Dünyanın her yerinde belki Osmanlı izlerine rastlamak mümkündür. Fakat Türkiye’ye coğrafi olarak mesafesi Güney Afrika kadar uzak olup da halen cami, müze ve hatta aileleriyle bu derece canlı yaşayan bir mirasının olduğu başka bir ülke yoktur. Güney Afrika’da yekûnü beş yüzü bulan ve halen Türkiye’ye bağlı olan Osmanlı aileleri mevcuttur.
Ailelerin sosyal statüsü ve Türkiye ile olan münasebetleri
Güney Afrika’da Osmanlı kökenli aileleri öncelikle iki sınıfta değerlendirmek icap eder. Birincisi 19. yüzyılda Güney Afrika’ya Osmanlı Devleti’nin görevli olarak atadığı ulema sınıfına mensup İslam âlimleri ve diplomatların torunlarıdır. Bu aileler Ebubekir Efendi, Mahmud Fakih Efendi, Mahmud Haşim Paşa ve Mehmet Remzi Bey gibi resmi devlet görevlilerinin torunları olarak Güney Afrika’da Efendi, Emcedi, Paşa ve Remzi-Bey gibi soy isimleriyle yaşamaktadırlar. Bu Osmanlı ailelerinin içerisinde Güney Afrika’da önemli makamlarda olan vekil, bakan, profesör, mühendis, hekim veya öğretmen gibi nice kıymetli şahsiyet mevcuttur. Meselâ Güney Afrika Ekonomi Bakanı Ebrahim Patel Müderris Ebubekir Efendi’nin torunudur. Stelenbosh Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Profesör Rüştü Beg yine Ebubekir Efendi’nin beşinci batından torunudur. Güney Afrika’nın önemli işadamlarından Güven Atala, Sultan II. Abdülhamid Han’ın emriyle okutulan ve Yemen Cephesinde savaşan Rüştü Ataullah Bey’in torunudur. Rüştü Bey ise Seyyid Ebubekir Efendi’nin en büyük erkek evladı olan Ahmet Ataullah Bey’in oğluydu. Bendeniz Hişam Efendi de aynı aileye mensubum.
Bir de büyük dedemiz Seyyid Ebubekir Efendi’nin vefatından sonra Güney Afrika’da aynı vazifeye atanan Profesör Mahmud Efendi’nin torunları vardır ki onlar da Güney Afrika’da kayda değer bir nüfus ve nüfuza sahiptirler. Cape Town Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Başkanı Profesör Dilaver Han ve Birmingham Üniversitesi’nde ders veren Reşat Han onun torunlarındandır. Güney Afrika’nın en eski İslâmi Enstitüsü Bo-Kaap Müzesi’nin binası yüzyılı aşkın Mahmud Efendi’nin ailesine ait olduğu için artık aileye ait dokümanlar da bu müzede gösterime sunuluyor. Dolayısıyla Güney Afrika Devleti Osmanlı mirasını resmen tanımış oldu.
Bununla birlikte Güney Afrika’ya gönderilen son Osmanlı başkonsolosu Mehmet Remzi Bey’in torunları yine bu havalideki nüfuzlu Osmanlı ailelerindendir. Her daim Türk vatandaşlığı taşımayı ve buradaki diğer Osmanlı aileleri gibi Türk kökenine sahip olmaktan gurur duyan Mehmet Remzi Bey’in hayattaki en yaşlı torunu Helene Hanım şimdi hastanede son günlerini yaşamaktadır. Onun gibi Abdülhamid döneminde Cape Town’ a gönderilen istihbaratçı Mahmud Paşa’nın doksan küsür yaşındaki torunu Ayşe Paşa evinde dedesinden kalan hatıralarla yaşıyor. Tüm bu aile mensuplarına Türk vatandaşlığı verilmesi Türkiye’nin bölgedeki potansiyel gücünü artıracaktır.
