Darbeler ve Ekseni Kay(dırıl)an Sudan

0

Aralık ayında başlayan gösterilerden bunalan Ömer el-Beşir, halkın taleplerini yerine getireceği vaadiyle 22 Şubat’ta kendi ikinci darbesini yaparak federal meclisleri kapatıp eyalet valiliklerine askerleri atamıştı. 6 Nisan tarihinde muhalif gösterilerin tekrar başlaması ile Savunma Bakanı General Avad Muhammed Ahmed bin Avf, 11 Nisan’da darbe yaparak yönetime el koyduğunu ve Ömer el-Beşir ile Milli Kongre Partisi önde gelenlerinin tutukladığını ilan etti. Ancak muhalifler ile göstericiler ve başta ABD, Avrupa, Suudi Arabistan olmak üzere çeşitli devletler bu darbe girişimini el-Beşir tarafından muhalif ve göstericileri oyalamak için kendi inisiyatifi dahilinde yapılmış düzmece bir darbe olarak değerlendirdiler. Çünkü darbe beklentisi içindeki dış güçler, muhalifler ve göstericiler darbeyi Abdülfettah Abdurrahman el-Burhan’ın yapmasını bekliyorlardı. Ancak el-Beşir’in yakın adamı olan General Avad’ın Askeri Konsey başkanı olması el-Burhan beklentisi içindeki hiç kimseyi tatmin etmediğinden ertesi gün beklendiği (planlandığı) gibi el-Burhan iktidarı devraldı.

Bir darbenin başarılı olabilmesi için üç şartın oluşması elzemdir. Bunlardan ilki; darbeyi becerebilecek bir kadro ve komuta kademesinin mevcudiyetidir. Sudan’daki yerel kaynaklar General Avad’ın böyle bir darbeyi yapabilecek yapıda olmadığını ifade etmektedirler. İkincisi; komşu devletler tarafından darbe ve darbecilerin tanınmasıdır. Sudan özelinde Mısır, Suudi Arabistan ve Etiyopya’nın darbecilere destek olması elzem iken General Avad şahsında darbecilere karşı bu tarz bir tanınma veya destek söz konusu olmamıştır. Üçüncüsü ise; başta Birleşik Devletler olmak üzere İngiltere, Avrupa ve Rusya’nın darbeyi tasvip etmesi gerekmektedir. General Avad, komşu ülkeler ve Arap Birliği ülkelerinde Askeri Konsey’in tanınması için destek istemiş ancak yaptığı görüşmelerde herhangi bir destek verilmediği gibi Suudi Arabistan tarafından yerini Abdülfettah el-Burhan’a devretmesi talep edilmişti. Bu üç şartın hiçbiri gerçekleşmediğinden yapılan darbenin üstünden 36 saat, Askeri Geçiş Konseyi başkanı olarak yemin edip göreve başlamasının üzerinden 24 saat geçmeden General Avad istifa edip yetkilerini Abdülfettah el-Burhan’a devretti ve ertesi gün de emekli edildi. Böylece el-Burhan, darbeci General Avad tarafından darbe yapmadan Askeri Konsey’in başkanı konumuna getirilmesinin ardından Suudi Arabistan başta olmak üzere Mısır, BAE, Arap Birliği tarafından tanındı, ABD’li yetkililer de kendisi ile temasa geçti.

El-Burhan, el-Beşir gibi Ceyli kabilesindendir ve el-Halfavî (Halfalı) olarak anılmaktadır. Önemli görevlerde bulunmasına rağmen siyasete bulaşmamış, Sudan’daki mevcut herhangi bir siyasi grup veya tarikatla irtibat kurmayarak gölgede kalmış, el-Beşir’in ekibinde olmasına rağmen Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmayan tek üst düzey komutan olarak görevini sürdürmüş, Sudan ordusunun Çin ile ilişkilerinde mesafeli hatta engelleyici tavır içerisinde bulunmuştur. Yemen’de bulunan Sudan birliklerinin komutanı olarak Suudi Arabistan ve BAE ile yakın temasları olmuştur. El-Beşir’in 22 Şubat kararlarından (darbesinden) sonra yaptığı değişiklikler sonucu Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndan alınarak Silahlı Kuvvetler Genel Müfettişliğine atanmıştır. Bu atamada darbe yapacağı endişesinin baskın geldiği ve müfettişlik gibi daha pasif bir göreve getirildiği (yani kızak görevine çekildiği) değerlendirilmektedir.

Tarih boyunca Mısır’daki gelişmeler Sudan’ı devamlı surette etkilemiştir. Bu bağlamda Sudan’daki güncel gelişmeler, Mısır’daki Hüsnü Mübarek-Mursi-Sisi sürecinin Sudan’a yansımasıdır. Ortadoğu’daki yeni yapılanma ve Trump yönetiminden sonra başlatılan “Küre İttifakı” çerçevesindeki gelişmelerin Sudan’ı etkilemesi beklenmekteydi. El-Beşir hükümeti, Suudi Arabistan-Mısır ekseninden uzak durmuş, bütün ısrar ve teşvik edici çabalara rağmen bu gruba dâhil olmayarak Türkiye-Katar-Çin-Rusya ekseninde farklı bir siyaset izlemişti. Aralık ayının sonlarına doğru başlayan gösterilerin ardından “Küre İttifakı” eksenine kayması için yapılan çağrılara/baskılara olumlu cevap vermediği için darbe ile kendi ve genişletilmiş ekibi tasfiye edilmiştir. Bu tasfiye ile birlikte geçmişe ait olan ve başta ABD olmak üzere Batılı Devletler ve “Küre İttifakı” tarafından eleştirilen (sorun olarak görülen) uygulamaların kaldırılması gündeme gelecektir. Nitekim el-Burhan, yaptığı ilk açıklamalarda el-Beşir ve yönetimine ait bütün sembollerin ortadan kaldırılacağını ifade etmiş, ilk icraat olarak da “Kılık Kıyafet Yasası”nı kaldırdığını ilan etmek suretiyle Siyasal İslam (Müslüman Kardeşler) çizgisinin (siyasetinin) terk edilmesine yani yönetimde sekülerleşmeye yönelik girişimini de başlatmıştır.

