Belçika’nın Sömürgecilik Geçmişiyle Yüzleşmesi: 60 Yıl Sonra Gelen Özür

0

Belçika Başbakanı Charles Michel, 4 Nisan Perşembe günü parlamentoda yaptığı bir konuşmada sömürge sürecinde kaçırılan ve ayrımcılığa maruz kalan melez (métis) çocuklar için özür diledi. 60 yıl sonra gelen bu özür sosyal medyada ve belli platformlarda tartışılsa da en azından bir şeylerin değiştiğini göstermektedir. Değişen bu şey ise tarihin hafızasında hiçbir şeyin silinmediği ve günü gelince kendisini açığa çıkaracağı gerçeğidir.

Peki, melez ya da Fransızca deyimiyle “métis” sömürgecilik bağlamında tam olarak neyi ifade etmektedir? Aslında sömürge uygulamalarının tarihsel arka planında saklı olan bu sorunun cevabı sömürgeci zihniyetin işleyişleri ilgili bize bazı nüanslar vermektedir.

1959-1962 yılları arası Beyaz Avrupalı yerleşimci erkeklerin Kongo, Ruanda ve Burundi’de geleneksel adetler usulünce evlendikleri yerli kadınlardan olan çocuklar Belçika için tehdit olarak algılandı ve Belçika Hükümeti bu evlilikleri çıkarttığı kanunlarla geçersiz kabul etti. Doğan çocukları ise annelerinden ve yaşadıkları yerlerden kopararak yatılı okullara gönderdiler. Bu süreçte Katolik Kilisesi kilit bir rol oynadı. Tarihçiler tahminen 10 bin ila 20 bin çocuğun ebeveynlerinden -çoğunlukla bekar Afrika annelerinden- ayrı tutulduklarını ve Ruanda’da Katolik Kilisesi tarafından işletilen yetimhanelere ve okullara yerleştirildiklerini belirtmektedir.

Belçika Katolik Kilisesi 2017 yılında melez (metis) çocukların kaçırılmasına, ailelerinden ayrılmasına ve karma ırk evliliklerinin yasaklanması süreçlerine iştirak ettiği için özür diledi. 25 Nisan 2017’de Belçika Katolik Kilisesi’nin yayınladığı “Problématique Des Métis Issus de la Colonisation Belge en Afrique” adlı bildiride Belçikalı Piskopos şunları ifade etmiştir: “Pek çoğu annelerini ve babalarını hiç tanımadı ve birçok anne, çocuklarını bir daha hiç görmedi. Uzun süre boyunca sivil haklarını tam olarak kullanamadılar ve çoğu kendisini Belçika toplumunun bir köşesinde güvensiz ve zor şartlar içinde buldu… Katolik Kilisesi’nin bu işte oynadığı rolden dolayı özür dileriz.”

Afrika’da bağımsızlık süreçlerinin başlamasıyla bölgedeki Katolik görevliler çocukların durumuyla ilgili endişelendiğini belirterek 1000 kadar melez çocuğu annelerine zorla imzalattıkları belgelerle Belçika’ya götürdüler. Belçika Melezler Derneği (Belgian Association of Metis) yöneticisi olan François Milliex, Belçika için bu çocukların bir sorun yarattığını, sorunu en aza indirmek için, bu çocukları iki yaşından itibaren kaçırdıklarını ve onları hem Avrupa hem de Afrika dünyasından bağlantılarını kesmek için yatılı okullara yerleştirdiklerini ifade etmektedir. İlerleyen süreçlerde çocukların bir kısmı Avrupalı ailelere evlatlık olarak verildi bir kısmı da Belçika’da yatılı okullarda devam ettiler. Çoğu bugün hala yaşamaktadır. Bu süreci kendisinin ve ailesinin tecrübe ettiği 65 yaşındaki Belçikalı mühendis ve amatör tarihçi Kongo doğumlu Assumani Budagwa,  (aynı zamanda melez çocuklarla ilgili Belçika Parlamentosu’na sunulan yasa tasarısının yazarlarından biri) sömürgecilik dönemlerinde farklı renkli ebeveynlerden doğan çocukların, her zaman sömürgeci girişime, kârlara, prestij ve beyaz ırkın egemenliğine yönelik bir tehdit olarak kabul edildiğini söylerken aslında ayrımcılığın arka planındaki motivasyonu ifade etmiştir.

