Güney Afrika Cumhuriyeti, Afrika’nın en gelişmiş ülkesi olmakla birlikte tarih boyunca bir çok salgın hastalık sebebiyle toplu ölümlere maruz kalmıştır. İstatistiklere göre, Kolera, HIV/AIDS, tüberküloz ve sıtma bunların en başında gelmektedir. Bu hastalıklar grip veya koronavirüs gibi kolay yayılmadığı için bir epidemi, yani yalnızca belli bir yerde hüküm süren hastalık olmaktan daha ileri gitmemiştir. Hızla gelişen teknoloji ve bilim bir çok ilaç ve tedavi keşiflerine ön ayak olmakta ve hastalıklar bu şekilde kontrol altında tutulmaya çalışılmaktadır.
Tarihinde en acı kayıplarla yüzleştiği salgın, 1918 yılında gerçekleşen İspanya gribi yada “büyük influenza pandemisi” dir denilebilir. Bu pandemi Güney Afrika’ya Avrupa’dan ulaşmış olup sadece 6 haftada yaklaşık 300 bin kişinin ölümü ile sonuçlanmıştır. Bu rakam o dönemde nüfusun %6’sına tekabül ediyordu. Güney Afrika dünyada İspanya gribi nedeniyle ölen insan sayısında ikinci sırada yer almıştır.
Bundan tam 102 yıl önce, yine Mart ayında, büyük bir salgına yol açan büyük influenza pandemisi dünya nüfusundan 50 milyon insanı yok etti. Bir seneden uzun süren bu salgın I. Dunya Savaşı’nın da devam ediyor olması sebebiyle tüm dünyaya daha hızla yayıldı. Bulundukları şartlar nedeniyle askerler salgına karşı en savunmasız insanlar oldular ve salgınlar en çok onları etkiledi. Aynı şekilde, Güney Afrika’ya ulaşmasında da askerlerin Avrupa’dan gelmiş olmaları sebebiyle salgının yayılması büyük bir hız kazandı. Avrupa’dan başlayıp Kuzey Amerika’ya kadar uzanan bu salgın, Güney Afrika’da İngiltere’den getirilen askerler sebebiyle yayıldığı düşünülüyor.
(1918-1920 büyük influenza pandemisi ülkelere göre yüzdelik ölüm oranları. Güney Afrika ikinci sırada yer alıyor)
(https://www.weforum.org/agenda/2020/03/coronavirus-great-influenza-pandemic-covid19-prepared-outbreak/)
Cape Town Üniversitesi emekli Profesörü H. Phillips 1984’te doktora tezinde Güney Afrika’daki bu felaketi kaleme almıştı. Şimdi ise koronavirüs pandemisi nedeniyle, o günleri hatırlatarak, aynı facianın tekrar yaşanmaması için uyarıyor. Profesör Phillips makalesinde şöyle ifade ediyor: “102 yıl sonra, Güney Afrika Savunma ve Sağlık Departmanı 1918’deki dersi dikkate almalı ve çok ciddi önlem alıp tolere etmeden kısıtlamalar getirmelidir”.
Güney Afrika’da İlk Koronavirüs Vakası ve Son Durum
Güney Afrika’da ilk vaka 5 Mart 2020’de tespit edildi. Resmi makamların açıklamalarına göre hastanın 38 yaşında olduğu ve İtalya’dan 4 gün önce döndüğü bildirilmişti. O güne kadar alınan önlemler sadece havalimanlarında genel kontrollerden ibaretti. İlk hafta yavaş bir oranda artan vakalar ikinci hafta katlanarak büyümeye devam etti. İlk hafta rapor edilen vakaların geneli yurt dışı kaynaklı idi. Fakat daha sonra yerli vakalar da artmaya başladı. Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa ilk hafta okulları tatil etmek ve akşam alkol satışlarını yasaklama kararını duyurmuşken ikinci hafta alarma geçildi. Yüksek risk kapsamındaki ülkelere karşı sınırlar kapatıldı. 27 Mart’tan itibaren 21 gün boyunca sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
(Covid-19 salgınının Güney Afrika’da iki büyük bölgede yaşlara ve bulaşma yollarına göre dağılımı – 22 Mart 2020) Vakaların büyük çoğunlugu yabancı ülke kaynaklı; Western Cape bölgesinde yabancı ülke kaynaklı bulaşma oranı %83.1’i gösteriyor. En yüksek vaka yaş aralığı ise 30-49.
