Akdeniz’de İnsan/Göçmen Kaçakçılığı Sorunu: Libya Örneği

0

Giriş

Yoksulluk ve çatışmalar Akdeniz’in güneyinde yaşayan halkları kuzeyde daha iyi bir gelecek aramaya itmektedir. Varış noktası olmaktan rahatsızlık ve endişe duyan Avrupalı devletlerin gündemini ise bu trajik gerçekliğin güvenlik boyutu meşgul etmektedir. Özellikle Arap Baharı sonrasında giderek artan düzensiz göç karşısında sınırlarını güçlendiren ve yasal önlemleri artıran bu devletler, göçmen ve mültecileri daha fazla risk almaya ve yasadışı yollara yönelmeye itmiştir. İnsan/Göçmen kaçakçılığı (migrant smuggling) için uygun bir ortam hazırlayan bu durum, organize ve yasadışı örgütlerin yanı sıra bunlara olan talebin de artmasına neden olmuştur. Özellikle Sahraaltı Afrika-Avrupa güzergâhında transit bir bölgeye dönüşen Kuzey Afrika’da insan/göçmen kaçakçılığı kontrol edilemez bir şekilde yaygınlaşmış ve ekonomik bir sektöre dönüşmüştür. Nitekim bölgedeki ülkelerden biri olan Libya, Kaddafi’nin devrilmesinin ardından artan kaçakçılık faaliyetleri nedeniyle “Avrupa’ya açılan bir kapı” veya “Avrupa’nın yeni sınırı” olarak anılacaktır. Orta Akdeniz güzergâhında gerçekleşen insan hareketliliğinin merkezinde yer alan Libya, çeşitli düzenleme ve müdahalelere rağmen bugün halen düzensiz göç sorunu ile mücadele etmektedir.

Libya Üzerinden Gerçekleştirilen Düzensiz Göç

İnsan/Göçmen kaçakçılığının en yaygın kabul gören tanımı, 2000 yılında imzalanan ve 2003 yılında yürürlüğe giren Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı BM Sözleşmesi’ne ek olarak hazırlanan Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokol’ünde yapılmıştır. Metinde göçmen kaçakçılığı “direkt veya dolaylı olarak mali veya herhangi bir maddi çıkar sağlama amacıyla bir kişinin daimi ikamet sahibi veya vatandaşı olmadığı bir ülke içerisine yasadışı girişinin sağlanması” olarak tanımlanmıştır.

Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin (UNODC) araştırmasına göre 2016 yılında en az 2,5 milyon kişi, kaçakçılık yoluyla ülkesini terk etmiştir. Bu sayının 375 bini Akdeniz üzerinden Avrupa’ya geçerken 480 bini ise Sahraaltı Afrika ülkelerinden Kuzey Afrika’ya geçmiştir. 2016 tarihli bir Europol raporu, Avrupa’ya ulaşan göçmenlerin %90’ının sınırı geçebilmek için yasal olmayan yollara başvurduğunu ve bunun önemli bir bölümünün de Libya üzerinden gerçekleştiğini göstermektedir. Nitekim yine aynı yıla ait verilere göre, 181 bin kişi Libya’nın da içinde bulunduğu Orta Akdeniz güzergâhını kullanarak Avrupa kıyılarına ulaşmıştır.

Yasadışı yollarla Libya sınırlarını aşmaya çalışan göçmenlerin neredeyse tamamı kaçakçılardan veya suç şebekelerinden yardım almaktadır. Bunda güvenlik endişelerinin yanı sıra coğrafi zorluklar da etkili olmaktadır. Zira yardım almadan ülkenin güneyini (Sahra’yı) ve kuzeyini (Akdeniz’i) geçmek, her şeyini geride bırakmış ve tamamen savunmasız bu insanlar için pek mümkün değildir. Bu durum, Libya’nın geniş ama büyük ölçüde kontrolsüz sınırlarında yaşanan yasadışı hareketliliğe bir yenisi daha, “insan” kaçakçılığını ekleyecektir.

