Mısır Dış Politikasındaki Değişimlere Yönelik Farklı Bir Yaklaşım: Arap NATO’su, Arap Birliği ve Türkiye

0

Afrika’nın ve Arap Dünyası’nın en önemli güçlerinden biri olan Mısır, jeopolitik anlamda Kuzey Afrika ve Kızıldeniz’in yanı sıra Ortadoğu’nun da ciddi ağırlık merkezlerinden birini oluşturmaktadır.[1] Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu yeniden dizayn ederek İran’ı bölge siyasetinden izole etme kapsamında inşa ettiği “Arap Nato’su” adıyla bilinen Ortadoğu Stratejik İttifakı (MESA)’nın en önemli ayaklarından birini de Mısır oluşturmaktaydı. ABD tarafından Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)’nin öncülüğünde oluşturulan Arap Natosu’nun en önemli hedeflerinden biri İsrail’in güvenliğini sağlamaktır. Konuyla ilgili olarak çalışan uzmanlar; ABD, İsrail ve Arap ülkeleri eliyle hayata geçirilmek istenen söz konusu projenin İran’ın yanı sıra Türkiye ve Rusya’ya da göz dağı verme amacını taşıdığı konusunda hem fikirler.[2]

“Arap Baharı” kapsamında ABD’nin bölgedeki en önemli müttefiklerinden biri olan Mısır’ın eski devlet başkanı Hüsnü Mübarek, Mısır ordusunun desteğini kaybetmesiyle birlikte iktidardan devrilmişti.[3] Mübarek rejiminin devrilmesinden sonra Muhammed Mursi, 30 Haziran 2012’de cumhurbaşkanı olarak göreve başlamış ve Müslüman Kardeşleri iktidara taşımış, Mursi’nin iktidara gelmesinden sonra Mısır’ın dış politikasında çeşitli değişimler yaşanmıştır. Müslüman Kardeşlerle bağlantılı Özgürlük ve Adalet Partisi’nin adayı olan Mursi’nin, Mısır halkının %30’unun katılım sağladığı bir seçimle iş başına gelmesi, ABD’nin bölgede önemli bir müttefikini kaybettiğine dair değerlendirmelere yol açmıştır.[4] Bu doğrultuda Mursi’nin ilk yurt dışı ziyaretlerinden birini Çin ve İran’a yönelik gerçekleştirmiş olmasının yanı sıra Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile de Soçi’de bir araya gelerek görüşmesi, ABD’yi Mısır’ı kaybedeceği konusunda endişeye sevk etmiştir. İsrail’in güvenliğinin sağlanması için Mısır’ı kontrol altına almanın öneminin farkında olan ABD, Mısır’ın dış politikasının Amerikan çıkarlarının tam aksine yönlendirilmesinin; bölgedeki siyasî ve ekonomik çıkarlarına zarar vereceği için Mısır’a karşı oldukça dikkatli hareket etmek durumunda kalmıştır.[5] Mısır, söz konusu dönemde İran ile Suriye meselesinde anlaşmazlıklar yaşamasına rağmen Mursi’nin 30 yıl sonra İran’ı ziyaret eden ilk Mısır Cumhurbaşkanı olması, Kahire’nin Tahran ile bir müttefiklik kurmak istediği sorusunu akıllara getirmiştir. Bu durum ABD ve İsrail’in Mısır siyasetini doğrudan etkileyen önemli hususlardan biri olarak görülmekteydi. En nihayetinde Mısır Savunma Bakanı Abdülfettah es- Sisi liderliğindeki bir darbe sonucu 3 Temmuz 2013’te iktidardan zorla el çektirilen Mursi’nin düşüşüyle birlikte iktidarı ele geçiren Sisi, Mısır dış politikasını farklı bir yönde şekillendirmeyi başarmış ve ABD’nin yanı sıra İsrail ile de gizemli ilişkiler ağı kurmaya başlamıştır. Suudi Arabistan ve BAE gibi Arap ülkeleriyle yakınlaşan Sisi’nin; Atlantik kampına yakın bir politika takip etmesinin yanı sıra Rusya ve Çin ile de ilişkilerini belirli bir düzeyde sürdürerek Avrasya kampı içerisinde de bir müttefik hâlini almaya çalışmış olduğu anlaşılmaktadır. Mısır’daki siyasî meşruiyetini ve uluslararası destek sağlamak adına çok yönlü bir dış politika izleyen Sisi, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Mursi’den yana tavır alması sebebiyle Türkiye ile mevcut siyasî ilişkilerini gözden geçirmek durumunda kalmıştır. Bu noktada Mısır’ın Türkiye ile ekonomik ilişkilerini devam ettirmesine rağmen siyasî anlamda ilişkilerde yaşanan kopuklukların her iki ülkenin de çıkarlarını doğrudan etkilediğini ifade edebiliriz. Özellikle Doğu Akdeniz ve Suriye gibi konularda bilinçli bir surette küresel aktörlerce yalnızlığa zorlanan Türkiye, bölgede sağlam temeller üzerine inşa edeceği yeni bir ittifaka yönelmek mecburiyetindedir. Bu doğrultuda her ne kadar Türkiye için Mısır ile bir ittifak tesis etmek; politik tercihlerden ve kamplaşmalardan dolayı kısa vadede mümkün görünmese de hem Türkiye hem de Mısır için önemli bir hâl alabilir. Suriye’de Rusya ve İran ile işbirliğini arttırma yoluna giden Türkiye, Doğu Akdeniz’de ABD ve İsrail tarafından kuşatılmakta ve bu kuşatmayı yarabilmek için de yeni ortaklıklar aramaktadır. Dolayısıyla Türkiye ile Mısır arasında tesis edilmesi gereken ittifak kaçınılmaz bir durum olarak karşımızda durmaktadır.[6] Kaldı ki Türkiye ile Mısır’ın ekonomik ilişkileri Mursi’nin iktidardan devrilmesinden sonra dahi ciddi bir düşüş veya gerileme yaşamamıştır. Mısır mevcut potansiyeli ile hâli hazırda Türkiye’nin Afrika’daki en büyük ekonomik partnerlerinden biri olmakla birlikte gerek Mursi gerek ise Sisi döneminde her iki ülke arasındaki ithalat ve ihracat hemen hemen aynı seviyelerde seyretmeye devam etmiştir. Dolayısıyla Türkiye- Mısır arasındaki ilişkilerde zaman zaman yaşanan kriz ve diplomatik sorunların ekonomik ilişkilere aksi yönde etki etmediğini ifade edebiliriz. Bu anlamda Türkiye ile Mısır arasındaki karşılıklı ekonomik ilişkiler siyasî anlamda da her iki cenâhı iyileşmeye götürülebilir. Zira Sisi yönetimindeki Mısır’ın bölgedeki siyasî gelişmelere farklı tepkiler verdiği açık bir şekilde gözlemlenmektedir.[7]

