Medikal diplomasi kavramı ülkemiz için oldukça yeni bir tanımlamadır. Akademik dünyada ise bu kavram uluslararası ilişkiler ve tıp alanında kendine yeni yeni yer edinmektedir. Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde “medikal” kelimesi; tıbba ait, tıpla ilgili; iyileştiren, sağaltan anlamlarında tanımlanırken, “diplomasi”; uluslararası ilişkileri düzenleyen antlaşmalar bütünü, yabancı bir ülkede ve uluslararası toplantılarda ülkesini temsil etme işi ve sanatı; bu işte çalışan kimsenin görevi, mesleği; bu görevlilerin oluşturduğu topluluk; güç bir görüşme sırasında gösterilen ustalık ve beceriklilik şeklinde ifade edilmiştir. “Medikal diplomasi” için ise herhangi bir karşılık bulunmamaktadır. Belki de bu iki kelimeyi harmanlayıp bir tanım yapmalıyız. Medikal diplomasiyi, “ülkelerin kendi dış politikalarıyla aynı paralelde, diğer ülkelerde uyguladıkları sağlık stratejileri” şeklinde ifade edebiliriz.
Dünyada medikal diplomasi denince ilk akla Küba’nın yurt dışı sağlık faaliyetleri gelmektedir. Küba ve medikal diplomasisi başlı başına ayrı bir çalışma konusu olup, bu yazımızda çok kısa değinip, özellikle “Afrika bağlamında Türkiye” olarak medikal diplomaside ‘neredeyiz’ ve ‘neler yapmalıyız’ı irdelemeye çalışacağız.
1998 yılında “Afrika Eylem Planı”nın onaylanmasıyla başlayan, 2005 yılının ise “Afrika Yılı” olarak ilan edilmesiyle hız kazanan ve Türkiye-Afrika ilişkilerinde üçüncü dönem (1998-2012) olarak adlandırılan bu dönem, Afrika ülkeleri ile sadece siyasi ilişkilerin değil, insani ilişkilerin de yoğunlaştığı bir dönem olmuştur. İnsani ilişkilerin merkezinde ise “sağlık yardımları” bulunmaktadır. Türk sivil toplum kuruluşları, özellikle 1999 Marmara Depremi’nde edindikleri sağlık yardımı ve organizasyonu tecrübesiyle, 2005’ten itibaren devletin de yoğun desteği ve teşviki sonucu, rotasını çok ciddi sağlık sorunları yaşayan Afrika kıtasına çevirmiştir. “Devlet-millet” işbirliği ile yapılan Afrika sağlık organizasyonları, kıtada Türkiye’nin bilinirliğine ve imajına çok olumlu katkılar sağlamıştır.
“Türkiye, insani ve kalkınma yardımlarını bütüncül bir yaklaşımla ele almaktadır. Ülkemizin SAA (Sahraaltı Afrika)’ya olan toplam kalkınma yardımları 2000 yılındaki 330 bin ABD doları seviyesinden 2008 yılında 105,3 milyon dolara, 2015 yılında ise 395,77 milyon dolara yükselmiştir. Türkiye, önde gelen donör ülkelerden biri olarak, küresel sorumlulukların ve gıda güvenliği, açlıkla mücadele, sürdürülebilir çevre, eğitim ve sağlık gibi ihtiyaçların farkında olarak hareket etmektedir. Örneğin, Darfur-Nyala’da inşa edilen 150 yataklı Türkiye-Sudan Araştırma ve Eğitim Hastanesi, bölgenin en modern ve teşkilatlı hastanelerinden biri olarak Şubat 2014’te hizmete açılmıştır. Türk ve Sudanlı sağlık personeli tarafından beş yıl ortak şekilde işletilecek hastanenin bu süre sonunda Sudan makamlarına devri öngörülmektedir.”
