Afrika’nın dış borcu, 2019’da 546 milyar dolara ulaşmıştı. 2022 itibarıyla Afrika genelinde toplam borçlanma tutarı; 700 milyar doları Sahraaltı Afrika, 100 milyar doları ise Mağrip ülkelerinin olmak üzere 800 milyar doları buldu. Bu borcun beşte biri ise Çin’den alındı.
Afrika’da 1960’lı yıllarda elde edilen bağımsızlıklarla birlikte yeni kurulan devletlerin hazinelerinde kendi kendilerine yetecek kaynakları yoktu. Sömürgeciler tarafından çizilen 85 bin km kara sınırları, ülkelerin adeta ellerini ayaklarını bağlamıştı. Sadece kendilerine takdir edilen coğrafyada, bir taraftan yeni kimlikleri ile diğer taraftan da hızla gelişen güçlü ekonomik yapılara sahiplerle aynı istikamette ilerleyeceklerdi. Atacakları her adım, ancak büyük finans kaynakları ile olabilirdi. Kendilerinde ise bizzat işletmeleri imkansız hammadde kaynakları dışında gelir getirecek başka bir şey yoktu. Hatta yetişmiş insan kaynağından dahi mahrumdular. Ama ne yapıp edip toplumlarının yol, su, elektrik, konut, liman ve daha birçok ihtiyaçlarını karşılayacaklardı.
Kıtadaki bütün ülkelerin 1970’li yıllardaki tüm dış borçları toplamda 6-9 milyar dolar veya en fazla 8 milyar dolar olarak ifade ediliyordu. Yalnız bu miktarı şimdiki rakamla bir tutmamak gerekir. Zira o yıllarda değil milyarlar, milyon dolarlı rakamların konuşulması bile büyük bir meblağı ifade ediyordu. Aradan geçen 50 yıl içinde bu miktar aşırı derecede katlanarak arttı.
REKOR YILLARI
Dünya genelinde 1980’li yıllarda ortaya çıkan ekonomik kriz, çözülmek bir tarafa sıkıntıları daha da katlayarak arttı ve borçları yeniden yapılandırma çalışmaları da başarısızlıkla sonuçlanınca Afrika’nın borçları bir anda 72.5 milyar dolara çıktı. 1990’lı yıllarda ise borçlar artık 184 milyar doları bularak rekor kırmıştı.
Yeni bağımsızlıklarını alanlarla Afrika’da ülke sayısı 50’yi geçmişti ve 2011’de Güney Sudan’ın bağımsızlığı ile 54’e yükseldi. Afrika, Birleşmiş Milletler çatısı altında kıtalar arasında oy sayısıyla en güçlü siyasi konuma sahip kıta olsa da ekonomik olarak her geçen gün daha çok dışarıya bağımlı hale getiriliyor. Bunu da sadece Çin değil, ondan önce başlayan borçlandırma usulüyle yapıyorlar.
Neredeyse 1 trilyon dolar gibi büyük bir borç Afrika ülkelerinin üstesinden gelmesi zor bir seviye olacak. Her ne kadar Asya ülkelerinin borç toplamı 7 trilyon doları bulsa da o kıtanın genel ekonomik gücü içinde ödenme noktasında makul görülüyor.
ÇİN’İN DEVREYE GİRİŞİ
Afrika ülkeleri borç almazsalar ülkelerinin en zaruri ihtiyaçlarını dahi karşılayamıyorlardı. Önlerinde borçlanmadan ilerleme fırsatları yoktu. Eski sömürgeci ülkeler, daha ziyade de özel borçlandırma yapan şirketler vardı. Daha çok da bunlar devreye giriyorlardı.
