Osmanlı, Afrika’yı Endülüs Olmaktan Kurtardı

0

Prof. Dr. Ahmet Kavas’ın son 15 yılda kaleme aldığı yazılarının derlendiği “Geçmişten Günümüze AFRİKA” genişletilmiş ikinci baskısı ile Kitabevi Yayınları’ndan çıktı. 2012-2015 yılları arasında Türkiye’nin Çad Büyükelçisi olarak görev yapan İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı ve Afrika Uzmanı Kavas ile yeni kitabı üzerinden Afrika’yı konuştuk…

– Türklerin ve Osmanlıların Afrika’daki geçmişine ilişkin neler söyleyebilirsiniz?

Türk milleti en az bin yıl, Tolunoğulları, Eyyubiler, Memlükler, Osmanlılar gibi çok farklı isimlerle o coğrafyada varlık göstermiş. Bu devletler Afrika’da isimleri altın harflerle yazılacak işler yapmışlar. Bunlar kayıt altına alındı fakat tahrip oldu, yok oldu ya da biz bunların bizim atalarımızla bağını kurmakta zorlanıyoruz…

“OSMANLILARIN KITAYA GELİŞİ ÖNCEKİ TÜRKLERDEN FARKLI”

Osmanlı’nın kıtaya geliş sebebi kendinden önceki Türklerden farklı. Onlar, Orta Asya’dan, Kafkaslardan getirilen askerlerin devlet içinde devlet kurmasıyla var olmuşlar. Osmanlı’nın gidişi ise İspanyolların 1510’da Kuzey Afrika’yı, Portekizlilerin 1515-16’da Kızıl Deniz’e girip, Cidde önüne kadar donanmalarını getirmeleri üzerine başlıyor. Yavuz Sultan Selim hem Kızıl Deniz’i, hem Akdeniz’i temizliyor. Kanuni Sultan Süleyman devam ettiriyor. Son eyalet olarak Osmanlı’ya kesin katılan II. Selim döneminde Tunus oluyor. Böylelikle Kuzey Afrika İspanyol istilasından, Doğu Afrika da Portekiz istilasından korunuyor. Kuzey’de Osmanlı beş vilayet kuruyor: Cezayir, Tunus, Trablusgarps, Mısır ve Habeş. ‘Habeş’ bugünkü Sudan, Eritre, Etiyopya, Somali, Cibuti. Bir ara da Kenya’ya kadar uzanıyor. Payitaht, buraları 1500’lü yıllardan 1900’lü yıllara kadar asker bulundurmaması, bayrak dalgalandırmamasına rağmen kendine bağlı kabul ediyor.

“OSMANLI, AFRİKA’NIN İKİNCİ BİR ENDÜLÜS OLMASINI ENGELLİYOR”

– Kabul ediyor fakat fiiliyatta da durum böyle mi?

Tabi. Özellikle sahillere kimseyi yaklaştırmıyor. Portekizlileri, İspanyolları, Avrupalıları… Kızıldeniz’in doğu ve batı sahillerine yaklaştırmıyor. Mesela 16. yy’ın sonlarında Piri Reis kaptanlığındaki Hint donanmasının bugünkü Yemen, Somali arasında Aden Körfezi’nde dolaştığı biliniyor. Dört yüz yıl boyunca Osmanlı devleti Afrika kıtasının doğu ve kuzey sahillerini koruma altına alıyor ve istilaları önlüyor. Yani Afrika’nın ikinci bir Endülüs olmasını engelliyor.

– Ne zamana kadar?

Bu 1800’lerin ortalarına kadar sürüyor. 1798’de Fransa Mısır’a giriyor ama dört yılda çıkmak zorunda kalıyor. Osmanlı en büyük darbeyi 1830’da Cezayir’in sahil şehirlerini Fransa’ya kaybederek yaşıyor. 1881’de Tunus’u Fransızlara, 1882’de Mısır’ı, Sudan’ı İngilizler’e, 1884’te Eritre’yi İtalyanlara kaybediyor. 1916-1918 arasında etkinliğimiz bir şekilde Yemen vilayeti üzerinden devam ediyor. Etiyopya, Somali kıyıları Osmanlı tarafından kendisinde kabul ediliyor ama artık ne hâkimiyeti var ne de nüfuzu tam olarak yansıyor.

