Günümüz Nijerya’sında Şiilik, artık herkesi ilgilendiren bir konudur. İran’ın Afrika’da izlediği genel siyasi politikayla doğru orantılı olarak hem nüfus hem de siyasi olarak en güçlü ülkesi olan Nijerya’yı tercih etmesi bir tesadüf değildir. 1979 Devriminin hemen ardından Batı Afrika’da yoğun dini faaliyetlerde bulunduğu için bugün artık kendi inancını milyonlara kabul ettirdiğine dair ciddi kaygılar uyandıracak seviyeye gelmiştir. Ülkenin kuzeyindeki Müslüman toplumlar arasında çatışmanın bir tarafı olmuştur.
Şiiliğin İsmailiye kolunun, İslam tarihinde ortaya çıkışından itibaren ilk defa Fatımiler (909-1171) ile Kuzey Afrika’da Tunus merkezli ve ardından Mısır’da hükümran olmalarıyla üç asra yakın nüfuz kurdular. Bir de çok erken dönemlerde Güney İran’dan özellikle sömürgecilik döneminde Hindistan’dan Doğu Afrika sahillerine Şii azınlıkların gelip yerleştiği bilinmektedir. Bugün bizi ilgilendiren konu, Devrim’in ardından Şiiliğin bilhassa Batı Afrika bölgesinde Nijerya merkezli yayılma çabalarıdır.
İslâm tarihi, günümüzde Şiilerin siyasal anlamda üçüncü yükselişine tanıklık ediyor. Mısır merkezli Şii bir imparatorluk kuran Fâtımîler (909-1171) ve İran’ı Şiileştiren Safevîlerden (1501-1736) sonra, Şiilik şimdi en geniş coğrafi sınırlarına doğru ilerliyor. Eski dönemlerden farklı olarak, modern Şiilik, siyasi gücünü artırmak ve etki alanını genişletmek için bizzat kendi “resmi” düşmanlarıyla iş tutmaktan da kaçınmıyor. İslâm dünyasının çoğunluğunun aleyhine olarak kurulan böylesi ittifaklar ve kanlı çatışmaların en ciddi neticesiyse Şiiliğin, ayrı bir akide sistemi biçimde billurlaşmaya başlamasıyla yeniden dünya siyasetine yöne verme talebiyle başladı. Hâlbuki Şia’nın kelime anlamından da anlaşıldığı üzere bir grup taraftarı ifade ettiği ve mezhebi bir alt yapısının olmadığı gözlerden uzak tutulmamalıydı.
Şiilik bağlamında geçmişten günümüze nakledilen bilgiler arasında ilginç hikâyeler bulmak mümkün. Bugün Mısır’ın simgelerinden ve Sünniliğin odak noktalarından biri kabul edilen Ezher Üniversitesi’nin başlangıçta Şiiliği doktrine etmek ve yaymak için kurulduğunu çok az kişi bilir. Salahaddin Eyyûbî, Fâtımî devletini ortadan kaldırdıktan sonra Ezher’i hemen kapatmış, kadrosunu ve müfredatını baştan aşağı yeniletmişti.
Geçmişten günümüze geniş bir yelpazede meseleye bakınca akla gelen bir başka gerçek de şudur: “Şiilik ile Sünnilik arasında üçüncü ciddi çatışma için geri sayım başlatılmak isteniyor. Bugün Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de, Lübnan’da ve hatta Nijerya’da yaşanan gerilimler, hep bunun ayak sesleridir. Vekâlet savaşlarından tarafların netleştiği bire bir gerçek savaşlara geçiş aşaması adeta gün sayıyor.
Batı dünyası ilk defa Fâtımîler dönemi ve Haçlı seferleri sırasında Şia’dan haberdar olmuştur. 1979 yılındaki İran İslâm Devrimi’nin hemen öncesinden itibaren kitaplar, makaleler ve tezlerden oluşan yoğun bir yayın faaliyeti gerçekleştirilmiştir (Kohlberg, 1984). Şarkiyatçıların çalışmalarında ilk dönemlerde İsmâiliyye, Nusayrîlik ve Dürzîlik gibi fırkalara ağırlık verilmiş, bunlarla Hıristiyanlık arasındaki bağlar kurulmuş, İran İslâm Devrimi ile Körfez Savaşı’ndan sonra İsnâaşeriyye ile İran, Irak ve Lübnan bölgeleri özel çalışma konuları haline gelmiştir. Bu esasında küresel aktörlerin, Müslümanların inanç dünyalarında Şia üzerinden adeta inşa sürecinin ilk adımları olarak görülmelidir.
