Zoraki İlişkilerin Kavşağındaki Ortaklık: Afrika Birliği-Avrupa Birliği

0

Akdeniz’in güneyi ile kuzeyi arasındaki tarihi bağlar kadar güncel konular tüm canlılığı ile Afrika ile Avrupa’yı ister istemez birçok konuda birini diğerine muhtaç kılmaktadır. Tüm çağlarda birini diğerinden ayırmanın imkânsızlığı öncelikle coğrafyanın verdiği bir zorunluluktur. Burada anlaşılması güç olan ve sorulması gereken en hayati soru hangisinin diğerine daha bağımlı konumda kalmadığının tespitidir. Aslında bunun cevabı meseleye ne taraftan bakıldığıyla alakalıdır. Mesleğine bakmaksızın bir Avrupalı için yaşanan ne kadar sıkıntı varsa kaynağı bizzat güneydeki kıtadan gelmektedir. Sıradan bir Afrikalı ise içinden çıkamadıkları ne kadar mesele varsa arkasında mutlaka Avrupa’da tezgâhlanan bir oyun olduğunu düşünmektedir. Bilhassa Asya ülkeleri ise bu ikili arasında yaşanan son iki asırlık süreçte birisinin hep kazandığını, diğerinin de hep kaybetmeye mahkûm bırakıldığı kanaatindedir.

Afrika-Avrupa İlişkilerinde Üstünlük Kurma

Avrupa’nın Afrika’ya ilgisi Fenikelilerden Romalılara ve Bizanslılara uzanan onlarca asır içinde hep alan ve kıtanın Mağrip olarak bilinen kuzeyi hariç tutulursa hiç vermeme ilişkileri üzerine kurulduğu anlaşılır. Müslüman Araplar ise 8-16. yüzyıllar arasında yanlarına aldıkları Berberiler ile bunun istisnasını teşkil etmişler ve Akdeniz kadar İber Yarımadası’ndan ilerleyerek Paris’e kadar yaklaşıp kurdukları idarelerle kuzeyindeki kıtayı güneyle birçok konuda aynı kaderi paylaştırmak için birleştirmişlerdi. Sadece alan değil, veren konumuna da getirmişlerdi. Osmanlılar ise 16. yüzyılın başından 19. yüzyılın ortalarına kadar iki kıta arasına adeta set çekerek Afrika’nın kuzeyden gelebilecek her türlü istiladan kurtulmasına, hatta ciddi anlamda oranın imkânlarından istifade etmesine fırsat vermişlerdi. Sömürgecilik ise Avrupalıların en ciddi hamlesi olarak kuzeyde uzak tutulduğu Afrika sınırlarını batı, güney ve doğu tarafından kuşatmaktan vazgeçmemişti ki bu durum Afrika çekişmesi (Scramble for Africa) süreciyle birlikte adeta talana dönüşmüştü. 20. yüzyılın ilk yıllarına gelindiğinde 30 milyon km2’lik kıta başta Fransa ve İngiltere olmak üzere Portekiz, Belçika, İtalya, İspanya ve Almanya tarafından 1885 yılındaki Berlin Konferansı ile masa başındaki paylaşıma göre adım adım istila edilmişti. Almanya bu süreçten Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sebebiyle tamamen kopsa da diğerleri bir şekilde varlıklarını bağımsızlıkların elde edilmesine kadar devam ettirdiler.

