Başkent: Devha (Doha)
Yüzölçümü: 11.571 km2
Nüfus: 2,2 Milyon (2015)
Başlıca Şehirleri: Devha, Reyhân, Umm Salâl, Havr ve Vekre.
Ülkenin en yüksek noktası: Cebel Duhân (90 m.)
Para Birimi: Katar Riyali
Kişi başına milli gelir 74.667 dolar (2015)
Resmi Dil: Arapça
Millî Gün: 3 Eylül 1971
Ülkenin Adı: Devletü Katar
Fizikî ve Beşerî Coğrafya:
Katar devleti Arap yarımadasının Basra Körfezi’ne doğru 160 km uzanan ve en geniş yeri 80 km’yi bulan bir yarımada olup güneyinde 60 km’lik bir sınırla Suudi Arabistan ile çevrilidir. Ülkenin çok az yerinde sonradan yapılan çiftliklerde bazı ziraî faaliyetler yapılmaktaysa da tamamına yakını kumlarla kaplıdır. 1940’lı yılların sonunda işletilmeye başlanan petrol yatakları Duhân yükseltisinin olduğu bölgede iken doğalgaz yatakları yarımadanın kuzeybatısındaki denizdedir.
Katar muhafaza denilen Devha, Guvariye, Cumeyliye, Havr, Vekre, Reyyân, Ceryânü’l-Batna, Medînetüşşimâl ve Umm Salâl isimli dokuz vilayete ayrılmaktadır. Toplam 550 km’lik sahil şeridine sahip olan Katar güzel ve geniş plajlara sahiptir. Çöl ikliminin hâkim olduğu ülkede yazlar uzun, sıcak ve nemli; kışlar ise ılıman geçmektedir.
Ülke nüfusunun büyük bir kısmı şehir merkezlerinde bulunmaktadır. Ancak toplam nüfusun % 83 gibi oldukça yüksek bir oranı başkent Devha ve Reyyân şehirlerinde yaşamaktadır. Halkın hayat şartları gelişmiş ülkelerin seviyesindedir. Nüfusun çoğunluğunu oluşturan yerli Araplar’ın dışında değişik ülkelerden petrol endüstrisinde çalışmak üzere gelen Asya kökenliler ve Arap ülkelerinden gelenler bulunmaktadır. Yabancı işgücünün üçte biri Hindistan ve çevresindeki ülkelerden gelmiştir. Ayrıca Mısırlılar, Suriyeliler, Filistinliler ve Mağribliler gibi Arap soylulara da rastlanmaktadır. Yabancılar içinde İranlılar % 10 gibi oldukça yüksek bir orana sahiptirler. Dışarıdan gelenlerin çoğu erkek olduğu için ülkedeki her üç kişiden ikisi neredeyse erkektir.
Bağımsızlığın üzerinden geçen 35 sene içerisinde Katar halkı bedevî hayatını terk ettiler ve son derce müreffeh bir hayat yaşamaktadırlar. Çölde kısmen de olsa çiftlikler kurdular, ülkenin her tarafı petrol boru hatlarıyla örüldü. Başta Devha şehri olmak üzere kurulan dev endüstri şirketleri ile modern bir görünüme de kavuştular. Bugün endüstri devrimini yakalamış ülkelerin vatandaşlarıyla aynı seviyede bir hayat sürmektedirler.
TARİH:
İslamiyet Öncesi:
Körfez ülkelerinden Kuveyt, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri ile aynı tarihe sahip Katar, uzun asırlar Pers İmparatorluğu’nun bir parçası olarak kaldı ve o dönemlerde Mezopotamya ile Hint vadisi arasında önemli bir yerdi. Yapılan arkeolojik kazılarda M.Ö. 4.000 yılına ait insan izlerine rastlanmıştır. Ardından bölgenin güçlü Dilmun Krallığı’nın merkezi olan Bahreyn’in bir parçası oldu. Kurak ve zor iklim şartlarına rağmen burada daima insan varlığına rastlanmaktaydı ve özellikle Necid bölgesinin Arap kabileleri buraya gelip gitmekteydiler. Havr civarı inci ve kuru balık pazarı olarak tanınınca, burası önemli bir ticaret merkezine dönüştü.
