İmaj Mı Hakikat Mi? İslam ve Demokrasi Tartışmaları Bağlamında Tunus İstisnası

0

Üç asır Osmanlı toprağı olarak kalan Tunus, 1881 yılından itibaren Fransa’nın himayesine girmiş ve ancak 1956 yılında bağımsızlığını kazanmıştı. Bağımsızlığın ardından önce krallık ve bir yıl sonrasında ise Cumhuriyet ilan edilerek Hüseyni Hanedanı (1705-1957) iktidardan uzaklaştırıldı ve Habib Burgiba Tunus’un ilk Cumhurbaşkanı oldu (1957-1987). Burgiba’nın ardından 1987 yılında Zeynelabidin bin Ali Tunus’un başına geçip 2011 yılında ülkeyi terk edene kadar 23 yıl bu görevde kaldı.

Habib Burgiba ve Bin Ali dönemlerinde Tunus yavaş yavaş İslam geçmişinden uzaklaşıp laik/seküler bir yönetime geçiş yaptı. İktidar kendi seçkinlerini oluşturdu (medya patronları, işadamları, bürokratlar). Bu dönemde otoriter ve baskıcı bir yönetim anlayışıyla idare edilen Tunus’ta iktidara yakın olmayan bütün toplumsal sınıflar (milliyetçiler, solcular, İslamcılar vs.) zulme maruz kaldı. Yolsuzluk ve baskı öyle şiddetli bir hal aldı ki sonunda “Arap Baharı (!)” denen süreci tetikleyen ilk hareket, Tunus’ta patlak verdi. Üniversite gençliğinde oranı iyice yükselen işsizlik, gençleri patlama noktasına getirmişti. 17 Aralık 2010’da Sidi Bouzid şehrinde Muhammed Buazizi adlı üniversite mezunu bir genç, seyyar tezgâhının güvenlik güçlerince elinden alınmasını protesto etmek için kendisini yakınca, galeyana gelen halk işsizlik ve yolsuzluğa karşı bütün şehirlerde büyük çaplı protesto gösterilerine başladı. Olayların büyümesi üzerine Cumhurbaşkanı Bin Ali, 23 yıllık baskıcı bir yönetimin ardından 14 Ocak 2011’de ülkeyi terk etti.

“Yasemin Devrimi” denilen bu büyük hadisenin ardından Tunuslularda yolsuzlukla mücadele, özgürlük ve adalet umutları yeşermeye başlamıştı. İlk aşamada demokratik geçiş sürecini idare ve yeni bir anayasa yapılmasına nezaret etmesi için bir geçiş hükümetine ihtiyaç vardı. 2011 yılında seçim yapılarak yeni dönemin kurucu meclisi oluşturuldu. Seçimlerden birinci çıkan Nahda Partisi 217 koltuklu parlamentoda 89 koltuk kazandı. Nahda Hareketi (ilk adı “İslami Eğitim Hareketi”) Habib Burgiba döneminde 1972’de İslami eğitim talepleriyle gizlice kurulan; hem Mısır İhvan-ı Müslimin’inden (özellikle Seyyid Kutub) hem de 1979 İran devriminden etkilenmiş olan bir sivil toplum kuruluşuydu. Hareketin kurucuları Raşid Gannuşî ve Abdülfettah Muru, yıllarca yasal bir hareket olarak tanınmak istedilerse de diktatörlerin hışmına uğramışlardı. Buna rağmen bağımsız adaylarla 1989’daki seçime giren Nahda, % 13 oy aldı. Bin Ali, hem İçişleri Bakanlığı’nda hem de Cumhurbaşkanlığı döneminde Nahda hareketini karşısına aldı. Bu minvalde 25.000 Nahda üyesi hapse atıldı. Gannuşi de ülke dışına çıkmak zorunda kaldı. 21 yıl Londra’da ikamet eden Gannuşi, ancak devrimin ardından memleketine dönebildi. Devrimi yapan halk, siyasette İslami hassasiyet ve ahlakî tavır beklentisiyle İslamcı Nahda Partisi’ne yönelmişti. Politik çoğulculuk, demokrasi ve modern İslamî görüşlerin baskın olduğu hareket, Batıyla diyaloğa da açıktı. Takipçileri ise hareketi modernite ve İslamcılık arasında bir denge hareketi olarak görüyorlardı. Arap ülkeleri arasında en seküler devlet olan Tunus’un bu yönüne eleştiri getiren Nahda hareketinde, kadınlar da çok ön plandadır.