Şunu da belirtmek gerekir ki, ülkeye yasadışı yollarla giren göçmen veya mültecilerin tamamının hedefi Avrupa’ya ulaşmak değildir. Özellikle Kaddafi döneminde Libya’ya çalışmak ve yerleşmek için gelen önemli bir nüfustan bahsetmek mümkünse de; 2011 yılında başlayan iç savaş sonrasında bu sayıda önemli bir düşüş yaşanmıştır. Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) 2020 yılı verilerine göre Libya’da hâlihazırda 625 bin göçmen bulunmaktadır. Büyük bir bölümü Nijer (128.000), Çad (102.000), Mısır (102.000), Sudan (75.000) ve Nijerya (50.000) vatandaşı olan bu göçmenlerin bir kısmı Avrupa’ya geçmek için uygun zamanı beklerken, diğer bir kısmı ise gerek ekonomik zorluklar gerekse alınan güvenlik tedbirleri nedeniyle Libya’da yeni bir yaşam kurmaya çalışmaktadır.

Göç Güzergâhları ve Kaçakçılık Yöntemleri

Libya’ya gerçekleştirilen göçleri 4 bölgesel kategoride toplamak mümkündür.

  • Ekonomik sebepler dolayısıyla komşu ülkelerden (Nijer, Çad, Sudan, Mısır ve Tunus), Libya’ya yerleşmek üzere gerçekleştirilen göçler.
  • Ekonomik sebepler dolayısıyla Batı ve Orta Afrika ülkelerinden (Nijerya, Gine, Fildişi Sahili, Gambiya, Senegal, Gana, Mali ve Kamerun) çoğunlukla Libya’ya yerleşmek üzere gerçekleştirilen göçler.
  • Siyasi baskılar, bitmek bilmeyen çatışmalar ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle Doğu Afrika ülkelerinden (Eritre, Somali, Etiyopya ve Sudan), Avrupa’ya geçmek üzere geçekleştirilen göçler.
  • Afrika kıtasının dışındaki ülkelerden (Bangladeş, Suriye, Filistin ve Irak), Avrupa’ya geçmek üzere geçekleştirilen göçler.

Yukarıda ismi geçen ülkelerden Libya sınırını geçmek isteyen göçmenler, iki farklı kaçakçılık yönteminden birini tercih etmektedirler. Bunlardan ilki “organize” yolculuklar (organised journeys) olarak adlandırılmaktadır. Hareket edilen ülkeden (çoğunlukla Doğu Afrika’dan) varış ülkesine kadar eksiksiz bir süreci içeren bu tür yolculuklar, ulus-ötesi bir kaçakçılık ağı tarafından organize edilmektedir. Yol boyunca göçmenlerin temel barınma ve yiyecek ihtiyacı karşılanmaktadır. Kaçakçılara çoğunlukla tek seferde ödeme yapılır ve ortalama ücret 5.000 dolardır. Organize kaçakçılığı tercih edenlerin birçoğu Avrupa’ya gitmeyi hedeflediğinden Libya’da nadiren konaklama yapılır. Kıyıya varış süresi 2-3 haftayı bulabilmektedir.

Bir diğer seçenek ise “aşamalı” yolculuklardır (step-by-step journeys). Organize yolculuktan farklı olarak; çoğu zaman birbiri ile ilişkisi olmayan farklı kaçakçı grupları tarafından planlanır, sık ve uzun süreli konaklamalar yapılır, daha düşük ücretlerle gerçekleştirilir ve hedefe aylar sonra varılır. Her aşamada farklı kişilere ödeme yapılmaktadır ve ücrete çoğunlukla yiyecek ve konaklama dâhil değildir. Daha düşük ücretlerle gerçekleştirilmesine rağmen, ekonomik durumları yetersiz olan göçmenler her aşamada durup bir sonraki aşamayı finanse etmek için çalışmak zorunda kalabilmektedirler. Bu kaçakçılık yöntemini kullanan insanlar, çoğunlukla Batı ve Orta Afrika ülkelerinin vatandaşıdır.

