Afrika kıtasının yaşanabilirlik açısından belki en modern ve iklimi elverişli ülkelerinden olan Güney Afrika Cumhuriyeti, 19. yüzyılın son çeyreğinde Natal ve Kimberley’de bulunan elmas ve altın madenlerinin keşfinden sonra tarihteki ilk ticari hamlesini yapmıştı. Yine o dönemde Türkiye’den aldığı Ankara keçisini (Mohair) geliştirerek günümüzde dünyanın en fazla tiftik yünü üretimini elinde tutan Güney Afrika, 1908’li yıllarda Türkiye’den pamuk, afyon, tütün, çiğ kahve ve bakır eşya gibi ürünler ithal ediyordu. 1948 tarihinde başlayan Apartheid hükümeti döneminde ırkçılık uygulamaları sebebiyle dünya ülkelerinin ambargosuna uğrayan Güney Afrika’nın, o dönemdeki hükümetleri ancak 1994 yılı genel seçimlerinden sonra ticari alanlarda dünya piyasasına açılabildiler. Özellikle Johannesburg, Durban, Kwazulu-Natal ve Cape Town şehirlerinde gelişen sanayi, turizm ve ticarete bağlı olarak ülkede son zamanlarda yükselen bazı iş kolları dikkat çekmektedir. Güney Afrika madenlerinin sadece dünya ekonomisindeki yeri açısından değerlendirildiğinde ülke potansiyelinin Avrupa devletleriyle yarışacak kaynaklara sahip olduğu görülecektir.
Dünya Ekonomisinde Güney Afrika
70 yıllık Apartheid hükümeti döneminde çeşitli yollardan Sovyet Rusya ve İsrail gibi dünya ülkelerine silah ve maden satan Güney Afrika Cumhuriyeti, 1994 genel seçimlerinden sonra ambargonun kalkmasıyla tüm dünya devletleriyle ticari münasebetler geliştirmeye başladı.
Gelişmekte olan ülkeler arasında sayılan Güney Afrika, Jacop Zuma hükümeti döneminde belirginleşen politik istikrarsızlıklarına rağmen 2016 yılı verilerine göre kıtanın en büyük ekonomik büyümesine sahip olan ülke olarak kayda geçmişti. Dünya ekonomisine en kaydadeğer tesirini maden kaynaklarıyla sağlayan ülke, dünyanın en büyük ikinci altın üreticisi olarak biliniyor. Diğer önemli yer altı kaynakları arasında kömür, elmas, manganez ve platin gibi madenler yer alıyor. Özellikle otomotiv sanayiinde kullanılan platin madeni, en çok Japonya ve Çin gibi uzak doğu ülkelerine ihraç edilmektedir.
Tarım ve ziraate dayalı ticaret, Hollanda sömürgeciliği döneminden beri en çok rağbet gören geçim kaynağıdır. Halen bağlarında çok kaliteli üzüm yetiştiren Güney Afrikalı çiftçiler, üzümün % 70 oranındaki mahsulünü şarap yapımında kullanmaktadırlar. Tarım ve ziraatin geliştiği Western Cape bölgesindeki uçsuz bucaksız ovalarda yapılan hayvancılık da ülkede özellikle peynir gibi süt mamullerinin temini açısından önemlidir. Öte yandan resmi rakamlara göre sadece Ümit Burnu’na her yıl 2 milyonun üzerinde gelen turistin % 95’inin şarap testi yaptığı hesaplandığında ne miktarda bir şarap tüketimi olduğu anlaşılacaktır.
Buna rağmen diğer bazı meyve ve sebzelerin ülkede işlenişi pek yekün teşkil etmez. Mesela çok kaliteli meyve sebze üretimi olmasına rağmen Güney Afrika’da meyve ve sebze sadece ihraç edilerek elden çıkarılmaktadır. Buna karşılık ülkenin büyük pazarları elma veya rezine çayı talebini Türkiye’de dahil olmak üzere Asya ülkelerinden sağlamaktadır. Halbuki Güney Afrika’daki elma bahçeleri, elma çayı yapımına çok elverişlidir.
2010 yılında Güney Afrika’nın dünya kupasına ev sahipliği yapmasından sonra ülkeye gelen binlerce turist sayesinde ülkede turizm açısından yeni bir dönem başlamıştır denilebilir. O tarihten 2018 yılına kadar üç katına çıkan turizmde ilgi kaynağı doğal parklar, meşhur Masa dağı ve iki okyanusu birleştiren Ümit Burnu’nun uç noktası, ülke ekonomisine tesir eden en önemli ziyaretçi noktaları olarak biliniyor.
