Sömürgeciliğe adım atar atmaz başta Afrika’da ele geçirmek istediği bölgelerle ilgili uygulayacağı her kararı bir devlet siyaseti haline çeviren Fransa, mevcut haliyle yetinmenin bugünlerde acısını çekiyor. Zaman zaman bu alanın bir tür alışkanlık haline dönüşüp hantallaşması karşısında yenileşmesine karar verdi. Her şeyin başı yetişmiş insan ile çalışma ilkesinden hareketle bu hayati konuyu anlık hevese kapılanlarla değil ömrünü bu alanda uzmanlaşanlarla yürütmeyi tercih ediyor. Bu kıta ile tarihi bağları olan Türkiye gibi sınırlı sayıdaki ülkeler dahil son yıllarda bu yönde siyaset belirleyenler ise genellemeci bir tavır takınarak alanında yetkinlik kazanmış kişiler yerine klişeleşmiş sözlerle günü kurtaran, biraz da söylemlerine heyecan ve bir iki anlık tecrübesini katanlarla mesafe almaya çalışırsa kalıcı ilişkiler kurmaları zor olur.
Fransa siyasi yelpazesinde adı 2016 öncesinde neredeyse en uçlarda bir yerde dururken bir anda en merkeze gelen Emmanuel Macron, tüm rakiplerini bertaraf ettiği gibi Afrika siyasetini de alıştığı hantal yapısından çıkarmaya karar verdi. 29 Ağustos 2017 günü dünyanın farklı yerlerindeki büyükelçilerini Paris’e toplayıp onlara yönelik konferansında yeni Afrika siyaseti hakkında ön bilgi verdi. Zira son 150 yılda elde ettikleri etkinlik alanlarının başındaki Afrika’da artık Çin, Hindistan, Japonya, ABD, Rusya, Almanya, Türkiye ve Brezilya gibi pek çok ülke at koşturuyordu. Fransa köklü kurumları ve bu alanda kaşarlanmış siyasetçilerine rağmen giderek ağırlığını kaybediyordu. Afrika için Cumhurbaşkanlığında Afrika Konseyi (Conseil Présidentiel pour l’Afrique/CPA) kuracağını ilan etmesi Büyükelçiler toplantısının beklenmedik çıkışlarından birisi oldu. Bu komisyonun görevi, Macron’un giderek alanda etkisiz düşmesinde Paris’in çok yönlü Afrika siyasetini yansıtacak bir görevi üstlenecek.
Elbette ki Paris, Afrika konusunda son iki asır içinde hem bilgi hem de yerinde tecrübe bakımından İngiltere ile başa baş bir siyaset güttü. Elysée Sarayı denilen devletbaşkanlığındaki Afrika Hücresi olarak bilinen dairede genelde memurlar veya daha önce farklı kademede çalışmış resmi görevliler söz sahibi olduklarından burasının yaşanan başarısızlığın müsebbibi olduğu anlaşıldı. Bir de Françafrique (Fransafrik), yani Fransa ile kaynaşmış Afrika, denen gizemli yapı ki bunu temsil eden şahsiyetlerin epeycesi Afrikalı devlet adamları ve özel şahsiyetleri ile gizemli ilişkileri Fransa’nın güvenirliliğini karanlık ve şeffaf olmayan tarzda yürütür hale getirdi. Haliyle Afrika’da birçok çevre bu ilişkiler ağına ister istemez giremedi, belki de girmedi ve her iki halde de bundan açıkça şikâyet eder hale geldi.
Emmanuel Macron, önünde kangren olmuş bir Afrika siyaseti buldu ve bunu yenilemek durumunda olduğunu anladı. Belirleyeceği stratejisinde yeniliklere gitmek zorunda ve ülkesini Fransafrik batağından çıkarmak zorunda kaldı. Bu konseyi kurma fikri ona başkanlık seçimleri öncesinde Lionel Zinsou ve Jean-Michel Severino’nun Afrika’nın iş çevreleri ve değişim için fırsatlar sunması tavsiyeleri çerçevesinde siyasi geleceğinde odak noktalarından birisi olacak.
Afrika’da da eski kıta geleneği değişti, yeni nesil siyasetçiler Elysée Sarayı’nın Afrika Hücresi’ni artık kendilerine muhatap kabul etmek istemiyorlar. Haliyle Fransa ne edip edip dün oldubitti ile ülkelerin kaderinde etkin olan bu yapıyı dağıtmak durumunda kaldı. Robert Bourgi, Jean-Yves Olivier gibi Elysée, Quai d’Orsay denilen Dışişleri ve Savunma Bakanlıkları etrafında pas tutmuş tüm şahsiyetlere kapıyı gösterip artık yapacakları bir şeyler varsa da bunu Macron’dan uzak yerlerde devam ettirmeleri istendi. Artık yeni kurduğu kendi “Afrika Hücresi” ile Macron yoluna devam edecek ve bundan böyle adı Fransafrik olan bir yapı da olmayacak. Daha özel bir konum verilerek Cumhurbaşkanlığı Afrika Konseyi adıyla faaliyetine başladı. Burada öyle eski siyasetçi, hatır gönül ilişkilerinden kimseler de olmayacak. Şimdiden iş dünyası, eğitim, değişkenlik, yenilebilir enerji gibi yarının konularının masaya yatırılacağı ifade ediliyor. Yıllarca herkesin kafasını şişirdikleri güvenlik ve göç gibi çözümü baştan belirlenen ardından üretimine geçilen problemlerle geçirilen zamanların boşa gittiğini ve başkalarının Fransa’nın bundan böyle ilgileneceği konularda epeyce mesafe aldıklarını fark etmiş oldular.