İslamiyet’in Katar’da Yayılışı:
Arap yarımadasında İslam’ın yayılmaya başladığı ilk dönemde Katar ve çevresinin derhal bu dini benimsemesinde yöneticileri el-Münzir İbn Savî et-Temimî’nin İslam’ı kabul etmesi etkili oldu. O dönem coğrafyacılarına göre Basra’dan Uman’a kadar olan bölgeye deniz ülkesi manasına Bilâdü’l-bahr veya iki deniz manasına Bahreyn denmekteydi. Tarihçi ve coğrafyacı Yakut el-Hamevî’ye göre yöre halkı dokuma ve mızrak yapma işlerinde mahirdi.
Müslümanların Arap yarımadası dışında denizlere açılarak İslam’ı yaymak için başlattıkları cihat hareketinde en büyük destek Katarlılar’dan geldi. Çünkü denizleri dolaşma konusunda mahir oldukları için Abulala el-Hadramî komutasındaki deniz seferlerine katılarak İslam daha uzak mekânlarda yayılmasında öncü oldular.
Hariciler’in Emeviler ile mücadele ettiği dönemde savaşçılığı kadar şairliğiyle de bilinen ve Katar’da doğan Haricîlerin Ezârika kolunun son önderlerinden Katarî b. Fücâe bu ülkenin adının sıkça duyulmasında etkili oldu. Abbasiler döneminde, özellikle de Harun er-Reşid döneminde Katar Bağdat ile geliştirdiği yakın münasebetler sayesinde refah ülkesine dönüştü.
Osmanlı Dönemi:
Portekizliler 16. yüzyılın başında Hürmüz Boğazı, Maskat ve Bahreyn ile birlikte Katar’ı da işgal ettiler. Osmanlılar, 1538 yılında Portekizliler’i Basra körfezinden çıkardılar. 1559 yılında Osmanlı Devleti buraya en yakın bölge olan Lahsâ’yı beylerbeyiliği yaparken Katar’ı da buraya bağlı bir sancak olarak idaresine aldı. Ne var ki o günkü şartlarda buraya mutasarrıf tayin edilen görevli gidip vazifesine başlayamadı. Dört asır boyunca Osmanlı Devleti’nin bu bölgede nüfuzunun devamı ve idaresi tamamıyla mahalli aşiretlerin şeyhleri tarafından yürütüldü. Bu dönemde Katarlılar 16 ve 17. yüzyıllar boyunca Basra Körfezi bölgesinde Hindistan-Uzakdoğu deniz ticaret yolunda üstünlük sağlamak isteyen Portekiz, İngiltere, Hollanda ve Fransa arasında yaşanan kıyasıya rekabete şahit oldular. 17. yüzyıl sonunda Katar sahillerinde yaşayan ve İkinci Dünya Savaşı’na kadar değişmeyen bir şekilde inci avcılığı ile balıkçılıkla geçinen bedeviler bugünkü başkent Devha köyünün olduğu yerde Bedâyi, Vekre, Humeyle, Füveyrit ve Zübâre köylerini kurdular.
Bugün Katar’a hâkim olan Sânî ailesi buraya 18. yüzyılda geldi ve Arabistan’ın Cebrîn vahasındaki Benî Temîm kabilesinin bir koluna mensuptur. Buraya yerleştiklerinde şeyhleri Sânî b. Muhammed idi. Onlardan önce Basra’ya 400 mil uzakta ve 9 günlük mesafedeki burayı Müsellem kabilesi şeyhleri idare ediyorlar ve Bahreyn şeyhlerine, onlar da Riyad hâkimlerine vergi veriyorlardı. Müsellem kabilesi Bahreyn şeyhlerine verdiği vergiyi kesince saldırılarına uğradıysa da onların çekilmesinden sonra doğrudan Riyad hâkimi Abdullah b. Faysal’a bağlanıp vergileri ona ödediler.