Türkiye’nin Afrika politikası ile ilgili Dışişleri Bakanlığı resmi sayfasında “Türkiye-Afrika İlişkileri” başlığı altında yer alan bölümden aldığımız yukarıdaki satırlardaki en önemli nokta; Türkiye’nin küresel sorumlulukları doğrultusunda Afrika’da kendini donör ülke olarak görmesi ve bu sorumlulukları yerine getirmedeki politikalarda ise en önemli bileşenlerden birinin “sağlık” olmasıdır.
Sağlıklı yaşamak her bireyin en doğal arzusu ve hakkı olup, devlet de bunu sağlayabilecek alt yapıyı kurmakla mükelleftir. Bireyin sağlıklı yaşamasındaki temel bileşenlerden “beslenme”, “temiz su”, “kanalizasyon” ve “hijyen” gibi olmazsa olmazların olmadığı, kişi başı gelirin yıllık ortalama 1000 ABD doları altında olan Sahraaltı Afrika ülkelerinde, sağlık problemleri de çığ gibi büyümektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre, Afrika kıtası sağlık sorunlarının en çok yaşandığı ülkelere ev sahipliği yapmaktadır.
Afrika’da Sağlık
2015 yılı Dünya Sağlık Örgütü (WHO) istatistiklerine göre, tüm dünyada resmi kayıtlara geçen “sıtma” hastalığına yakalananların sayısı yaklaşık 214 milyon iken bunun % 88’i Afrika kıtasındadır. Aynı şekilde 2015 yılı WHO verilerine göre, dünyada “sıtma”ya bağlı ölen 438.000 kişinin % 90’ı Afrika kıtasındadır.
2015 verilerine göre dünyadaki “maternal mortalite oranı” (100.000 canlı doğumda ölen anne sayısı) ortalaması 216 iken, Afrika kıtasında bu oran 542’ye yükselmektedir. Avrupa kıtasında ise sadece 16’dır. Dünyada doğumda ölen anne oranının en yüksek olduğu ilk 25 ülke Afrika kıtasındadır. Bu konuda dünyada zirvedeki ülke 1360 anne ölümü ile Sierra Leone iken, en düşük orana sahip ülke ise 100.000 canlı doğumda 3 (üç) anne ölümü ile Finlandiya’dır.
2016 verilerine göre 5 Yaş Altı Çocuk Ölüm Oranı (1000 canlı doğumda) dünya ortalaması 40.8 iken Afrika’da 76.5’tir. Bu konuda zirvedeki ilk 25 ülkenin 24’ü Afrika kıtasında iken, çocuk ölümlerinin en fazla olduğu ülke, 1000 canlı doğumda 132.5 ölüm ile Somali olmuştur.
Bu istatistiki veri listesi uzayıp gitmekte olup, en kötü istatistikler açık ara Afrika ülkeleri ve özellikle de Sahraaltı Afrikası’nda bulunmaktadır. Hal böyleyken dünyadaki sağlık yardımı yapan STK ve devletlerin en faal olduğu coğrafya da Afrika ülkeleri olmaktadır. Bu sağlık faaliyetleri neticesinde Afrika ülkeleriyle resmi ve gayri resmi ilişkiler artmakta, bu da beraberinde sosyal ve kültürel yakınlık ile ticari kazanımları getirmektedir.
Tüm dünyada devletlerin en etkili yumuşak güçlerinden birisi de medikal diplomasidir. Afrika’ya sağlık yardımı organizasyonları, yerel hastanelerin alt yapılarının iyileştirilmesi, yeni sağlık kuruluşlarının inşası ve işletilmesi, yerel sağlık personeline hem ülkelerinde hem de donör ülkede eğitimler verilmesi, sağlık eğitimi verilen yerel okullara bilgi ve teknoloji transferi gibi alt başlıklar ve bunların uygulanmasının önündeki bürokratik engelleri aşmayı sağlayacak olan devletlerarası sağlık hizmeti ve eğitimi temelli anlaşmalar medikal diplomasinin alt başlıkları olarak sıralanabilir.