Yukarıda saydığımız yollarla Libya sınırını aşan göçmenlerin bir sonraki hedefi ya istihdama dâhil olabilecekleri bir şehir ya da yeni bir yolculuk için hareket edecekleri Akdeniz kıyıları olmaktadır. Doğu (Türkiye ve Yunanistan), Orta (Tunus, Libya ve Mısır) ve Batı (Fas ve Cezayir) olmak üzere üç göç güzergâhına ayrılan Akdeniz’de, orta hat göçmenlerin en çok tercih ettiği güzergâhtır. Libya’nın; Zaviya, Misrata, Trablus, Sirte, Bingazi, Derne ve Tobruk gibi kıyı şehirlerinde yoğunlaşan kaçakçılık faaliyetleri, hem Akdeniz’de yaşanan göç hareketliliğinin hem de denizde yaşanan ölümlerin en büyük sebebi olarak kabul edilmektedir. Bu şehirlerden hareket eden botların varış noktası çoğunlukla İtalya’nın Lampedusa Adası olmaktadır. Sicilya’ya 213, Trablus’a ise 296 km uzaklığında yer alan bu ada, son zamanlarda Akdeniz’deki yasadışı göç hareketliliğinin merkezi haline gelmiştir. Nitekim 2003 ile 2012 yılları arasında Libya kıyılarından hareket eden toplam 206 bin göçmenin yaklaşık 190 bininin varış noktası Lampedusa olmuştur. Geriye kalanların bir kısmı Malta’ya ulaşırken bir kısmı da batan bot ve teknelerde hayatını kaybetmiştir. Göç nedeniyle Akdeniz’de en fazla can kaybının yaşandığı 2016 yılında Orta Akdeniz güzergâhında toplam 4.581 ölüm vakası yaşanmıştır. Bu sayı, alınan tedbirler nedeniyle 2017 yılında 2.853, 2018 yılında 1.314, 2019 yılında 1.262 ve 2020 yılında 983’lere kadar düşmüştür. Bu üzücü tablonun oluşmasında kaçakçıların sorumluluğu göz ardı edilemezse de, insanları bu yollara iten ülkeleri ve Avrupa’nın sınır rejiminin ırkçı şiddetini de unutmamak gerekir.

Kaçakçılığın Ekonomik Boyutu

Her kaçakçılık güzergâhının bedeli zorluğuna, uzunluğuna ve talep edilişine göre değişiklik göstermektedir. IOM 2020 verilerine göre bazı ülkelerden Libya’ya yasadışı yollarla giriş yapmanın maliyeti şu şekildedir: Cezayir 626$, Bangladeş 3.345$, Burkina Faso 1.080$, Çad 630$, Eritre 4.000$, Mısır 1.050$, Nijer 780$, Nijerya 1.500$, Somali 2.000-3500$, Tunus 216$.

İnsan/göçmen kaçakçılığının ekonomik boyutu, çoğunlukla taraflar arasındaki nakit para akışıyla ilişkili olsa da göçmenlerin mağduriyeti ile sonuçlanan farklı yasadışı yöntemleri de içinde barındırmaktadır. Nakit olarak karşılanamayan yolculuk maliyetleri, kişilerin zorla çalıştırılmasına veya suç örgütleri arasında alınıp-satılmasına neden olabilmektedir. Nitekim, yukarıda saydığımız ücretleri ödemekte güçlük çeken göçmenlerin birçoğu, yolculuklarını tamamlayabilmek için kaçakçıların kontörlü altında çalıştırılmaktadırlar. Bu andan itibaren taraflar arasındaki rızaya bağlı ilişki, artık kölelik ilişkisine dönüşmektedir. BM tarafından hazırlanan bir rapora göre, genellikle yerli halkın yapmayı tercih etmediği işlerde kullanılan bu insanlar, eğitim veya koruyucu ekipman verilmeksizin mayın temizliğinde dahi çalıştırıldıkları tespit edilmiştir.