8 Nisan 2018’da Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da ABD öncülüğünde toplanan Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn, Kuveyt, Umman, Ürdün ve Katar gibi devletler, kurulması hedeflenen “Arap Nato’su” kapsamında “bölgede ve dünyada istikrar ve güvenliğin güçlendirilmesi” şeklinde çeşitli kararlar almışlardır. Suudi Arabistan’ın İran’ın etkinliğini kırmak ve bölgeden izole etmek için ortaya attığı ABD’nin desteğiyle kurulacak Arap Natosu’nun asıl hedefinin İsrail’i korumak olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Prof. Dr. Sencer İmer, Arap Nato’su ile ilgili olarak: “Organizasyonun, İran’ın bölgedeki etkisine karşı kurulması amaçlanıyor. Bunun yanında Arap NATO’su İsrail’e destek sağlayacak bir yapı olma özelliğini taşıyor. Resmen kurulmuş olduğu açıklanmamakla birlikte gayri resmi olarak varlığından söz edebiliriz” şeklinde değerlendirmelerde bulunmuştur. Arap Nato’su olarak anılmasına rağmen, batı emperyalizminin hedefi hâline gelen Irak, Suriye ve İran gibi ülkeler söz konusu oluşumun içinde yer almamakla birlikte tamamıyla bu oluşumun karşısındadırlar. 2010’da başlayan ve ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’nin basamaklarından biri olarak değerlendirilen Arap Baharının devamlılığını sürdürebilmesi adına doğrudan inisiyatif almaya çalışan ABD, söz konusu ittifakın başına Suudi Arabistan’ı getirmiş olsa da projenin himayesini bizzat üstlenmektedir. Körfez ülkeleriyle gerçekleştirdiği işbirliği çerçevesinde bölgede etkin bir Amerikancı siyaset izlemekte olan Suudlar ise bölgede birinci tehdit olarak Türkiye ve İran’ı görmektedirler. Jeopolitik anlamda Arap Dünyası’na etki ve nüfuz ederek kontrolü Suud-BAE üzerinden sağlamak isteyen ABD ve İsrail’in, BOP uzantısı olarak uygulamaya koyduğu Arap Nato’sunun projeksiyonunu Türkiye, İran, Suriye ve Irak’ın yanı sıra Kuzey Afrika’ya da çevireceğini ifade edebiliriz. Zira son zamanlarda Libya, Cezayir ve Sudan’da yaşanan siyasî ve toplumsal gelişmeler bu durumun en açık göstergelerindendir.[8]

Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, 9 Nisan 2019’da ABD Başkanı Donald Trump’la gerçekleştirdiği görüşme sırasında oldukça olumlu mesajlar vermesine karşın haber ajansı Reuters, Kahire’nin İran karşıtı ittifakı terk ettiğini duyurmuştu. Mısır’ın bu kararı Araplar arasında çeşitli fikir ayrılıklarına yol açarken Kahire yönetimi Riyad’da toplanan Arap Natosu’na herhangi bir delegasyon göndermemiştir. Söz konusu projenin İran ile Mısır arasında siyasî gerginliğe yol açacağını düşünen Mısır, Rusya ve Çin ile koruduğu dengeli ilişkilerini de kaybetmek istememesi de bu kararda oldukça etkili olmuştur. Mısır’ın ABD öncülüğündeki bu ittifaktan çekilmesinin aynı zamanda projenin geleceğine yönelik kaygılar taşımasından da kaynaklanmakta olduğunu ifade edebiliriz. Mısır’ın Arap Natosu’nda ve Doğu Akdeniz’de ABD ve İsrail ile birlikte hareket ediyor olması bu kararın uluslararası alanda şaşkınlıkla karşılanmasına yol açmıştır. Mısır’ın bu kararı İran ile doğrudan karşı karşıya gelmek istemediğinin en büyük göstergesi olarak değerlendirilmektedir.[9]

ABD ve Suudi Arabistan’ın körfeze yönelik İran tehdidini bertaraf etmek adına Arap Nato’su oluşturma “fantezisi” böylelikle rafa kalkmış “Trump’ın Ortadoğu’yu ve özellikle Körfezi yeniden dizayn etme girişimlerinden biri daha çökmüştür”. Fakat Mısır’ın bu kararı almasının arkasında Cumhurbaşkanı Sisi’den çok Mısır ordusunun etkili olduğu açık bir şekilde görülmektedir.[10] Sisi’nin bu tavrı, hem Amerikan devlet aklını dumura uğrattı ve hem de hiç beklenmedik bir surette Suudi Arabistan’ın ve BAE’nin de bölgesel bağlamda kendi ajandasının varlığını ortaya koydu. Böylece Arap coğrafyasında yaşanan gelişmeler yeni politik paradigma değişimlerine de yol açacaktır. Araplar arasında oldukça yaygın olan; “Mısırsız savaş, Suriyesiz barış olmaz” şeklindeki söz Mısır’ın Arap Nato’sundan çekilme kararı almasının Arap Nato’sunun başarısız olup en nihayetinde çökeceğine işaret etmektedir.

