toumani Touré’nin akıbeti hala bilinmiyor. 2012 yılı Nisan ayında iki dönemdir yürüttüğü görevinin bitmesine bir ay kala sarayını terk edip üç milyonluk şehrin içinde sırra kadem bastı. Haberlerde daha ziyade havaalanı yakınındaki kışlada özel paraşütçü birliklerince korunduğu, hatta ABD büyükelçiliğine sığındığı medyada dile getiriliyor. Kendisinden önce iki dönem devletbaşkanlığı yapan ve iki dönemde Afrika Birliği başkanlığı yapan Alpha Oumar Konare’nin de aradan geçen iki haftaya rağmen hiçbir açıklama yapmamasına bir anlam verilemiyor. Başta Müslümanlar olmak üzere Hıristiyan azınlığa mensup din adamları dahil 25.000 kişi başkentin stadına toplanıp ülkenin geleceği için dua ettiler.
Mali’de yapılan askeri darbe konusunda uluslararası tepki gösteren ülkelerin başında buranın eski sömürgecisi olan Fransa gelmektedir. Bir an evvel darbeden vazgeçilip önceki düzene dönülmesi yönünde açıklamalar ve darbecilere bir takım kısıtlamalar yapılacağı tehdidinde bulundu. ABD de benzeri açıklamalar yaptı. Afrika Birliği darbeye karşı tavır alırken en ciddi tepkiyi Batı Afrika Devletleri İktisadî Topluluğu (CEDEAO) gösterdi ve 7 Nisan 2012 akşamına kadar eski düzene dönülmesi için darbecilere süre verdi.
Amadou Haya Sanogo isimli yüzbaşı İngilizce öğretmenliği yaparken intibak ettiği askerlik mesleği içinde 2004 yılından itibaren ABD’ye birçok defalar gitti, ordu içinde sıkıntılı tavırlarıyla tanınan genç bir subay olması dışında bir özelliği yok. Darbe yapmasının sebebi olarak Mali’nin kuzeyini çevreleyen Büyük Sahra bölgesinde üç kasabanın askerlere yeterli destek verilmediği için ayrılıkçı Tuareglerin eline geçirilmesini göstermişti. Ancak darbeyi yapmasının ardından aradan geçen on gün içinde önce bölgenin en önemli şehirlerinden önce Kidal kasabası Ensaruddin isimli dinî söylemleriyle öne çıkan Tuareglerin eline geçti. Ardından birkaç gün içinde Gao, Ansongo, Bourem ve 1 Nisan günü Tombuktu şehri düştü. Aslında bölgede yıllardır bağımsızlık mücadelesi veren ve merkezi hükümetle de belli çerçevede 1990’lı yıllarda anlaşan Azawad’ın Kurtuluşu Milli Hareketi de son gelişmeler karşısında tam konumunu belirlemiş değil. Çünkü kuzeydeki çöl kasabalarını ele geçiren yeni hareketin Mağrip el-Kaidesi ile yakın teması iddiası eski hareketi biraz da olsa onlardan uzak davranmaya sevk ediyor.
Mali’nin Afganistan, Irak ve Somalileşme Tehlikesi
Her şeyden önce her üç ülkenin de İslam ülkesi olmaları ve bu ülkelerde tüm iç savaş süreçlerinde karşı karşıya gelenlerin tamamının aynı dine mensubiyetleridir. Irak hariç tutulduğunda Mali dahil üçünün de son derece fakir olmaları, ama topraklarının nice zor hayat şartlarına rağmen epeyce stratejik özellik taşıması bu gelişmeleri daha anlamlı kılıyor. 2000’li yılların başında tüm Sahra ülkeleri gibi Mali’de zengin petrol yataklarının tespit edildiği ve 2008 yılında açılacak ilk kuyularla bu petrolün Atlas Okyanusuna aktarılacağı ifade öngörülüyordu. Mali’de yıllık elli ton miktarında elde edilen altının rezervlerinin de gittikçe azalması bu alana yatırım yapanları düşündürmekteydi.