Son duruma göre (29 Mart 2020) ise toplamda 1280 vaka ve 2 ölümle sonuçlandı. Şimdiye kadar yapılan test sayısı 35593 olmakla birlikte coğu ülkede olduğu gibi vaka sayısına oranla iyileşen hasta sayısı çok düşük. Vaka sayısının en yüksek olduğu bölgeler yine nüfusun en kalabalık olduğu yerler, sırasıyla; Gauteng (Johannesburg), Western Cape (Cape Town) ve KwaZulu Natal’dır.
Güney Afrika’da koronavirüs salgınında son istatistik raporu.
Güney Afrika’da koronavirüs salgınında 5 Mart-29 Mart günlük artış grafiği
Eğitim Kurumlarındaki Önlemler
Güney Afrika üniversiteleri resmi devlet kısıtlamaları gelmeden önce genel itibariyle bütün yurt dışı konferanslarını ve konuk akademisyenlerin ziyaretlerini ertelemeye başlamıştı. Kritik olmayan toplantılar iptal edildi. Güney Afrika Hükümeti’nin ilk açıklamasıyla birlikte üniversiteler de eğitime ara verme kararı aldı. Resmi 1 haftalık dönem arası tatili ani bir kararla erkene alınmış oldu. Mart ayı mezuniyet törenleri de askıya alındı. Yüksek lisans öğrencilerine danışman hocalarıyla iletişime geçmeleri ve mümkün olduğunca evden çalışmaları önerildi. Araştırma laboratuvarları çalışmalara devam ederken hükümetin ikinci bir talimatına kadar bekleyip kapılarını açık tutmaya devam etti.
Cape Town Üniversitesi, ülkede vaka sayısı henüz 100’ü geçmemişken son sınıf Tıp öğrencilerine gönüllü olarak hastanelerde çalışmaları için çağrıda bulundu. Bu hızlı alınan kararların en önemli sebeplerinden birisi ülkede yeteri kadar hastane ve doktor bulunmamasıdır. Hatta aynı zorluktan dolayı yapılan bir çok genetik çalışmalar odağını sağlık merkezlerine uzak, ulaşma imkanı olmayan bölgelere yöneltmiştir. Özellikle genetik alt yapısını çözmeye çalıştığımız kanser çeşitleri için her sene araştırma ve sağlık personeli ekipleri tarama turu düzenleyip bölge bölge geziyor ve bedava taramadan geçirme imkanı sunuyor. Gönüllülerden ise biyolojik örnek alınıp genetik çalışmalar için DNA bankalarımızda saklanıyor. Bu fırsat ve çalışmalar özellikle yerli, ihmal edilmiş Afrika halkının kanser gibi hastalıklarda genetik alt yapısını öğrenip tetkik ve tedavi yöntemlerine bu toplumda büyük katkılar sağlamada büyük rol oynuyor. Fakat, koronavirüs tehdidi bu bölgelere girdiği takdirde hastaların alınabileceği bir hastane kalmayacak; diğer çalışmalarda yapılan bölge bölge koronavirüs testi turlarına gitme imkanı da bu salgının kolay yayılma tehlikesinden dolayı pek mümkün olmayacak.
Bu yüzden birçok kırsal kesime ve hatta townships dediğimiz baraka evlerden oluşan mahallelere ulaşmak zor, buralardaki insanları tespit edip test yapmak neredeyse imkansız. Bu bölgelerde koronavirüs yayılırsa durdurulması yıllar sürebilir ve ikinci bir faciaya neden olabilir. Bir diğer mesele ise bu bölgelerde varolan diğer salgın hastalıklardır. Bu bölgelerdeki imkansızlıklar tüberküloz gibi ciddi bulaşıcı hastalıkların büyük çoğunluğu enfekte etmesi ve tedavi görememesinden ötürü ölümlerle sonuçlanıyor. Hastalıkla yaşayan insanların ise bağışıklık sistemi çöküşe geçiyor. Olası bir Covid-19 vakasında bu insanların yeni bir virüsle savaşacak güçte bağışıklık sistemleri yok. Tedavi edilmeleri çok zor. Covid-19 testi ise Güney Afrika’da yaklaşık 1000 Güney Afrika rentini, (rand) yani 50 doları, geçiyor.