Mısır olmadan devam ettirilecek bir Arap Nato’su “ölü doğmuş bir proje olarak” değerlendirilmekte. Mısır’ın siyasî, askerî ve toplumsal tecrübelerinin yanı sıra kaynaklarını ve kapasitesini söz konusu ittifaktan çıkardığınızda geriye kalan Suudi Arabistan ve BAE’nin ABD desteğine rağmen başarılı olma şansı oldukça düşük görünmektedir. Mısır her ne kadar Türkiye ve İran’ı doğrudan karşısına almak istemese de Sisi yönetimi, ABD ve İsrail ile birçok alanda işbirliğine gitmekte ve politik eksenini bu şekilde çizmektedir.[11] Bu durum son olarak Türk Ordusunun Suriye’de kendisine yönelik tehditleri ortadan kaldırmak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak adına başlatmış olduğu “Barış Pınarı Harekâtı”nda da kendisini göstermiştir. Mısır’ın çağrısıyla 12 Ekim’de toplanmış olan Arap Birliği’nin gündemi; Türkiye’nin Suriye’deki terör örgütlerine yönelik başlatmış olduğu Barış Pınarı Harekâtı olmuştur. Arap Birliği’ne üyeliği bulunan 22 ülkenin 10’unun katılım sağlamış olduğu ilgili toplantı sonucunda başta Mısır olmak üzere Suudi Arabistan, BAE, Ürdün, Bahreyn, Tunus, Irak, Yemen, Lübnan ve Kuveyt dışişleri bakanlığı seviyesinde temsil edilirken Cezayir, Fas, Sudan, Umman, Libya, Cibuti, Katar, Somali, Moritanya, Filistin ve Komor Adaları ise Arap Birliği’ndeki daimî temsilcileriyle toplantıya katılmışlardır. “Türkiye’nin güney sınırında oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu yok etmek ve bölgeye barış ve huzur getirmek amacıyla başlattığı Barış Pınarı Harekatı’nı” kınayarak hedef alan Arap Birliği’nin bu kararının[12], Arap ülkelerinin tamamının görüşünü yansıttığı söylenemez. Söz konusu toplantıya katılan Katar ve Somali sonuç bildirisine çekince koyarak bir anlamda Türkiye’ye siyasî desteklerini sürdürmüşlerdir. Arap Birliği ülkelerinin yarısından fazlasının yani 11 Arap ülkesinin dışişleri bakanlarını toplantıya göndermemiş olmaları Türkiye’ye örtülü olarak bir destek sağladıklarına işaret etmektedir. Katar ve Somali’nin yanı sıra Fas ve Libya’nın da Türkiye’ye karşı düşmanca bir tutum sergilememesi ve karara tepki göstermeleri Barış Pınarı Harekâtının diplomatik ayağı açısından oldukça önemlidir.[13]  Fas Dışişleri Bakanı Nasır Burita, yerel medyaya yaptığı açıklamada, “Arap Birliği tarafından alınan kararların Fas’ın resmi tutumunu ifade ettiği söylenemez. Fas’ın karara çekince koymaması toplantının genel havasının dışına çıkmak istememesi nedeniyledir” şeklinde yaptığı açıklamayla toplantıya dışişleri bakanları seviyesinde katılmayan ülkelerin “Arap Birliğinin kınama kararına zımnen çekince koydukları” şeklinde değerlendirilmiştir.[14] Ayrıca Somali temsilcisi Tevfik Ahmed toplantı sırasında yaptığı konuşmada “Türkiye’nin dost ülke” olduğunu ve Türkiye’nin Somali halkı, hükümeti ve kurumlarına çok büyük yardımlarda bulunduğunu ifade etmiştir.[15]

Öte yandan Arap Birliği’nin; Türkiye’nin, Suriye’de barış sağlamak amacıyla giriştiği harekâta karşı tavır almasına tepki gösteren en önemli ülkelerden biri de Libya olmuştur. Bu doğrultuda Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti tarafından belirgin bir tepki ortaya konularak Türkiye ile diplomatik ilişkilerin seviyesinin düşürülmesinin gündeme alınması gibi maddelerin yer aldığı sonuç bildirgesi reddedilmiş ve sonuç bildirgesinin yalnızca Mısır ve BAE’nin tutumunu yansıttığının altı çizilmiştir. Ayrıca Libya temsilcisinin toplantı sırasında konuşmayı reddetmesi ve konuşmanın yazılı metnini toplantı başkanına vermekle yetinmesi Libya hükümetinin Türkiye’ye yönelik tam desteği olarak yorumlanmıştır.[16] Arap Birliği’ne üyeliği askıya alınmış olan Suriye ve Sudan’ın katılım sağlamadığı toplantıda yer alan Lübnan Dışişleri Bakanı Cibran Basil, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada ilgili toplantının “Türkiye aleyhinde bir toplantı olmadığını” ifade ederek “Bugün Türkiye’ye karşı bir araya gelmiyoruz. Suriye’nin olmadığı bir ortamda Suriye için toplanıyoruz” diyerek söz konusu duruma dikkat çekmiştir.[17]