Fuad Mebezza’nın (2011) ardından Munsıf Merzuki, Cumhurbaşkanı oldu (2011-2014). Merzuki Nahda partisinden Hammadi Cibali’ye hükümeti kurma görevi verdi. Cibali hükümeti Aralık 2011’den Mart 2013’e kadar Tunus’u yönetti. Nahda hükümetinin başarısız olmasını isteyenler çoktu. 2013 yılında Tunus, siyasi suikastlarla çalkalandı. Şubat 2013’te Demokratik Yurttaşlar Hareketi liderlerinden Şükrü Belayd’ın evinin önünde öldürülmesinin ardından eleştiri okları Nahda hükümetine yöneldi. Teröristlere müsamaha gösterildiği ithamlarına maruz kalan Nahda, gerginliği azaltmak için Cibali’yi başbakanlıktan çekti. İki seküler/laik partiyle ittifak kuran Nahda, yeni hükümette laik siyasetçilere de yer verdi. “Troyka” denilen bu hükümetin başbakanı eski İçişleri Bakanı Ali el-Ureyyid oldu (Mart 2013). Fakat Tunus’taki siyasi kriz her geçen gün artıyordu. Temmuz ayında bir siyasi suikast daha gerçekleşti: Halk Cephesi’nden Muhammed Brahimi öldürüldü. Bu olaylar Nahda’ya baskıyı iyice artırdı. İslamcı (?) teröre müsamaha göstermekle suçlanan Nahda Partisi hem içerideki seküler/laik kesimin hem de yabancı devletlerin baskısı altında kalarak başarısızlığa sürükleniyordu. Adım adım imajı bozularak arkasındaki halk desteği azaltıldı. Aralık 2013’te 5 aylık siyasi krizin ardından Nahda, hükümetten çekildi. 2014 Ocak ayında yeni anayasa çalışmaları tamamlandı ve buna uygun olarak Mehdi Cuma’nın teknokratlardan oluşan kabinesi ekimde ülkeyi seçime götürmek için göreve başladı. Yeni anayasa Tunus’ta yarı başkanlık sistemi öngörüyordu. Buna göre, yürütmenin başında Cumhurbaşkanı ve kabinesiyle beraber onun atadığı başbakan bulunuyordu. Yasama faaliyetleri ise denetleme görevi ile beraber parlamentoya verilmişti. Yargı da bağımsız olacaktı. Fakat yasamayı sınırlandırmak ve denetlemek için ayrıca bir anayasa mahkemesi kurulmuştu.

Yeni anayasaya göre, ilk seçimler 26 Ekim 2014’te yapıldı. 5.2 milyon seçmenin bulunduğu Tunus’ta seçime katılım oranı öncekine göre düşüş yaşayarak yüzde 60’lar seviyesinde kaldı. Seçimlerden Nida Tunus birinci; Nahda ikinci olarak çıktı. Nida Tunus Partisi, Muhammed el-Bâci Kâid es-Sibsî tarafından 2012’de kurulmuştu. 2013’te Nahda hükümetleri eski rejime mensup bürokratların ve siyasetçilerin siyasetten tecrid edilmesi yasasını geri çekerek Tunus’un geleceğinde bu siyasetçilerin de yeri olması gerektiğini ihsas ettirmişti. Zira burada bir enerji birikmesiyle Tunus’ta karşı devrim oluşmasından endişe ediyorlardı. Mısır 2013 yılında bu süreci çok acı bir şekilde tecrübe etmiş; binlerce İhvan mensubu öldürülüp birçoğu da hapse atılarak Mısır’daki İslamî hareket yok edilmeye çalışılmıştı. Seçimle gelen Cumhurbaşkanı Mursi hapisteydi ve darbeciler tarafından usulsüzlükle suçlanıyordu. Nahda bu acı tecrübeden ders aldığını düşünerek eski rejimin adamları olan laiklerle uzlaşma içerisine girdi. Bunun sonucunda eski rejimde görev almış pek çok siyasetçi, 2014 seçiminde meclise girmeyi başardı. Nida Tunus Partisi’nde eski rejimin adamlarıyla beraber ülkenin İslami bir yönetimden olabildiğince uzaklaştırılması için gayret sarf eden solcular ve sendikacılar da vardı. Açık bir şekilde Nahda’nın karşısında saf tutmuşlardı. Sonuçta seçimin galibi bu laik/seküler zihniyet oldu.