Dünyada Medikal Diplomasi
Küba’nın 1960 yılında Cezayir’in bağımsızlık mücadelesi esnasında yaptığı tıbbi yardımlar, medikal diplomasiye ilk örnektir. Günümüze kadar bu politikasını devam ettiren Küba, 2018 başlarında ise, doktorların eğitimi ve ilaç fabrikaları kurulması konusunda Kenya ile anlaşma sağlamıştır. Ülkemizden sağlık yardımı amaçlı olarak Afrika’ya yapılan organizasyonlar esnasında Kübalı sağlık çalışanları ile karşılaşılmıştır. Küba, kendisi de gelişmekte olan bir ülke olmasına rağmen, günümüze kadar 77 gelişmekte olan ülkeye 37.000 doktor ihraç etmiş ve bundan yıllık 8 milyar ABD doları gelir elde etmiştir ki, medikal diplomasinin finansal kazanımına çok iyi bir örnektir.
Bir diğer aktör ise Çin’dir. Onlar da Küba gibi ilk kez Cezayir’e sağlık yardımı götürmüşlerdir. Bağımsızlığını kazanan Cezayir’e 1963 yılında 100 sağlık çalışanı gönderen Çin’in son yıllarda kıtadaki etkisinin artmasında, en önemli faktörlerden biri de sağlık alanında yaptığı çalışmalar olmuştur. Her yıl yaklaşık 150 milyon ABD doları civarında bir meblağı, Afrika’da hastaneler ve ilaç fabrikaları inşa etmek, tıbbi malzeme ve personel sağlamak için harcayan Çin, bu karşılıksız gözüken yardımlarının karşılığını, kıta ülkeleri ile yaptığı ticari anlaşmalar sayesinde kat be kat geri almaktadır. Bu da medikal diplomasinin finansal kazanımına başka bir örnektir.
Medikal diplomasi, emperyalist güçlerin siyasi ve askeri politikalarına da katkı sağlamaktadır. Bu duruma en ironik örnek ise Obama yönetiminin Afrika’daki Ebola salgınıyla mücadele için, “sağlık yardımları (!)” kapsamında 3000 askerini Liberya’ya göndermiş olmasıdır.
TÜRKİYE’NİN AFRİKA SAĞLIK ÇALIŞMALARI
Küba ve Çin dışında, Fransa, İngiltere, ABD, Rusya ve daha birçok ülkenin uzun süredir Afrika’da yardım amaçlı sağlık çalışmaları bulunmaktadır ki, Türkiye’de bu kervana son 15 yıldır yoğun bir şekilde katılmıştır. Fakat Türkiye’nin Afrika’ya yaptığı sağlık yardımı faaliyetlerinde, diğer ülkeler gibi ne bir ticari, ne bir siyasi ne de bir misyoner arka planı bulunmaktadır.
“Beyaz doktorlar gelmiş, onlara muayene olmak için 400 km uzaklıktan geldim” diyen Etiyopyalı Müslüman yaşlı kadının yüzündeki o mutluluğa vesile olan Türk sağlık çalışanları olsa da, buradaki “Beyaz Doktorlar” tabiri, gizli ajandaları ne olursa olsun, bizden çok çok önce sağlık yardımları amacıyla Afrika’ya giden yukarıda zikrettiğimiz ülkelerden gelen Hristiyan doktorlar için söylenmiştir. Son yıllarda ülkemizden kıtaya yapılan sağlık yardımlarının sayısı ve kalitesi artmış, bu da Afrika halklarıyla samimi ve içten bir iletişim kurulmasına vesile olmuştur. Özellikle Müslümanların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde “Selamun Aleykum” diyen bir beyaz doktor onları çok şaşırtmıştır. Artık onlara şifa dağıtan Türk ve Müslüman hekimler için Afrikalılar söyler oldular “Beyaz Doktorlar geliyor”u. Türkiye’den gelen sağlık çalışanlarının özverili ve candan çalışmaları, sadece hasta ve yakınlarının değil, gidilen ülkelerin bürokratik ve siyasi en üst kademelerinde bulunanların da teveccühüne sebep olmuştur. Gidilen bölgelerdeki yerel sultanlara, idari yöneticilere ve onların aile bireylerine verilen sağlık hizmetleri de kalıcı izler bırakmaktadır. Ülkelerin dış siyasetinde medikal diplomasinin müspet etkileri uzun vadede görülecektir. Örneğin, Türkiye’den giden gönüllü sağlıkçılar, Çad’da yaklaşık 4.000 çocuğu sünnet etmişlerdir. Bu çocuklar, hayatının en önemli anlarından birisinde yanlarında bulunan Türkiye’yi hiçbir zaman unutmayacaklar ve belki ileride bu çocuklardan birisi ülkenin yönetiminde söz sahibi olacaktır. Bunun da iki ülke ilişkilerine olumlu katkılar sağlayacağı aşikârdır.