Çok değil birkaç yıl öncesine kadar Kuzey Afrika ülkeleri dahil tüm kıtada güvenlik derdi olmayan ülkelerin başında Mali Cumhuriyeti gelmekteydi. Bu ülkenin her tarafında herkes elini kolunu sallaya sallaya gezmekteydi. Son yirmi beş yılda Tuaregler ülkenin kuzey bölgesinde silahlı mücadelelerini artırdılar. Ancak onların girişimleri Mali’yi bölmeye yetmedi. Bir taraftan Fransa’nın kendilerini yirmi yıldır silahlandırması, diğer taraftan Muammer Kaddafi’nin onlardan milis birlikler kurması geleceğe yönelik hamlelerdi. Haliyle Kuzey Afrika’da, özellikle de Libya’da rejim değişikliğinin en tabii sonucu olarak ilk tehlike hattına Mali girdi. Peşinden Nijer’in aynı sıkıntılara düçâr olma tehlikesi bulunmaktadır. Belki de Kaddafi’nin oğullarından birisinin bu ülkeye sığınması buradaki Tuaregleri şimdilik frenlemiş olabilir. Ancak aynı şeyi Çad için söylemek çok zor. Çünkü çoğunluğu Çad’ın kuzeyinde yaşayan Tibuların Libya’da kalanları son aylarda Geçici Federal Hükümet birlikleriyle ciddi çatışma ortamlarına giriyorlar. Hatta 1 Nisan itibarıyla onlar da Libya ile ateşkes imzalayacak kadar güçlenip taraf olduklarını ispatlamış oldular.
Mali’nin de Acilen Gerçek Dostlara İhtiyacı Var
Suriye konusunda büyük bir hassasiyet gösteren uluslararası camia nedense Mali Cumhuriyeti konusunda büyük bir vurdumduymazlık sergilemektedir. Tunus, Mısır, Libya, Suriye, hatta Yemen haberleri tüm dünya gündemine her saat başı bomba gibi düşerken Mali’deki darbe birçok dünya lideri için konuşmaya değer bile bulunmadı. Çünkü burası henüz büyük güçlerin uğruna fazla rekabet edecekleri bir ülke değildi. Libya’da eski rejim başta olmak üzere zengin körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan dahil bazı ülkeler Mali ve çevresinde etkinlik kurarak Fransa’nın en basit altyapı eseri bırakmadığı şehirlere okul, sağlık merkezleri, köprüler, az da olsa barajlar yaptılar. Ama bunların büyük bir kısmı Mali’nin gerçek anlamda ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak ve genelde göstermelik destekler türündendi.
Afrika Birliği kıta üzerinde tam etkinlik kuracakken Arap Baharı ile birlikte bir anda perdenin arkasına itildi. Şimdilerde Batı Afrika Ekonomik Topluluğu’nun ciddi adımları var ve belki de Mali’ye uzanan tek dost eli o. Mali Cumhuriyeti, özellikle Malililer bunu hak etmiyor. Ne var ki ne Suriyeliler gibi, ne de diğer Arap ülkeleri gibi dünya geneline yayılmış Malili önder şahsiyetler olmadığı için kendi acıları içinde kıvranmaya terk edildiler. Demek ki Mali bugüne kadar uluslararası toplantılarda sadece koltuk doldursun diye davetli imiş. Devletbaşkanına, başbakanına ve bakanlarına uzanan eller laf olsun diye uzatılıyormuş. Bir millet daha iç savaşın acımasız yüzüyle karşı karşıya kaldı. Herkes seyrediyor. El-Kaide, eş-Şebab, Boko Haram, Taliban’a şimdi Ensaruddin de eklenerek 21. yüzyılda oluşturulan korku atmosferi üzerinden İslam ülkelerini hizaya getirme siyaseti güdülmektedir. Uluslararası güçler Mali’yi bir müddet kendi haline bırakarak iç savaş ortamına girmesini beklemekteler.