Sömürgecilik Afrika-Avrupa İlişkilerinde Unutulamayan Hafıza

Sömürgeciliğin yerele ait ne varsa yıkıcı etkisinden 1950’lerden sonra birer birer kurtulan Afrika ülkelerinin Avrupa ile ilişkileri zaman zaman kangrene dönüşse de kopması veya eşit şartlarda sürdürülecek seviyeye kavuşması için köklü değişiklikler gerekmektedir. İki kıta arasındaki mevcut bağların kökeninde kendisini hissettirmeye devam eden sömürgeci tavrın hafızalarda canlılığını korumasının önüne geçilemeyeceği bir gerçektir. Ne var ki 1957 yılında Avrupa ülkeleri arasında kurulan Avrupa Ekonomik Topluluğu ve 1963’te kurulan Afrika Birliği Teşkilatı Akdeniz’in güneyi ile kuzeyi arasında yeni ilişkiler ağını yeniden kurmaya başladı. Aynı yıl içerisinde yapılan Yaounde Sözleşmesi iki kıta arası ilk defa karşılıklı muhatap alınmayı gerektiren belge oldu. Bunu 1975 yılındaki Lome Sözleşmesi devam ettirdi. 2000 yılındaki Kotonu Anlaşması ise Afrika ile Avrupa arsasında 2020 yılına kadar geçerliliği devam edecek şekilde işbirliği ve kalkınma ile ticari konulara öncelik veren süreci başlattı. Şimdilerde geçen 20 yılda yapılanlar ışında 2063 için yeni bir yol haritası belirlenmeye çalışılıyor. Kahire’de 2000’de ilk yapılan Afrika-Avrupa Birliği devlet adamları zirvesinin beşincisi 2017 yılı Kasım ayında Fildişi Sahili’nin ekonomik başkenti Abidjan’da “gelecek için gençliğe yatırım” teması öne çıkarılarak yapıldı. İlk defa bu zirvenin adı Afrika-Avrupa Birliği yerine Afrika Birliği-Avrupa Birliği Zirvesi olarak benimsendi. Zira Batı Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti’ni resmen tanıdığı için 1984 yılında askıya aldığı üyeliğine 33 yıllık aradan sonra dönen Fas kurucu üyesi olduğu Afrika Birliği’ndeki yerine aldı. Zirveler her ne kadar ilgi çekici başlıklara konu olsa da perde arkasında programlanması ve özellikle finansı ciddi gerginliklere sebep oldu. Her toplantıda sömürgecilik konusunun mutlaka bir şekilde dile getirilmesi, Avrupa tarafı için can sıkıcı bir hatırlatma olup gelecek inşasında geçmişe yapılan atıfların önüne geçilmesi en ciddi taleplerden birisidir.

AfB -AB’nin Eşit Şartlarda Ortaklığı Mümkün mü?

1963 yılındaki ilk teşebbüsten 2018 yılında kadar iki kurum arasında en kötü dönem 2016 yılında yaşandı. Zira Somali’deki Afrika Birliği Barış Gücü askerleri için Avrupa Birliği’nce 2004 yılından itibaren yapılan ödeme verilmedi. Bu durum ilk defa ilişkilerin menfi anlamda derinlemesine etkilenmesine sebep oldu. Ayrıca 2012-2017 yılları arasında Afrika Birliği Komisyonu Başkanı Nkosazana Dlamini Zuma’nın görev sürecince sömürgecilik karşıtı söylemleri Avrupalı muhatapları devamlı rahatsız etmekteydi. Devamlı surette “kazan-kazan”, “eşitler arası ortaklık” gibi kavramlar üzerine kurulan resmi söylemlerle Avrupa Birliği ve Afrika Birliği arasındaki kurumsal anlamdaki dengesizlik ister istemez uygulamaya yansımıyor. Bir tarafta 189 milyar dolarlık yıllık bütçesi olan Avrupa Birliği, diğer tarafta 2 milyar doları bulmayan, yani neredeyse yüz katı düşük bir kaynakla ayakta durmaya çalışan bir Afrika Birliği var. Dahası 32 binden fazla personel ile çalışan bir kurumun sadece 1600 kişi ile çalışan Afrika Birliği karşısında sağlayacağı etkinlik ile her şartta eşit bir ortaklıktan bahsetmek mümkün değildir. Sahip olduğu her türlü imkân ile kendisini Afrika’nın hem kıta içi meselelerinde, hem de uluslararası ilişkilerinde lalası, yani eğiticisi gören Avrupalı muhataplar her ortamda Afrikalı muhatapları ile gerginlikler yaşamaktadırlar. Bu sebeple geçmişteki, hatta güncel meseleler yerine gelecek üzerine meseleleri, hassaten gençlik ile ilgili konulara ağırlık vererek tartışmalı alanlardan uzaklaşmayı tercih ediyorlar.

Çin’in Afrika’da attığı her adımı yakından takip eden Avrupa Birliği zaman zaman iyice kıskançlık hissini gizleyemiyor ve kıtada yapılan bir milyon dolarlık bir yardımın günlerce gündemde kalmasına sinirlenip kendilerinin bazen aylık 20 milyon dolarlık yardımlarının hiçbir ortamda dile getirilmemesinden şikayetçiler. Dahası kıtada Asya’nın devinin yaptığı yatırımları koruma amaçlı asker yerleştirmesi ise yakın gelecekte bardağı taşıracak süreçlere sebep olabilir. Son 25 yılda neredeyse her ülkede ciddi altyapı yatırımlarına öncelik veren Çin kıta içinde birçok ülkede yol, kamu binası ve sosyo-kültürel etkinlikte dikkat çeken adım attıkça Avrupa geçmişte Afrikalılardan esirgediği en ufak yatırımın şimdi başka bir ülkece yapılmasını ne engelleyebiliyor, ne de kendisi bu anlamda rol kapma teşebbüsünde bulunmuyor. Elbetteki bu süreç, önümüzdeki yıllarda Çin’in kaybettiren ortak olmasının önünde bir engel değil.