Fakat beklenen büyük hamleler bir türlü yapılamıyordu. Soğuk Savaş yıllarının devam ettiği dönemde kurulan bu devletler, ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki iki kutuplu dünyanın çatışma ortamında yol aldılar. Bir türlü çağın şartlarına ayak uydurması istenmeyen Afrika ülkeleri ne yapıp edip bu girdaptan çıkmayı bekliyordu. Onların imdadına, Sovyetler’in 1990’lı yılların hemen başında parçalanması yetişti ve 2000’li yıllara kadar ciddi bir nefes aldılar. Bu defa devreye başta Çin olmak üzere Hindistan ve Ortadoğu’daki bazı Körfez ülkeleri girdi. Afrikalı devlet adamlarının birçok alanda bir taraftan eski sömürge başkentlerine bağımlılıkları gevşerken, diğer taraftan önlerine yeni fırsatlar çıktı.
TEMEL SEBEP
Şimdilerde Afrika ve borçlanma denilince akla ilk gelen ülke Çin olarak görülüyor. Bunda çok büyük haklılık payı var. Ancak Afrika’yı ona iten temel sebep ise Avrupalı eski sömürgeciler dahil pek çok ülkenin her alanda desteğe muhtaç bu kıtaya gereken ilgiyi göstermemeleridir. İnşa etmeleri gereken kara ve demiryolları, içme suyu, deniz ve hava limanları, eğitimden sağlığa her türlü altyapı için finans kaynağı acil ihtiyaçtı. Bu konuda kesenin ağzını bir türlü yeteri kadar açmayan Avrupalıların yerini Çinliler almaya başladı. Fakat 2020’li yıllarda bile batılı özel kredi şirketlerinin verdikleri miktarlar, henüz Çin’in çok önünde bir konumda.
Afrika isminin geçtiği her ortamda mutlaka sömürgeciliğin akla gelmesi, aslında bir mantık oyunu gibi ve kasıtlı yapılır. Özellikle de bu kıtanın her türlü kaynağını asırlarca yerel hiçbir idarenin rızasını almadan tüketenler bunu çok yapıyor. En fazla dillendirdikleri konu, sonunda Çin’in borçlandırdığı ülkeleri bir şekilde sömürgeleştireceğine dair öngörüleridir. Bunda haklılık payları elbette ki çok yüksek. Zira en basitinden herkesin örnek gösterdiği Sri Lanka var. Çin tarafından verilen kredilerle ülkenin en hayati konuma sahip limanının yeniden düzenlenmesi için alınan 1.4 milyar dolarlık kredi zamanında ödenmediği için 99 yıllığına bu devasa gelir kapısının kontrolünü ele almış bulunuyor. Kıtayı borç batağına sürüklediği suçlaması ise Çinli devlet adamları ve tüm etkili çevrelerce reddediliyor.
BORÇLULAR LİGİ
Afrika’da hem sömürgecilik döneminde hem de bağımsızlıkla birlikte yaşadığı iç savaş süresince eski sömüren devlet olan Portekiz tarafından hammadde kaynakları çok az tüketilebilen ülkelerden biri Angola idi. Çin, kısa zamanda başta petrol olmak üzere bu ülkenin pek çok hammadde kaynağını elde etme karşılığında özellikle altyapı yatırımları için büyük mali kaynaklar aktardı. Son 20 yılda ülkenin başkenti Luanda başta olmak üzere her tarafı modern binalarla donatıldı. Yalnız bunun bir bedeli vardı ve bugün
25 milyar dolarla Afrika’nın en borçlu ülkesi konumuna düştü. Sadece 2020 yılında Çin’e 6.7 milyar dolar borç ödemesi gerekiyordu.
Bu ülkeyi 13.5 milyar dolarla Etiyopya, 7.3 milyar dolarla Kongo Demokratik Cumhuriyeti, 6.4 milyar dolarla Sudan, 6 milyar dolarla Zambiya, 5.5 milyar dolarla Kamerun, 4.8 milyar dolarla Nijerya ve 3.5 milyar dolarla Gana takip ediyor.
Afrika ülkelerinin en fazla borçlu olduğu ülkeler arasında Çin önde geliyor. Zaten 2015 yılındaki ticaret hacminin 180 milyar doları bulması, 2020 için 400 milyar doların öngörülmesi, bazen her yıl katlanarak giden bir etkileşimi gösteriyordu. Bunların ödemeleri tüm zorluklara rağmen zamanında yapılacakken araya Covid salgınının girmesiyle büyük aksamalar yaşandı.