“SÖMÜRGECİLER, AFRİKA’YA OSMANLI YIKILINCA NÜFUZ EDEBİLDİ”

1900’lerin başında batılıların Afrika’ya gelişi ile birlikte Afrika’nın kimliği değişiyor. Afrika artık ne Mağrip, ne Habeş, ne Zengibar… Ama Afrika artık Fransız Afrikası, İngiliz Afrikası, Portekiz Afrikası… Diyoruz ki “Sömürgecilik Afrika’yI 300-500 yıldır yok ediyor.” Hayır! Sömürgecilik aslında Afrika’yı son 100 yıldır tüketiyor. Osmanlı bitene kadar sömürgeciler Afrika’ya çok fazla el süremediler. Osmanlı’nın yıkılmasının ardından kıtanın içlerine nüfuz ettiler. 1900’lerden önce Afrika içlerinde ‘Avrupalı’ denebilecek neredeyse kimse yoktu.

KÖLELİĞİN ‘TİCARETİ’ YASAKLANDI

– Avrupalıların geçmiş ve mevcut varlığına ilişkin neler söyleyebilirsiniz?

Avrupalılar, Afrikalıların topraklarını işgal etmeden önce zihinlerini işgal ettiler. Yerli yöneticilere ateşli silah ve değişik mamuller vererek yerli insanları kontrol altında tutmaları sağlandı. O işgalde kullandıkları Afrikalıları Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nda cephelere sürüp bu sefer kıta dışında kullandılar. Yüz binlercesi cephelerde öldü. Geri dönenlerin hiçbir şekilde hakkı yoktu. Herhangi bir savaş tazminatı, savaşa katıldığı için hak iddia etmesi söz konusu bile değildi. Birçoğunun kaydı yoktu. Yani Afrikalıları üç yüz yıl kadar bir süre zarfında köleleştirdiler. 1890’a yani köle ticaretinin yasaklanmasına kadar sürdü. O da ‘ticareti’nin, ‘köleliğin’ değil… Ardından kıtalarına taşıdıkları Afrikalıları, peşinden Hintleri (özellikle İngilizler) yakıp yıktıkları şehirleri onarırken işçi olarak kullandılar. Afrika’yı ayakta tutan insandı, insanını tahrip ettiler. Uzun bir süre yerel kaynaklarını kullanamadılar. Çünkü ne yol, ne teknoloji buna müsaade etmedi. Çok sınırlıydı. Afrika’nın asıl kaynakları, şu anda 21. yüzyılda tüketiliyor. 1860’dan sonra bu durum değişikliğe uğradı ve yerli yöneticiler üzerinden devam etti. Bu yüzden adına “yeni sömürgecilik” denildi. Özetle Afrika şu anda yeni bir sömürülme dalgası geçiriyor. Toplam kaynak 100’se, yüz yılda yüzde 1’ini bile tüketemediler. Ama son 20 yılda en az yüzde 20’sini tükettiler. İlerleyen süreçte neredeyse kaynak bırakılamayacak.

TÜRKİYE NEREDE DURUYOR?

– Türkiye’nin 2005’te başlattığı Afrika açılımı şu an hangi noktada?

Türkiye bu konuda gerçekten hiç beklenmedik bir çıkış yaptı. Biz istiyoruz ki her şeyi hemen yapalım. Fakat böyle bir sosyal değişim yok, sömürgecilik dahi Afrika’ya üç yüz yılda geldi. Osmanlı, Afrika’yı üç yüz yıl Batılılardan koruyabildi. Avrupalılar, Afrika’yı ele geçirdikten sonra en fazla altmış yıl idare edebildiler.

Türkiye 2005’te başlattığı açılım siyasetini bu günlere kademe kademe yükselterek getirdi. Afrika’da ciddi bir diplomasi atağı yaptı ve başarılı oldu. Şu anda 40 ülkede Büyükelçiliği var ve bunların yakın gelecekte 54 ülkenin tamamında olması bekleniyor. Ekonomik ilişkilerimiz ikinci, üçüncü el olmaktan çıktı. Afrikalılar doğrudan gelip bizden alıyorlar, biz doğrudan satıyoruz.

