Osmanlı Musevileri’nin Güney Afrika Serüveni

0

Giriş

Güney Afrika’da Osmanlı tebaası denilince daha çok yerli Müslüman ahaliyi dini konularda yetiştirmek maksadıyla Güney Afrika’ya gönderilmiş ve orada kalmış Osmanlı alimi Ebubekir Efendi’nin torunları hatıra gelir. Elbette Müderris Ebubekir Efendi’nin bugün özellikle Ümit Burnu’nda bir mahalleyi aşkın torunları mevcut olmakla birlikte ondan sonra yine Ümit Burnu’nda vazifelendirilen bir başka Osmanlı alimi Müderris Mahmut Fakih Efendi’nin torunları da artık bir Müslüman Afrikalı kimliğiyle ve tarihi geçmişlerinden haberdar olarak yaşamaktadırlar. Bunun dışında Güney Afrika’nın ilk Osmanlı konsolosu Mehmet Remzi Bey’in bazı torunları da yine Güney Afrika’nın çeşitli eyaletlerinde Osmanlı torunları olarak hayatlarını sürdürmektedirler.[1] Tüm bunlarla birlikte on dokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde, ticaret sebebiyle fakat özellikle Rodos adasının Trablusgarp savaşı sonunda İtalyanların eline geçmesiyle huzurları ve güvenlikleri zedelenen Osmanlı Yahudilerinin dünyanın birçok yerine olduğu gibi Güney Afrika’nın Rodezya (Rhodesia) bölgesine yerleştikleri gerek Güney Afrika arşiv kayıtlarında gerekse günümüzde yaşayan aile üyelerinin mevcudiyetiyle sabittir. İşte bu nacizane çalışmamızda ezelden beri Türk Devleti idaresine bağlı Osmanlı Yahudileri’nin ve şahsına münhasır bir örnek Osmanlı Yahudisi Haim Galanti’nin Güney Afrika’daki yaşam hikayesini ele almaya çalışacağız.

Toplumsal Yaşamda Osmanlı Yahudileri

Bilindiği üzere Sefarad Yahudilerinin tam olarak 1492 senesinde İspanya’dan zorunlu göçleriyle kesif kesif Osmanlı topraklarına kabulü ve buna bağlı olarak iskanları neticesinde Yahudiler, Osmanlı toplumunda zimmî statüsü altında eskisine nazaran daha etkin bir yer edindiler.[2] Esasında Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethiyle Bizans İmparatorluğu’ndan varis aldığı Rum, Ermeni ve Yahudi nüfusu gibi bir takım azınlıklar, Osmanlı İmparatorluğu’nun bünyesinde bir gayrimüslim tebaa olarak yer işgal etmekteydiler. [3] 1492’de İspanya’dan başlayan Musevilerin zorunlu göçüyle Sefarad Yahudileri zamanla Selanik, İzmir, İstanbul, Manisa ve Edirne gibi büyük Osmanlı şehirlerine yerleştirilmişlerdir. Bunların yanında daha sonra Rodos adasına da yerleştirilen büyük bir Yahudi cemaati de mevcuttu. İspanya ve Portekiz’den kovulmalarıyla Osmanlı İmparatorluğu’na iltica eden Yahudilerin göçlerine binaen 1519 tarihli bir kaynakda ‘‘Yahudiyan-i İspanya’’ şeklinde kaydedildikleri görülmektedir.[4]

Ünlü İslam sosyoloğu İbn-i Haldun’un Mukaddime adlı eserinde Hazar Yahudileri’nin Türk devletlerince himaye edildiği fevkelade bir vukufiyetle izah edilmiştir.[5] Selçuklu İmparatorluğu döneminde gayrimüslimlere karşı mevcut olan hoşgörü ise Mevlana Celaleddin Rumi’nin beyitlerinden de anlaşıldıĝı üzere barışçıl ve anlayış dolu bir mahiyettedir. Döneminin tüm insanlığına tesir etmiş Rumi’nin “ben ne Hristiyan, ne Yahudi ne Zerdüşt ne de Müslümanım” sözünün altında yatan hakikat, tüm insanlığa ve dinlere karşı olan kucaklayıcı bakış açısına delalet eder.[6] Kısacası, bu manada Osmanlı toplumundan önce de Türk toplumunda var olan diğer milletlere ve inançlara olan hoşgörü, eski bir Türk-İslam geleneği gibi tarihten günümüze intikal etmiştir.

