BRICS: Afrika İçin Fırsat Mı, Yeni Bir Tuzak Mı?

0

AB-ABD Ortaklığı ile BRICS’in Çatışma Noktası: Afrika

20. yüzyılda Afrika’yı her yönden kendilerinin mülkü ilan edip sahiplenen Avrupalılar, bu alışkanlıklarının devam etmesi için olağanüstü çaba sarf ediyorlar. Gerçi Sovyetler Birliği yıkılmadan kısa süre önce kıta genelindeki sömürgeciliğe karşı başlattığı hareketlerle pek çok mevzi kazanmış ve yeni yeni bağımsızlıkların elde edilmeleriyle çoğu zaman darbelerle iktidara gelen genç kuşak yöneticiler sayesinde istikametler Paris, Londra, Lizbon, Brüksel, Madrid ve Roma yerine Moskova, hatta Çin’e yönlendiriliyordu. Bunun için on binlerce Afrikalı genç Sovyet eğitim kurumlarında yetiştirildi. “Kafesteki kuş” misali devasa kıtanın yerlileri yavaş yavaş ellerinden uçmak üzereydiler. 1990’lı yıllarda dünyada yaşanan en köklü değişim şüphesiz Doğu Bloğu’nun çökmesi oldu. Bir anda tüm coğrafyalarda iki kutuplu düzen bozuldu ve bundan en karlı çıkanlar üzerlerinde oynanan büyük oyunların kurbanları Asya ve Afrika, hatta Latin Amerika ülkeleri vatandaşlarıydı. Her alanda kalkınmanın önünü tıkayan ana engellerden birisi ortadan kalkınca tarihin en köklü medeniyetlerine ev sahipliği yapan Afrika Fenike, Roma, Bizans, hatta modern çağ sömürgecilerinin tarihte güçlerine güç katarak kurdukları küresel hükümranlıklar gibi gelecekte de benzeri gelişmeler yine kendisinde yaşanacağı öngörüsünün giderek gerçekleştiğine şahitlik etmeye başladı.

BRICS: Yeni Meydan Okumanın Adı

Batılılar Afrika’nın kendilerine katacağı değerleri uzun ve çok yorucu çalışmaları ile belirlemişler ve ellerine geçirdikleri imkânlarla hiçbir kural dinlemeden 30 milyon kilometrekarelik büyük bir coğrafyaya rahatça çökmüşlerdi. Fakat bu dev kıtanın taliplilerinin mutlaka artacağını ve ellerinde Ortaçağ dönemleri gibi asırlarca tutulamayacağının da bilincindeydiler. Yeni gelişmelerle 21. yüzyılın henüz başında dünyanın bu bölgesinde ciddi gerilim hatlarının şimdiden döşendiği bir dönemece girildi. Nelson Mandela’nın da 100. doğum yıldönümüne denk getirilen 25-27 Temmuz 2018 tarihleri arasında Güney Afrika’da düzenlenen 10. BRICS Zirvesi aslında Avrupalıların ABD destekli “tek taraflı ve korumacı” tavırlarına karşı “çok taraflı ve karşılıklı ticaret” çerçevesine oturtulan imkânlardan istifadeyi hedeflemesiyle benzeri görülmemiş bir meydan okumaya dönüştü. 2005 yılında eski sömürgecilerin etkinliklerini kaldıkları yerden sürdürebilme telaşı ile alanda varlıklarını korumak üzere ABD’nin sahada öncü rolünü üstlenip ardına da kendileri konuşlandılar. Asıl niyetleri bu ülkenin başta Çin, hatta AB ile girdiği “ticaret savaşı” temelli “kazananı” olmayacak, ama büyük kaybedeni yine Afrika gibi görünen “menfaat çatışması” yüzünden Donald Trump’ın eli uluslararası alanda giderek zayıflayacak, ya da kendi hedeflediği doğrultuda geçmiş asırlardaki gibi koyacağı tek taraflı kurallarla güçlenecek.