“EKONOMİK ADIMLAR ATILMALI”

Şimdi bankacılık konusunda hamle yapılmalı, en azından her başkente banka açılmalı. Dünyada yapılan tespitler var: ‘Şu ülkede yatırım yapılır, şurada yapılmaz’ şeklinde. Eximbank, bu verileri kendisi elde etmeli. Şu an Fransa Afrika’da 17 ülkenin parasını basıyor: Frank. Fransa’da kalktı ama Afrika’da hala mevcut. Fransa, Afrika ülkelerinin döviz rezervlerinin yüzde 50’sini tutuyor. Onlarca, yüzlerce milyar dolar Fransa’nın Merkez Bankası’nda duruyor.

AFRİKA’DA ‘ARAZİ KAPATMA’ YARIŞI YAŞANIYOR

Afrikalı az kazanıyor, hammaddeyi işleyemedikleri için dışarı gönderiyorlar, mamül madde olarak dönen ürünü çok para vererek elde etmeye çalışıyor. Afrika’daki uranyum kaynakları dünyayı aydınlatıyor fakat kıtanın yüzde 90’ının elektrikten haberi yok. Afrikalıların, bir Afrika bankası, Afrika para birimi, Afrika Birliği oluşturması gerekiyor. Bunu Kaddafi yapmak istedi belki de canıyla ödedi.Dünyanın ekilebilir arazilerinin yüzde 60’ı Afrika’da bulunuyor ve şu anda birçok ülke Afrika’da arazi kapatmanın telaşında. Çin, Almanya, Fransa, İtalya, Körfez ülkeleri, Hindistan…

“AFRİKA ALGISINI DEĞİŞTİRMEK İÇİN ÇOK ÇALIŞTIK”

– Türkiye, faaliyetlerinin diplomatik olmayan ayağında neler yapıyor?

Bugün Afrika için o kadar kötü bir algı oluşturuyorlar ki! Sanki dünyanın en geri kalmış, en aç, en kalkınmaya muhtaç bölgesi olarak gösteriliyor. Bu algılar çok yanlıştı. Biz uzun süre bu algılardan kurtulmaya çalıştık.

Bu konuda sivil toplum kuruluşlarımız bir numara. Kızılay, AFAD, Diyanet İşleri Başkanlığı… Üniversitelerimizdeki Afrikalı gençler mezun olmaya başladı. Ülkelerine gitmeye başladılar. Türkiye, Afrika’daki dört yeni etkin ülke arasında kabul ediliyor. Çin, Hindistan, Brezilya ve Türkiye. Diğer üçünün Afrika ile ilişkileri, irtibat kurma sebepleri çok benzeşiyor: Afrika’nın kaynakları. Bunlar arasında Brezilya kendisini Nijerya’nın ardından en çok Afrika kökenli ülke olarak kabul ediyor ve bu etkinliği siyasi alana taşımaya çalışıyor.

Fakat Türkiye’nin böyle bir durumu yok. Türkiye Kuzey Afrika’da kendi sorundan gelen insanların varlığını bile tespit etmekte zorlanıyor. Bunu da yapmamız gerekiyor. Çünkü çoğu bu ülkeden, coğrafyadan, Balkanlar’dan, Kafkaslar’dan gitmiş ailelerin çocukları… Kuzey Afrika’da, Mısır’da, Tunus’ta epeyce Anadolu kökenli insan yaşıyor. Afrika’nın iç ülkelerinde belki bunlar ailelerle sınırı kalıyor ama Kuzey’de adeta bir kasaba olacak kadar büyük, geniş çaplı aileler var. Onlar bizi unutmuş, biz onları unutmuşuz. Bizim bu unutmuşluğa son vermemiz gerekiyor. Bu insanlar, coğrafyalar arasında yeniden irtibat için çok iyi aracı olabilirler.

“500 AMERİKALI BİR AFRİKA ÜLKESİNDE NE İŞ YAPAR?”

Şu anda Afrika’da görevlendirdiğimiz insan sayısı çok az. Çin, Afrika’ya 1 milyondan fazla insan yerleştirdi. Örneğin Amerika’nın herhangi bir büyükelçiliğinde yerel ve Amerikalı çalışan görevli sayıları 300-500-800 olarak karşımıza çıkıyor. Bu ülkelerin parlamentolarında bu kadar insan çalışmıyor. Bizim ise kıtanın tamamındaki elçiliklerimizde toplam sayı belki 2 bin. 500 Amerikalı bir Afrika ülkesinde ne iş yapar?

“FETÖ, ORADA ‘TÜRKİYE’ ZANNEDİLİYOR”

– Afrika’daki FETÖ varlığı ne durumda?

