Afrika’nın gıda güvencesi taro bitkisi

0

Ülkemizde ‘gölevez’ adıyla tanınan ve dünyada ‘taro’ diye bilinen bitki, Afrika kıtasının gıda güvencesi olarak görülüyor. Dünyada 170 cins ve 3 bin 700 kadar türü tespit edilen taronun anavatanı Afrika değil. Ancak şu anda en az yüzde 75’i başta Nijerya olmak üzere en az 20 kıta ülkesinde yetiştirilip bolca tüketiliyor. Yeni yatırımlarla ülkelere büyük ekonomik girdiler sağlayabileceği belirtiliyor.
 
Dünyamızda canlı, cansız etrafımızdaki her şeyin bir tarihi geçmişi, hatta destanlaşan öyküleri var. Merak hepimizi hem tarihi derinliklere hem de farklı coğrafyalara alıp götürüyor. Aslında amacımız, kısa yoldan bir şeyler öğrenip onu derhal günlük hayatımızda kullanabilir miyiz hevesiyle başlıyor. Öyle beklenmedik bir süreç içine giriliyor ki, adeta sadece kendi hayatımızın değil, ülkemizin iktisadi geleceğinden dünyanın çözüm bekleyen dertleriyle ilgilenmemiz anlık uğraşıya dönüşüyor. Şimdilerde ülkemizin ‘gölevez’ diye dillendirdiği ama yine de tüm dünyaya ayak uydurup ‘taro’ demekte olduğumuz bitkinin hikayesi, kim bilir ne zaman ve nerelerde başladı?
 
DÜNYANIN İLGİSİ
 
Öncelikle ‘taro’ isminden başlayalım. Pasifik veya Büyük Okyanus dediğimiz ve Amerika kıtası ile Asya arasındaki sularla kaplı devasa alanın ortasında haritalarda görünemeyecek kadar küçük adacıklar var. Bazen aralarında binlerce kilometre mesafe bulunan yüzlercesi ancak bir ada topluluğunu meydana getiriyor. Bunlardan biri de 19. yüzyıldan itibaren Fransa tarafından sahiplenilen ve Mahori denen 300 bine yakın nüfusuyla Polinezya adaları. Merkezi şehirleri Tahiti olup kuzeyden güneye adaların kapladığı alan Madrid ile Moskova arası kadar mesafede. Artık dünyanın yavaş yavaş ilgi alanına giren bu kelime, hem insanların hem de birçok canlının beslenmesi için önemli bir gıda maddesi özelliği taşıyor. Özellikle de Afrika’nın bazı ülkeleri bunu yetiştirmek için 20. yüzyılın ortalarından itibaren ciddi gayret sarf ettiler. Fakat nasıl ki ülkemizde buna ‘gölevez’ deniyor ise Güney Amerika ülkesi Guyana ile Guadelup ve Martinik’te ‘madeira’ veya yapraklarından dolayı ‘Çin lahanası’, Senegal’deki Volof dilinde ‘kudubade’ veya ‘diabere’, Madagaskar’da ‘saonjo’ isimleri veriliyor.
 