AB’nin Afrika’da Öncü Üye Ülkeleri

İki kıta arasında ilişkilerde adeta 55 üyeli Afrika Birliği ile 28 üyeliği Avrupa Birliği’nin tüm üyeleri adına kurulmuş bir ortaklıktan bahsedilir. Oysaki iki kurum arasındaki ilişkilerde Fransa, İngiltere ve Almanya daima belirleyici etkinlik kuruyorlar. Bunlara rağmen Avrupa’nın herhangi bir ülkesi üyesi olduğu birlik içinde öne çıkamamaktadır. Her ne kadar Almanya sömürgecilik döneminde kıtada tutunamamışsa da son yıllarda giderek artan bir nüfuz elde etmiştir. Ancak Avrupa Birliği bünyesindeki komisyon, konsey, parlamento gibi farklı kurumlarda her devlet ciddi kontrol hakkını kullanırken Afrika Birliği üyesi ülkeler genel anlamda kendi yapılarının içinde bulunmaları dışında fazla bir donanıma sahip değiller. Yakın gelecekte kıtanın neredeyse her köşesinde sömürge kuran Fransa ve İngiltere’nin öncü rolünü alacak başka bir Avrupa ülkesi bulunamamaktadır. Fransa’nın 2011’de Libya’ya, 2012’de Mali’ye ve 2013’de Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki askeri müdahaleleri Avrupa Birliği’nin değil doğrudan kendi başına aldığı müdahale kararlarıdır. Dahası İngiltere’nin Brexit ile Avrupa Birliği dışında kalma kararı sadece kendi aralarındaki bir mesele olmasının çok daha ötesine geçmiş ve Afrika’ya birlik içinde yaptığı her türlü yardım oranıyla ciddi paya sahip olması yüzünden artık onun katkıları doğrudan kendi adına olacaktır. Yine her Afrika ülkesinde diplomatik temsilcilik açmayı ciddi kaynak israfı gören pek çok üye ülke şayet daha önce girişimleri varsa bile bunları kapatıp Avrupa Birliği Temsilciliği ile yetinmektedir. 2018 yılına kadar Çad Cumhuriyeti’ne elçilik açmayan İngiltere Brexit sonrası bu ülke de dahil artık kendi temsilciliklerine açmaya karar verdi.

AfB -AB İlişkilerinin İki Zorlu Konusu: Göç ve Terör

Avrupa ülkelerinin göç konusundaki tavırları Afrikalı muhataplarını ciddi olarak rahatsız etmektedir. Sömürgecilikte Afrikalıları köleleştiren bir düzen kuran Avrupalılar, kıtanın büsbütün işgali sürecinde yerel insan gücünü silahlandırarak önce kendi coğrafyalarının topyekûn sömürgeleştirilmesinde, ardından Birinci ve İkinci Dünya Savaşı cephelerine taşıyarak kendi düşmanlıklarına alet edip çarpıştırmış, yakılan ve yıkılan şehirlerinin onarımı ve fabrikalarındaki işgücü olarak kullanmış, bağımsızlık sonrasında ise beyin göçü ile hep Afrika’nın aleyhinde gelişmeler yaşanmıştı. Bugün Akdeniz’i bir “ölüm gölü” haline çeviren sürecin arkasında 2001 sonrası tüm kıtayı saran önce el-Kaide adıyla öne sürülen, ardından Mağrip el-Kaidesi, Somali’de eş-Şebab, Mali’de Ensaruddin ve MUJAO ve nihayet Çad Gölü havzasında Boko Haram ile bir anda birçok coğrafyada milyonlarca insanın yaşadıkları topraklar terörize edildi. Bu defa bunları önlemek amacıyla Avrupa Birliği 2004 yılında teröre karşı mücadeleyi kolaylaştırma adına aldığı karar ile Afrika Birliği’nin barış gücü faaliyetlerini finanse etmeye başladı. Ancak 2016’da Afrika Birliği üyesi ülkelerin de bu konuda maddi destek yapmasını isteyerek geri adım atınca ciddi bir tepkiyle karşılaştı. Afrika ülkeleri şayet Avrupa’ya gönderdikleri ürünlerdeki verginin sadece 0,2 oranında artırılması durumunda yıllık iki milyar doları bulan barış gücü masraflarının yarısının bundan sağlanacağını ileri sürerek Somali Barış Gücü ödemesinin yapılmasında ısrar ettiler.