Toplumsal açıdan ise Hz. İsa’nın çarmığa gerilmesi ve ölümüyle tüm Hristiyan aleminin gazabına uğrayan ve Avrupa’da zulüm görüp Osmanlı himayesine sığınan Yahudiler öyle bir halk ki, bir Batılı hahamın tabiriyle kendisini “Haç’ın zulmünden Hilal’in gölgesinde” bulmuştu.[7] Antisemitizmin Avrupa’yı kasıp kavurduğu yüzyıllarda Shakespeare’in Venedik Taciri romanında betimlenen para avcısı Yahudi tipi yine Martin Luther’in ders notlarında ev ve havralarının yıkılması caiz görülen bir millet olarak algılanmaktaydı.[8] Yahudi Batı gözünde çıkarcı ve para düşkünü bir millet olarak damgalanmış, her daim yaftalanacak bir günah keçisi olarak Wagner’in bestelerinde dahi yerini almıştı. Bir Osmanlı arşiv belgesinde bu durum bir cümleyle çok açık ve anlaşılır olarak kaydedilmiş, “bin dörtyüz doksan iki senesi ilkbaharında İspanya’dan tard olunup memaliki şahanelerine iltica eden Museviler, dünyanın her tarafında enval-i mezalim ü teaddiyata düçar oldukları halde saltanat-ı seniyyede himayeye mazhar olduklarından kemal-i huzuru emniyetle semereyi sa’y u amelleriyle terakki edebilmişlerdir’’ şeklinde tarihi hakikate uygun olarak tam manasıyla izah edilmiştir.[9] Böyle bir ahval ve şeraitte kendilerine kucak açmış olan Osmanlılar, Yahudileri ülkesinde din ve vicdan özgürlüğü garantisiyle İslam topraklarına yerleştirdiler. Elbette bu tarihi hakikat Osmanlı idaresine karşı bir saygınlık ve minnettarlık meydana getirmiştir. İşte Yahudi milletinin Osmanlı Devleti’ne olan bağlılık ve sevgisinin altında bu dinsel hoşgörü ve toplumsal nedenler yatmaktadır.[10] Bernard Lewis de bu sebeplerden ötürü Osmanlı Devleti tarihi boyunca Yahudilerin diğer toplumlara nazaran herdaim refah içerisinde yaşadığını hemen hemen her eserinde vurgulamıştır.[11]

Osmanlı Yahudileri’nin Afrika Serüveni

Güney Afrika’daki en eski Yahudi Cemaati Gardens Shul diye bilinen ve 1841 yılında İngiltere’den Ümit Burnu’na yerleşen Yahudi topluluğudur. Bu cemaate bağlı Aoran ve Daniel de Pass Kardeşler, 1856 senesinde ticaret sebebiyle Osmanlı Devleti’nin Akdeniz sahillerinden Ankara keçisi satın alıp Güney Afrika’da büyük çapta küçükbaş hayvancılık yapmaya başladığı bilinmektedir.[12] Kırım’ın kaybı ile 1859’da Rus zulmünden kaçığ Ümit Burnu’na yola çıkmak için Joel Rabinowitz’in Cape Town’a göçerek Yahudi cemaatine kayıt yaptırttığı anlaşılıyor. 1870’lere gelindiğinde ise Almanya’dan Barnet Isak, David Harris ve Rodos adasından Cohen ailesinin elmas madenleri için ticaret sebebiyle Güney Afrika’nın Kimberley şehrine göçmüş oldukları o dönemin sinagog kayıtlarında açıkça görükmektedir.[13] Fakat kesif bir şekilde gerek Rodos adasından gerekse Eflak ve Boğdan eyaletlerinden 1880 ve 1914 yılları arasında göçen Yahudi aillelerinin asıl Yahudi nüfusunu oluşturduğu bilinmektedir.[14]