İngilizler Basra Körfezi bölgesinde Katar kıyılarında kabileler arasında yaşanan kavgaları kendi güvenlikleri için tehlikeli bularak 1820 yılında bunlarla bir anlaşma imzalamışlar, maddeleri ihlal edildiğinde de bu sahilleri bombalamaktan çekinmemişlerdi. 1867 yılında Bahreyn Emiri el-Halife, Katar’ın köylerini el geçirmek isteyince İngiltere yaklaşık elli yıl önce imzaladığı anlaşmayı bahane ederek Muhammed b. Sânî ile bir anlaşma imzalamak istemiş ve böylece el-Halife’nin Bahreyn dışında etkili olmasını engellemişti. Ancak Osmanlı Devleti 1871 yılında Katar’ı Bağdat ili Ahsâ Sancağı’na bağlı Katîf ve Hufûf ile birlikte bir kaza merkezi yaparken kaymakamlığına da Bahreyn’in saldırılarından korunmak için müracaatta bulunan mahalli aşiret reisi Şeyh Muhammed b. Sânî’yi tayin etti ve buraya bir garnizon yerleştirdi. Buranın idare altında alınmasında Kuveyt Emiri Şeyh Abdullah es-Sabah’ın desteği etkili oldu. 1875 yılında Basra Sancağı Bağdat Vilayeti’nden ayrılarak yeni bir vilayet yapılınca Ahsa Sancağı, Necid Sancağı adıyla buraya bağlandı. Haliyle Katar da Necid Sancağı’nın bir kazası oldu. 1880-1884 arasında Basra tekrar sancak olunca Necid de bu sürede doğrudan tekrar Bağdat’a bağlanmışsa da Basra’nın bir kez daha vilayet olmasıyla tekrar buraya bağlandı.
Şeyh Muhammed b. Sânî’nin vefatından sonra Katar kaymakamlığına Müsellem aşireti şeyhi Şeyh Yusuf kaymakam tayin edilmişse de Şeyh Câsim b. Muhammed es-Sânî bu makamın kendi hakkı olduğunu söyleyerek geri aldı ve Osmanlı’nın Katar’daki üçüncü fahri kaymakamı oldu. Devlete iyi hizmette bulunup İngilizler’in baskısına boğun eğmeden sadakatini sürdürdü. Bu sebeple Basra valisi 1888 yılı Şubat ayında Şeyh Câsim’e kapucubaşılıkla münasip bir rütbeden nişan vermesini talep edince Padişah İkinci Abdülhamid bu konuda irade buyurarak gerekenin yapılmasını emretti. Devlete vergi vermediği gibi bilhassa İngilizler’den gizlice silah temin ettiği rivayet edilmekteydi. Kendisine 10.000 lira para verilmesini ve Osmanlı askerlerinin Katar’dan çekilmesini istediğinde Bağdat valisi onun bu talebini reddetti. Binbaşı Yusuf Efendi komutasında 1893 yılı Mart ayında Katar’a gönderilen 400 kadar piyade ve süvari Osmanlı askerlerine büyük zarar verildi. Üç dört bin silahlı çöl bedevileri düzenli Osmanlı birliğini yenilgiye uğrattılar ve toplam 118 asker şehit olurken 55’i de yaralandı. Kaymakam Şeyh Câsim bu olayı araştırmak üzere gönderilen teftiş heyetine bu hadisede kendisinin bir müdahalesinin bulunmadığını, tamamen çölden gelenlerin sebep olduklarını bildirdi. Kendisinin Osmanlı Devleti’ne bağlı olmaya devam ettiğini ve bölgedeki İngiliz konsolosunun himaye teklifini de reddettiğini bildirdi. Kendisi ve kardeşinin Osmanlı’ya karşı 25 senedir hizmet ettiklerini bildirdi. Bu arada körfezin İran tarafındaki Bûşehr’de bulunan İngiliz konsolosu yaşanan olayda aracı olmak istemişse de Osmanlılar bu teklifi kabul etmediler. Şeyh Câsim bağlılığını bildirdiği bir dönemde Osmanlı ile mücadele eden ve Arabistan’da ortaya çıkan Vehhabiliği benimsedi. Halkın çoğunluğu ise Malikî ve Hanbeli mezhebine bağlıydılar.
Katar’ın Osmanlı idaresinden çıkmasından kısa bir süre önce dahi buradaki imar faaliyetleri için tahsisat ayrılmış ve Zübâre ve Adîd nahiyelerine görevlendirilecek memurlar için hükümet konağı yapılması için 20.000 kuruş tahsis edilmesi talep edilmişti. Çünkü son derece önemli yerler olan bu nahiyelerde görevlendirilecek memurlar için kullanılabilir bina yoktu ve her an Bahreyn şeyhleri burayı ele geçirebilirlerdi. Yine Fâve’de toplam 16.000 lira tutarında bir istihkâm yapıldı ve buraya 16 top yerleştirildi. Basra ile Katar arasındaki ulaşım Merih, Müjderesan ve Sahir vapurları ile sağlanmaktaydı. Osmanlı idaresindeki Katar’da Benî Hâcer, el-Menâsı ve Nuaym aşiretleri yaşamaktaydılar.
