Çin Komünist Partisi’nin yumuşak gücünün en etkili unsuru olan Konfüçyüs Enstitüleri, açıldığı 2004’ten bugüne, 16 yıl gibi kısa bir sürede neredeyse tüm dünyada faaliyet gösterir hale geldi. 154 ülkede mevcut 548 Konfüçyüs Enstitüsü, 2020 itibarıyla 2 milyon 700 bin kişiye Çin dilini ve kültürünü öğretiyor.
Bazı Çinli siyasetçiler bundan yaklaşık 2 bin 500 yıl önce yaşamış olan Konfüçyüs’ün kimi fikirlerini makul bulmasalar da, enstitünün adlandırılmasında -örneğin Mao Zedong yerine- Konfüçyüs ismini tercih etmeleri, onun ülke tarihinin hem en tanınmış yüzü hem de farklı toplumlarda da cezbedici bir unsur olmasıyla yakından ilişkili. O kadar ki enstitülerin genişleme konusunda kısa zamanda elde ettiği büyüleyici başarı “Konfüçyüs Devrimi” adıyla nitelendiriliyor.
Çin, farklı ülkelerdeki ekonomik yayılmacılığına kıyasla daha geç başladığı kültürel faaliyetlerinin ilk adımını, Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te 2004’ün Haziran ayında ilk Konfüçyüs Enstitüsü’nü açarak attı. Fakat enstitü, bilfiil eğitim faaliyetlerine sınır komşusu Güney Kore’nin başkenti Seul’de aynı yılın 21 Kasım günü başladı. Halihazırda 103 enstitünün olduğu ABD ve 29 enstitünün olduğu İngiltere’den sonra en fazla Konfüçyüs Enstitüsü bu ülkenin 23 üniversitesinde faaliyet gösteriyor.
Çin Yabancı Dil Eğitim Bürosu “Hanban”, her ne kadar bir sivil toplum kuruluşu olsa da, Çin Halk Cumhuriyeti’nin Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı özel bir daire gibi çalışıyor. Konfüçyüs Enstitüleri’nin tamamının teşkilatlandırılması hususunda Hanban, her biriyle doğrudan ilgileniyor.
Avrupa’nın asırlık dil öğretme geleneğini 15 yılda ikiye katladı
Farklı kıtalarda bu gibi enstitülerce Fransızca, İngilizce, Almanca, İspanyolca ve İtalyanca gibi dillerin öğretilmesi geleneği 19. yüzyıla dayanıyor. Bu hususta öncelik ise Fransız ve İngiliz kurumlarına ait. Örneğin Alliance Française Fransız dili ve kültürünü tanıtmak amacıyla 1883’te açıldı ve halihazırda 99 ülkede bin 27 merkezi bulunuyor. İngiltere ise British Council’ı 1934’te faaliyete geçirdi. Almanya’nın Goethe Enstitüsü, İspanya’nın Cervantes Enstitüsü de dahil olmak üzere, bu enstitüler sayesinde söz konusu ülkeler kendi dillerini farklı ülkelerde toplam 1 milyon 350 bin öğrenciye öğretiyor. Çinceyi dünya genelinde Konfüçyüs Enstitüleri aracılığıyla aynı anda öğrenenlerin sayısı ise 2 milyona yaklaşmış durumda.
Konfüçyüs Enstitüleri neden itici bulunuyor?
Dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Çin’in bu kültürel girişiminin, yukarıda bahsedilen tecrübeli Avrupa kurumlarından farkının ne olduğu sorusuna verilen cevaplar oldukça dikkat çekici. Örneğin Avrupalılar enstitülerinin bir üniversite bünyesinde olmasını istemiyorlar. Bunun nedeniyse, enstitülerinin nerede olursa olsun kendi bünyelerinde bağımsız kalmasını istemeleri. Devlet veya özel üniversite gibi bir yüksek eğitim kurumu ağı içinde yer almayarak, oradaki düzenin bir bileşeni olmamaya özen gösteriyorlar.