Aslında bizim Afrika’da yalnızca niyet değil, gerçekleşmiş işlerimizin olması gerekiyordu. Fakat Türkiye devletinin ilgisi bugün FETÖ dediğimiz örgüt tarafından kullanıldı. Kendilerini 90’lı yıllarda alelacele Afrika’ya attılar ve devlet gidene kadar, onlar gitti. 2010’dan sonra devlet gittikten sonra ise0 tamamen gayri resmi bir yapı ile karşılaştı. Oradaki Türkiye burada devlet olan Türkiye değil, sanki okullar üzerinden bir yapıyı temsil eden Türkiye gibiydi.

Ülkeler onlara alışmış durumdalar. Onlar kendilerini hep devlet olarak tatmin ettiler, devlet olarak algılandılar. Türkiye devletinin de bunu fark etmesi onların devlete sızan elemanları yüzünden çok geciktirildi.

Afrika’da 12 Büyükelçiğimiz vardı. Ankara’da ise 8 Afrikalı Büyükelçi vardı. Şu anda ise 32-34 Afrika Büyükelçiliği var. Bu insanlar 15 Temmuz’u yaşadılar, bunları devletlerine bildirdiler. Ancak onların ülkelerinde Türkiye’yi ve yaşananları dosdoğru anlatacak insanların sayısının artması gerekiyor. Çünkü 15 Temmuz’un ardından 300-500 aile Afrika ülkelerine sığındı ve Türkiye devleti, hükümeti aleyhinde propaganda yapıyorlar. Kuvvetli tedbirler alınmalı.

“İNSAN TAŞIYAN İNSANLAR KORKUNÇ PARALAR KAZANIYORLAR”

– Özellikle Suriyelilerin deniz yolunu kullanmaları engellendiğinden beri yakalanan göçmenlerin çoğunun Afrikalı olduğunu görüyoruz. Afrika’nın göç sorununu değerlendirebilir misiniz?

Avrupa’nın dinamik insan gücüne ihtiyacı var. Nasıl ki 19. yy sonunda ve 20. yy boyunca köleye, askere ihtiyacı varsa bugün de iş gücüne ihtiyaç var. Bunun için de ‘ucuz’ insana ihtiyaçları var. Birileri bunu için Afrikalarda, Asyalarda, Ortadoğu’da insanların zihninde bir ‘Avrupa cazibesi’ oluşturmaya çalışıyor. Bu insanlar biliyorlar ki bir Somalili Hollanda’da, Fransa’da, Almanya’da, Danimarka’da lüks bir evde kaçak ya da resmi yaşıyor, hizmet ediyor, 1000 Euro maaş alıyor.

İnsan kaçakçılığının devletlerin bilgisi dışında olduğuna inanmadım. Tarih boyunca devletlerin bunları doğrudan yapmaları mümkün değil. Bir insanın Avrupa’ya ulaştırılmasının maliyeti en az 10 bin dolar. Bugün 80 kiloluk herhangi bir yükün Avrupa’ya ulaştırılmasının maliyeti en fazla 500 ya da 1000 dolar. İnsan taşıyan insanlar korkunç paralar kazanıyorlar.

“AVRUPA GÖÇ İSTEMESE BUGÜN ENGELLER”