Ekim 2014 seçimlerinin ardından Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacaktı. Nahda Partisi aday çıkarmayacağını ve üzerinde ittifak edilen adayı destekleyeceğini ilan etti. Seçimlerin ikinci turuna Nida Tunus’un lideri Baci Kaid es-Sibsî ile geçiş döneminin cumhurbaşkanı Munsıf Merzuki kaldı.  Oyların % 55’ini alan 88 yaşındaki es-Sibsî, Aralık 2014’te Tunus’un beşinci; yeni anayasanın yürürlüğe girdiği dönemin ilk Cumhurbaşkanı oldu. 1941 yılından itibaren siyasi faaliyetler içerisinde yer alan es-Sibsî, Hüseyni Hanedanı’nda kâidlik yapan Sardunyalı meşhur bir mühtedinin soyundan geliyordu. Paris’te hukuk eğitimi aldıktan sonra Tunus’a dönmüş ve Burgiba’nın ekibine dahil olup 1960’lı yıllardan itibaren çeşitli devlet görevlerinde bulunmuştu. 1981-1986 arası Burgiba’nın Dışişleri Bakanlığı’nı yapan es-Sibsî, Zeynelabidin bin Ali döneminde ise Alman büyükelçiliğine atanarak Tunus’tan uzaklaştırılmıştı. Bir süre sonra Tunus’a geri dönüp 1990-1991 yıllarında Tunus parlamentosunun bir alt kademesi olan Nüvvab Meclisi başkanlığı da yapmıştı. Yasemin Devrimi’nden sonra ise tekrar siyaset sahnesine dönüp devrimcilerin yoğun eleştirisine rağmen devlet tecrübesini dikkate alan Fuad Mebazza tarafından başbakanlığa atandı.

2014 sonundaki seçimlerin ardından Cumhurbaşkanı olan es-Sibsî tarafsız bir ismi, Habib Essid’i, başbakanlığa atayarak kabineyi kurma görevini ona verdi. Habib Essid ilk aşamada Nahda’yı dışlayan bir kabine kurmak istediyse de gelen tepkiler üzerine bundan geri adım atarak meclisteki beş partiden oluşan bir ulusal birlik hükümeti kurdu. Nahda ise, Essid kabinesinde aldığı oylarla mütenasip olmayan bir şekilde kısmen temsile razı olmuştu.

Nahda’nın 2014 seçimleri öncesi ve sonrasındaki tavrı, farklı şekillerde değerlendirildi. Tunus’un seküler/laikleri ile Batı basını ve siyasetçileri, Nahda’nın uzlaşmacı ve demokrat yönünü ön plana çıkartarak Tunus’un ihtiyacı olan sükûneti sağladığı için Nahda’yı takdir ettiklerini belirtirken bu uzlaşmacı tavrı korkaklık olarak kabul eden kişiler de Nahda’nın Tunus devrimini ortadan kaldıran sürecin yolunu açtığı eleştirilerinde bulunmuştu. Bunlardan birisi olan Tunuslu akademisyen Süheyl Gannuşî, Sibsî’nin seçilmesini Tunus’ta devrim parantezinin kapanması olarak yorumlamış, eski sistemin düzeltilmiş ve terbiye edilmiş ılımlı bir formülünün yeniden üretilerek Tunus’un kredilere ve dış yardımlara bağımlı bir devlet olarak kalacağını belirtmişti. Bu süreçte cumhurbaşkanı adayı çıkarmayıp zımnen Sibsî’yi destekleyen Nahda’yı da ağır bir şekilde eleştirmişti.

Raşid Gannuşi ise seçimden önce ve sonra yerli-yabancı basına verdiği demeçlerde ısrarla Tunus’un geleceği için uzlaşma yolunu seçtiklerini; acı tavizler vermek zorunda olduklarını söylemişti. Gerekçe olarak ise kendilerinin parti menfaatlerini değil Tunus’un menfaatlerini öne çıkardıklarını; gerginliği arttırmanın Tunus’un mahvına sebep olacağını gördüklerini belirtiyordu. Böyle yapılmasaydı Arap Baharı (!) devrimlerinin akıbeti neyse Tunus’un akıbetinin de o olacağını söyleyen Gannuşi, “Tunus İstisnası”nı ortaya koydukları için pişman olmadıklarını vurguluyordu. Gannuşi, ülkenin laikler ve İslamcılar diye ikiye bölünmesini istemediklerini ve Tunus’un geleceği için meşru olarak seçilen herkesle çalışabilecekleri söylemişti.