HER YERDE YETİŞEBİLİR
 
Taro nerede yetişir sorusuna verilecek cevap, ‘belki dünyanın yarısından fazla bölgesinde’ denilse abartmış olunmaz. Eğer Hawaii, Polinezya, Samoa, Tonga, Solomon Adaları, Papua Yeni Gine gibi Büyük Okyanus, Endonezya’dan başlayarak Hint Okyanusu’nun en doğusundan en batısındaki Mayot, Moritus ve Reunion’a, Karayip Denizi’nde Martinik, Guadelup, Antil gibi Atlas Okyanusu adalarının tamamında günlük hayatın içine ilmek ilmek işlemişse acaba Asya, Afrika ve Amerika kıtalarında ne kadar üretilip tüketiliyordur. Günümüzde patates, tatlı patates, manyok ve taro benzeri kök ve yumru bitliklerinin toplam üretimi bir milyar tona yakın tahmin ediliyor. Veriler muhtelif olsa da 2020’li yıllarda 860 milyon ton civarında bir miktarda seyrettiği biliniyor. ‘Peki bunun içinde taro ne kadarlık bir miktara sahip’ denildiğinde yaklaşık 11 ila 12 milyon ton arasında bir rakam veriliyor. Aslında günlük olarak kırsal kesimde evlerde gıda maddesi olarak tüketilen ve özellikle de yumruları yanında sapları ve yaprakları da yenebildiği için kullanılabilen miktar, bu ifade edilenin çok üstünde bir seviyede. Taro; 1 ila 2 metre arasında boya, 20-50 cm arası yapraklara ve 30 cm yumruya ulaşabilir. Üretildiği toprağın verimi ve suyun miktarına göre hektarda 6 ila 75 tona kadar yumru şeklinde ürün alınabiliyor. Özellikle hayvanlara yem üretilmesi ya da anında kabuklarının yedirilmesi de hesap edildiğinde kökünden yapraklarının ucuna kadar en ufak parçası israf edilmeyen bir bitkinin nimetleri anlatılmakla bitmiyor. ‘Dünyanın gıda güvenliğinde en önemli gıda deposu, tüm çağlarda Afrika idi ve öyle kalmaya da devam edecek’ öngörüleri boşuna söylenmiş kelam değil. 21. yüzyıla girildiği bir zamanda taro tarımı için belirlenen yeni istikamette Afrika’nın seçilmesi tesadüften çok ileri seviyede gıda temininde ciddi bir gelecek kaygısı. Yoksa anavatanı ile geldiği bu coğrafya arasında en az 10 bin km mesafe bulunan bu bitki, şu anda en az yüzde 75’i başta Nijerya olmak üzere en az 20 kıta ülkesinde yetiştirilip bolca tüketiliyor.
 
ANAVATANI POLİNEZYA
 
Taro bitkisinin anavatanı ile ilgili söylenenler dikkate alınsa ilk defa nerede ortaya çıktığına karar vermek imkânsız hale gelir. Buna ismini veren Polinezya diyenler olduğu gibi daha ziyade Hindistan ve eski adıyla Burma olan Myanmar kıyıları diyenler var. Kısaca Güney Asya bölgesi ağırlık kazanıyor gibi. Papua Yeni Gine adası dahil birçok ada ülkesinde yapılan arkeolojik kazılarda bu bitkinin günümüzden en az 10 bin yıl önce varlığına dair izlere rastlanılıyor. Ancak bunun evcilleşmiş hali mi yoksa tabii varlığı mı bir türlü karar verilemiyor. Fakat en önemli bulgulardan biri, bunun insanoğlunun ilk evcilleştirdiği bitki olarak tespiti çok önemli. Hatta pirinçten bile önce bilinip evcilleştirilerek tüketilen gıda maddesi. İlk defa botanik kitaplarına 1753 yılında ‘colocasia esculenta’ ismiyle girdi. Amerika kıtasına getirilmesi daha ziyade kölelikle alakalı olup bu insanlar için önemli temel gıda maddesiydi ve 1647’de Barbados adasına getirilerek 17. yüzyılın ikinci yarısında diğer adalarda da özellikle 19. yüzyılda yaygınlaştırıldı.        
 
Her şeyden önce tropikal bölgelerde yüksek rakımlı yerleri, ılıman iklimleri, bol yağmur alan toprakları, nehir kıyıları, nemli ormanları, akarsu yatakları, kanallar ve bataklık özelliği bulunan sulak mekanları sevdiği için özellikle üç büyük okyanusun da güney yarımküresindeki adalarda yetişmesi bu sebeple. Ancak Afrika’nın, 20. yüzyılın başında Mısır’da yetiştirilmeye başlanması ve buradan bir taraftan Etiyopya, Burundi ve Ruanda’ya, hatta Madagaskar ve çevresindeki Moritus, Komorlar, Reunion, Mayot isimli diğer adalara, Batı Afrika’da ise Nijerya, Gana, Fildişi Sahili ve Kamerun başta olmak üzere tüm çevre ülkelerde yaygınlaşıp dünya üretimin üçte ikisini sağlaması nedeniyle bu bitkiye geleceğin gıdası gözüyle bakılıyor.
 
