Mavi ekonomi kavramı, ilk defa 2008 global krizi sürecinde gündeme geldi. Okyanuslar başta olmak üzere suyun kapladığı her alana dayalı ekonomik büyüme ve kalkınma stratejisi ile bununla ilgili tüm kaynakların sürdürülebilir şekilde teminini kapsıyordu. Devasa okyanuslar ve denizlerle çevrili ada kıta Afrika da mavi ekonomiyi gündemine aldı.
Dünyada deniz ve okyanuslar başta olmak üzere su ile ilgili yapılan ticaret hacmi 2 trilyon dolar seviyesinde. Yüksek potansiyeli nedeniyle mavi ekonomi, Afrika Birliği’nin 2063 yılı vizyonunun önemli başlıklarından oldu. Kıtanın 54 ülkesinden 38’i ya bir deniz sahiline sahip veya doğrudan okyanusun ortasında yer alan ada devleti konumunda.
Afrika’nın genel anlamda diğer kıtalara göre gelişme ve kalkınma konularında geç kaldığı herkesin malumudur. Bunun devamlı böyle kalmayacağını da herkes biliyor. Daha doğrusu, aslında içinde bulunduğu bu konumu, 19. yüzyılda başlayan ve 20. yüzyılda başına musallat edilen sömürgecilikle alakalı bir durumdur. 2050 yılında dünyada yaşayan her 4 kişiden birinin Afrikalı olacağı bir nüfus oranı öngörülüyor. Sahip bulunduğu 30 milyon kilometrekareyi aşan yüzölçümündeki her türlü yeraltı ve yerüstü kaynakları, başlı başına zaten bulunmaz bir nimet kabul ediliyor. Şimdilerde bu eşsiz zenginliğine Afrika’da ‘mavi ekonomi’ diye yeni bir kavram eklendi. Böylece kıtanın jeopolitiği ve stratejik konumuna ilaveten gereği gibi değerlendirildiğinde kıtanın her açıdan gelişmesine ve kalkınmasına en büyük katkıyı sağlayabilecek bir imkân ile karşı karşıyayız. Konu üzerinde yapılan çalışmalar sayesinde şekillenen ortak akıl, bunun kıtanın makus talihini yıkan ve adeta yeniden doğuşu gibi görülen rönesans diye tarif ediliyor. Tüm kıta sahanlığı sınırları içinde yapılacak her türlü faaliyet ise mavi ekonomi çerçevesinde değerlendirilecek.
HASSAS ÇALIŞMALAR
Kıta hakkında veya herhangi bir ülkesi ile ilgili bir yazı veya bir görüntü verildiğinde daima ilk önce akla verimli arazileri, madenleri ve diğer zenginlikleri gelir.
2008 yılı öncesinde belki de tüm Afrika’yı ilgilendiren su kaynaklarının ekonomi ile bağlantılı yaklaşımı varsa da çok azdı. 2010’lu yıllara geçiş sürecinde dünya gündemine bir anda giren mavi ekonomi konusunda Afrika’nın meğer ne kadar geniş imkanlara sahip bulunduğu üzerinde de durulmaya başlandı. İki uluslararası kuruluş, bu konuda çok hassas görevler aldı ve halen birçok araştırma birimleri ve uzmanlar üst üste bilgi notları, raporlar ve farklı yayınlarla bu alanın iyi anlaşılması için emek sarf ediyor.