Çin, uluslararası borçlanma anlaşmalarının yeniden yapılanmaları konusuyla alakalı Paris Formu üyesi değil. Haliyle yaptığı borçlandırmalar, şeffaflıktan uzak kalıyor. Suudi Arabistan’da 2020’de düzenlenen G20 Zirvesi önemli bir adım oldu ve Çin dahil ülkelerin ikili alacaklıların konusu ele alındı. Bu girişim, tarihi bir adım olarak değerlendirildi. Borçlar iptal edilemezdi ama yeniden yapılandırılabilirdi. Toplam 73 ülke arasında 40 Afrika ülkesi vardı ve bunların borçları 2021 Haziran ayına kadar askıya alınarak uzatıldı. Sadece Çin’in 2020’de alacakları 2.1 milyar doları buluyor ve Fransa bu ülkeyi 800 milyon dolar alacakla ikinci sırada takip ediyordu. Böylece G20 üyesi ülkeler toplam 5.3 milyar doları askıya aldı.
ÇIKMAZA GİREN ÜLKELER
Çin, Afrika’nın tüm dış borçları dikkate alındığında, bunun yüzde 31’lik kısmının batılı özel kredi kuruluşlarına ait olduğunu, kendisinin ise yüzde 17 seviyesinde bulunduğunu ileri sürüyor. Yine batılı kredi verenler en az yüzde 5 faiz uygularken, Çin’in faizleri yüzde 2.7 seviyesinde kalıyor.
Ne var ki, tüm bu borçlar, 2012’de Afrikalıların GSYH’sinin neredeyse yüzde 40’ı seviyesindeyken, 2019’da yüzde 62’ye ulaştı. Bazı ülkelerde ise daha yüksek oranları bile görüyor. Angola, Zambiya, Gana ve Gabon gibi ülkeler gelirlerinin yüzde 40’tan fazlasını dış borç ödemelerine ayırıyor.
GELİRİN % 60’I
Özellikle Angola, bu konuda iyice çıkmaza girmiş durumda ve gelirlerinin yüzde 60’lık kısmını dış borçların ödenmesine ayırdığını gösteriyor. Haliyle Çin’in batılı borç verenlere karşı savunması da anlamını yitiriyor.
Yakın zamanda Sri Lanka’ya dönüşecek ülkelerin sayısı artacak görünüyor. Zambiya Telekom İdaresi örneğinde olduğu gibi geçtiğimiz yıllarda bu sürece giren ülkeler arasında yerini aldı. Mısır, Tunus ve Gana gibi ülkeler yakın gelecekte borçlanmada çekecekleri sıkıntıları hissetmeye başladılar bile. Kıta, borçların ödenmesinde zor bir dönemece girdiği için bu konuda meydan okuyacak bir cephe oluşturabilirse süreci rahatlatabilir.
TOPYEKÛN ABANMA
Çin’in Afrika’ya adeta topyekûn abanmasının önü alınacak gibi değil. Zira petrol ve bakır dahil pek çok hammadde kaynağını elde etme karşılığında şu ana kadar kıtanın farklı ülkelerinde altyapı projelerine 148 milyar dolar yatırım yaptı. Yeni ipek yolları inşası için giriştiği bu atılım, kendisinden mali kaynak talep eden ülkeleri ileride ödenip ödenmeyeceğine bakmadan asıl amacının borçlandırma olduğu ithamıyla karşılaşıyor. Borç verme yöntemi ise silo etkisinde olup hiç kimse, kimin nereye, ne kadar kredi aktardığı konusunda bilgi sahibi olamıyor. 232 milyar dolar olan Afrika’nın dış borcu, 2019’da 546 milyar dolara ulaşmıştı. Bu miktar, 2022 itibarıyla Afrika genelinde yapılanlarla 700 milyar doları Sahraaltı Afrika, 100 milyar doları ise Mağrip ülkelerinin olmak üzere toplamda 800 milyar doları buldu ve bunun beşte biri Çinlilerce verildi.
Bu yazı 6 Mart 2023 tarihinde İTOHaber sitesinde yayınlanmıştır.