Film sektörünün de en çok rağbet gördüğü ülkelerden birisi yine Güney Afrika’dır. Doğa ve hayvan belgesel filmlerinde Kruger milli parkında ve reklam filmlerinde Cape Town şehri dünyada ilk ona giren yerlerin arasında gelir.
Bilindiği üzere son zamanlarda Çin Halk Cumhuriyeti’nin diğer birçok Afrika ülkesinde olduğu gibi Güney Afrika’da da önemli ticaret kollarında yatırım yaptıkları malumdur. Güney Afrika’da yatırım için büyük iş imkanlarına açık olan Çinli iş adamlarının en gözde mesleği tarım ve balıkçılıktır. Çin’le olan güçlü ekonomik ilişkilerinden ötürü Çin hükümetinin sürgün ettiği ruhani lider Dalaylama Lhamo Dondrub’un Güney Afrika üniversitelerince davet edildiği halde konuşma yapmak için ülkeye sokulmaması, Çin devletinin Güney Afrika nezdindeki ehemmiyetini ortaya koyar. ABD’nin Cape Town’da büyük bir arazi üzerine kurduğu konsolosluk hizmetleriyle son zamanlarda Güney Afrika pazarında bir yer edinmeye başlaması, dünya güçlerinin Güney Afrika’ya önem verdiklerini gösteren müşahhas delillerdendir.
Güney Afrika’da ticaretin kırılma noktaları
2009 yılında Jacop Zuma’nın ANC partisiyle ülkeyi ele almasından sonra ekonomik büyümenin istikrarsız bir şekilde hareket ettiği söylenmişti. Ülke politikalarını daha çok sloganlara dayalı nutuklarla idare eden Zuma’nın zamanla ortaya çıkan yolsuzlukları nihayetinde devlet adamlığının kalibresi hakkında şüphelere neden olmuştu. İktidarda olduğu sürece neredeyse hiçbir ekonomik kalkınma hamlesi yapmamış olan Zuma’nın devlet başkanlığı dönemi, halen cevaplanamayan ve halk içerisinde travma yaratan suçlamalarla doludur. Özellikle 16 Ağustos 2012 yılında Zuma hükümetini protesto eden Marikana madeninde grev yapan işçilerin eylemlerine mani olmak için devletin polisi tarafından öldürülmeleri, Apartheid hükümetinin anti-demokratik politikalarını hatırlatacak mahiyette zalimceydi. Medyada Marikana kıyımı olarak adlandırılan siyahi polis kuvvetlerinin yine siyahi halkı kurşunlaması maden sektörüne zarar verdiği gibi Güney Afrika’nın dünya kamuoyundaki imajını ciddi manada zedelemişti. 2014 yılında Durban şehrinde yaşayan Zimbabve kökenli halkın Zenofobi türünden saldırılara maruz kalarak öldürülmelerinin ardında Zuma’nn oğlunun olduğu iddiaları, ülkeyi şiddet ve korkuyla yöneten bir iktidar partisinin varlığı hakknda halkı daha çok endişeye sokmuştu. Aynı dönemde üniversitelerdeki öğrenci eylemlerini destekleyen hükümetin kışkırtmasıyla üniversite dışındaki protestocuların öğrenci kılığında protestolara katılarak bazı akademisyenlere saldırması ve kütüphane yakması gibi şiddet olayları, ekonomiyi ciddi derecede etkileyen faktörlerdendi.
Tüm bu şiddet olayları olurken Jacop Zuma’nın ülkeyi kalkındıracak bir üretim hamlesinde bulunmaması ise enflasyon oranlarını etkilemişti. Öte yandan Apartheid döneminden kalan otoyolların ve diğer ulaşım olanaklarının hakikaten Güney Afrika’da yetersiz hale gelmesi ülke için endişe edilecek meselelerin başka bir boyutuydu. Tüm bu tatsız olayların yaşandığı dönemde 2010 yılında dünya kupasının Güney Afrika’da yapılması turizm sektöründe ciddi gelişmelerin yaşanmasına sebep olmuştu. Güney Afrika’nın doğal güzelliklerini tanıyan dünya ülkeleri Güney Afrika’yı yakından tanıdılar. 2016 yılında Cape Town’ın meşhur Masa dağının dünyanın sekizinci doğal harikası seçilmesi, turizmdeki hareketlenmenin müspet bir neticesi olarak görülmelidir.