Avrupa Birliği-Afrika Birliği gerginliğini hafifletmede mevcut Afrika Birliği Komisyonu Başkanı ve eski Çad Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Musa Faki Mahamat büyük bir etkinlik kurdu. Sadece ülkesinde değil Afrika genelinde yetişmiş nadir devlet adamlarından olan başkan Afrika Birliği içindeki gerginliklerin de azalmasında ciddi hamleler yapıp neticeler almaktadır. Fas’ın üyeliğe dönmesi ve Avrupa Birliği’nin muhatabı olarak Afrika yerine 2002’de Afrika Birliği adını aldıktan sonra bu kuruluşu 55 üyeli muhatap kılması başlı başına bir başarıdır. Ne var ki onun önünde aşılması gereken en ciddi mesele Avrupa Birliği’nin sömürgecilikten bu tarafa alışkanlık yaptığı şekilde Afrika’yı uluslararası ilişkilerinde kendi arkasına aldığı bir destek, hatta özel temsilcisiymiş edalı tavrından kurtarmasıdır. Yoksa Afrika ülkelerini Avrupa Birliği gücünü kullanarak Afrika Birliği ile daha rahat etki alanına almaktan vazgeçmeyecektir.

Not: Bu makale, AA Analiz Haber’de 21.09.2018 tarihinde yayınlanmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. https://www.aa.com.tr/tr/analiz-haber/zoraki-iliskilerin-kavsagindaki-ortaklik-afrika-birligi-avrupa-birligi/1259909

 

Share.

Yazar Hakkında

Prof. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi. 1964 yılında Vezirköprü’de doğdu. Merzifon İmam-Hatip Lisesi (1982) ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde (1987) eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye Diyanet Vakfı bursuyla yüksek lisansını (1991) ve doktorasını (1996) Paris’te tamamladı, aynı yıl Üsküdar’da İslam Araştırmaları Merkezi’nde (İSAM) araştırmacı olarak çalışmaya başladı. 2002’de doçentlik unvanı aldı. 2006 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü öğretim üyesi ve bölüm başkanı oldu. 2008-2011 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık’ta Afrika ile ilgili konularda müşavir olarak görev yaptı. 2009 yılında profesörlük unvanı aldı. 2011 yılı Eylül ayında görev değişikliği yaparak İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Siyasi Tarih Anabilim dalına geçiş yaptı. 2013 yılı Mart ayında Afrika ülkelerinden Çad Cumhuriyeti’nin başkenti Encemine’de Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk büyükelçisi olarak göreve başladı ve iki buçuk yıl bu görevini sürdürdükten sonra 2015 yılı Ağustos ayında İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanı olarak tayin edildi. Batı Afrika Ülkelerinden Mali Cumhuriyeti’ndeki ilk ve öğretim seviyesindeki özel eğitim kurumları medreseler üzerine hazırladığı doktora çalışması IRCICA tarafından L’enseignement islamique en Afrique francophone: Les médersas de la République du Mali adıyla Fransızca olarak 2003’de İstanbul’da basıldı. Geçmişten Günümüze Afrika (Kitabevi, İstanbul 2005); Osmanlı-Afrika İlişkileri (Kitabevi, İstanbul 2011/1. baskı, 2013/2. baskı, 2015/3. baskı); Les relations turco-tchadiennes: La politique ottomane en Afrique centrale (TİKA, İstanbul 2014) adlı kitaplarının yanı sıra Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi-İSAM tarafından yayımı tamamlanan İslam Ansiklopedisi için önemli kısmı Afrika hakkında 95 madde yazdı. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde “Afrika”, “Osmanlı Afrikası”, “Osmanlı-Fransa Münasebetleri” ve “Osmanlı’da Dini Hayat” üzerine araştırmalar yapmakta olup bu konularla ilgili basılmış kitapları, farklı dergilerde bu konular hakkında çok sayıda makalesi, yurt içi ve yurt dışında düzenlenen ilmi toplantılarda takdim ettiği tebliğleri yayımlanmış bulunmaktadır. Evli ve üç çocuk babası olup Arapça, Fransızca ve İngilizce yanında Paris Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Milli Enstitüsü’nde (INALCO/Institut National des Langues et Civilisations Orientales) eğitimini aldığı Bambara ve Volof Afrika yerel dilleri ile ilgili dersleri takip etmiştir. Prof. Dr. Ahmet Kavas, hâlihazırda Afrika Araştırmacıları Derneği’nin (AFAM) kurucu başkanlığı görevini yürütmektedir.

Yorum Yap