BRICS şimdiden uluslararası çevrelerde giderek merak uyandıran bir süreci başlattı. Bu oluşumun adı zikredilince önce Afrika’nın akla gelmesi ise ister istemez bir tür tezat teşkil ediyor. Oysaki kurumsal olarak bu 5’li yapının en zayıf halkası Güney Afrika Cumhuriyeti’dir. 2017’de kurdukları BRICS Kalkınma Bankası’na Çin 40 milyar dolar, Rusya, Hindistan ve Brezilya’nın her biri 18 milyar dolar sermaye koymuşken ülkenin ekonomik olarak ayakta kalabilmesi için birçok sıkıntılarla boğuşan bu ülke sadece 5 milyar dolar ile katılım sağlayabildi. Eğer bu iştiraklere kıta dışından bir bakış açısı ile yaklaşılırsa 100 milyarlık kaynağın sadece %5’i ile ne kadar etkinlik sağlanır? Acaba bu kurucu dört ülke Güney Afrika Cumhuriyeti üzerinden tüm kıta ülkelerine de gizli ajandalarla ayrıca bir meydan okuma da bulunmakta mıdır?

Unutulmaması gereken nokta Asya’nın en büyük üç gücü demek olan Çin, Hindistan ve Rusya’yla, Afrika’nın ekonomik bakımdan en güçlüsü Güney Afrika’yla ve de Güney Amerika’nın da ciddi gelecek vaat eden ülkesi Brezilya ile temsil edilmesi başarılı bir hamledir. Bu yapı içinde her üç kıtanın diğer ülkelerine de eşdeğer olmazsa bile ciddi fırsatlar verebilir mi? Yani bundan böyle AB-ABD merkezli dünyaya meydan okuyan ve hükümranlık tavrından vazgeçmeyen klasikleşmiş ve gelecek için umut vaat etmeyen, hatta geçmişi hatırlatan tavırların durdurulması mümkün müdür? Sovyetler gibi beklenmedik bir anda güçleri tükenir mi, şimdiden kestirmek zor olmakla birlikte tüm dikkatleri üzerlerine çektikleri de bir gerçek. AB’nin genelde boy gösterisine dönen çok şatafatlı AB-Afrika Zirveleri ile kıyaslandığında BRICS daha özel ve artı değerlerle gelecek vaat etme hesaplarıyla gündeme geliyor.

BRICS Nasıl Kuruldu ve Giderek Genişleyen Coğrafyasında Başarılı Olabilir Mi?

İlk defa 2006 yılından itibaren düzenli olarak Brezilya, Çin, Hindistan ve Rusya Dışişleri Bakanlarının toplantılarının bir neticesi olarak bir platformun oluşturulması kararlaştırıldı. 2001’den itibaren yapılan çalışmalar hazırlık mahiyetindeydi. 16 Haziran 2009 günü Rusya’nın ev sahipliğinde Yekaterinburg şehrinde bir araya gelen Brezilya, Çin ve Hindistan dörtlüsü siyasi anlamda da kurumsallaştılar. Güney Afrika Cumhuriyeti ise bu birlikteliğe 2011’de kabul edildi. Meksika, Güney Kore ve Türkiye’nin bu yapıya dahil edilip edilmemesine belli bir süreç sonrasında karar verilebilir. Aslında bu ülkeler BRICS konusunda çok aceleci de davranmıyorlar, zira üç Asya devinin çeşitli alanlardaki hantallıkları bir süre sonra yeni sıkıntıları beraberinde getirebilir. Yine de 12 yılın geride bırakıldığı 2018 yılındaki bu 10. zirve ile sadece kendi aralarında değil, yeni konukları ile daha da etkin olacaklarını şimdiden gösterdiler. 8 Afrikalı devletbaşkanı ile bu sene 27 üyesi de bu kıtadan olan 57 farklı ülkenin temsil edildiği İslam İşbirliği Teşkilatı’nın dönem başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyeti Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın davet edilmesiyle BRICS’in faaliyet alanının daha da genişleyebileceği ihtimali biraz daha belirginleşti.