Sefarad Yahudilerinin Osmanlı topraklarından göç hareketleri ise Devlet-i Aliyye’nin Balkanlar, Kafkasya ve Arap yarımadasında toprak kaybetmesine paralel olarak değişim göstermiştir. Yunan isyanıyla başlayan imparatorluğun çözülme sürecinde milliyetçilik hareketlerine bağlı olarak elden çıkan Kırım’daki Osmanlı Yahudileri, Rus hükümetinin zulmünden ötürü başka diyarlara ve Afrika kıtasına göçetmek zorunda kaldılar.[15] Ağustos 1856 tarihli bir arşiv kaydında Kırım’ın Kerc şehrinden bu tarafa hicret etmiş bulunan Yahudilerin Osmanlı’ya ilticaları kabul olunduğu ve memleketlerinde emlaklarını edeceklerinden kendinlerine yeni mesken ve ücretsiz arazi tahsis edileceği kararlaşırılmışır.[16]

Güney Afrika’daki arşiv kayıtları da Osmanlı Yahudilerinin 19. yüzyılda bulundukları durumla ilgili kıymetli bilgiler verir. Yerli gazetelerde Osmanlı Eflak-Boğdan eyaletlerinden Rus zulmünden kaçan Yahudilerin yaşamlarını korumak gayesiyle akın akın Anadolu’ya kaçtıkları ve Osmanlı Devleti’ne sığındıkları kaydedilmiştir.[17] Bu haberde Güney Afrika’daki Eşkenaz Musevi cemaatinin dahi Osmanlı Devleti ve Türk askerleri için dua ettikleri görülmektedir. Osmanlı Türk toprağına sığınan Sırp, Bulgar ve Rus mezaliminden kaçan Yahudilerin Osmanlılar tarafından himaye edildikleri ve Türk askerlerinin dahi Yahudi göçmenlere kendi eşyalarını vererek onlara yardımcı oldukları bu haberde vurgulanmaktadır. Öte yandan aynı tarihe denk gelen Osmanlı-Rus harbinde esir edilen on yedi bin Türk esirin Ruslar tarafından işkenceye tabi tutulduklarını ve yiyecek olarak domuz eti yedirildikleri kaydı da yeralmaktadır.[18] Hristiyanlardan zulüm görüp sürgün edilen bu Yahudi mültecilere sadece Osmanlı Müslümanlarının sahip çıktıkları ifade edilmektedir. Ümit Burnu’nda bir yerli gazetede çıkan bu haberde Türk topraklarına akın eden ve çile çeken Yahudi dindaşları için Cape Town merkez havrasında toplu dua edilip onlar adına para toplanacağı not edilmiştir.[19] Diğer yandan Balkanlardaki Osmanlı vatandaşları bulundukları mahalleleri terk ederken Selanik’in ve 1912 Trablusgarp Harbi sonunda Rodos’un elden çıkmasıyla büyük bir Yahudi topluluğu Kuzey Afrika, Kongo, Amerika ve Güney Afrika’ya göçtüler. Bu tarihte Rodoslu Osmanlı Musevilerinden Rabeno Galanti, Joe Galanti, Victor Benatar ve Behar ailesinin bazı üyeleri Afrika ve Amerika’ya göçtüler.