Barış Pınarı Harekâtında, Suriye’nin toprak bütünlüğünün Türkiye tarafından altının çizilmesi oldukça önemli olarak kabul edilmelidir. Ancak askerî harekâtın hedefini doğrudan belirleyerek doğru bir strateji izlemek gerekmekte. Bu noktada Türkiye’ye düşen görev askerî alandaki başarılarını siyasî, hukukî ve diplomatik alanlara da yaymaktır. İkinci olarak ise bölgedeki terör örgütlerinin tamamıyla temizlenebilmesi için Suriye ile tesis edilecek bir diyalog ve Rusya’dan alınacak siyasî destek oldukça önemlidir. Bu noktada İran ve Irak ile sağlanacak koordinasyon da harekâtın siyasî anlamda başarıya ulaşması açısından oldukça önemli kabul edilebilir. Bu açıdan koşullar siyasî anlamda Türkiye’nin aleyhine gibi görünse de yakalanan tarihî fırsatlar iyi değerlendirilmelidir. Mısır’ın değişkenlik gösteren dış politikası ABD veya İsrail’den bağımsız görünmektedir. Fakat Mısır’ın Türkiye’ye Türkiye’nin de Mısır’a olan siyasî yaklaşımları kısa vadede düzelecek gibi görünmese de Mısır ile sağlanacak politik diyaloglar bölge siyasetinde çeşitli değişimlere yol açabilir.

ABD’nin Suriye’den çekileceğini ilân etmesinin ardından Türkiye’nin Suriye’deki terör örgütlerine karşı başlattığı ciddi mücadelenin Arap ülkelerini de kendi aralarında bölmüş olduğunu ifade edebiliriz. Fransa’da yaşayan Lübnanlı yazar Faisal Jaloul’a göre; Arap ülkeleri arasında çeşitli politik eksen değişimleri söz konusudur. Rusya ve Çin’in, Arap dünyası ve Afrika’daki etkinliğini kırmak adına Suudlar ve körfez ülkeleriyle işbirliğine giden ABD’nin; Arap Nato’su sayesinde bölgede kaybettiği prestijini geri kazanma peşinde olduğu ifade edilmekte. Ayrıca Türkiye’nin, Kuzey Afrika ve Arap Dünyası’ndaki etkinlik çabalarının da ABD ve İsrail tarafından bir tehdit olarak görüldüğü çok açık bir şekilde karşımızda durmaktadır. Türkiye’nin ise bu noktada ABD ve İsrail’in dayattığı İran-Suud kutuplaşmasından kaçınmakta olduğunu ifade etmek mümkün. Lübnan’daki El-Mayadin Gazetesi’nin yazarlarından Ahmet Fal Sibai, Türkiye’nin; İran ile Suudi Arabistan arasındaki gerginliğe dair “bölgede Araplar arası mezhepsel ayrılıkları derinleştireceği” gerekçesiyle tarafsız konumunu koruduğuna dikkat çekmiştir.[18]

Bu noktada kendisine bir hareket alanı açmak isteyen Mısır, Suudi Arabistan’ın Arap Dünyası üzerindeki liderlik iddialarından rahatsız görünmekte ise de Sisi’nin İsrail’i koruyan bir siyasî tavır takınması, Arap Birliği’nin; Türkiye’nin Suriye’deki terör örgütlerine yönelik başlattığı mücadele noktasında aldığı olumsuz kararlar noktasında da kendisini göstermesine yol açmakta. Fakat Mısır yönetimi her ne kadar ABD-İsrail ekseninde bir politik düzlemde hareket etmekteyse de bölgesel gelişmeleri farklı perspektiflerden değerlendirme kabiliyetine sahip olması sebebiyle bu politikanın değişkenlik gösterebilmesinin Türkiye’nin Mısır’a yönelik dış politikasıyla da doğrudan ilişkili olduğunu ifade edebiliriz. Bu doğrultuda Türkiye’nin Suriye’nin toprak bütünlüğünü vurgulaması ve bölgedeki terör örgütlerine karşı askerî anlamda mücadeleye girişmesi; Doğu Akdeniz, Arap Dünyası ve Kuzey Afrika’daki gelişmelerle birlikte okunduğunda, Türkiye’nin Mısır ile olan siyasî ilişkilerini -tıpkı ekonomik ilişkiler gibi- yeniden uygun bir zemine yerleştirmesi gerekmektedir. Zira Türkiye ile Mısır arasındaki siyasî sorunlara rağmen her iki ülke arasındaki kuvvetli toplumsal bağlar ve ekonomik ilişkiler siyasî ilişkilere de yansıtılmalıdır. Böylece Arap Dünyası’nın ve Afrika’nın en önemli güçlerinden biri olan Mısır’ın yanı sıra Suriye, Irak, İran ve Lübnan ile siyasî alanda birlikte hareket edecek bir Türkiye bölgedeki gelişmelerden daha az zarar görecektir.