Tuaregler Büyük Bir Yanılgı İçindeler
Büyük Sahra Çölü şartlarında yaşama kabiliyeti en yüksek seviyede olan Tuareg toplumu gerçeğiyle dünya 19. yüzyılda yüzyüze geldi. Avrupalı seyyahlar bu bölgeyi gezene kadar bunlar hakkında dış dünya pek bilgi sahibi değildi. Oysaki etraflarını çevreleyen ülkelerin insanları arasında özellikle Müslümanlığa dayalı bir kardeşlik duygusu vardı. Zaman zaman aralarında, hatta Tuaregler arasında çatışmalar olsa da bunlar bu Sahra toplumunun varlığını tehlikeye sokmuyordu. İngiliz, Alman, Avusturyalı, İtalyan ve özellikle Fransız seyyahlar Tuareg bölgesine inmeye başladıklarında bunların sosyo-kültürel, ekonomik ve dinî yapılarını anlamaya çalıştılar. Öncelikle bunları Kuzey ve Güney Tuaregleri diye iki farklı coğrafyada yaşayanlar olarak taksim ettiler. Tam da sömürgecilik öncesinde Osmanlı Devleti de bunlara ilgi duymaya başladı ve Büyük Sahra’nın bu korkusuz süvarilerinin kuzey doğusundakilerini idaresi altına aldı. Kuzey Tuareglerini temsilen bugün Libya’nın güneybatı sınırındaki Gat kasabasını önce kaza, bir müddet sancak merkezi yaparak etkisi altına aldı. Ardından Cezayir’in güneydoğu sınırı ucundaki Canet kasabasını ikinci bir Ezgar Tevarık adıyla ikinci kaza yaptı. Ancak tüm bu girişimleri Fransızların sömürgeci tavırlarını önleyemedi. Nihayet 40 yıllık gayretlerinin sonuçlarını 1920’li yılların başında sekiz milyon kilometrekarelik Büyük Sahra Çölünü işgal ederek tüm Tuareg bölgelerini sömürgeleştirdiler.
1960’lı yıllarda Afrika ülkelerine bağımsızlıkları verilirken en büyük kötülük Tuareglere yapıldı. Bunları Cezayir, Mali, Nijer ve Libya olmak üzere dört ülke toprakları içinde kalacak şekilde tarihlerinde olmayan bir bölünmeye maruz bıraktılar. Bugün dört Tuareg bölgesinde zengin uranyum, petrol ve diğer madenlerin bir kısmı mevcuttur. Özellikle dünyada üçüncü zengin uranyum yataklarınsa sahip Nijer’deki Arlet kasabası bile sadece Tuaregleri değil tüm bölge haklarını ihya edecek kadar kıymetlidir.
Tuaregler bugün en çok Mali ve Nijer devletlerine karşı yürüttükleri direnişlerinde asıl zararı kendilerine vermektedirler. Zira onları bölüp parçalayan devletler bu ülkeler değil bilakis Fransızlardı. Afrika’nın kuzeyini ve Sahra bölgesini bir tehlike coğrafyasına çeviren “el-Kaide” ve benzeri yapılanmalar aslında ilk ortaya çıkışlarında dünyanın bir çok yerinde “Made in America” olarak algılandıkları halde şu anda sadece onunla mücadele ediyormuş görüntüsü veriyorlar. Ama geriye dönüp bakıldığında bu tür örgütler herhangi bir ülkede faal olunca peşlerinden ABD ciddi gerekçeler üreterek gelip oraları ateş yumağına dönüştürmekte, özellikle zaten hayat şartlarının zor seyrettiği halkların geleceğini cehenneme çeviriyor.