İngiliz Sömürgeciliği:
İngilizler ilk defa 19. yüzyıl başında Katar sahillerinde yaşayan kabileler arasında yaşanan kavgalar üzerine bunlarla 1820 yılında bir güvenlik anlaşması imzaladıkları iddia edilmektedir. Bunun geçerliliğinin olmadığı bizzat yöre halkının böyle bir anlaşmanın şartlarını kabul etmediği için oturdukları yerlerin 1821 yılında İngiltere bombalamasından anlaşılmaktadır. 19. yüzyılın son otuz yılına kadar Katar yarımadası ve Bahreyn adasının idaresi Osmanlı nüfuzu altındaki diğer bölgeler gibi mahalli bir şeyhlik olan el-Halife ailesinin elindeydi. Özellikle yarımadanın doğu sahillerindeki Devha ve Vekre balıkçı köylerinde el-Halife ailesine karşı mücadele başlayınca 1867 yılında buraya bir deniz gücü gönderildi. Buna rağmen Bahreyn, yaptığı karşı hamleler ile istediği başarıyı elde etmek için büyü çaba sarf etti ve İngiltere ise 1820 yılında yaptığı anlaşmayı bahane göstererek burada etkili olmak istedi. O döneme kadar Körfez bölgesinde herhangi bir etkinliği olmayan ve babası Sânî b. Muhammed’in yerine aşiretin reisi olan Şeyh Muhammed b. Sânî’yi temsilci olarak muhatap kabul edip kendisiyle bir anlaşma yaptılar. Fakat bu anlaşmanın üzerinden iki yıl geçmişti ki Osmanlılar, Katar’ı bir kaza merkezine dönüştürdüler. İngilizler buranın Bahreyn’e bağlı bir yer olduğunu iddia ederek Bahreyn’e her yıl ödediği 9.000 riyal vergiyi ödemesi için buraya adamlarını gönderdilerse de Katar şeyhi bölgesinde bulunan Osmanlı sancaklarını göstererek kendisinin Osmanlı idaresinde bulunduğunu ve veremeyeceğini bildirdi. Ancak İngilizler, Katar köylüleri ellerindeki küçük gemilerle denize açıldıkça, bunlara el koyarak baskı uygulamak suretiyle kendilerine bağlamaktan hiç geri durmadılar. Bu yüzden 1896 yılında Katar çevresine Basra limanından gemiler gönderilerek dolaşmasına karar verildi. Bir kaza olan bu yarımadada o dönemde 3.600 hane vardı ve nüfusu 7.900 idi.
Katar Osmanlılar tarafından Birinci Dünya Savaşı’na kadar idare edildi ve 1916 yılında İngiliz sömürgesi oldu. Bu savaş boyunca Şeyh Casim’in yerine geçen Şeyh Abdullah, İngilizler’in tarafını tuttu ve onlarla bir himaye antlaşması imzaladı. Savaş sonrası Katar halkı çok fakir bir duruma düştü. Aralarında yapılan anlaşma diğer Körfez ülkelerindekilerin aynısı idi ve Katar bu anlaşmayla İngiltere’nin rızasını almadan başka ülkelerle anlaşma yapmama şartını kabul etti. İngiltere de Katar’ı denizden ve karadan gelecek her türlü saldırıya karşı koruyacaktı. 1934 yılında İngiltere Katar şeyhi ile yeni bir anlaşma yaparak bu sömürgesi üzerinde daha fazla söz hakkı aldı.
İngiliz sömürgeciliği esnasında Katar yarımadasının batı yakasındaki Duhân tepesine yakın yerde 1940 yılında bulunan petrolün kalitesi oldukça yüksekti. Ne var ki yeni çıkan İkinci Dünya Savaşı’ndan dolayı petrol işletilemedi ve ancak 1949 yılında verim alınmaya başlandı. Bu dönemde yarısı başkent Devha’da olmak üzere Katar’da 27.000 kişi yaşıyordu. 1950’li yıllardan itibaren Katar’ın gelirleri artıkça refah düzeyi de yükseldi ve muasır Katar tarihi bu gelişmelerle başladı.