Yabancı iş adamları için resmi ihalelerin alınmasındaki kırılma noktalarından birisi Güney Afrika’nın 1994 anayasasında mevcut olan siyahi vatandaşlara uygulanmaya başlanan Black Empowerment Policy (BEP) adındaki pozitif ayrımcılıktır. Tarihi geçmişindeki beyaz hükümetlerin ırkçılığından dolayı siyahi vatandaşlara öncelik tanınması, arada kalan Hintli yada diğer melez halkın tenkidine sebep olsa da halen yürürlükte olan bir kanundur. 1905 yılındaki büyük kıtlıkta Çin’den Güney Afrika’ya göçen Çinlilerin Güney Afrika’da bir kaç nesil ikinci sınıf vatandaş olarak yaşadıktan sonra 1994 yılında siyahi olarak sınıflandırılmaları tamamen bu BEP yasasından yararlanmak gayesiyleydi. Bu yasalara rağmen işçi olarak değil fakat işveren ve girişimci olarak Güney Afrika Devleti, tüm yabancı sermaye sahiplerine yatırım için kapılarını açmış durumdadır. Güney Afrika’nın ekonomisini geliştirmeye hizmet eden uzmanlık isteyen sahalarda Güney Afrika hükümetinin yabancı girişimcilere desteğinin yanında vatandaşlık da vermektedir.
Esasında doğal kaynaklarının kullanıldığı takdirde Güney Afrika’nın kendine fazlasıyla yetecek bir ekonomik potansiyele sahip olduğu görülür. Mesela çok elverişli rüzgarlara sahip olmasına rağmen Güney Afrika’da rüzgar enerjisiyle elde edilen kaydadeğer bir elektrik kaynağı henüz mevcut değildir. Ülkenin demir çelik fabrikalarının dünya pazarlarına hammadde sağlaması ülkede gelecek vadeden bir sektörün oluşmasına sebep olmuştur. Yeterli hammaddesi olmasına rağmen tekstil ürünlerindeki kalitenin düşüklüğü, işçilik zaafiyetini ortaya koymaktadır. Bu sebeple daha kaliteli olan ve uygun fiyata sahip Türkiye’deki tekstil ürünlerine talep oldukça fazladır. Öte yandan teknolojinin gelişmesine bağlı olarak e-ticaret popüler hale gelmesi global ticareti ülkede mümkün kılmaktadır.
Türkiye Güney Afrika’da nasıl bir köprü kurabilir?
Güney Afrika’da faaliyet göstermek isteyen Türk iş adamları için imkânlar ulaşım, inşaat, otomotiv, ziraat ve gıda alanlarında başarı sağlayacak potansiyele sahiptir. Bu sahadaki iş olanaklarına gelmeden önce Türkiye Devleti’nin Güney Afrika’da kültürel bir yol izlemesi gerektiğini belirtmek gerekir. Bunun en kolay yolu Türk girişimcilere Güney Afrika kapılarının açılması için Türk hükümetinin tarihteki avantajını kullanarak kendini doğru kanallarla reklam edebilmesi ile mümkündür.
150 yıl önce Osmanlı Devleti tarafından Güney Afrika’ya gönderilmiş olan Osmanlı ulemasının orada okullar açıp halkı eğittiği ve hatta günümüzde Güney Afrika’nın ilk İslami müzesinin bir Osmanlı aliminin evi olduğu gerçeğinin Türkiye’de dahi bilinmemesi Güney Afrika’ya devlet bazında henüz nüfuz edememiş olunduğuna delalet eder. Afrika kıtasının Avrupa’ya açılan kapısı Güney Afrika’da şayet Osmanlı camileri ve 500’ü aşan Osmanlı ailelerine sahip çıkılıp vatandaşlık verilse öncelikle o ülkeye senelerce hizmet eden kıtanın ucundaki Türk varlığı ortaya çıkacaktır. Nelson Mandela’dan üstün hizmet ödülü alan Hişam Nimetullah Efendi ve Güney Afrika’nın ekonomi bakanı İbrahim Patel gibi Osmanlı kökenli aileler olmasına rağmen iki ülke arasındaki münasebetlerin geliştirilmesine yönelik bir programa dahil edilmemiş olmaları, Türkiye’nin henüz esaslı bir Güney Afrika politikası izlemediğine delalet eder. Başka bir ifadeyle yüz yıl önce Cape Town’da bir Osmanlı konsolosluğunun ve aktif olan üç adet Osmanlı Mektebi’nin bulunmasına karşılık günümüzde sadece başkent Pretoria’da bir elçiliğin bulunması değil başka devletlerle yarışmak tarihimizdeki ikili münasebetleri yakalayamadığımızın en açık tezahürüdür.