Şiiliğin Afrika’daki kökenleri ve uzantılarına gelirsek, bu akımın yayılımı çok boyutluluk arz etmektedir. Tarihsel olarak Yemen ve Hindistan üzerinden İsmaililik, Tanzanya-Kenya kıyılarına ulaşarak sonrasında iç bölgelere yayılma süreci başlamıştır. Fakat asıl planlı yayılmacı çalışmalar, 1979 yılında gerçekleşen İran İslam Devrimi’nin ardından başlamıştır (Kahveci, 2005). Akabinde İran’ın birçok Afrika ülkesinde kültür merkezlerinde etkileyebildikleri Müslümanları Şiileştirerek farklı topluluklar halinde bunları yönlendirmektedirler. Günümüzde bu kurumlar, hem ibadethane hem de kültür merkezi olarak faaliyet göstermektedir.
İran her yıl Afrika ülkelerinden öğrencilere hükümet bursları vererek kendi üniversitelerinde okutarak adeta devşirme bir politika uyguluyor. Bu programlarla sıkı bir eğitimden geçen gençler, geri döndüklerinde İran’ın gönüllü neferleri haline dönüşüyorlar. Bu programlar, Afrika’da Şii ideolojinin yayılmasında önemli bir araç görevi görüyor.
Peki, İran niçin Afrika’da var olmak istiyor? Esasında Afrika üzerinden ambargoları delmenin farklı yollarını arıyor. Bilhassa enerji sektöründe. İran’ın nükleer programı için uranyuma ihtiyacı olduğu hepimizce malum. Nijer, Namibya ve Kongo uranyumun zengin olduğu Afrika ülkelerinin başında geliyor. Afrika ile ikili ilişkilerinde nükleer teknoloji transferi umudu aşılayan İran, uluslararası baskıları azaltmak ve uranyum tedarik edebilmek için Afrika ülkeleriyle ilişkiler kuruyor ve iki anlaşmalara imza atmanın yollarını arıyor.
Amerika’nın Cibuti, İsrail’in Eritre üzerinden yürüttüğü askeri operasyon ve istihbarat toplama çalışmalarına benzer çalışmaları, İran belli bir dönem Sudan üzerinden gerçekleştirdi. Bilhassa Nijerya’daki Şiiler, Afrika’nın en büyük Şii topluluğunu oluşturuyor. Nijerya’da Şii nüfusun milyonlara ulaştığı iddia edilse de pek gerçekçi gözükmemektedir. Şii bir grup olan Nijerya İslami Hareketi (NİM), Şeyh İbrahim Zakzaki’nin liderlik ettiği bir oluşumdur (Salih, 2005). Bilindiği üzere Zakzaki, Malikî mezhebine mensup olmasına rağmen İmam Humeyni ile tanışması sonucu Şiiliğin Nijerya özelinde Afrika’daki bayraktarlığına soyunmuştur.
Nijerya Şiileri, başta Kaduna olmak üzere Kano, Pataskum, Sokoto, Katsina, Bauchi ve Lagos’ta yoğun olarak yaşamaktadır. Ülkedeki Şii nüfusun % 90’ının İslam’ı son otuz yıl içinde benimsediği belirtilmektedir. Bunlara “sonradan Şii olmuş olanlar” anlamında “Müstebsirler” deniliyor. Yerli Şiilerin dışında, Nijerya’da bazı Lübnanlı göçmen Şiiler de yaşamaktadır. Zaten ilk olarak Lübnanlı tüccarlar tarafından Şiiliğin Nijerya’ya getirildiği tahmin ediliyor. Sonraki dönemde Nijerya’da Şiiliğin yayılmasındaki en büyük etken İran İslam Devrimi olmuştur. İran’da devrimin gerçekleşmesinin ardından Nijerya’da Şii bir azınlık oluşmaya başlamıştır. Nitekim Nijerya Müslümanlarının tasavvufa eğilimi, Şiiliğin bölgede yayılmasını kolaylaştırmıştır. Ancak ilk Şiiliğin, Afrika’ya giriş yaparken sadece Hz. Peygamberin, ailesinin ve sahabilerinin sevgisinden başka bir şey olmadığı aşılandı. Elbetteki bu durum, yayılma sürecini hızlandırdı ancak teveccüh gösterenler genelde derin dini ilmi birikimi olmayanlardı (Salih, 2005).