Konfüçyüs Enstitüleri’nde Çince öğretiliyor, fakat komünizm gibi geçmişte kalmış bir ideoloji aşılanmıyor. Dahası, ders veren öğretmenler kalıplaşmış belli düşünceleri öğretmeye de zorlanmadıklarından, bu konuda olabildiğince esnek davranıyorlar. Haliyle Konfüçyüs Enstitüleri’nin tamamı, bünyesinde bulundukları üniversitelerle belli şartlarda anlaşıyor ve Çin’deki bir üniversiteyle de bu üniversiteleri eşleştirip ortak hareket ediyorlar. Bu ağa Hanban da eklenince üçlü bir etkileşim ağı oluşuyor. Her bir enstitü için yıllık 100 bin ila 250 bin dolar arasında bir bütçeyi bu eğitim ve kültür faaliyetine ayırıyorlar. Bu kapsamda 2017 yılına kadar Konfüçyüs Enstitüleri için toplam 314 milyon dolar harcandı ve toplam 47 bine yakın Çince öğretmeni bu enstitülerde görevlendirildi.
Afrika Kovid-19’la Konfüçyüs Enstitüleri’ni fark edebilecek mi?
Afrika’daki ilk Konfüçyüs Enstitüsü 2005 yılında Kenya’nın başkenti Nairobi’de açıldı ve halihazırda Kenya’da 4 ayrı üniversitede Konfüçyüs Enstitüsü faaliyet gösteriyor. 2020 yılı itibarıyla kıta ülkelerinde Çince eğitim merkezlerinin sayısının 100’e ulaşması hedeflenmişti; ancak şu anki verilere göre Afrika’da 43 ayrı ülkede 65 Konfüçyüs Enstitüsü bulunuyor. Güney Afrika’da 6, Fas’ta 3 enstitü açan Çin, 9 Afrika ülkesinde ikişer, 33 Afrika ülkesindeyse birer enstitü açtı. Bunların yanı sıra Çince, örneğin Zambiya’daki okullarda, İngilizcenin yanında ikinci zorunlu yabancı dil olarak öğretilmeye başlandı. Bu da devlet kademesindeki kişilerle Çin’in yakın temasları sayesinde gerçekleşti.
Çin’in bu faaliyetleri, Afrika toplumlarında ciddi tartışmaları da beraberinde getirdi. Tartışmalar ağırlıklı olarak “bir sömürgecilik döneminden kurtulup bir diğerine kapılma” perspektifinden ele alınıyor. Öte yandan 2003 senesinde Çin’de burslu eğitim alan Afrikalı öğrencilerin sayısı bin 600 iken günümüzde bu sayı 80 bini aşmış durumda. Çin’in son yıllarda Afrika’da artan ekonomik nüfuzu nedeniyle kıtada daha fazla merkez açması bekleniyordu. Ancak yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sürecinde Çin’de bulunan Afrikalılara yapılan saldırılar dünya basınında yankı bulunca, Çin’in bu hedefe ulaşması pek kolay olmayacakmış gibi görünüyor.
Hızlı yükselişten hızlı çöküşe doğru
İsveç 2005’te Avrupa’da Konfüçyüs Enstitüleri’nin ilk açıldığı ülkelerden biri oldu. Ancak Çin Komünist Partisi’nin (parti aleyhine yazdığı kitaplardan dolayı) bir İsveç vatandaşını tutuklaması üzerine iki ülke arasında yaşanan gerginliğin ardından, 2015’te Konfüçyüs Enstitüsü’nü kapatan ilk Avrupa ülkesi yine İsveç oldu. Yeni İpek Yolu projesi kapsamındaki yatırımları çerçevesinde Çin, 2006 yılında Belgrad’da açtığı enstitüyle bu yumuşak güç kurumunu Doğu Avrupa’ya da taşıdı. Aynı yıl Çin resmi makamları, takip eden dört yıl içinde 100 ayrı Konfüçyüs Enstitüsü ile 100 milyon kişiye Çince öğretmeyi hedeflediklerini açıkladılar.