Gannuşi eski rejimin adamlarının yeniden devleti ele geçirdikleri iddialarına ise şu şekilde yanıt vermişti: “Eski rejimdeki konumu ne olursa olsun, anayasa çadırı altına giren ve anayasa ile ülkeyi yöneten herkes yeni rejimdendir”. Yine Gannuşi “demokrasilerde ne daimi kazanan vardır ne de daimi kaybeden” derken aslında demokrasinin yenişemeyenlerin rejimi olduğunu da ihsas ettirmiş olmaktaydı.

2015 Mayıs ayında 10. Kongresi’ni yapan Nahda Hareketi, yola Raşid Gannuşi’nin rehberliğinde devam edeceğini bir kez daha deklare etmiş ve liderin söylemleriyle örtüşen bir şekilde radikal bir karar almıştı: Nahda seçimle gelen, anayasaya bağlı meşru bir parti olduğu için bundan sonra bir parti gibi hareket edecek; Nahda üyeleri camilerde vaaz vermeyecek; siyasi işlerle dini işler birbirinden ayrılacaktı. Kongre açılış konuşmasında “dini, siyasi mücadelelerden uzak tutmaya çalışıyoruz” diyen Gannuşi aslında daha önce Le Monde’a verdiği demeçte bu kararın alınacağının işaretlerini vermişti: “Nahda hareketi olarak Siyasal İslam’ı bırakıp, demokratik İslam’a geçiyoruz; bizler artık Müslüman demokratlarız.”

Nahda’nın bu söylemlerine rağmen eski Cumhurbaşkanı ve Nahda’nın müttefiki olan Munsıf Merzuki, basında yer alan makalelerinde ağır eleştirilerde bulunmaya devam etmiş; Nahda’yı ve bazı sol partileri kendi menfaatleri için Tunus devrimini satmakla suçlamıştı. 26 Ocak 2016’da yayınlanan yazısında eleştiri oklarını öncelikle eski rejim yanlılarına çevirerek “Tunus’ta diktatör, Arap Baharı’yla gitti ama bize yozlaşmış medyasını, derin devletini ve parti adı altındaki fırsatçılar şebekesini bıraktı. Bütün bu güçler devrimi baltalamak için ittifak oluşturdu” diyordu. Nahda’nın demokrasi söylemini de eleştiren Merzuki “bir asır susup sonra da kâfirliği diline dolayanlar birden demokrasi havarisi kesildi. Diktatörlüğe boyun eğen veya destek verenler veli/ermiş kesilip en yüksek makamları işgal ettiler” demişti. Sibsî için ise “devrim olmasaydı adı sanı bilinmeyen, devrimle ve şehitlerle alay eden bir avukat olarak kalacak bu zat devrimle gelen, uğruna birçok fedakârlıkta bulunduğumuz anayasayı sürekli ayaklar altına alıyor” diyordu. Merzuki’nin eleştirilerindeki ana nokta eski rejimden şikâyet eden İslamcı, solcu ve milliyetçi kim varsa bunların ittifak edip devrimi hedefine ulaştırması; özgün bir Tunus modeli oluşturması gerekirken bunu yapmayıp eski rejimin adamlarıyla ittifak etmeleri; hatta onlara koltuk değneği olmalarıdır. Bütün bu olumsuz tabloya rağmen Merzuki, yine de umutludur. Zira ona göre devrimler, basıldığında insanları bir anda karanlıktan aydınlığa çıkaracak elektrik düğmesi değildir. Devrim bir süreç işidir ve ona göre devrimin hedefleri 20 ilâ 50 yıl arasında gerçekleşecektir. Merzuki sonraki bir yazısında, İslamcı dalganın da gelip geçici olduğuna işaret ederek, İslamcıların demokrat kisvesine bürünerek çöküşten kurtulamayacaklarını iddia etmişti. Zira İslamcı partiler siyaseti İslamileştirme ve ahlakileştirmeyi başaramamış; aksine siyaset, İslami partileri makyavelist yapmış ve bu partiler iktidarda kendilerine konum arayan sağcı partilere dönüşmüşlerdir. Diğer taraftan Merzuki demokrasiye de eleştiri getirmiştir. Ona göre demokrasi, ehven-i şerdir. Zira demokrasinin bir yanında kirli paranın kontrolündeki kirli medya ve kirli siyasetçiler; diğer yanında da Hitler ve Trump’u başa geçiren aldatılması kolay bir kitle vardır.