BESLENME VE ŞİFA KAYNAĞI
 
Kuzey Anadolu’da hüdayi nabit bir bitki var ve Bolu’dan Samsun’a kadar uzanan ormanlık alanları sever. Kimileri ‘kaldırık otu’, kimileri de ‘Lokman Hekim otu’ der. Amasya’nın Taşova ilçesinin orman köylerinde, Kastamonu’nun ilçelerinde kökünden yemek, sapından turşu, yaprağından sarma ve çiçeğinden kavurma yaparlar. Taro bitki olarak adeta buna benziyor. Patates benzeri toprak altındaki yumruları ile fıstık ve palmiye yağıyla kızartma, kaynatma, buğulama ve püre gibi çok çeşitli yemekler yapılıyor. Yaprakları taze olarak ıspanak gibi tüketiliyor. Sapları ve yumruların kabukları özellikle büyükbaş ve kümes hayvanları ile balıklar için hayvan yemi. Hastalıkların tedavisinde tıbbi ilaçlar yanında artık tamamlayıcı tıp kapsamında ifade edilen farklı bitkilerden fazla işlem görmeden doğrudan istifade edilenler arasında taro önemli yer alıyor. Asya ve Afrika’da kanserden mide rahatsızlıklarına kadar pek çok alanda buna müracaat ediliyor. Ülkemizde de bitkiyle tedavi önerisinde bulunanlar; her türlü kanser türlerinde, kan şekerinin düşmesinde, diyet düzenlemelerinde, kalp ile ilgili sıkıntılarda, bağışıklık ile ilgili meselelerde buna müracaat edilmesini öneriyorlar.
 
RESMİ PARALARA BASILIYOR
 
Bitkiler eğer insan hayatında vazgeçilemez özellikler kazanmışlarsa, onlar günlük her türlü etkinliğin de içinde yerlerini alırlar. Büyük Okyanus adalarından Samoa ve Tonga’da madeni paraların üzerinde bu bitkinin resimleri yer alıyor. Akdeniz’den Atlas Okyanusu’na geçişteki ilk adalardan Açores ve Mayot’ta bazı belediyeler, logolarına taro bitkisini temsil eden şekiller koydu. Mayot ve Reunion adaları toplumları, bunun kök ile yaprak arasındaki saplarına ‘rüya ağacı’ adını veriyorlar.
 
ÜRETİMDE AFRİKA ÖNDE
 
Taro denilince artık sadece Afrika akla geliyor. Çünkü kıta olarak anavatanı Asya olsa da günümüzde Afrika kıtası, üretimde lider konumunda. İlk sıralarda yer alan toplam 12 ülke arasında 8 Afrika ülkesinden bir milyon hektara yakın alanda Nijerya’nın yaptığı üretimden 3 milyon tona yakın ürün elde ediyor. Bunu 2 milyon tona yakınla Kamerun takip ediyor. Çin de aynı miktara yakın ürünle 3. üretici.
 
4. ülke 1.5 milyon tonla Gana. Diğer 8 ülkenin üretimi ise yıllık 300 bin tonla 120 bin ton arasında sıralanıyor. Papua Yeni Gine 271 bin ton, Madagaskar 226 bin ton, Burundi 217 bin ton, Ruanda 172 bin ton, Laos 155 bin ton, Orta Afrika Cumhuriyeti 140 bin ton, Japonya 138 bin ton ve Mısır 122 bin ton üretim gerçekleştiriyor.
 
HER BÖLGEDE FARKLI TÜKETİM
 
Anavatanı Amerika kıtası olan vanilya, Afrika ve diğer coğrafyalara getirildiğinde asırlarca sadece süs bitkisi olarak kalmış. Taro da Akdeniz havzasında geçmişte gıda ürünü şeklinde tüketilse de zamanla sadece süs bitkisi gibi kabullenilmiş. Buna özel isimler de bulunarak ‘black magic, diamond head, Hawaii punch, blue Hawaii, white lava ve kona coffee’ deniliyor. Her bölgenin kendisine has yemek çeşidi bulması da bu bitkiye ayrı bir kıymet verdiriyor.
 