İnsan/Göçmen kaçakçılığının diğer bir ekonomik boyutu ise insan ticaretidir (human trafficking). Bu iki yasadışı faaliyetin en temel farkı, ilkinde eylem kaçırılan kişinin rızasıyla gerçekleşirken, ikincisinde rıza aranmaksızın zorla alıkoyma söz konusudur. Göçmenlerin rızası daha büyük çıkarlar için ihmal edilebildiğinden ikisi arasındaki sınır oldukça geçirgendir. Çadlı, Sudanlı ve Libyalı kaçakçıların çölün ortasına geldikleri zaman daha fazla para istemeleriyle başlayan süreç, göçmenlerin bu talebi reddetmesiyle alıkoyma ve en nihayetinde insan canının ticarete konu olmasıyla sonuçlanmaktadır. Ancak fidyenin ödenmesiyle serbest bırakılan göçmenler, istenilen miktar toplanılana kadar tutsak kalırlar.  Yasadışı olarak elde edilen bu paradan yararlananlar arasında yalnızca tacirler değil, aynı zamanda yaşananlara göz yuman veya destek olan devlet yetkilileri de vardır.

Alınan Önlemler veya Güvenlikleştirme Politikaları

Avrupa Birliği, her geçen gün daha fazla tehdit olarak algıladığı ve birçok sosyoekonomik ve toplumsal problemin sorumlusu olarak kabul ettiği göçe karşı çeşitli düzenlemeler gerçekleştirerek önlemler almaya çalışmıştır. Bu çerçevede hayata geçirilen politika ve uygulamaların ortak noktası, her birinin güvenlik odaklı hazırlanmış olmasıdır. Güvenlikleştirme söylemiyle ele alınan göç meselesi muhtevasında; işsizlik, barınma sorunları, örgütlü suçların artması gibi toplumsal, ekonomik ve sosyal güvenliğe ilişkin sorunlar için göçmenlerin hedef gösterilmesini ve buna yönelik tedbirler alınmasını barındırmaktadır. Akdeniz’de ölüme terkedilen veya tüm tehlikelere rağmen ülkelerine geri gönderilen insanların hayatı ise bu bağlamın bir parçası olmaktan çok uzaktır. Şunu da belirtmek gerekir ki, söz konusu söylem çerçevesinde hazırlanan projeler, imzalanan anlaşmalar ve gerçekleştirilen operasyonlara rağmen Akdeniz, bugün dahi göç güzergâhı olarak kullanılmaya ve yüzlerce insan için umut kaynağı olmaya devam etmektedir.

Avrupa ülkelerinin söz konusu tutumunu Libya örneğinde incelemek gerekirse eğer, özellikle İtalya’nın eylemlerine dikkat çekmek gerekecektir. Zira İtalya, gerek Kaddafi döneminde gerekse Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) döneminde bu güvenlik tehdidine karşı çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Bunlardan en dikkat çekici olanı 2008’de imzalan Libya-İtalyan Dostluk Anlaşması’dır. Yasadışı göçün engellenmesine ilişkin kurulacak işbirliğinin çerçevesini çizen anlaşmada; Akdeniz’de ortak devriyelerle denetim yapılması, Libya’nın güneyindeki göçü engellemek için ortak hareket edilmesi ve bu konuda Libya ile AB arasında “siyasi arabuluculuk” yapılması kararları alınmıştır. Ayrıca denizde yakalanan veya Lampedusa Adası’na ulaşan göçmenlerin Libya’ya geri götürülmesi kararlaştırılmıştır. Fakat bu son madde, 1951 Cenevre Sözleşmesi’nde yer alan “bireylerin özgürlüklerinin risk altında olduğu veya mülteci statüsü için başvuru yapamayacakları ülkelere geri gönderilemeyeceği” ilkesinin ihlali şeklide yorumlanmış ve eleştirilmiştir.