Güney Afrika’ya ticari sahada açılmak için Almanya’nın Cape Town’da açmış olduğu devasa sanat müzesinin bahse konu ekonomi politikalarının bir parçası olduğunu belirtirsek kültürel organizasyonların tesiri hakkında somut bir örnek vermiş oluruz. Güney Afrika’da vefat eden Osmanlı alim ve asker mezarlarının dahi onarılmadığına bakacak olursak Güney Afrika’yla tarihi bir müspet geçmişi olmayan Almanya’nın bile Türkiye’den ileri stratejik politikalar izlediği anlaşılır. Almanya bu tür kültür diplomasisi sayesinde Güney Afrika ile iyi ilişkiler geliştirip otomotiv sanayiinde kullanılan platin ve uranyum gibi madenleri ithal etmektedir.
Türkiye’nin Güney Afrika ile olan siyasi ve ticari münasebetlerini geliştirmesi için çok önemli nedenleri vardır. Yukarıda saydığımız tarihi nedenlerin yanında Afrika’da sömürgeci bir geçmişi olmayan Türk milletine karşı Afrikalının tutumu oldukça müspettir. Dolayısıyla Türk iş adamlarının Güney Afrika’da başarılı faaliyetler yapması evvela yerli halk arasında hoş karşılanacaktır. Birçok Türk dizisinin Güney Afrika televizyonlarında yerli dillerde verilmesi şimdiden halk arasında pozitif bir tesir yaratmıştır denilebilir ancak bu tür dizilerde de Türkiye’nin bir devlet politikasının olması büyük bir zarurettir.
Güney Afrika’da yatırımcı için görünen iş olanaklarından bir diğeriyse inşaat sektörüdür. Güney Afrika’da ihtiyaç olduğu halde inşaat yapan şirketler yetersizdir. İşçilik konusunda ise Türk inşaat sektöründeki kalite ve zenaat ustalığından eser yoktur. Türk inşaat şirketlerinin İsrail’de olduğu gibi Güney Afrika’da da büyük inşaat projelerine imza atmaması için hiçbir sebep yoktur.
Son bir kaç senedir su kıtlığının olduğu Cape Town bölgesinde su kuyularının açılması yahut arıtma yoluyla içme suyu temin edilmesi yine ihtiyaca cevap verecek bir iş alanı olarak Türk girişimcileri beklemektedir. Et ve süt ürünlerinin Türkiye’ye oranla çok daha uygun olduğu Güney Afrika’da Türk yemeklerini hakkıyla yapabilen resturant işletmeciliğinin de çok rağbet göreceğine şüphe yoktur. Ne yazık ki Türkiye kökenli bu tür işletmeler, Güney Afrika’nın Cape Town bölgesinde tamamen Türkiye’den kaçan yasadışı örgütlere bırakılmış durumdadır.
İhmal edilen sahalardan birisi de otomotiv sektöründeki yan sanayi ve mühendislik sorunudur. Güney Afrika’da dünya markalarının dahi servislerinde tamir yerine parça değişimi yoluyla çözüm arayışlarına gitmesi tüketiciye büyük maliyetlere mal olan araç kullanımı yanında milli servetin heba olmasına neden olmaktadır.
Ulaşım konusunda son 10 yıldır ciddi sorunlar yaşayan Güney Afrika’nın özellikle Johannesburg, Durban ve Cape Town gibi büyük şehirlerinde en önemli sorun alternatif taşımacılığın eksikliğidir. Kara ve demir yolu ulaşımında trenlerin Apartheid devrinden kalması bu konudaki yatırımların zaafını gösteriyor. Türkiye gibi etrafı denizlerle çevrili bir yarımada olan Güney Afrika Cumhuriyetinde deniz ulaşımı neredeyse yok denecek kadar azdır. Feribot ulaşımı ile Hout Bay körfezinden diğer uç nokta olan Table Bay körfezine kadar beş ayrı şehir merkezine yapılabilecek seferlerle deniz ulaşımı şehrin cazibesini artıracağı gibi ulaşım sorununa önemli bir çözüm olacaktır. Ne yazık ki Cape Town şehrinin ihtiyacı olan bu tür projeler halen sahada tecrübeli girişimcileri beklemektedir. Türkiye, bu noktada ciddi hamleler yapabilirse Güney Afrika ile mevcut ilişkilerine büyük bir ivme kazandırabilecek güçtedir.
Güney Afrika’yı coğrafi olarak uzak gören Türk iş adamlarımıza da 150 yıl önce Erzurum’dan Cape Town’a gelip Güney Afrika’da evlenen ve yine orada vefat eden bir Erzurumlu âlim Ebubekir Efendi’nin izlerinin halen sürdüğünü hatırlatmak isterim. Bir omuz verin zira Güney Afrika kazanırsa, Türkiye’ye de muhakkak kazandıracaktır…