Avrupa’da özellikle 2005’ten sonra faaliyetlerini yoğunlaştıran Konfüçyüs Enstitüleri günümüzde İngiltere’de 29, Almanya’da 19, Fransa’da 18 üniversitede Çin dilini ve kültürünü öğretiyor. Rusya 19, İtalya 12 enstitüye ev sahipliği yaparken Macaristan, Belarus, Belçika ve Portekiz gibi ülkelerde en az 5 Konfüçyüs Enstitüsü bulunuyor. Türkiye’de ise Ortadoğu Teknik Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitesi gibi devlet üniversitelerinin yanı sıra, Okan Üniversitesi ve Yeditepe Üniversitesi gibi özel üniversitelerin bünyelerinde de Konfüçyüs Enstitüleri faaliyet gösteriyor.
Fransa’nın köklü eğitim kurumlarından Collège de France’ta 1814’ten, Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Enstitüsü’nde (INALCO) ise 1840’dan beri Çince öğretiliyor. Çin bunları çok önemsemiyor ve açtığı merkezlerle kendi dilini kendi öğretmenleri eliyle öğretmek istiyor. Bu kapsamda Çin 18 ayrı Fransız üniversitesi bünyesinde açtığı enstitülerinde 100 bin kişiye Çince öğretiyor. Fransa’daki 600 bin civarındaki Çin asıllı çocuk ise bu sayıya dahil değil; onlar hafta sonu kurslarında anadillerini öğreniyorlar. Bunların yanı sıra, yılda 45 bin kadar öğrenci Çin’den Fransa’ya yüksek öğretim için geliyor; Fransa’dan Çin’e ise yaklaşık 11 bin öğrenci gidiyor. Ayrıca Çin’deki 19 Alliance Française merkezinde 100 bin Çinli Fransızca öğreniyor.
Öte yandan, Çin’in yumuşak gücü olan bu enstitülerde, “yasaklı 3T” şeklinde nitelendirilen Tiananmen, Tayvan ve Tibet konularının gündeme getirilmemesine dikkat ediliyor. Bu kurumların Çin Komünist Partisi tarafından finanse ediliyor olmaları başta olmak üzere, (öğretmenler dahil) personeli arasında casusluk yapanların bulunduğu iddiası ve özellikle Mandarin dilini öğretirken komünist düşüncelerin de Avrupa ve ABD üniversitelerinde öğrencilere aşılandığı yönündeki eleştiriler giderek artıyor. Hatta öğretim üyelerinin akademik özgürlüğüne müdahale edildiği eleştirileri ve eğitim programlarında şeffaflık olmaması yüzünden, Chicago Üniversitesi bu enstitünün faaliyetlerini durdurmuştu. İsveç’te ise Stockholm Teknoloji Üniversitesi gibi stratejik açıdan önemli bir eğitim kurumunda açılması ciddi tepkilere sebep olunca, enstitü önce farklı bir birime verilmiş sonra da tümüyle kapatılmıştı.
Şimdilerde ABD, Avusturalya, Kanada, Hollanda, Fransa, Belçika, İsveç ve İsviçre gibi ülkeler Konfüçyüs Enstitüleri’ni kapatmak için bahaneler arıyorlar. Örneğin 2018-2020 yılları arasında ABD’de 30’a yakın Konfüçyüs Enstitüsü için değişik sebeplerle kapatılma kararı verildi. Enstitülerin kapatılmasının gerekçesi olarak ise ülkeler arasında karşılıklı kabul edilen şartnamelere uyulmaması gösteriliyor.
Kuşkusuz bu durum, bu enstitülerin faaliyetleri hususunda hep geleceğe yönelik planlar yapan Çin için hoş bir durum değil. Son aylarda Çin’e yönelik tepkilerin artmasına neden olan Kovid-19 salgını da 2020 yılı için belirlenen “bin ayrı üniversitede faaliyete geçme” hedefine ulaşılmasını zorlaştırmış görünüyor. Hatta bazı yazarlar bunu, Konfüçyüs’ün “İleriye gidemeyen gerileyecektir” ifadesiyle yorumluyorlar. Dolayısıyla Konfüçyüs Enstitüleri sayesinde diğer ülkelerle kucaklaşma hayali çabuk söneceğe benziyor.
Not: Bu yazı 14.05.2020 tarihinde aynı başlıkla AA Analiz’de yayınlanmıştır. Ayrıntılı bilgi için tıklayınız.