Tüberküloz hastalığının en yaygın olduğu township Kaliçya (Khayelitsha). (http://ilisocaresocietyproject.org.za/crossroads/)
Güney Afrika’da Bilimsel Araştırmalar ve Covid-19 Testi
Güney Afrika Yükseköğretim Kurulu Başkanı Covid-19 araştırmaları için 42 milyon rent (2.5 milyon dolar) ayrıldığını açıkladı. Aşı çalışmaları Cape Town Üniversitesi, Bilimsel ve Endüstriyel Araştırma Konseyi ve Biovac Enstitüsü gibi kurumlarda başlanmış durumda ve bu kurumlar Covid-19 araştırma fonundan yararlanabilecekler. Güney Afrika Epidemolojik Modelleme ve Analiz Merkezi de kendilerine ayrılan fonla Güney Afrika’da koronavirüsün seyri ve yayılması hakkında istatistik tahmin modellerini güncellemeye devam edebilecek. Güney Afrika Medikal Araştırma Konseyi Covid-19’e karşı 13 milyon rent ayırdığını da duyurdu. Bu fonun 8 milyonu hastanelerde koronavirüs tedavileri /hastalari için; kalan kısmı da genetik sekanslama (genetik dizilim çıkarma) araştırmaları için kullanılacak.
Güney Afrika’da araştırma üniversitelerinin dışında bir çok araştırma kuruluşları var. Bunlardan bazıları Biovac, Tüberküloz Araştırmaları Merkezi, Cape Town Proteomik ve Genomik Araştırmalar Merkezi ve Afrigen Biologics Sağlık Şirketi. Ulusal Sağlık Departmanı bu yerlerle de çeşitli görüşmelerde bulundu.
Güney Afrika’da HIV ve tüberküloz gibi enfeksiyonlar üzerinde yapılan çalışmalar dünyada birinci sırada yer alıyor. Bunun en önemli sebebi bu hastalıkların Afrika’da yaygın olması ve kıtada en iyi araştırma üniversitelerinin Güney Afrika’da olmasından ileri geliyor. Bu yüzden hem üniversiteler hem devlet bilimsel araştırmalara destek veriyor. Öyle ki, tüberküloz araştırmalarının önde gelen profesörü K. Dheda, UCT Pulmonoloji Bölümü Başkanı, Avrupa Birliği tarafından desteklenen klinik denemeleri işbirliğinde 2018 yılında bilimsel liderlik ödülünü kazandı. Uluslararası Aşı Topluluğu 2019 yılında Cape Town Üniversitesi araştırmacı profesörlerin yazdığı makaleyi yılın en iyi araştırma makalesi olarak seçti.
Güney Afrika laboratuvarlarında yaygın olarak kullanılan Covid-19 test kiti qRT-PCR (quantitative reverse-transcription polymerase chain reaction). Bu teknik özellikle moleküler biyoloji ve genetik laboratuvarlarında oldukça yaygın olarak kullanılır ve bir PCR makinesi kullanılarak 96 tane test sonucunu birkaç saat içinde almak mümkün. Cape Town Üniversitesi Patoloji Departmanı ve İnsan Genetiği Laboratuvarları Başkanı Profesör R.Ramesar’ın da önerdiği gibi, PCR yöntemi hastaların henüz herhangi bir belirti göstermelerine gerek kalmadan vücuttaki virus RNA’sını (virüs genetik materyeli) tetkik edebilme imkanı sunuyor. Şimdilik testler dışarıdan alınsa da yerli üretime geçileceği planı da sağlık departmanı tarafından açıklandı. Nisan ayının sonuna kadar günde 36000 test yapılması hedefleniyor.