Darbelerin doğası ve varlık sebebi, o ülkede eksen kaymasını meydana getirmesidir. Ömer el-Beşir’in, Hasan el-Turabî ile birlikte gerçekleştirdiği 1989 darbesi ile Sudan nispeten İslamî (Siyasal İslamcı) kimliğe büründü. Bu siyasi değişiklik ve uygulanan politikalar sonucu Sudan kısa süre içinde (1993) ABD tarafından terörü destekleyen ülkelerden biri olarak ilan edildi ve ardından iktisadi yaptırım ve ambargoya maruz bırakıldı (1997). Darfur krizinden sonra da el-Beşir, ‘insanlığa karşı suç işlemek’ ithamıyla mahkûm edilerek hakkında tutuklama kararı çıkarıldı (2009 ve 2010). Batılı ülkeler tarafından dışlanmanın sonucunda el-Beşir yeni arayışlara girişerek Çin ve Rusya ile ilişkilerini ilerletirken Batılı Devletler ile olan ilişkilerini de azalttı. Ömer el-Beşir iktidarının Batılı Devletler ile sorunlu ilişkisi yeni darbeden sonra el-Burhan’ın yaptığı açıklamada belirtildiği gibi tamamen değişecektir.

Bu bağlamda rahatça söyleyebiliriz ki Sudan’da General Avad tarafından yapılan darbe kendi içindeki aktörlerin birkaçının değişmesi ile (darbe baki kalmak kaydıyla) darbenin mahiyeti ve işlevi tamamen değişmiş oldu. Mevcut düzenin devamı veya el-Beşir ve ekibinin en az zararla süreci devam ettirmesi amaçlanmış ancak el-Burhan’ın darbeyi devralması ile eski düzen tamamen değişime uğrayacak hale gelmiştir. Mısır’ın Sudan’a örnek teşkil etmesi bağlamında Mısır’daki yaşananlara paralel gelişmeler Sudan’da beklenilmektedir. Sisi darbesi ile Mısır, Türkiye-Katar-Sudan ekseninden Suudi Arabistan-BAE veya daha geniş manada “Küre İttifakı”na katılarak eksen kayması yaşadı. Bundan en fazla zarar gören devletin ise Türkiye’nin olması kuvvetle muhtemeldir ki bu Türk dış politikası yapıcılarını ziyadesiyle temkinli ve stratejik davranmaya zorlayacak bir durumdur.

Önümüzdeki günlerde beklenen gelişmeler arasında halkın isteğine cevap verilmesi bahanesi adı altında el-Beşir ve genişletilmiş ekibinin (siyasiler, asker, polis, istihbarat görevlileri) Hüsnü Mübarek,  Mursi ve İhvan mensupları gibi (idamla) yargılanması bulunmaktadır. Dünya ve Avrupa ile entegre olunması ve “Terörü Destekleyen Ülke” suçlamasından kurtulmak gerekçesi ile de Sudan kimliğini oluşturan tarikatların etkisi azaltılacak, Mısır İhvanı’ndan farklı özellikler sergileyen Sudan’ı İhvan’ı (Mısır İhvan’ı gibi) dağıtılarak Suudi Selefiliği’nin (bazılarına göre Vehhâbiliğin) etkisinin Sudan’a girişi hızlandırılacaktır. Sudan, “Küre İttifakı” eksenine kayacağından Türkiye ve Katar ile olan ilişkilerinde sorunların baş göstermesi ve yapılan ikili anlaşmalarda engellerin çıkması muhtemeldir.

Sudan’da gerçekleştirilen ve Küre İttifakı, Arap Birliği, Afrika Birliği ve Etiyopya tarafından desteklenen darbenin Türkiye’nin Afrika, Ortadoğu ve Kızıldeniz’deki kazanım ve stratejik çıkarlarına zarar verme potansiyelini bünyesinde barındırmaktadır. Mısır’da yapılan Sisi darbesindeki dış politik tercih, Mısır ile ilişkileri sekteye uğrattığı gibi Sudan darbesi de Türkiye’nin Somali dâhil önce Kızıldeniz bölgesinde ve ardından Afrika’da birtakım sorunlar ile karşılaşmasına sebebiyet verebilecek potansiyeli içinde barındırmaktadır. Sudan halkının taleplerine cevap veremeyen ve çözüm üretemeyen el-Beşir hükümetinin yıkılmış olması ve oluşan boşluğun ilk günden Suudi Arabistan tarafından doldurulmaya başlanması sebebiyle (ilkeli dış politikadan taviz verilmek gerekse bile, mevcut güç-güç denkleminde şayet kazanımı güçlü başka bir alternatif yok ise) şuanda meşru kabul edilen  “geçici” Askeri Konsey ile ilişkilerin dost iki halkın temsilcileri tabanında sürdürülmesi hem Sudan hem de Türkiye’nin âli çıkarları bakımından önem arz etmektedir.

Share.

Yazar Hakkında

Dr. Araştırmacı.

Yorum Yap