Şartlar ister istemez Afrika’yı 21. yüzyıl içinde dikkatleri en fazla üzerine çekecek kıta olmaya zorluyor. Asya, Avrupa ve Amerika ile kıyas edildiğinde yeraltı kaynaklarının alabildiğine çeşitliliğine rağmen yerlilerce mahallince mamul hale getirilip ticari meta olarak kullanılması istenmiyor. Bunları daha fazla kullanabilmek için gerekli her türlü yatırım için ise ayrılan ve verilen miktarlar karşısında ödenmesi asla mümkün olmayan kredilerle ülkeler her açıdan mecburi işbirliğine zorlanıyor. Günümüzde elverişli şartlarıyla ekonomik bakımdan güçlenen, giderek daha fazla gelişen teknolojileriyle BRICS üyeleri aldıkları ortak kararlarıyla ve bunları uygulamaya koyabilen yapısıyla bundan böyle önemli fırsatları yakalayabilir. Dünya ortalamasının %2 ile %3 arasında seyrettiği 2010’lu yılların sonunda Afrika genelinde bu oranın üzerinde bir durum söz konusu ve bazı bölgelerde ise %10’u dahi bulduğu ifade edilmektedir. BRICS’in  10. Zirvesi ile yeni ortaklık anlaşmaları imzalanıp yürürlüğe girecek. Çin’in Güney Afrika Cumhuriyeti ile geliştirdiği işbirliğini modelleyip tüm kıta ülkelerinde de uygulamak istemesi uzak hedefleri şimdiden belirlediğine de işaret etmektedir.

ABD-AB arası ticaret savaşının göstermelik olduğu ve asıl hedefin 20. yüzyılda Üçüncü Dünya dedikleri bölgelerdeki ülkeler üzerinde yoğunlaşacağı ve bunun karşısına ise BRICS’in duracağı dillendirilmektedir. Eğer bu savaş kızışacak ve zıtlaşma çok ileri seviyeye ulaşacak olursa bunun bedelinin ağır olacağı ise şimdiden Çin Devletbaşkanı Xi Jipping tarafından açıkça bir tehdit havasına dönüştürüldü. Dünyanın son asrın en köklü değişim dönemine girdiği ve bir geçiş süreci yaşadığı, haliyle dikkatli olunması ısrarla vurgulanmaktadır. Ülkeleri ayakta tutan himayeci ve tek taraflı siyasetler değil karşılıklı menfaatlerin ne kadar adil belirlendiği sonucu tayin edecektir. Kapalı ilişkiler yerine şeffaf ve açıklık politikası daha fazla önce çıkacaktır. Gerçi 20. yüzyıla girerken Avrupalı sömürgeciler Afrikalı yerel muhataplarına benzer ifadeleri kullanarak yaklaşmışlardı, geleceği beraber inşa edeceklerdi. Hatta geri kalmalarının sebepleri arasında Osmanlı idaresinde kalışları en ciddi etkenlerden birisi olarak gösterilmişti. BRICS içinde işbirliği güçlendirildikçe kurumsal etkinliğinin daha da artmasıyla bunu diğer ülkelere dayatabileceği de dikkatlerden kaçmıyor.