Hükümet Önlemlerine Karşı Toplumsal Tepkiler
Güney Afrika her konuda kıtanın lideri konumundadır. Covid-19 testinde de aynı şekilde ilk sıradadır. İlk pozitif vakadan bugüne kadar 20 bin den fazla test yapıldı. Artan pozitif vaka sayısı Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa üzerinde kayda değer önlemler alması ve çeşitli kısıtlamalar getirmesi konusunda ciddi bir baskıya sebep oldu. Sokağa çıkma yasağı kararıyla insanların sadece gerekli, acil ihtiyaçlar için evlerinden çıkma izni veriliyor. Eczaneler, klinikler, süpermarketler açık olacak ve medya kuruluşları da işlerine devam edecekler. Alkollü içecek ve sigara satışları da yasaklandı. Bir araçta en fazla 2 kişi ve otobüs gibi toplu taşıma araçlarında alınabilecek insan sayısı en fazla 7 olabileceği bildiriliyor.
Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa, sokağa çıkma yasağını duyururken. Halka ve orduya destek için konuşmasını asker kıyafetiyle yapıyor.
Güney Afrika’da sokağa çıkma yasağı kapsamında tartışma konusu olan bir diğer mesele de dışarıda evcil hayvan gezdirme sorunu oldu. Bilindiği üzere Güney Afrika bir sömürge devletiydi ve bu yüzden Avrupa kökenli beyaz bir nüfusa (%30) sahiptir. Bu beyaz nüfusun çoğunluğu zengin kategorisinde olup halen bir çok iş yerlerinin, mağaza, market ve markaların sahipleri onlardır. Bunun da etkisiyle “modern çağ” insanının sorunlarını burada da görmek mümkün. Sokakta köpek gezdirme/yürütme meselesi de resmi boyuta taşındı ve tartışmalar sonucu karara bağlandı. Koşu/yürüyüş yapmak, köpek gezdirmek yasaklandı. Güney Afrika Emniyet Genel Müdürü’nün son ifadeleri ise “köpek gezdirme diye bir şey olmayacak, bu konu Sağlık Bakanlığı’nda tartışıldı ve köpek gezdirmenin cumhurbaşkanımızın yaptığı çağrıya hiçbir katkısı olmadığı kanaatine varıldı. Köpeğinizi gezdirmek istiyorsanız evinizde gezdirebilirsiniz ve bundan öteye gidilemez” şeklinde oldu.
21 gün boyunca alkollü içecek satma yasağı üzerine oluşan kuyruklar
(Cape Times Gazetesi)
Irkçılığın halen hüküm sürdüğü Güney Afrika’da bu konu dahi “beyaz” ve “zenci” meselesine çevrildi. Sosyal medyada “sokağa çıkma yasağında köpek gezdirmek yok; ne beyazlar ne de zenciler için” , “beyaz ayrımcılığı yok! Köpek gezdirmek yasak!” gibi paylaşımlarda bulunuldu. Toplumsal açıdan bakıldığında böyle bir salgın felaketinde ırkçılığın sosyal bir sorun olması Türkiye’de tahayyül dahi edilemez. Fakat Güney Afrika gibi sömürge geçmişi olan bir ülkede bunları görmek mümkündür.
Twitter’da sokağa çıkma yasağı sırasında sokaklarda köpek gezdirme ile ilgili yapılmış bazı paylaşımlar.
Sonuç
Bütün dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgını şüphesiz Güney Afrika sağlık kuruluşlarını ve ekonomisini de etkileyecektir. Bundan en az zararla çıkmak için alınan 21 günlük sokağa çıkma yasağı Covid-19 salgının yavaşlamasında önemli bir rol oynuyor. Koronavirüsle ilgili 2007’den bu yana yapılan yayınlar dünyanın bu mikrop türünden haberdar olduğunu ortaya koymaktadır. Ve son yayınlanan bilimsel makaleler bu yeni koronavirüsün laboratuvarlarda üretilmediğine işaret ediyor. O halde on yıla aşkın bir süredir Çin’de çeşitli şekillerde varlığını sürdüren ve son haliyle ciddi ölümlere neden olan bu virüs nedeniyle Çin Hükümeti’nin sorumlu tutulması gerekmektedir. Çin yetkililerini uyaran doktorları hapse atıp susturmaya çalışan Çin Hükümeti, binlerce insanın ölümüne sebep olan bu felaketin hesabını vermelidir. Covid-19 salgını esasında Çin-19 salgını olarak şimdiden Çin’in imaji şeklinde hafızalarda yerini almış oldu. Temennimiz bu salgının bir an önce önlenip dünyanın normale dönmesidir.