Melez çocukların o dönemde Belçikalılar için tehdit olarak algılanmasının tarihsel gerekçelerinden biri ise 1869-1870 yıllarında Kanada’da vuku bulan “Melezlerin” baş rol oynadığı “Red River Ayaklanması” dır. Aynı şekilde Kanada’ya yerleşen İngilizler-“Beyaz Adam” ve yerel insanların çocuklarından oluşan bu melez topluluk, Red River ve Rupert’s Land bölgelerinde halkı örgütleyerek siyasi bir başarı kazanmıştı. Buna benzer bir hadisenin tekrar vuku bulmasından duyulan endişeyle Belçika Hükümeti Kongo’daki “melezleri” ne kendi aralarına kabul ettiler ne de ailelerinden onları ayırarak siyahî halkla bağlantı kurmalarını sağladılar.

Belçika Hükümeti’nin 60 yıl sonra özür dilemesi sosyal medyada Afrikalı gençler ve bazı uzmanlar tarafından çok da samimi/gerçekçi karşılanmadı ve özrün çok geç gerçekleştiği söylendi. Zira onların nazarında bu özrün ancak sorumluluk getirecek adımlar atıldığında bir anlamı olabilirdi. Belçika Hükümeti geçen yıl sömürge geçmişini yeniden değerlendirmek için yasa tasarısı sunarak birkaç adım atmasının ve bu sene özür dilemesinin arkasındaki zorlayıcı güç ise Afrikalılar tarafından bunun gündeme getirilmesindeki ısrar oldu.  Avrupa’daki politikacıların büyüyen bir Afrika diasporasından ve Avrupa toplumunda gizli ırkçılık ve ayrımcılığın üstesinden gelmek için sömürge tarihine yeni bir ışık tutmak isteyen daha genç bir neslin baskısı altında oldukları bir zamanda bu durumun ortaya çıkması hiç de tesadüf değildir.

Daha önce ismini zikrettiğimiz ve sömürgecilik döneminde yaşanan bu hadiselerin anlatıldığı Noirs-Blancs Métis adlı kitabın yazarı Assumani Budagwa Belçika Başbakanı’nın özrünü yetersiz gören birçok tarihçinin aksine duruma iyimser yaklaşır: “Halklar nadiren ve büyük bir güçlük çekerek hatalarını ve tarihi suçlardaki sorumluluklarını kabul ederler. Başbakanlık bildirgesi, Belçika halkı adına yapıldığı için tarihi ve koloni sürecinin kötü sürecini silmediği için semboliktir.”

Bu sürecin daha başlangıç olduğu ve ilerleyen zamanlarda bu karanlık tarihin daha fazla aydınlatılmasına yönelik hükümete baskıların yapılacağının sinyalleri şimdiden verilmektedir. Ne ölçüde başarılı olunur o tartışılır. Fakat Belçika, Katolik Kilisesi ve Avrupa’nın diğer sömürgeci güçleri bir şekilde tarihteki karanlık yüzleriyle geçiştirilecek özürlerle değil, sahici sorumluluk ve bugün için inisiyatif içeren eylem değeri olan özürlerle ve yüksek tazminat ödemeleriyle Afrika halkına kendini bir nebze de olsa affettirebilir. Dolayısıyla bugün Belçika parlamentosunda yaşananlar ise şu an için sadece sembolik bir değer taşımaktadır.

Share.

Yazar Hakkında

Muhammed Salih Demirtaş, 1993 yılında Kocaeli/İzmit'te doğdu. Kocaeli’nde geçen ilköğretim ve lise eğitiminin ardından, 2017 yılında Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (İngilizce) Bölümünden mezun oldu. 2018 yılında İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim dalında başladığı yüksek lisans eğitimine devam etmektedir. İlgi alanları; post-kolonyalizm, Afrika’da barış ve çatışma çözümlemeleridir.

Yorum Yap