2014 seçimlerinin ardından kurulan Habib Essid hükümetinin politikaları birçok açıdan eleştirilmeye devam etti. Tunus ekonomisi hala İMF kredilerine ve Körfez ülkelerinin yardımlarına muhtaç bir durumdaydı.  Özellikle ekonomide beklenen iyileşmeler olmayınca işsizlik oranları % 15’in üzerine çıktı. Üniversite mezunu işsiz gençler, homurdanmaya başladı ve Ocak 2016’da ülke çapında pek çok şehirde protesto gösterileri başladı. Hükümet asayiş tedbirleriyle protestoları bastırmaya çalıştı. Bu minvalde kısa bir süre akşam sokağa çıkma yasağı konuldu. Terör eylemleri ise hız kesmeden devam ediyordu. Hükümet olağanüstü hal ilan edip sert tedbirlerle bu olayların önüne geçmeye çalıştıysa da başarılı olamadı. Diğer taraftan bu terör olayları birçok devrimci genci hapishanelere tıkmanın da mazereti oldu. Bu da baskıcı devlet anlayışının geri geldiği eleştirilerine yol açtı. 2014-2015 yılları terör olaylarının ve başarısız politikaların etkisi altında geçerken bu süreçte basında yer alan bazı haberler dikkat çekiciydi. Mesela Birleşik Arap Emirlikleri’nin Nahda hareketini Mısır’daki İhvan-ı Müslimin gibi derdest edip yok etmesi karşılığında Cumhurbaşkanı Sibsî’ye mali destekte bulunacağı sözü vermesi, Tunus gündemini sarsmıştı. Sibsî’nin bu teklifi kabul etmediği belirtildi. Cezayirli yetkililer de BAE’yi Tunus’taki istikrarı bozmaya çalışmakla suçlamıştı. Anlaşılan pek çok devlet, Tunus’un üzerinden elini çekmek istemiyordu.

Habib Essid hükümetinin başarısızlığı iyice bariz hale gelince Cumhurbaşkanı Sibsî, Ağustos 2016’da yeni bir başbakan atadı: Genç Ziraat Mühendisi Yusuf eş-Şâhid. Bu değişiklik halkta çok fazla tesir yapmadı. Zira eski rejimde yolsuzluk yapanlar hala yargılanmamış, işsizlik sorunu çözülememiş; ekonomik kalkınma ve refah gerçekleştirilememiş; güvenlik sorunları halledilememiş ve istikrar sağlanamamıştı. Yeni hükümet de bu sorunları çözebilecek gibi görünmüyordu.

Devletin bütün erklerinde ve toplumda yaşanan ciddi sıkıntılar, şimdiye kadar geçiş dönemini kazasız belasız devam ettiren Tunus’un kırılgan bir zeminde hareket ettiğine de işaret etmektedir. Tunus gazetelerinde çıkan haberlere göre yargı içerisinde bir kriz yaşanmakta ve bu da Tunus’u istikrarsızlaştırmaya devam etmektedir.

Mısır’da uçaklarının düşmesinden sonra bu ülkeye olan uçak seferlerini iptal eden Ruslar, vatandaşlarını Tunus’a yönlendirmişti. Bu yolla ülkenin turizm gelirlerine önemli bir katkı sağlanmıştı. Ancak Rusların Mısır’la tekrar anlaşması ve düzenli uçak seferlerini başlatmalarının ardından Tunus, yine bu gelirden mahrum kalacaktı. Zaten yıllardır devam eden terör saldırıları güvenlik endişesiyle Tunus’a gelmekten korkan yabancı turistler sebebiyle turizm gelirlerini büyük ölçüde zaafa uğratmıştı. Hükümet ise terör eylemlerinin önüne geçmek için istihbaratını güçlendirmeye yönelik adımlar atarak güvenlik politikalarına ağırlık veriyordu. Fakat bu politikalardan halk rahatsız olmaya başladı. Nitekim Tunus Gazeteciler Sendikası, sistematik baskının giderek artmasını kınayan bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Zaten pek çok ülkede bu açmazla karşılaşmak mümkündür. Modern devlet, hiçbir zaman halka özgürlük ve güvenliği aynı anda sun(a)mamıştır. Zımnen halka şu teklif yapılır: “Ya özgürlüğü tercih edersin ya güvenliği! Özgürlüğü tercih edersen güvenliğini; güvenliği tercih edersen özgürlüğünü garanti edemem.”

