Yazar: Ahmet Kavas
Alelmas Yayıncılık, İstanbul 2020, 465 s.
——————————————————————————————————————————
Dağıtım firması üzerinden sipariş vermek için 0226 825 42 42 ile bağlantı kurabilirsiniz.
——————————————————————————————————————————-
Kitap hakkında
Avrupa’da din konusunda kendisinden yerli yersiz en fazla bahsettiren ülkenin Fransa olduğu konusunda birçok kimse hemfikirdir. Ortaçağ devlet yönetimlerinin tortularını ne kadar istese de bir türlü üzerinden atamayarak 18. yüzyılın son yıllarında sadece kendisi için değil dünya tarihi için de silinmesi zor izler bırakan gelişmeler yaşadı ve bu durum başlı başına pek çok araştırmaya konu olmaktadır. Hıristiyanlığın Katolik mezhebi ile arasındaki köprüleri giderek yıkması bir tarafa, genel anlamda dini tüm yönleriyle toplum hayatının bir köşesine çekilmeye zorlamasının bir neticesi olarak bunun yokluğunun tesiri her geçen gün menfi anlamda daha fazla hissedilmektedir. Haliyle ciddi boşlukların ortaya çıkmasını, hatta tüm manevi değerlerinin kökten sarsılmasını beraberinde getirmektedir. Dahası 19. yüzyılın ikinci yansında zoraki ilgilendiği İslam ve bu dinin mensubu Müslümanlar 20. yüzyılın son çeyreğinde ülkenin ilgilendiği başlıca konular arasındadır. 21. yüzyılda rağmen bu din ve topluluğu kaderinin vazgeçilemez bir parçasına dönüşecektir. takınacağı yeni tavırlara Hıristiyanlığa karşı devamlı yeni uygulamalar geliştiren Fransa diğer taraftan sömürgecilikten günümüze kadar Müslüman tebaası için de durmaksızın farklı siyasetler peşin- de koşmaktadır. Bunları öncelikle laikleştirecek, olmazlarsa Katolik okul ağının önemli kısmını eski sömürgelerine götürüp misyonerlerine yardım ederek din değiştirmelerini sağlayacak; bu ikisi de gerçekleşmezse onları İslam üzere kalsalar bile Fransa’ya sadık kimseler olarak açtırdığı medreselerde eğitme konusunu devreye koyacaktı. Bu uğraşlarında yıllar içinde kesinlikle ciddi tecrübeler kazanıp uyguladığı inkar edilemez. Fransa’nın 2000’li yıllarda dünya gündemindeki görünümünü farklılaştıranlar Cumhurbaşkanları Nicolas Sarkozy ve Emmanuel Macron oldu. Her ne kadar ülkede yaşayan ve bugün sayıları on milyona yaklaşan Müslüman toplumun temsilcileri mecliste vekil olarak görülmeseler bile onlara en azından Fransa İslam Konseyi kurduruldu. Ülke siyasetinde ve sosyal-dini hayatında etkisi pek bulunmayan bu yapıdan medyatik boyutuyla da olsa hedeflediği bir açığı doldurması beklendi. Aslında Fransa’nın gözden kaçan tarafı tüm baskıları atlatan kilisenin hala tüm ağırlığıyla devam eden bugünkü konumudur. Başpiskoposluğu ve sayıları otuzu bulan kardinalleri, Papalık seçimindeki ağırlığı ve ülke genelinde iki milyon öğrenciye Katolik Okul çatısı altına eğitim vermesi bir anlamıyla kendi toplumu içinde mevcut laik eğitimine karşı görünmeyen bir direnişin ifadesi gibidir.