‘Avrupa cazibesi’ ise şu: Diyorlar ki Avrupa’da insan hakları, demokrasi çok yüksek, dini inançlar, etnik kimlik son derece rahat bir şekilde yaşanıyor… Yok böyle bir şey. Avrupa’nın hoşgörü ve özgürlüğünü yakın zamanda gerçekleştirilen Katalonya referandumunda gördük. Üstelik bu insanların Belçika’dan daha büyük bir kara parçası, bin yıllık geçmişleri, kendi dil ve gelenekleri var. Buna bile müsamaha etmeyen bir Avrupa var. Göç, Avrupa’nın o kadar da engellemek istediği bir şey değil. Avrupa, kıta dışından birinin göç etmesini istemesin, o an engeller bunu. Son yüz yıldır Avrupa’ya yapılan göçlerin hepsi, kıtayı ayağa kaldırmıştır. Bugün Avrupa diye kalkınmış bir kıta varsa, bu Avrupalıların bilek gücü ile oluşmadı. Birinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’dan 10 milyon insan, ikinci dünya savaşında 60 milyon insan ölmüş. Bunların hepsi beyindi, iş gücüydü. Bunların yerine birilerinin getirilmesi gerekiyordu. Getirdiler getirecekler de… Ancak Avrupa hep göçe karşı olacak, göçü önlediğini dünyaya ilan edecek ama hep kontrollü bir şekilde devam ettirecek. Avrupa’da nüfus üremiyor. Avrupa’nın en az 50 yıl sokaklarını temizleyecek, binalarını yıkacak sonra yeniden inşa edecek, Avrupalıya hizmet edecek bir nüfusa ihtiyacı var. Fakat bunu çağrı ile yapamaz, önleyemez. O sebeple ‘tabiî eleme’ ile Avrupa’ya ulaşabilenleri iş gücüne dâhil edecek. Bir şekilde kendi içinde eritmeye çalışacaklar ve eritiyorlar. Avrupa, ihtiyaç duyduğu kim varsa onu fark ettirmeden alır ve eritir. Avrupa’ya dünyanın herhangi bir yerindeki en ırkçı, en dinine bağlı, en mezhebine bağlı kişi gittiğinde 50 yıl sürmez ve ikinci, üçüncü kuşakta erir. Avrupa bunu eritir.

Not: Bu röportaj, 20.11.2017 tarihinde Timetürk’te yayınlanmıştır.

Share.

Yazar Hakkında

Prof. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi. 1964 yılında Vezirköprü’de doğdu. Merzifon İmam-Hatip Lisesi (1982) ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde (1987) eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye Diyanet Vakfı bursuyla yüksek lisansını (1991) ve doktorasını (1996) Paris’te tamamladı, aynı yıl Üsküdar’da İslam Araştırmaları Merkezi’nde (İSAM) araştırmacı olarak çalışmaya başladı. 2002’de doçentlik unvanı aldı. 2006 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü öğretim üyesi ve bölüm başkanı oldu. 2008-2011 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık’ta Afrika ile ilgili konularda müşavir olarak görev yaptı. 2009 yılında profesörlük unvanı aldı. 2011 yılı Eylül ayında görev değişikliği yaparak İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Siyasi Tarih Anabilim dalına geçiş yaptı. 2013 yılı Mart ayında Afrika ülkelerinden Çad Cumhuriyeti’nin başkenti Encemine’de Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk büyükelçisi olarak göreve başladı ve iki buçuk yıl bu görevini sürdürdükten sonra 2015 yılı Ağustos ayında İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanı olarak tayin edildi. Batı Afrika Ülkelerinden Mali Cumhuriyeti’ndeki ilk ve öğretim seviyesindeki özel eğitim kurumları medreseler üzerine hazırladığı doktora çalışması IRCICA tarafından L’enseignement islamique en Afrique francophone: Les médersas de la République du Mali adıyla Fransızca olarak 2003’de İstanbul’da basıldı. Geçmişten Günümüze Afrika (Kitabevi, İstanbul 2005); Osmanlı-Afrika İlişkileri (Kitabevi, İstanbul 2011/1. baskı, 2013/2. baskı, 2015/3. baskı); Les relations turco-tchadiennes: La politique ottomane en Afrique centrale (TİKA, İstanbul 2014) adlı kitaplarının yanı sıra Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi-İSAM tarafından yayımı tamamlanan İslam Ansiklopedisi için önemli kısmı Afrika hakkında 95 madde yazdı. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde “Afrika”, “Osmanlı Afrikası”, “Osmanlı-Fransa Münasebetleri” ve “Osmanlı’da Dini Hayat” üzerine araştırmalar yapmakta olup bu konularla ilgili basılmış kitapları, farklı dergilerde bu konular hakkında çok sayıda makalesi, yurt içi ve yurt dışında düzenlenen ilmi toplantılarda takdim ettiği tebliğleri yayımlanmış bulunmaktadır. Evli ve üç çocuk babası olup Arapça, Fransızca ve İngilizce yanında Paris Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Milli Enstitüsü’nde (INALCO/Institut National des Langues et Civilisations Orientales) eğitimini aldığı Bambara ve Volof Afrika yerel dilleri ile ilgili dersleri takip etmiştir. Prof. Dr. Ahmet Kavas, hâlihazırda Afrika Araştırmacıları Derneği’nin (AFAM) kurucu başkanlığı görevini yürütmektedir.

Yorum Yap