Geçenlerde Berlin’de yaşanan terör saldırısının failinin önceki Nice saldırısının faili gibi Tunuslu olması da hükümeti sıkıntıya sokmuştu. Zira Alman hükümeti, iltica talebini reddettiği zanlının, Tunus tarafından mazeret ileri sürülerek kabul edilmemesi yüzünden bu saldırıyı gerçekleştirebildiğini iddia ederek, Tunus hükümetini suçlamıştı.

2016’nın son günlerinde “Emrhod Consulting” adlı araştırma şirketinin “Dâru’s-Sabah”la birlikte yaptığı anketin sonuçları bütün bir yılın dökümünü ortaya koyarken, Tunus’un kritik durumunu da gözler önüne sermektedir. 22-24 Aralık 2016 tarihlerinde ülkenin her tarafında farklı halk tabakalarından 1280 kişiyle yapılan ankette genel olarak Tunus halkının siyasetçilere olan güveni ölçülmek istenmiştir. Şirket değerlendirmesini terörizm, ekonomik durum ve 2016 sonunda halkın geleceğe dair iyimserlikleri üzerinden yapmıştır. Araştırmaya göre, önceki aylara oranla halkın Tunus’un mevcut siyasetçilerine olan güveninde büyük ölçüde düşüş yaşanmıştır. En başta Devlet Başkanı Sibsî, Başbakan Şâhid ve ardından diğer parti liderlerinin halk nezdinde itibar kaybı yaşadığı açıktır. Bu düşüşün temel sebebi, devlet politikalarındaki başarısızlıklar ve mali konulardaki sıkıntılardır. Aslında çok temel meseleler ele alınıp çözüme kavuşturulabilseydi itibar kaybı bu kadar olmayabilirdi. Ön plandaki siyasetçilere olan güven azalmışsa da siyasetin dışında kalan veya muhalefette olan devlet adamlarının/kanaat önderlerinin itibarında da çok fazla bir artış olmamıştır. Bunu halkın genel olarak gidişattan memnuniyetsizliğine ve ümit vaat eden liderlerin olmayışına bağlayabiliriz. Partiler açısından meseleye bakacak olursak yapılan araştırma iktidarda olan Nida Tunus Partisi’ne olan güvenin azaldığını; Nahda Partisi’nin ise yükselişte olduğunu söyleyebiliriz. Diğer partiler ise Nida Tunus gibi itibar kaybetmeye sürdürmektedir. Özellikle önceki Cumhurbaşkanı Munsıf Merzuki’nin partisi halk nezdinde tamamen gözden düşmüştür. Nahda’nın istisna olması bir umut vaat etse de hala toplumun bütün kesimlerinin desteğini ve güvenini kazandığını da söyleyemeyiz.

Tunus halkı, terör tehdidinin arttığını, ekonominin kötüye gittiğini düşünmekte; ancak ifade özgürlüğünün 2015’e göre daha iyi bir durumda olduğunu da belirtmektedir. Periyodik olarak anket yaparak halkın nabzını tutan şirketin verdiği rakamlara göre halk, 2011-2012 yılında geleceğe umutla bakarken; 2012-2014 arasında bu iyimserlik düşüşe geçmiş; 2014 seçimlerinden sonra tekrar umutlanan halk, vaat edilenler gerçekleştirilemediği için Tunus’un geleceği hakkında tekrar şüpheye kapılmıştır. Yine de bütün bu olumsuz tabloya rağmen halkın 2017 yılından ümitli olduğunu belirtmek gerekir.