DİPNOTLAR

[1] İlgili olarak bkz. (Gökhan Bozbaş, Mısır’da Toplum ve Siyaset, Vadi Yayıncılık, İstanbul, 2018).

[2] Özge Eletek, “Ortadoğu’da Arap NATO’su Projesi: Hedef İran mı?”, Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), 15.04.2019,  https://ankasam.org/ortadoguda-arap-natosu-projesi-hedef-iran-mi/ (Erişim tarihi: 15.10.2019).

[3] İlgili olarak bkz. (Abdul Rezak Bilgin, Arap Baharı Sürecinde Orduların Tutumu, Birleşik Yayıncılık, Ankara, 2014). Mısır’daki isyan hareketi ve geçiş süreci hakkında oldukça önemli bir çalışma için ayrıca bkz. (Onur Sinan Güzaltan, Tanrı Bizi İster Mi? Kahire Sokaklarında İsyan, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2017).

[4] Mısır Devrimi ve Müslüman Kardeşler hareketinin iktidara geliş ve iktidardan indirilme süreci hakkında bkz. (İsmail Numan Telci, Mısır: Devrim ve Karşı Devrim, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Yayınları, İstanbul, 2017).

[5] Konuyla ilgili olarak bkz. İsmail Numan Telci, “Mısır- Rusya İlişkileri ve Sisi’nin Denge Siyaseti”, Devrim Sonrası Mısır Dış Politikası, (ed. İsmail Numan Telci), SETA Yayınları, İstanbul, 2018, ss. 291- 307; Mustafa Cüneyt Özşahin, “Çin’in Mısır Stratejisi”, Devrim Sonrası Mısır Dış Politikası, ss. 308- 319.

[6] Mısır siyasetini yakından takip etmekte olan Av. Onur Sinan Güzaltan’ın değerlendirmeleri de bu yönde olmakla birlikte Türkiye’nin Mısır siyaseti ile ilgili oldukça yerinde tespitlerde bulunmuştur. İlgili olarak bkz. (“Mursi’nin ölümü Türkiye- Mısır ilişkisini nasıl etkileyecek”, Aydınlık, 19.06.2019, https://www.aydinlik.com.tr/mursi-nin-olumu-turkiye-misir-iliskisini-nasil-etkileyecek-dunya-haziran-2019 (Erişim tarihi: 15.10.2019).).

[7] Türkiye- Mısır ilişkilerinin normalleşmesine dair bir değerlendirme hakkında bkz. (Elif Sudagezer, “Türkiye- Mısır ilişkileri normalleşir mi?”, Sputnik Türkiye, 12.04.2017, https://tr.sputniknews.com/columnists/201704121028041691-turkiye-misir-iliskileri-normallesir-mi/ (Erişim tarihi: 15.10.2019).

[8] Eletek, a.g.m.

[9] “Sisi yönetimi, ABD’nin İran karşıtı ittifakından çekildi”, Sputnik Türkiye, 11.04.2019, https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201904111038725110-sisi-yonetimi-abd-nin-iran-karsiti-ittifakindan-cekildi/ (Erişim tarihi: 15.10.2019); Faruk Can, “Mısır, ABD’nin Arap NATO’su kurma çalışmalarından çekildi”, Euronews, 12.04.2019, https://tr.euronews.com/2019/04/12/misir-abd-nin-arap-nato-su-kurma-calismalarindan-cekildi-el-sisi-yonetimi-iran-arabistan (Erişim tarihi: 15.10.2019).