İngilizler burayı Basra Körfezi ve Hindistan yolu üzerinde stratejik bir konumda görmekteydiler. Petrolün bulunmasıyla birlikte burası hakkındaki kanaatleri de değişti. İkinci Dünya Savaşı ve 1947 yılında Hindistan’ın bağımsızlığını elde etmesi İngiltere’nin körfezdeki siyasetini değiştirdi. 1961’de Kuveyt bağımsızlığını alırken Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Katar bir federasyona dönüştüler. Ancak aralarındaki rekabet sonucu bu birlikten ilk kopan Katar oldu ve bağımsızlığını ilan etti.
Bağımsızlık:
Katar’a yerleşen Temîm kabilesinin ikinci şeyhi Muhammed b. Sânî, henüz hayattayken yerine oğlu Şeyh Casim b. Muhammed’i (1878-1905) geçirdi. Bu yüzden Osmanlı idaresine karşı tavırlarıyla bilinen Şeyh Casim modern Katar devletinin kurucu emiri olarak bilinir. Babası gibi o da henüz hayatta iken yerine oğlu Şeyh Abdullah b. Casim es-Sânî’yi geçirdi ve kendisi 1913’te öldü. İngiltere ile himaye antlaşmasını o imzaladı. Fakat oğlu Şeyh Hamed b. Abdullah es-Sânî özellikle 1940 yılından itibaren babasının yetkilerini kullanarak ülkeyi idare etti. Ne var ki 1948 yılında babasından bir yıl önce ölünce yerine kardeşi Şeyh Ali b. Abdullah geçti ve 1960 yılında oğlu Şeyh Hamed b. Ali lehine tahtan el çekene kadar Katar emiri oldu ve İngiltere’nin himayesinde 1972’ye kadar ülkeyi idare etti. 1972 yılında veliaht prens olan yeğeni Şeyh Halife b. Hamed es-Sânî hanedanın rızasıyla tahtı ele geçirdi. Kendisinden sonra 1977’de veliaht prens ilan ettiği Şeyh Hamed b. Halife, 1995’te Katar’ın yeni emiri oldu ve 1996’da da oğlu Şeyh Casim b. Hamed’i veliaht prens ilan etti.
3 Eylül 1971’e Katar İngiltere’den bağımsızlığını aldı. Etrafındaki emirliklerin aksine ne Birleşik Arap Emirlikleri içinde ne de Suudi Arabistan’ın bir parçası olmayı kabul etti. Arap ülkelerinin çoğu, ABD ve İngiltere derhal bu ülkenin bağımsızlığını tanıdılar, ardından Birleşmiş Milletler ve Arap Birliği’ne üye oldu. Petrol ihraç eden ülkelerin ilk üyelerinden olurken ve Körfez İşbirliği’nin kurucu üyeleri arasında yer aldı. 1974 yılında ülkedeki bütün petrol işletmeleri Katar Genel Petrol Şirketi’nin (Qatar General Petroleum Company) idaresine verilince gelirler muazzam bir şekilde arttı.
35 sandalyeli bir Şura meclisi bulunan Katar, monarşi ile idare edilmektedir. Emir Bakanlar Kurulu ve danışma meclisini idare etmektedir. Halen Katar emiri olan Şeyh Hamed b. Halife es-Sânî 27 Haziran 1995 tarihinde babası Halife b. Hamed es-Sânî’ye karşı darbe yaptığında kendisi başbakanlık görevini yürütüyordu. Ülkede pek çok alanda sosyal ve siyasi değişiklik yaptı. Babası bulunduğu Bahreyn’den 1996’da tahtı geri almak için girişimde bulunduysa da başarılı olamadı. Şeyh Hamed kurdurduğu el-Cezîre ve CNN Arap televizyon kanalları sayesinde bütün Arap dünyasında en fazla seyredilen medya kuruluşlarına sahip oldu.