Mali, Resmen İki Parçaya Ayrıldı
22 Mart 2012 günü darbe yapanlar bir an evvel Tuaregleri durdurmak için harekete geçtiklerini söylemişlerdi. Aslında tek bir şey yaptılar. Tuareglerin ilerleyişini kolaylaştırıp kuzeydeki tüm birlikleri savunmasız hale getirdiler. Kidal, Gao ve Timbüktü düştükten sonra bundan sonra artık Mali’nin Sahra bölgesinden bahsetmek mümkün değildir. Bu şehirlerde oldukça ağır hayat şartlarına rağmen ayakta duran ekonomik yapı tamamen yok edildi. Sadece Afrika tarihinin değil tüm İslam tarihinin en nadide şehirlerinden Timbüktü bir kez daha işgal edildi. Darbeciler tüm gerekçelerini kaybettiler. Belki de onları darbeye teşvik edenlerin amacı bir an evvel Sahra’da bir Tuareg devleti kurdurmaktı. Ancak kendi aralarında şu anda en az üç farklı oluşum içinde olan Tuaregler artık silahlarını güneyden gelen askerlere değil kendilerine doğrultacaklardır. Çünkü Azawad’ın Kurtuluşu Millî Hareketi (Mouvement National de la Libération de l’Azawad-MNLA), Ensaruddin Hareketi ve Mali ve Moritanyalıların ortaklaşa oluşturduğu Batı Afrika’nın Birliği ve Cihat Hareketi arasında bölgede etkinlik mücadelesi başlayacaktır. Son ikisinin Mağrip el-Kaidesi ile işbirliği yaptıkları, hatta bu saldırıları birlikte düzenledikleri her ne kadar MNLA tarafından reddedilse de dile getirilmektedir.
Fransız Sömürgeciliği öncesi Mali topraklarında birçok mahalli idare vardı. 1850’li yıllarda aslen Senegalli olan el-Hac Ömer Tall bin yıllık geçmişi olan İslami geleneği yeniden dirilterek tarihi Mali Sultanlığı topraklarını tek bayrak altında topladı. Eğer Fransız ilerlemesini durdurabilseydi bölgede temellerini attığı büyük devlet giderek güçlenecekti. El-Hac Ömer’in hayalleri 1864 yılında Bandiagara ormanlarında son buldu. Mali tarihinde ilk defa bu kadar büyük bir krize girdi. Bir taraftan askeri darbe, diğer taraftan topraklarının yarısını kaybetme noktasına geldi. 1591 yılında Fas sultanı Ahmed el-Mansur ez-Zehebi Songay Sultanlığının elindeki Sahra’nın tarihi İslam şehri Timbüktü’yü aldığında Osmanlı Padişahı Üçüncü Murad büyük bir hamle peşindeydi. Zira nüfuzu Fizan’a kadar yayılan Bornu Sultanı’nın Fas ile yakın irtibatının vereceği zararı düşünerek Trablusgarp eyaletinin sınırlarını genişletmişti. Fizan’dan sonra Timbüktü’nün imdadına yetişecekti. Ama olmadı ve burası Fas ordusunun eline geçerek bu durum 1890’lı yıllardaki Fransız istilasına kadar devam etti. Osmanlı Devleti Mali, Nijer, Nijerya ve Çad’ın Fransa tarafından 1900’lü yılların başında işgalini önlemek için en zor şartlarında birlikler sevk edip tüm bölge Müslümanlarına el uzatmaya gayret etti. Kısmen başarılı oldu. Ama Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı, Çanakkale Savaşı derken zaten kendisi de ömrünü tamamladı. 21. yüzyılda etkinlik artık silahlı mücadeleden çok müzakereden geçmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti için Mali coğrafi olarak uzak mesafede yer alabilir. 16. yüzyılın imkânlarıyla Üçüncü Murad’ın yardım eli oralara kadar uzanmıştı. 1881 yılında Fransızların Cezayir’in güneyindeki Haggar Tuareglerinin yurdunu işgalleri sürecinde imdat çığlıkları İstanbul’a kadar ulaşmıştı. 1913 yılında Çad’ın merkezinde yine Fransız işgallerini durdurmak için Tibesti dağlarında askeri birlikler gece gündüz mücadele etmekteydi. Bugün Mali Cumhuriyeti’nde yaşanan sıkıntılar bize uzak olamaz. Derhal diplomatik ve insani yardım elimiz Malilere uzanmalıdır.