BRICS’in Kazan-Kazan Politikasında Afrika’nın Konumu

100 milyar sermayeli BRICS Kalkınma Bankası’nda %5’lik hisse ile temsil edilen Güney Afrika’nın ve ona benzemesi öngörülen diğer Afrika ülkeleri %95 sermaye sahipleri ile kendi menfaatleri için ne kadar kazanabilirler. Birisi 95 milyar dolardan ne kadar kazanılıyorsa diğeri de 5 milyar dolardan o kadar kazanacaktır. Burada temel çıkış noktası üye ülkeler arasında birbirine yakın sermayenin konulması ve “eşit ortaklık” mucibince eşdeğer söz hakkı verilmesi durumunda kazan-kazan siyasetinden herkes birbirine yakın seviyede faydalanabilirdi.  Bu haliyle çok kazanan BRIC, en az kazanan ise “S”, yani Güney Afrika Cumhuriyeti ve onun adına diğer Afrika ülkeleri olacaktır. Afrika’ya kazandırmadıkça, bu kıtadan sadece kazanılır, ama ortaklaşa bir kazanım adaletli bir şekilde gerçekleşmez.

Not: Bu makale, AA Analiz Haber’de 10.08.2018 tarihinde “AB-ABD ortaklığı ile BRICS’in çatışma noktası: Afrika” başlığı ile yayınlanmıştır.

Share.

Yazar Hakkında

Prof. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi. 1964 yılında Vezirköprü’de doğdu. Merzifon İmam-Hatip Lisesi (1982) ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde (1987) eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye Diyanet Vakfı bursuyla yüksek lisansını (1991) ve doktorasını (1996) Paris’te tamamladı, aynı yıl Üsküdar’da İslam Araştırmaları Merkezi’nde (İSAM) araştırmacı olarak çalışmaya başladı. 2002’de doçentlik unvanı aldı. 2006 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü öğretim üyesi ve bölüm başkanı oldu. 2008-2011 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık’ta Afrika ile ilgili konularda müşavir olarak görev yaptı. 2009 yılında profesörlük unvanı aldı. 2011 yılı Eylül ayında görev değişikliği yaparak İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Siyasi Tarih Anabilim dalına geçiş yaptı. 2013 yılı Mart ayında Afrika ülkelerinden Çad Cumhuriyeti’nin başkenti Encemine’de Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk büyükelçisi olarak göreve başladı ve iki buçuk yıl bu görevini sürdürdükten sonra 2015 yılı Ağustos ayında İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanı olarak tayin edildi. Batı Afrika Ülkelerinden Mali Cumhuriyeti’ndeki ilk ve öğretim seviyesindeki özel eğitim kurumları medreseler üzerine hazırladığı doktora çalışması IRCICA tarafından L’enseignement islamique en Afrique francophone: Les médersas de la République du Mali adıyla Fransızca olarak 2003’de İstanbul’da basıldı. Geçmişten Günümüze Afrika (Kitabevi, İstanbul 2005); Osmanlı-Afrika İlişkileri (Kitabevi, İstanbul 2011/1. baskı, 2013/2. baskı, 2015/3. baskı); Les relations turco-tchadiennes: La politique ottomane en Afrique centrale (TİKA, İstanbul 2014) adlı kitaplarının yanı sıra Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi-İSAM tarafından yayımı tamamlanan İslam Ansiklopedisi için önemli kısmı Afrika hakkında 95 madde yazdı. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde “Afrika”, “Osmanlı Afrikası”, “Osmanlı-Fransa Münasebetleri” ve “Osmanlı’da Dini Hayat” üzerine araştırmalar yapmakta olup bu konularla ilgili basılmış kitapları, farklı dergilerde bu konular hakkında çok sayıda makalesi, yurt içi ve yurt dışında düzenlenen ilmi toplantılarda takdim ettiği tebliğleri yayımlanmış bulunmaktadır. Evli ve üç çocuk babası olup Arapça, Fransızca ve İngilizce yanında Paris Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Milli Enstitüsü’nde (INALCO/Institut National des Langues et Civilisations Orientales) eğitimini aldığı Bambara ve Volof Afrika yerel dilleri ile ilgili dersleri takip etmiştir. Prof. Dr. Ahmet Kavas, hâlihazırda Afrika Araştırmacıları Derneği’nin (AFAM) kurucu başkanlığı görevini yürütmektedir.

Yorum Yap