Komşularından Bahreyn ve Suudi Arabistan ile bağımsızlık sonrasında yıllar süren sınırların belirlenmesinde tartışma yaşadı. Özellikle Bahreyn ile Katar arasında Havar adalarını sahiplenme konusunda uzun yıllar anlaşmaya varılamadı. 2001 yılında Uluslararası Adalet Divanı bu adaların Bahreyn’e verilmesine karar verince bu mesele de kapanmış oldu.
Katar emiri 2003 yılında ülkede bir takım demokratik reformlar yaparak basın hürriyetine imkân verdiği gibi ilk defa belediye seçimleri yapıldı ve Körfez ülkeleri içinde ilk defa hükümette bir kadına bakanlık görevi verilerek Eğitim Bakanlığı’na getirildi.
Kültür ve Eğitim:
Eğitime büyük önem verilen Katar’da anaokulundan ortaokul sonuna kadar eğitim bütün ülke çocuklarına ücretsiz verilmektedir. 1973 yılında temelleri atılan ve 1977’de üniversiteye dönüşen Katar Üniversitesi’nde Eğitim, Sanat ve Bilim, Şeriat ve İslam Tetkikleri, Mühendislik, Hukuk, İş ve Ekonomi olmak üzere altı fakülte bulunmaktadır. 2002 yılında üniversiteye devam eden 8.621 öğrencinin %73’ü bayandı. 1977 yılından 2002 yılına kadar Katarlı öğrenciler yanında 52 farklı ülkeden öğrenci bu üniversiteye devam etti. 16.500’ü Katarlı olmak üzere toplam 23.167 öğrenci bu üniversitede eğitim görerek mezun oldu. Ayrıca ülkede bu üniversite dışında çok sayıda yüksek eğitim kurumu bulunmaktadır. 1995’te bizzat Katar emiri Şeyh Hamed b. Halife es-Sânî tarafından kurulan Müessesetü Katar isimli kuruluşun girişimiyle Carnegie Mellon, Georgetown, Texas A&M, Commonwealth of Virginie et Cornell gibi pek çok Amerikan üniversitesi Katar’da kampüs açtı.
Ülkede günlük olarak el-Riyâh, el-Vatan ve Ceridetüşşark gibi gazeteler yayınlanmaktadır. 1912 yılında Şeyh Hamed b. Abdullah’ın kendisi için yaptığı ikameti 1975’te düzenlenerek Katar Milli Müzesi’ne çevrildi. Tarihi eser olarak daha ziyade sahil şeridindeki yerleşim yerlerindeki Kut, Mürveb, Havr, Burc Bazen, Vecbe ve Rukaye kaleleri ile Umm Salal’deki Şeyh Muhammed el-Kasım’ın önde gelen mekanlardır.
Dinî Hayat:
İslam Katar’ın resmi dinidir. Hukuk ve bütün hukuki mevzuat şeriata dayanmaktadır. Her mahallede üç veya dört cami yapılmasından dolayı cemaatin evlerinden veya iş yerlerinden yaya olarak camilere kolayca gitmeleri sağlanmıştır. Ülkede yaklaşık 1.000 kadar cami bulunmaktadır. Katar devletinde Suudi Arabistan’da olduğu gibi Vehhabilik yaygın olmakla birlikte uygulamada daha serbestlik söz konusudur. Katar hükümetindeki bakanlıklardan en etkilisi, Vakıflar ve İslamî İşler Bakanlığı (Vezâretü’l-evkâf ve’ş-Şuûnü’l-İslâmiyye)’dır.
Ekonomik Hayat:
Ülke ekonomisi yabancı işgücüne bağlı olup gıda maddeleri başta olmak üzere birinci derecede ihtiyaç maddelerini ithal etmek zorundadır. 1940’lı yıllarda bulunan petrolden önce ülke balıkçılık ve inci avcılığıyla geçiniyordu. 1920 ve 1930’lu yıllarda Japon incisi dünya piyasalarına girince Katar incisi onunla rekabet edemedi. Petrol ülkenin iktisadi hayatını tamamen değiştirdi ve artık ülkenin en büyük gelir kaynağı petrol ve doğalgaza dayanmaktadır. Her ikisinden de çok yüksek oranlarda gelirler elde etmektedir. Katar’ın en çok ithalat yaptığı ülkelerin başında Fransa, İngiltere, Japonya, Amerika Birleşik Devletleri ve Almanya gelmektedir.