İkinci sınıfta değerlendirilmesi gerekenler ise 19. yüzyılda Güney Afrika’ya göç etmiş Osmanlı Yahudileri’dir. Bu aileler de Müslüman Osmanlılar gibi Türkiye’ye bağlı olmakla birlikte Osmanlı Devleti’ne olan sadakat ve sevgilerinden ötürü işyerlerini Turkish Mine Factory gibi isimlerle adlandırmaktan gurur duymaktadırlar. Sultan II. Beyazıt döneminde İspanya’dan Türkiye’ye sığınan Sefarad Yahudileri halen Güney Afrika’da Türkiye ile sıkı ilişkilere sahiptirler. İçlerinde yazar, akademisyen ve hatrı sayılır işadamları olan Güney Afrika’daki Osmanlı kökenli aileler halen akrabaları olan Türkiye’yi yakından takip etmektedirler.
Güney Afrika’da Türkiye nasıl bir politika izlemelidir?
Son derece sancılı tarihi geçmişini 1994 yılı genel seçimleriyle geride bırakan Güney Afrika’da, uzun seneler süren ırkçılık, halkın genelinde hor görülen ve ezilen milletlere karşı bir hassasiyet oluşturmuştur. Güney Afrika’nın eskiden beri Filistinlilere ve hatta son zamanlarda radikal Kürtlerle Gülen hareketine (FETÖ’ye) dahi hoşgörülü olmasının sebebi de budur. Türkiye hükümeti bu sebeple Güney Afrika’da daha hassas bir politika izlemelidir. İki devlet arasında ortak ilişkiler geliştirilirken eski Osmanlı toprağı olan Filistin’i gündemine taşıması hem manidar hem de akılcı bir siyaset olacaktır.
Öte yandan, Güney Afrika’da yüzyılı aşkın varlıklarıyla belli bir itibara sahip olan Osmanlı kökenli aileler, kültür elçisi olarak Türkiye ile sosyal, siyasi ve ticari faaliyetler yürütebilirler. Osmanlı döneminde çeşitli şehirlerinde konsoloslukları olan bir ülkenin günümüzde Cape Town’da hiçbir faaliyette bulunmayan ve hatta kimsenin tanımadığı bir fahri konsolosunun olması güçlü Türkiye’yi Güney Afrika’da güçsüz düşüren yegâne etkenlerden birisidir. O vesileyle ülkenin dilini ve kültürünü iyi bilen Türkiye’ye sevgi besleyen Osmanlı aileleriyle birebir ilişkiler kurulup faaliyetlerde onların fikir ve görüşleri dikkate alınmalıdır. Güney Afrika coğrafyasına uzun seneler hizmet etmiş Osmanlı ulemasının bıraktığı mirası kullanacak olan tek devlet teşekkülü de Türkiye Cumhuriyeti’dir. Güney Afrika’da varolan Türkiye’ye ait kurum ve kuruluşların bu zamana kadar -güçlü tarihi dayanaklardan beslenen- böyle bir çalışmaya yönelik faaliyette bulunmamış olması, bölge üzerine ciddi bir politikasının olmadığına delalet eder. Bu açığı kapatmanın en kolay ve masrafsız yolu da Osmanlı kökenli ailelerin nüfuzundan yararlanmakla olur. Güney Afrika’nın Ekonomi Bakanı olan kuzenim Ebrahim Patel ile birlikte iki ülke arasındaki münasebetlere başlamak bu yolda atılacak ilk adım olabilir. Sözün özü, bir hayalim var, ay-yıldızlı bayrağın altında yaşamak ve aziz vatanım Türkiye ile Ümit Burnu’nun Osmanlıları arasındaki uzakları yakın etmek ve sapasağlam kardeşlik köprüleri kurmak…
Not: Bu makale, 7 Nisan 2019 tarihinde Milat Gazetesi’nde “Güney Afrika’daki Osmanlılar” başlığıyla mülahhas bir surette ele alınmıştır.