Rodos’tan Güney Afrika’ya Göçen Osmanlı Yahudilerinden Tarika Ailesi, Heskia Tarika ve Eşi Buena Leah De Leon, Güney Afrika’da Osmanlı fesiyle, 1901

Prof. Dr. Yitzchak, 1900’ün başlarında Türk Yahudilerinin ülkenin siyasi istikrarsızlığına bağlı olarak geleceğe dayalı endişeler ve yeni iş sahaları aramaları neticesinde Küba’ya dahi göçmek zorunda kaldıklarını kaydetmiştir.[20] 27 Ekim 1900 yılı The Beira Post gazetesi Osmanlı Yahudisi Solomon Benatar’ın şimdi Mozambik’in Beira şehrinde yeni bir iş kurduğunu not etmektedir. Rodos Yahudilerinden bir kesim Kongo’ya yerleşerek orada Elizabethville şehrinde bir sinagog inşaa ettiler. Bu havalide mücevher işlemiciliği gibi benzer ticari sahalarda ithalat ihracatla kısa sürede şehrin önde gelen iş adamları konumuna yükseldiler.[21]

1890’lı yılların başlarında Güney Afrika altın madeni endüstrisinin geliştiği bir saha halini almaya başladı. Bu ekonomik gelişme mücevher işlemeciliğinde maharet sahibi olan Yahudileri de Ümit Burnu’na doğru hareket etmek için cezbetmiş olmalıdır.[22] Güney Afrika’daki Rodoslu Yahudilerin içinde İzmir, Aydın ve Selanik’ten gelip buradaki Sefarad Yahudi cemaatine katılanlarda mevcuttu.[23] İlk olarak Rodoslu Musa ve Gabriel Benatar 1895 senesinde Güney Afrika’nın Salisbury bölgesine taşındı. 1905’te Rodoslu Salomon Benatar ticaret sebebiyle Güney Afrikadan Kongo’ya taşındı. Afrika’daki Osmanlı Yahudilerinin aile albümlerindeki fotoğraflara bakıldığında Güney Afrika’da dahi halen Osmanlı fesiyle resim çekilmiş olmaları, onların Osmanlı kültürünü severek kabul etmiş olmalarının birer kanıtı olarak addedilebilir. Elimizdeki aile arşivine göre Tarika ailesi, Franko, Benatar ve Galanti aileleri Güney Afrika’ya taşınıp zamanla burada genişleyerek servet ve itibar sahibi olmuşlardır. Profesor Ralph, Rabbi Avraham Tarica ve Rabbi Mosheh HaCohen gibi birçok meşhur haham yetiştirmiş kendi ailesi Tarika soyunun 1652’den beri Rodos adasında Osmanlı yönetiminde huzur içinde yaşadığını yazmaktadır.[24] Ailenin bir kolunun Osmanlı Devleti’nin son dönemlerine kadar İzmir’de yaşadığını ve bankacılık, matbaacılık ve avukat Albert Tarika gibi hukuk müşavirliği işiyle meşgul olduklarını not etmiştir.[25]

Sefarad Yahudilerinin 1912’de İtalya’nın Rodos adasını işgalinden sonra huzurlarını kaybettiklerini ve Afrika’nın güney ülkelerine göçtüklerini Kosmin eserinde şöyle izah eder:

16. yüzyılda Rodos’da mevcut olan küçük Musevi cemaati, Kanuni Sultan Süleyman’ın onları İspanya’dan davetiyle zenginleşmiştir. İtalyanlar, 1912 yılında Rodos’u işgal ettiklerinde orada dörtbin civarında bir Yahudi topluluğu vardı. İtalyan hükümeti başlangıçta Musevilere karışmasalar da 1938’den sonra onları sürgüne zorlamışlardır. 1943’den sonra ise Alman işgaliyle toplama kamplarına götürülen Yahudileri, 1944 Haziranında Türk büyükelçisi (Selahattin Ülkümen) kurtarmıştırdır.[26]