http://www.bbc.com/arabic, 14.12.2016: الغنوشي لبي بي سي: التوافق مع حركة نداء تونس جاء لمصلحة البلاد

http://www.bbc.com/arabic, 22.03.2015: الغنوشي لبي بي سي: لا مكان لتنظيم الدولة في تونس

http://www.bbc.com/arabic, 16.12.2016: نقطة حوار: حلقة خاصة مع راشد الغنوشي

http://www.bbc.com/arabic/business-38146461

http://www.bbc.com/arabic/interactivity-38348611

http://www.bbc.com/arabic/tv-and-radio-38069839

http://www.bbc.com/arabic/middleeast-38087571

http://www.turess.com/africanmanager/320740 22.12.2016.

http://www.i2arabic.com/related/tunisia/400552  22.12.2016.

http://www.essahafa.info.tn/index.php?id=24&tx_ttnews[tt_news]=85899&tx_ttnews[backPid]=5&cHash=6402b5ce8d

https://www.aljarida.com.tn/articles/  21.12.2016.

http://www.assabahnews.tn/article/136068/  15.11.2016.

http://www.assabah.com.tn/article/129452/ 30.12.2016.

http://www.aljazeera.com.tr

25.10.2014 (Gannuşi Tunus Amerikan Barış Enstitüsü’nde Gazetecilere “Bu yılın sonuna kadar Tunus’un Arap Dünyası’nın ilk demokrasisi olacağını garanti ediyoruz” dedi.)

26.10.2014 (Larbi Sadıki “Tunus siyasetinde ortak vizyon ihtiyacı”)

18.10.2014 (Adil Latifi “İslam paradoksundan devlet paradoksuna Tunus seçimleri”)

16.12.2014 (Gıyas Bilal “Karşı devrimler zamanında sivil toplum”)

28.12.2014 (Süheyl Gannuşi “Tunus’ta devrim parantezi kapandı”)

01.02.2015 (Şerif Naşaşibi “Tunus’ta yeni hükümetin kapsayıcılığı ve siyasetin imtihanı”)

13.02.2015 (Raşid Gannuşi “Nahda eşit olmayan ortaklığı niçin kabul etti?”)

25.03.2015 (Raşid Gannuşi “Tunus’un uzlaşmacı devrim modeli”)

26.01.2016 (Munsıf Merzuki “Beş yıl…Beş kural”)

20.05.2016 (“Nahda’dan laiklik mesajı”)

15.06.2016 (Raşid Gannuşi “İslamcılar laiklerle uzlaşmalı”)

07.12.2015 (“BAE Tunus’a bir Sisi arıyor”)

01.06.2016 (Munsıf Merzuki “İslamcı dalga…Sular geri mi çekiliyor?”)

31.10.2016 (Muhammed Hüneyd “Arap dünyasının yolsuzluk sorunu”)

 

 

 

 

 

Share.

Yazar Hakkında

Dr. Öğr. Üyesi, Dumlupınar Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesi. 1983’te Bursa’nın Karacabey ilçesinde doğdu. 2004’te Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Mezuniyetinin ardından Başbakanlık Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı’nda arşiv personeli olarak çalışmaya başladı. Bu sırada Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı’nda son dönem Osmanlı-Türk düşünce tarihi alanında yüksek lisansa başlayıp “19. Yüzyıl Tarih Telakkileri ve Darülfünûn’da İslam Tarihi Dersleri” konulu tezini 2010’da tamamladı. 2013 yılında Başbakanlık Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı’ndaki görevinden ayrılarak Dumlupınar Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne araştırma görevlisi olarak atandı ve halen aynı üniversite bünyesinde öğretim üyesi olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Arşiv çalışmaları dolayısıyla tanıdığı Prof. Dr. Ahmet KAVAS’ın yönlendirmesiyle İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı’nda başladığı “Osmanlı Garp Ocaklarından Trablusgarp Eyaleti: Karamanlılar Dönemi (1711-1835)” konulu doktora tezini 2016’da başarıyla sundu. Özellikle Libya’nın (Trablusgarp) Osmanlı geçmişiyle ilgili ortak yazarlı çalışmaları bulunmaktadır. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde “Kuzey Afrika”, “Osmanlı Devlet Anlayışı” ve “Sömürgecilik” konuları üzerine akademik çalışmalarına devam etmektedir. Ayrıca Türk Arşivciler Derneği ile Türk-Libya Dostluk Derneği gibi sivil toplum kuruluşlarına üyeliğinin yanı sıra Afrika Araştırmacıları Derneği’nin (AFAM) kurucu üyesidir.

Yorum Yap