Türkiye’den, Nijer, Sudan, Somali, Çad, Uganda, Kenya, Tanzanya, Mali, Burkina Faso, Etiyopya, Komorlar, Togo, Benin, Nijerya, Ortaafrika Cumhuriyeti, Gana, Sierra Leone, Mozambik, Gambia, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Moritanya, Gine Bissau gibi Afrika ülkelerine birçok sağlık ekibi gitmiştir. Bu ülkelerde poliklinik, laboratuvar, ameliyat, koruyucu sağlık hizmetleri verilmiş olup, birçoğunda yerel sağlık personellerinin eğitimine yönelik de çalışmalar yapılmıştır. Ayrıca gidilen bölgelerde kalıcı sağlık hizmetleri verilmesi planlanmış, bu doğrultuda da Sudan, Somali ve Nijer’de hastaneler açılmıştır. Afrika kıtasında yetişmiş yerel sağlık elemanı sayısı oldukça yetersiz olduğundan dolayı bu açığın kapatılması amacıyla da sağlık eğitimi verilecek okulların açılması planlanmış ve bazı ülkelerle protokoller imzalanmıştır. Bu doğrultuda ilk adım 17 Ocak 2018 tarihinde Bakanlar Kurulu’nun aldığı ve 30361 sayılı 15 Mart 2018 tarihli resmî gazetede yayınlanan, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörlüğü’ne bağlı olarak Somali’de Somali Mogadişu Recep Tayyip Erdoğan Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Sudan’da Sudan Nyala Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu kurulması ile ilgili 2018/11262 numaralı karar olmuştur.
Afrika sağlık açılımının devlet içindeki lokomotif kuruluşu ise kıtada bulunan 21 koordinatörlüğü ile TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı)’dır. TİKA, ilaç ve tıbbi malzeme temini, hastane inşaatları, yerel hastanelerin tadilatı, sağlık organizasyonlarının ulaşım giderleri başta olmak üzere birçok konuda destek olmaktadır. TİKA’nın 2017 faaliyet raporunun “sağlık” bölümünde yapılan faaliyetler; “51 yataklı Nijer Ana Çocuk Sağlığı Hastanesi ve Rehabilitasyon Merkezi inşası, Koruyucu Sağlık, Tedavi Edici Sağlık ve Eğitim Hizmetleri kapsamında 30.000’den fazla muayene ve 3.000’den fazla ameliyat gerçekleştirilmesi, operasyonların yapıldığı hastanelerde yerel doktorların ameliyatlara katılımı, yeni tekniklerin gösterilmesi, bölgedeki sağlık ocaklarında maket anne ile kadın doğum ve ebe eğitimi, hijyen eğitimi, sünnet eğitimi verilmesi, Çad Encemine Kadın Doğum Hastanesi ile Etiyopya Somali Eyaleti Kabribayah şehrinde bulunan Kadın ve Çocuk Sağlığı Merkezi’ne tıbbi ekipman desteği sağlanması” şeklinde sıralanmıştır.