Yeni kurulan yedisi bayan 11 kişilik gönüllü ve çoğu diasporaya ait üyelerin görev yapacağı konseyde Kenyalı bayan araştırmacı Yvonne Mbrunu, Fransız avukat Yves-Justice Djimi, sivil toplum kuruluşu mensubu Fransız Diane Binder, gazeteci Senegal-Gine Bissau asıllı Liz Gomis, Fransız yatırımcı Jeremy Hajdenberg, Afrika Kalkınma Bankası’nda çalışan Çad asıllı Vanessa Moungar, kültürel faaliyetlerde bulunan Güney Afrikalı Nomaza Nongqunga Coupez, Tunuslu girişimci Sarah Toumi, Lübnan-Senegal asıllı özel girişimci Karim Sy, Beninli futbolcu Jean-Marc Adjovi Boco ve Fransız Milli İdare Okulu’nda dönem arkadaşı ve Benin’in eski Paris Büyükelçisi Jules-Armand Aniambossou gibi Afrika’yı bilen, kıtanın gündemini takip edip anlayan, orada yaşayan akademisyen, hukukçu, kültür adamı, iş dünyasında girişimci ve spor adamı gibi birbirinden farklı alanlarda etkin ve tecrübeli sivil toplum kuruluşlarından isimler görev yapacaklar. Bunları Macron başkanlıktaki Afrika danışmanı Frank Paris ile Dışişleri Bakanlığı Afrika Müdürü Rémi Marécheaux seçtiler. Ama Fransa’nın Afrika konusunda en yetkin uzmanlarının araştırmalar yürüttüğü İlmi Milli Araştırmalar Merkezi (CNRS), Siyasal Bilgiler Üniversitesi (Sciences-Po), Fransız Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (IFRI) ve Sosyal Bilimler Araştırmaları Yüksek Okulu (EHESS) ve ülkenin önde gelen üniversiteleri gibi tanınmış kurumlardan bir kişiye dahi bu konseyde yer verilmedi. Bunlar ne Fransa içinde, ne de uluslararası alanda klasik ilişkiler ağında çok tanınmış isimler değiller, hatta yedisi otuzlu yaşlarda, ama temel özellikleri Afrika, Avrupa ve Fransa üçlü saç ayağında gerekli girişimleriyle becerileri ve donanımları olan kimseler. Gerçi bu oluşum ne bir düşünce kurumu, ne de Afrika meraklılarını bir araya getiren yapı olmayacak. Bunlar üç ayda bir toplanacaklar, üyelere özel maaş bağlanmayacak ve Fransız Kalkınma Ajansı (Agence française pour le developpement/AFD) binasında çalışma mekânları olacak. Konsey üyelerinin ilk görevleri Kasım ayında Macron, Burkina Faso’ya gitmeden önce Afrika Siyaseti konusundaki konuşmasını hazırlamak olacak. Böylece 2007 yılında Nicolas Sarkozy’nin Dakar’da yaptığı konuşma ile Fransa ile Afrika ilişkilerine kara bir leke sürülmesi gibi anlık söylemlerin de önüne geçecektir.
Ne var ki Emmanuel Macron bu yaklaşımını gayet masumane gerekçelere dayandırsa da Afrikalılar çoktan bu girişimi de bir tür “Macron usulü Fransafrik” olarak isimlendirdiler. Zira Fransa doğu için, Asya ve Amerika için konsey kurmazken Afrika için kurmuşsa arkasında mutlaka kıtanın kalkınmasından ziyade kaynaklarını daha fazla nasıl kullanılacağı ile ilgili sorgulamalara başladılar. Fransa yenilediği Afrika siyaseti ile kazan-kazan söylemine mi devam edecek yoksa hükmeden-hükmedilen ilişkileri hala geçerli olacak mı? Çünkü artık 17 Afrika ülkesinin başkentlerinde Batı veya Orta Afrika Frankı adı altında dünyanın hiçbir yerinde geçerliliği olamayan ve Fransa’da basılan para birimini istemeyenlerin seslerini yükselttiği, hatta Dakar’da 5000 franklık bir kağıt parayı göstere göstere yakan bir kişinin durumu çoğu genç bayanlardan oluşan bir konseyle çözüme kavuşturulsa bu yolu Nicolas Sarkozy, özellikle François Hollande elli kere düşünüp uygulardı. Mesele Afrika’nın gözü açıldıkça Fransa ona bir bandaj daha sarıp kaynaklarını daha ne kadar değerinin çok altında dünya pazarlarına sürebilecek. Kaldı ki Fransa’yı her yıl yüzlerce akademik çalışma ile bugüne kadar taşıyan yüzlerce Afrika araştırmacısını bu konseye almaması onlara bu konuda güvenmediğini gösteriyor. Konseyin bir başka kırılgan yönü bu olacak.