Daha yakın bir tarih olan Şubat 2017’de ise, İtalya Başbakanı Paolo Gentiloni ile eski Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Başbakanı Fayez el-Sarrac’ın imzalayacağı bir Mutabakat Zaptı hazırlanmıştır. Bu metne göre Roma, Trablus hükümetinin sınır güvenliğini artırması ve insan/göçmen kaçakçılığı ile daha güçlü mücadele etmesi için eğitim ve ekipman desteği verecektir. İtalyanların -baskı ve- destekleriyle sahada da karşılık bulan bu girişim, Avrupa’ya giden insanların sayısını azaltma, kaçakçıları engelleme ve Akdeniz’deki denetimleri artırma hususunda önemli bir adım sayılmıştır. Söz konusu anlaşmayla Libya kıyılarına daha fazla müdahale etme yetkisi kazanan İtalya hükümeti, bu süreçte kendi kıyılarında da sert önlemler almıştır. Öyle ki, denizden göçmen kurtaran uluslararası yardım gemilerine dahi limanlarını kapatmıştır. Bu aşırı sağcı-popülist politika başta İtalya olmak üzere tüm Avrupa’nın göçmen politikasına yön veren ana unsur olarak bugün de varlığını sürdürmektedir. IOM, birçok kez Avrupa Birliği’ni ve uluslararası toplumu, savunmasız insanların Libya’ya geri gönderilmesini durdurmak hususunda uyarmışsa da bir sonuç alamamıştır.

2018 yılında İtalya Parlamentosu tarafından onaylanan ve “Salvini kararnamesi” olarak da anılan yeni göç yasası, sağcı-popülist söylemin resmî bir belgesi haline gelmiştir. Eski İçişleri Bakanı Matteo Salvini’nin mimarı olduğu bu düzenleme çerçevesinde, insani koruma statüsü almak zorlaştırılmış ve sığınma başvurusunda bulunanların koşulları ağırlaştırılmıştır. Dahası Salvini, “BM Küresel Göç Sözleşmesi” olarak da bilinen, tam adıyla Güvenli, Kurallı ve Düzenli Göç için Küresel Sözleşme’ni imzalamayacaklarını belirtmiştir. Daha sert önlemler alarak Akdeniz’deki insan hareketliliğine son verilemediği defalarca tecrübe edilmesine rağmen özelde İtalya’nın, genelde ise Avrupa Birliği’nin beyhude çabaları bugün dahi devam etmektedir.

Kaynakça:

Ciara Aucoin ve Jihane Ben Yahia (2019), “Migrant smuggling and Human Trafficking from Libya to Europe: What does the media say?”, https://enact-africa.s3.amazonaws.com/site/uploads/2019-29-04-migrants-smuggling-policy-brief.pdf adresinden erişilmiştir.

IOM (2020), “Libya’s Migrant Report”, https://migration.iom.int/reports/libya-%E2%80%94-migrant-report-30-march-april-2020, adresinden erişilmiştir.

Marie-Cecile Darme, Tahar Benattia ve Hind Kinani (2017), “Mixed Migration Trends in Libya: Changing Dynamics and Protection Challenges”, https://www.unhcr.org/595a02b44.pdf adresinden erişilmiştir.

Mark Micallef ve Tuesday Reitano (2017), “The Anti-Human Smuggling Business and Libya’s Political End Game”, https://globalinitiative.net/wp-content/uploads/2018/01/Libya_ISS_Smuggling.pdf, adresinden erişilmiştir.

Paolo Campana (2017), Out of Africa: The Organization of Migrant Smuggling Across the Mediterranean, European Journal of Criminology, 1– 22.

UNODC (2018), “Global Study on Smuggling of Migrants”, https://www.unodc.org/documents/data-and-analysis/glosom/GLOSOM_2018_web_small.pdf adresinden erişilmiştir.

Zakariya El Zaidy (2019), “EU Migration Policy Towards Libya”, http://library.fes.de/pdf-files/bueros/tunesien/15544.pdf adresinden erişilmiştir.

Eva Svoboda (2016), “Migration in Libya Transit zone or final destination?”, https://odi.org/en/publications/migration-in-libya-transit-zone-or-final-destination/, adresinden erişilmiştir.

Share.

Yazar Hakkında

Mustafa Yasir Kurt, 1995 yılında Ilgın/Konya’da doğdu. İlköğretim ve lise eğitimini İnegöl/Bursa’da tamamladı. 2018 yılında İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. 2018-2019 eğitim yılında başlamış olduğu İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler anabilim dalında tezli yüksek lisans eğitimine devam etmektedir. İleri düzeyde İngilizce, orta düzeyde Farsça bilmektedir. İlgi alanları arasında uluslararası güvenlik, Ortadoğu-Afrika ilişkileri ve Orta Afrika yer almaktadır.

Yoruma Kapalı