Sağlık Bakanlığı ise Afrika’ya STK’larca yapılan sağlık organizasyonlarına katılan personellerini yurt dışı görevlendirme kapsamına alarak, Sudan ve Somali’de bulunan hastaneleri işleterek, sağlık eğitimi programları düzenleyerek, kıtaya yapılan sağlık bazlı yardımlara çok büyük katkı sağlamaktadır. Bakanlık, Mart 2018 tarihinde Cibuti ve Sudan’da “Sağlık Haftaları” düzenlemiştir. Bu kapsamda Cibuti’de kardiyoloji, kadın doğum, ortopedi, genel cerrahi, üroloji, KBB, plastik cerrahisi, çocuk cerrahisi, göz, anestezi ve reanimasyon branşlarında muayene, ameliyat, yerel sağlık personeline eğitim verilmiş ve ayrıca 5 adet ambulans hibesi gerçekleşmiştir. Sudan’da ise yarık dudak ve damak hastalığının cerrahi tedavisine yönelik çalışmalar yapılıp 100 civarı çocuğun ameliyatı gerçekleştirilmiştir.
Yukarıda bahsedilen tıbbi faaliyetler ülkemizin yumuşak gücüne çok güzel örnekler olup, Afrika toplumları ile olan yakınlığımızın artmasına vesile olmakta, olumlu bir Türkiye imajı çizilmesini sağlamaktadır. Türkiye olarak herhangi bir menfaat beklemeden yapılan bu çalışmalar tamamen yardım amaçlı ve gönülleri kazanmaya yönelik olsa da, beraberinde birçok kazanımları getirmektedir. Afrika’ya yapılan sağlık yardımlarının, medikal diplomasi içinde değerlendirebileceğimiz bir alan olan “Sağlık Turizmi”ne yapacağı katkılar da bu kazanımlardan birisidir. Ülkemizin gönüllü olarak verdiği kaliteli sağlık hizmetleri, globalleşen dünyada çok çabuk duyulmakta, Afrika’da tedavi imkânı bulamayan veya daha kaliteli hizmet isteyen kesimleri Türkiye’ye çekmektedir. Afrika’dan ülkemize gelen hastalarla ilgili istatistiki veriler elimizde bulunmasa da, şu an için gelen hasta sayısının yeterli olmadığını tahmin etmekteyiz. Bununla ilgili Sağlık Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’nın kendi aralarında işbirliği yapıp, Afrika ülkeleriyle bürokrasiyi azaltıcı, hasta transferini kolaylaştırıcı protokoller imzalamaları uygun olur kanaatindeyiz.
DEİK (Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu) Afrika Ülkeleri Ankara Büyükelçileri ile Sağlık Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, üniversiteler, TİKA, THY ve özel hastane yöneticilerinin katılımıyla “Afrika ile Sağlık Diplomasisi” konulu bir toplantı düzenlemiştir. Büyükelçilerin özellikle sağlık konusunda hastane, ilaç ve medikal cihaz üretimi için yatırım ve teknoloji transferi, sağlık personeli eğitimi beklentileri yanında sağlık turizmi alanında da işbirliği yapmak istedikleri belirtilmiştir. Bu tarz toplantıların artması, ülkemizin Afrika’daki medikal diplomasi stratejilerini gerçekleştirmesine önemli bir ivme kazandıracaktır.
Dünya siyasetinde ve ülkelerin dış politikasında çok önemli bir bileşen olan yumuşak güç “medikal (tıbbî) diplomasi”, ülkeler arasında siyasi, ticari ve kültürel yakınlığı sağlamaktadır. “Sağlık” başta olmak üzere temel ihtiyaçlarını gideremeyen hiçbir toplum, kalkınma hamlesi gerçekleştirememiştir. Yapılan sağlık yardımı faaliyetlerinin kalıcı hale gelmesi ve Afrika ülkeleri ile özellikle sağlık eğitimleri konusunda işbirliğimizin arttırılması sonucunda, temel sağlık problemlerini çözen ve bu noktada çözü üreten bir Afrika’nın kalkınması daha hızlı olacaktır.