Selahattin Ülkümen

Bu önemli notlarına karşın tarihçi Kosmin, Rodos’dan Güney Afrika’ya gelen Osmanlı Sefarad Yahudilerinin yekünü hakkında bir bilgi vermez. Rodos Yahudilerinin Osmanlı Devleti’nin İzmir, Milas, Bodrum ve Aydın şehirlerinden Güney Afrika’ya göçleri hakkında ise tarihçi Renee Hirschon ayrıntıya girmeksizin kıymetli bilgiler vermiştir.[27] Bu konuda Güney Afrika yerli gazete arşivlerini destekleyen önemli başka bir kaynak ise havalide yaşayan Osmanlı Yahudi ailelerinin hususi arşivleridir.[28] Aile anılarına destek olan ve bu tarihi meseleyi açıklığa kavuşturan en yetkin malzeme ise Osmanlı arşiv kaynaklarında mevcuttur. Mesela 1904 yılında Nasim Escogido Güney Afrika’da ikamet eden bir Osmanlı Yahudisinin otelde çalınan eşyalarından dolayı Johannesburg’daki Osmanlı Sefareti’ne başvurduğu anlaşılmaktadır. İstanbul hahambaşının da ayrıca durumdan haberdar edilmesiyle otelde bulunamayan eşyaların tazmini, Osmanlı Güney Afrika Sefiri Ohannes Efendi’nin müdahalesiyle otel işletmesinden tazmin edilmiştir.[29]

Bununla birlikte yukarıda da izah edildiği gibi Yahudi vatandaşlarının Osmanlı Devleti’ne Trablusgarp ve Balkan Harbi vesilesiyle destekleri, Müslüman Osmanlı tebeasında farksız bir şekilde sürmüştür.[30] Bir Osmanlı arşiv kaydında Güney Afrika’nın Salisbury şehrinde ikamet eden Sefarad Yahudilerinden İsaak Solomon ve bazı Hintli Müslümanlar, 1912 senesinde Standart Bankası’na yatırdıkları bir yardım makbuzunu Osmanlı Sefiri Ohannes Majakyan Efendi vasıtasıyla İstanbul’a göndermişlerdi.[31]

Osmanlı Sefarad Yahudilerinin, Güney Afrika ile dünyanın diğer memleketlerindeki bağlantılarının da aynı şekilde faal olduğu görülür. Güney Afrika’daki Osmanlı  Musevilerinden 1939 senesinde İtalya’daki eski Sefarad Yahudilerinden Josef ve Gabriel Tarika Beylerin Milano Türk konsolosluğuna başvurarak İtalya’daki maduriyetini arz ettiği ve malını mülkünü bırakıp ülkeyi terk etmesi gerektiğini dile getirmektedir.[32] Türkiye’nin Paris Büyükelçiliği kayıtlarında ise Nice’te yaşayan Tarika ailesinden eskiden Osmanlı vatandaşı Alber Tarika’nın 1944 senesinde iki oğluyla birlikte Türkiye’ye dönmek için müracaat ettiği bilinmektedir.[33] Osmanlı Musevilerinden Tarika ve Galanti ailelerinin akraba olduğu ve Güney Afrika’da da aynı muhitte yaşadıkları görülüyor.

Bir Osmanlı Münevveri Haim Galanti ve Güney Afrikada’ki Faaliyetleri

Rodos asıllı Galanti Musevi ailesinin kökenlerinin neredeyse Rodos adasının Kanuni Sultan Süleyman döneminde fethiyle bu havaliye yerleştirildikleri anlaşılmaktadır.[34] Haim Galanti takriben 1890’larda Rodos adasından Salisbury şehrine göçen bir Sefarad Yahudi ailesine mensuptu. Meşhur İngiliz sömürgecisi J. Cecil Rhodes’un ismiyle anılan Zimbabve’ye kadar uzanan Rhodesia bölgesine yerleşmiş ve bu havalide ticaretle meşgul olmuştu. Güney Afrika’ da yayınlanan yerli gazete haberlerinde Haim Galanti’nin büyük şirketlerin sahibi ve kasaphane, fırıncılık, şeker pancarı ticareti ve maden işletmelerine malik olduğu anlaşılmaktadır. Haim Galanti, Cape Town ve Johannesburg şehirlerinde kurduğu işletmelerin hepsini Türk Maden işletmesi veya Türk mağazaları adıyla açmış olduğu birçok yerli haberden anlaşılmaktadır.[35] Güney Afrika’nın en kalburüstü işadamlaından olan Haim Galanti kültürel alanlarda da boy göstererek Güney Afrikanın ilk tenis klüplerinden birisini Turquoise Tennis Club adıyla açarak Osmanlı topraklarına olan bağlılığını göstermiştir.[36]  Kısa sürede ülkenin tanınan siması haline gelen Haim Galanti’nin Cape Town’da kız kardeşi Leon Galanti Hanım’la buluşması bile dönemin yerel haberlerinde yer almıştır. Her sahada başarılarıyla ülkenin haberlerinde daima yer alan Haim Galanti, her şekilde Osmanlı kimliğini kullanmayı tercih etmiş ve Osmanlı Güney Afrika Konsolosu Ohannes Efendi ile de sık sık görüşerek başkent İstanbul’un gündemini takip etmiştir.[37] Bu manada Galanti’nin iki ülke arasında ticari ilişkileri kayda değer bir ölçüde geliştirdiğini söylemek mümkündür.