DEĞİŞEN ALGI
Herkesin kafasında Afrika denilince akla ilk gelen çöllerle kaplı kıta ve susuzlukla mücadelede adeta çırpınan toplumları yerine su kaynakları bakımından meğer ne kadar zenginmiş dedirtecek tarafları birer birer dile getiriliyor. Sadece kara kısmındaki göller ve ırmaklarının kapladığı alan, 193 ülke arasında İngiltere’nin yüzölçümüne yakın. 240 bin kilometrekarelik toplam göl sahaları ile ciddi sayılacak tatlı su kaynağına sahip. Buna ırmakları ve yeraltı su kaynaklarını ilave ettiğimizde ise ne kadar büyük imkânlar içinde değerlendirilmedikleri sürece adeta yoksulluğa sebebiyet veren süreçleri fark bile edemiyorlar. Buna denizlerin ve okyanusların dibindeki kaynaklar da ilave edildiğinde ki şimdilerde dünyada giderek artan petrol ve doğalgaz talebi için dikkatler Afrika kıyılarındaki aramalardan gelecek haberlere kilitlenmiş durumda. Halen üretilen bu iki temel enerji kaynağının yüzde 30’u deniz tabanından çıkarılıyor.
EKONOMİK BÖLGELER
Tüm kıta ülkelerinin hukuken kendi münhasır ekonomik bölge gibi kullanabilecekleri deniz ve okyanus alanları takriben 20 milyon kilometrekare gibi mevcut yüzölçümünün üçte ikisi kadar su tabanlı bir alanın daha kullanılması demek. Sadece 1.850 kilometrekare toprağa sahip Hint Okyanusu üzerindeki Moritus ada devleti, tek başına 1.9 milyon kilometrekarelik su alanına sahip. Yine 4 bin kilometrekarelik Yeşil Burun Adaları dediğimiz Cabo Verde isimli ada devletinin okyanus üzerindeki kapladığı alan neredeyse Türkiye’nin yüzölçü-müne eşit, yani 700 bin kilometrekareden fazla.
Kısaca su denilince aklımıza kıtanın nehirleri, gölleri ve yeraltı su kaynakları gelirdi. Oysa ki artık su ile kaplı her alan bu anlamda değerlendiriliyor. Yüzeyi su ile kaplı yer, küçük veya büyük miktarlara ulaşsın, mavi ekonomi için mutlaka bir kıymeti haizdir. Afrika’nın büyük şehirlerinin önemli bir kısmı, bilinen en eski çağlardan bugüne kadar yaklaşık 30 bin km’yi aşan sahil şeridinde kurulup gelişti. Hatta bugün Doğu Afrika kıyılarına Arapça asıllı bu kelimeden hareketle sahiller anlamında Sevahil/Swahili deniliyor.
İbn Battuta bu bölgeye geldiği 14. yüzyılın başında, yani 1330’lu yıllarda onlarca şehir devletinin buralarda ne kadar çok kalkınmış vaziyette bulunduğunu bizzat görüp yazmıştı. Hatta o zamanlar Tanzanya adı bile yoktu ve Kilve Sultanlığı denilince bugünkü ülke anlaşılırdı. Burada gördüğü çok katlı binalara hayran kalmıştı. Afrika’nın kuzey ve Kızıldeniz bölgelerindeki medeniyet hamleleri burada da fazlasıyla vardı.
DENİZLER KAYNAK DERYASI
Denizlerden adeta kaynak fışkırıyor. Bugün Fas Krallığı 50 milyar tonu bulan fosfat rezervi ile dünyanın en önemli yataklarının yarısından fazlasına sahipse de denizlerin tabanında çok daha fazla rezerv bulunuyor. Şimdilik karadakini çıkarmak çok ekonomik bulunduğu için bunlarla ilgili çıkarmaya tevessül edilmiyor. Tüm dünyada deniz ve okyanuslar başta olmak üzere su ile ilgili yapılan ticaret hacmi 2 trilyon dolar olarak tahmin ediliyor. Mavi ekonomi dediğimizde artık bunun ihtiva ettiği anlamın her geçen gün genişlediğini fark ediyoruz. Balıkçılık, su ürünleri yetiştiriciliği, turizm, ulaşım, liman sektörü, madencilik ve enerji bunun belli başlı olanları. Afrika kıtasının tamamında tutulan balıklarla milyonlarca insanın günlük beslenmesine katkı sağlanıyor ve bu, hayvanlardan elde edilen et üretiminin yaklaşık yüzde 15’ini temsil ediyor.