TAHILA ALERJİSİ OLANLARA ÖNERİLİYOR
 
Verimli arazilerin daha etkin kullanılmasında özellikle taro ayrı bir özelliğe sahip. Muz, kakao ve kahve ekim alanlarında aynı anda bu bitki de yetiştiriliyor. Dünyada sevmediği coğrafya çok az olup ülkemizde de Antalya ve Mersin illerimizin bazı ilçelerinde son yıllarda binlerce ton taro üretiliyor. Binlerce yıl ötesinden bugünlere kadar varlığı bilinen bu bitki ile asırlardır meşgul olan toplumlarda özellikle Hawaii ve Samoa, Polenezya adalarında bebekler ve küçük çocuklar için mamalar da hazırlanıyor. Özellikle tahıllara alerjisi bulunanlar için öneriliyor.

Bu yazı 16 Eylül 2022 İTOHaber sitesinde yayınlanmıştır.

Share.

Yazar Hakkında

Prof. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi. 1964 yılında Vezirköprü’de doğdu. Merzifon İmam-Hatip Lisesi (1982) ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde (1987) eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye Diyanet Vakfı bursuyla yüksek lisansını (1991) ve doktorasını (1996) Paris’te tamamladı, aynı yıl Üsküdar’da İslam Araştırmaları Merkezi’nde (İSAM) araştırmacı olarak çalışmaya başladı. 2002’de doçentlik unvanı aldı. 2006 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü öğretim üyesi ve bölüm başkanı oldu. 2008-2011 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık’ta Afrika ile ilgili konularda müşavir olarak görev yaptı. 2009 yılında profesörlük unvanı aldı. 2011 yılı Eylül ayında görev değişikliği yaparak İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Siyasi Tarih Anabilim dalına geçiş yaptı. 2013 yılı Mart ayında Afrika ülkelerinden Çad Cumhuriyeti’nin başkenti Encemine’de Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk büyükelçisi olarak göreve başladı ve iki buçuk yıl bu görevini sürdürdükten sonra 2015 yılı Ağustos ayında İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanı olarak tayin edildi. Batı Afrika Ülkelerinden Mali Cumhuriyeti’ndeki ilk ve öğretim seviyesindeki özel eğitim kurumları medreseler üzerine hazırladığı doktora çalışması IRCICA tarafından L’enseignement islamique en Afrique francophone: Les médersas de la République du Mali adıyla Fransızca olarak 2003’de İstanbul’da basıldı. Geçmişten Günümüze Afrika (Kitabevi, İstanbul 2005); Osmanlı-Afrika İlişkileri (Kitabevi, İstanbul 2011/1. baskı, 2013/2. baskı, 2015/3. baskı); Les relations turco-tchadiennes: La politique ottomane en Afrique centrale (TİKA, İstanbul 2014) adlı kitaplarının yanı sıra Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi-İSAM tarafından yayımı tamamlanan İslam Ansiklopedisi için önemli kısmı Afrika hakkında 95 madde yazdı. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde “Afrika”, “Osmanlı Afrikası”, “Osmanlı-Fransa Münasebetleri” ve “Osmanlı’da Dini Hayat” üzerine araştırmalar yapmakta olup bu konularla ilgili basılmış kitapları, farklı dergilerde bu konular hakkında çok sayıda makalesi, yurt içi ve yurt dışında düzenlenen ilmi toplantılarda takdim ettiği tebliğleri yayımlanmış bulunmaktadır. Evli ve üç çocuk babası olup Arapça, Fransızca ve İngilizce yanında Paris Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Milli Enstitüsü’nde (INALCO/Institut National des Langues et Civilisations Orientales) eğitimini aldığı Bambara ve Volof Afrika yerel dilleri ile ilgili dersleri takip etmiştir. Prof. Dr. Ahmet Kavas, hâlihazırda Afrika Araştırmacıları Derneği’nin (AFAM) kurucu başkanlığı görevini yürütmektedir.

Yoruma Kapalı