Şiilerin Nijerya’daki varlığı üç tarihsel döneme ayrılmaktadır. Birinci dönem; 1994 yılından önce başlamıştır ve o tarihte Şiilerin sayısı toplamda 400 civarındaydı, zira Nijeryalılar bu dini eğilime aşina değildi. İkinci dönem, Müslüman Kardeşler’den esinlenmiş olan İslami Hareket’in kurulduğu 1994 yılında başladı. Bu hareketin bazı üyelerinin Şiiliğe eğilim göstermesi, hareket saflarında bölünmeler yarattı ve Şiiliğe geçmiş olanlar hareketten ayrılarak başka ülkelere dağıldı. Bu durum, Şiiliğe aşinalığın başlangıcı anlamına geliyordu ve Nijerya Müslümanları arasında Şiiliğin ortaya çıkmasına ve yayılmasına yol açtı. Üçüncü dönem ise 1999 yılından itibaren başladı. Bu dönem boyunca Şiilik, Nijerya’daki Müslümanlar ve halk arasında kabul görmeye başladı ve ülkede kayda değer düzeyde yükselişe geçti. Şii karşıtı kesimlerin olumsuz propagandalarına ve Şiilere uyguladığı kötü muamelelere rağmen çok sayıda insan onların arasına katıldı. Siyasi şahsiyetler arasında da Şiilerin olduğu, devletin birçok kademesinde taraftarının bulunduğu halen bilinmektedir.
Geçen senelerde Nijerya’nın Kaduna eyaletinde faaliyet gösteren Nijerya İslami Hareketi (IMN) yasa dışı ilan edildi. Eyalet yönetimi tarafından yapılan açıklamada, tehlikeli ve ayrılıkçı bir örgüt gibi hareket eden IMN’nin “isyancı ve yasa dışı” ilan edildiği bildirildi. Açıklamada, örgütün her yasa dışı eyleminden Zakzaki’nin sorumlu olduğu, bu nedenle bu kişinin yargılanması gerektiği ifade edildi. Nijerya ordusu ile ülkedeki Şiiler, ilk kez karşı karşıya geldi. Zaria ve bazı şehirlerde hareketin önemli isimleri tutuklandı. 13 Ekim’den itibaren Şii camisini (Hüseyniye) kuşatan Nijerya ordu kuvvetleri, yasadışı düzenlenen Aşure merasimlerinde çıkan olaylarda 24 kişiyi vurarak öldürdü. Resmi kaynaklarca bu saldırının Aşure merasiminden bir saat sonra gerçekleştirildiği teyit edilmiştir. Bu olayın ardından İran resmi kaynakları bazı açıklamalar yaparak Nijerya hükümetinden Şiilere yönelik baskının durdurulmasını istedi. Nijerya hükümeti konu hakkında resmi açıklama yapmazken, günümüzde dünyanın değişik yerlerindeki Şiilerin tepkisini toplamış durumdadır. Şiiliğin lider ülkesi İran ile Afrika’nın en büyük ekonomisi Nijerya arasındaki ilişkilerin nasıl şekilleneceği ise Zakzaki’nin akıbetine bağlı gözüküyor.
Sonuç olarak Şiiliğin Afrika kıtasına giriş aşamasında, Nijerya Müslümanları arasında sadece Hz. Peygamber’in, Ehl-i Beytinin ve ashabının sevilmesi propagandası yapan bir dini ve siyasi akım idi. Ancak hâlihazırda Şiiliği benimseyen bazı gruplar, bu oluşuma şüpheyle bakarak İslam’ın kıta coğrafyasındaki en büyük düşmanı olarak görmeye başlamışlardır.
E. Kohlberg, “Western Studies of Shi’a Islam”, Shi’ism, Resistance and Revolution, London 1984, s. 23-44.
İbrahim Salih, Hakikatü Ehli’s-Sünneti ve Cemâati, Beytül’l-Hikme, Nijerya, s. 23-53.
Niyazi Kahveci, “Şia ve Mutezile’nin Reddiye Literatürü Üzerine Çalışma”, Dinî Araştırmalar, VIII/23, Ankara 2005, s. 69-91.