Dahası 12 milyondan fazla kıta insanı geçimini balıkçılıktan sağlıyor. BM Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre, dünyada balıkla et ihtiyacını karşılayanların sayısı dünya nüfusunun yarısından fazla; 4.2 milyar insan günlük hayatında balık tüketiyor. Bunun eşdeğeri de Afrika’da en az 600 milyon insanın bu besini tüketmesi anlamına geliyor.
TÜRKİYE TECRÜBESİ
Günümüzde Afrika, sadece hammadde tedariki elde edilen bir kıta algısı yerine mavi ekonomi sayesinde özellikle suyla kaplı alanlarında gerçekleştirilecek yeni etkinlik alanlarıyla dünya ticaretinin kalbindeki yerini alacak. Bilhassa henüz tespit edilen petrol ve doğalgaz yatakları ile Ekvator Ginesi, Moritanya gibi birçok Afrika devleti artık petrol ihracatçısı konumuna geldi. Sadece milli sınırlarına hapsedilmenin ötesinde bulunduğu bölgede ve dünya genelinde yürürlükteki geniş etkileşim ağının önemli unsuru konumuna geldiler. Etrafı denizlerle çevrili olan Türkiye’nin tarihten bugüne sahip bulunduğu mevcut tecrübelerini Afrika devletleri ile paylaşması öncelik arz ediyor. Bilhassa su ile ilgili her türlü teknolojik üretim, yakın gelecekte Afrikalıların en çok talep edecekleri ürünler arasında yer alacak. Denizlerde petrol ve doğalgaz arama konusunda son yıllarda yaptığımız hamleler bizimle sınırlı kalmayacak ve bu tecrübelerimiz sayesinde birçok Afrika ülkesinde daha sıkı bağlar kurabileceğiz. Gemi yapımı dahil bu alandaki teknolojik ilerlemeleri ve ihtiyaçları yakından takip ederek her yıl milyarlarca dolarlık bu pazarda ülke olarak daha etkin konuma gelmemiz mümkün.
TİCARETİN YÜZDE 90’I DENİZDEN
Okyanuslar, nehirler, göller, tüm akarsular ve yeraltı su yatakları ile yapılacak mavi ekonomi sayesinde 21. yüzyılda Afrika’nın en belirgin zengin kaynakları devreye alınacak. Yeryüzünün her tarafında mevcut ithal veya ihraç edilen tüm ticari malların taşınmasının yüzde 90’ı deniz yoluyla gerçekleştiriliyor. Özellikle bulunduğu coğrafyasının verdiği fırsatlar sayesinde bu kıta adeta bulunmaz bir imkâna sahip. Her yıl on binlerce gros tonluk gemiler, Cebelitarık ve Babülmendep Boğazları ile Mozambik Kanalı ve Gine Körfezi açıklarını kullanarak yollarına devam ediyor.
DALGALARDAN ELEKTRİK
21. yüzyıl Afrika’ya çok şey getirmeye başladı. Kıta çok hızlı gelişiyor. Dünyada en hızlı gelişen 10 büyük ülkeden 6’sına sahip. Mavi ekonomi, bu gelişmeye ciddi katkı verecek şekilde kendini gösteriyor. Dünyanın her tarafında giderek artan enerji talebinin karşılanması için her yol deneniyor. Okyanustaki dalgalardan enerji üretimi artık hayalden gerçeğe dönüştü. Cabo Verde gibi bazı ülkelerde artık deniz dalgasından enerji üretilerek yenilenebilir enerji kaynakları devreye alındı. Eğer sadece okyanuslardaki dalgalardan elde edilebilecek enerji sağlanabilirse mevcut elektrik tüketim oranını yüzde 400 artıracak bir kaynak demek.
Share.