Sağlık Bilimleri Üniversitesi bünyesinde kurulan “Afrika Sağlık Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi” de bu kapsamda, hem sahada hem de akademik camiada yapacağı çalışmalarla Türkiye’nin Afrika Medikal Diplomasisi’ne çok olumlu katkılar sunacaktır. Aşağıdaki satırlar merkezin amaç ve hedeflerini içermekte olup, medikal diplomasimizin de tıbbi ayağını çok iyi özetlemektedir:
- “Bölge ülkelerinin mevcut sağlık altyapı sistemi ve sağlık sistemine ait ihtiyaçlarını belirlemek.
- Sağlık sisteminin ihtiyaçları ve eksiklikleri üzerine çalıştay, sempozyum ve bilimsel toplantılar düzenlemek.
- Sağlık ve/veya sosyal alanda eğitim ve iş birliğine yönelik faaliyetleri düzenlemek.
- Sağlık ve/veya sosyal alanda her türlü Ar-Ge faaliyetlerinde bulunmak ve bu alanda araştırmacı yetiştirilmesini desteklemek.
- Sağlık ve/veya sosyal alanda hizmet veren Bölge ülkelerinin kurumlarındaki öğrencilerin, öğretim elemanlarının ve sahasında uzman kişilerin, değişim programlarıyla yetiştirilmesini sağlamak.
- Sağlık ve/veya sosyal alanda eğitim veren araştırma merkezi, enstitü ve fakültelerle iş birliği yapmak.
- Bölge ülkelerinin ihtiyaçlarına göre eğitim kurumları açmak.
- Bölge ülkelerinde sağlık işletmeciliği konusunda rehberlik ve öncülük yapmak.
- Sağlık ve/veya sosyal alanda yapılan uygulamaları ve saha çalışmalarını rapor haline getirmek.”
SONUÇ
Medikal diplomasi, Türkiye’den Afrika’ya yapılan gönüllü sağlık çalışmaları neticesinde ülkemiz gündemine giren çok yeni bir kavramdır. Medikal diplomasinin, özellikle de çalışma bölgesi Afrika olunca, birçok bileşeni karşımıza çıkmaktadır. Sağlık, bürokrasi, siyaset, uluslararası ilişkiler, STK’lar, üniversiteler, basın, ulaşım, yerel lojistik faaliyetler, güvenlik bu parametrelerden bazılarıdır. Bu parametrelerin muhatabı olan ilgili kurumların birbirleriyle koordineli çalışması, Afrika’da yürüttüğümüz medikal diplomasinin başarılı ve kalıcı olmasını sağlayacaktır. TİKA’nın garantörlüğünde, Dışişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, üniversiteler, STK’ların ortak katılımıyla oluşan, Türkiye’nin Afrika medikal diplomasisine yön verecek bir üst kurulun tesisinin çok faydalı olacağı kanaatindeyiz.
KAYNAKLAR
http://www.mfa.gov.tr/turkiye-afrika-iliskileri.tr.mfa
http://www.tika.gov.tr/tr/yayin/liste/tika_faaliyet_raporlari-22
https://www.ihh.org.tr/public/publish/0/109/ihh-yillik-rapor-2016.pdf
http://www.gonulluler.org/sayfa/6/yardim-faaliyetleri
https://tadd.org.tr/faaliyet-alanlarimiz
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/03/20180315.htm
http://thumluo.co.ke/index.php/2018/03/17/medical-diplomacy-kenya-import-cuban-doctors/
http://www.who.int/gho/malaria/epidemic/cases/en/
http://www.who.int/gho/malaria/epidemic/deaths/en/
http://apps.who.int/gho/data/node.sdg.3-1-viz?lang=en
http://apps.who.int/gho/data/node.sdg.3-2-viz?lang=en
https://thediplomat.com/2018/03/chinas-medical-aid-in-africa/
http://disab.saglik.gov.tr/TR,32922/turk-hekimler-fedakarlikta-sinir-tanimiyor.html