[10] Mısır Ordusunun, ülke siyasetinde ve ekonomisinde oldukça ciddi bir ağırlığa sahip olduğunu ifade edebiliriz. Ayrıntılı bilgi için bkz. (Steven Cook, Yönetmeden Hükmeden Ordular, çev. Bahar Şahin, Hayy Kitap, İstanbul, 2008; Taha Eğri, İktisat Yayınları, İstanbul, 2018.).

[11] Necmettin Acar, “Arap NATO’su: Ortadoğu’da Ölü Doğmuş Bir Ortak Güvenlik Girişimi mi?”, Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM), 20.04.2019, https://www.orsam.org.tr/tr/arap-natosu-ortadoguda-olu-dogmus-bir-ortak-guvenlik-girisimi-mi/ (Erişim tarihi: 14.10.2019).

[12] Arap Birliği’nin Türkiye’ye yönelik genel tavrının; Türkiye’nin ve Arap halklarının birbirlerine gösterdiği yakınlığa rağmen uluslararası ilişkilerde hakim paradigmanın çıkarlar üzerine kurulduğunun  ve Arap Birliği’nin bu kararının salt anlamda çıkar odaklı olduğunun açık bir göstergesidir.

[13] Aydoğan Kalabalık, “Arap Birliği’nin ‘Barış Pınarı’ açmazı, Anadolu Ajansı (AA), 14.10.2019, https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/arap-birliginin-baris-pinari-acmazi-/1613085 (Erişim tarihi: 15.10.2019).

[14] Mehmet Nuri Uçar, “Fas’tan ‘Arap Birliği bildirisi resmi tavrımızı yansıtmıyor’ açıklaması”, AA, 13.10.2019, https://www.aa.com.tr/tr/baris-pinari-harekati/fastan-arap-birligi-bildirisi-resmi-tavrimizi-yansitmiyor-aciklamasi/1612570 (Erişim tarihi: 15.10.2019).

[15] Kalabalık, a.g.m. Buna rağmen Somali asıllı ABD Temsilciler Meclisi üyesi İlhan Omar, Suudi Arabistan ve BAE’nin kendileri için Türkiye’den daha iyi bir müşteri ve arkadaş olduğunu ifade ederek Somali’nin söz konusu ülkelerle müttefikliğini vurgulamıştır. Bu durum 2009’dan bu yana Somali’ye 1 milyar dolardan fazla insani yardım göndermiş olan Türkiye’nin yalnızca kalkınma odaklı diplomasiyi terk ederek yeni bir Doğu Afrika politikası ortaya koymasının gerekliliğine işaret etmektedir.

[16] Hussein Mahmoud Ragab Elkabany-Ayşe Sümeyra Aydoğdu, “Libya’dan Arap Birliği’nin Türkiye karşıtı taleplerine ret”, AA, 12.10.2019, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/libyadan-arap-birliginin-turkiye-karsiti-taleplerine-ret/1611656 (Erişim tarihi: 15.10.2019).

[17] Kalabalık, a.g.m.

[18] “Arap NATO’su gündemi neye işaret ediyor?”, https://haber.sol.org.tr/dunya/arap-natosu-gundemi-neye-isaret-ediyor-255955 (Erişim tarihi: 15.10.2019).

Share.

Yazar Hakkında

Tuğrul Oğuzhan Yılmaz, 1993’te İstanbul’da doğdu. İlköğretim ve liseyi İstanbul’da bitirdi. 2015 yılında Beykent Üniversitesi İktisadi ve İdarî Bilimler Fakültesi’nden mezun oldu. 2016 yılından bu yana Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı Harp Tarihi ve Strateji Programı’nda tezli yüksek lisans eğitimine devam etmektedir. Ayrıca İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü’ndeki ikinci lisans eğitimini sürdürmektedir. İyi seviyede İngilizce bilmektedir. Afrika ile ilgili çeşitli alanlarda araştırmalar ve çalışmalar yapmaktadır. Özelde Doğu Afrika üzerine çalışmakta olup; sınır anlaşmazlıkları ve güvenlik, Afrika siyasî tarihi, 1. Dünya Savaşı’nda Afrika, Afrika ve Sömürgecilik, Afrika’daki milliyetçilik hareketleri ve Osmanlı-Afrika ilişkileri üzerine akademik çalışmalarına devam etmektedir.

Yoruma Kapalı