İstanbul’da basılan Ladino dilindeki “El Tiempo of Constantinople” adlı bir gazete haberinde ise Sefarad Yahudileri genişçe yer almakta ve eski Rodoslu bir Osmanlı Yahudisi olan Haim Galanti’nin Güney Afrika’nın Natal ve Cape Town’daki Hindistan Müslümanlarından Halifelik adına para toplayıp Osmanlı donanmasına gönderdiği yazılıydı.[38] Buna binaen Osmanlıca kayıtlarda da Güney Afrika’da Rodezya eyaleti dahilinde bulunan Salisbury şehrindeki Haim Galanti vasıtasıyla toplanılan paraların İstanbul’a ulaştığına dair bilgi yer almaktadır. Osmanlı arşiv kaydında bulunan mezkur faaliyet, aşağıdaki gibi kaydedilmiştir.

Daire-i Sadaret-i Ticaret Kalemi 1. Şube

Hariciye Nezaret-i Celilesine

Transval eyaletinde Belve-i Mehof (Bloemhof) şehri Müslümanları namına tüccardan Davud İsmail Efendi tarafından gönderilen yüz elli İngiliz lirası (…) altı bin (…) ile Cenub-i Afrika’da “Rodesya” eyaleti dahilinde kain “Salisbury” şehrinde 157 numaralı posta kutusunda mukayyed “Haim Galante” vasıtasıyla irsal ettikleri yirmi bin İngiliz lirası mukabilinde tanzim olunan iki kıta makbuz senedi mahalline îsâl ve hükümet namına teşekkür olunmak üzere nassan savb-ı aliyyelerine (…)

Amiline tevfiken

Haim Galanti’nin İstanbul’a Gönderdiği Yardımı Konu Alan Arşiv Kaydı,

Kaynak: BEO, 004180. 313427. 001 Daire-i Sadaret-i Ticaret Kalemi 1 Şube, Hariciye Nezareti

Yukarıdaki kayıtta da anlaşıldığı üzere bu Osmanlı arşiv belgesinde 1912 senesinde Transvaal eyaletinde[39] şehrin Müslümanları adına tüccardan Davud İsmail Efendi tarafından yardım ve bağış poliçesinin gönderildiği görülmektedir. O dönemde Güney Afrika Osmanlı başşehbenderi Ohannes Majakyan Efendi ise, Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti namına Güney Afrika Devleti’ne bağlı olan tüm eyaletlerde özellikle Johannesburg, Durban ve Cape Town’da topladığı bağışları 7 Aralık 1911 ve yine 1912 tarihli makbuzlarıyla Osmanlı Bankası vasıtasıyla İstanbul’a gönderdiği anlaşılmaktadır.[40] Haim Galanti Efendi`nin göndermiş olduğu mektup ise söz konusu yardımın mahiyetini ortaya koymaktadır.

Donanmamızın menfaatine olarak Salisbury’de mukim Osmanlı Musevileriyle Hind Müslümanlarından cem’ ve ihzar eylediğim inaatın mecmuu 27 İngiliz lirasından ibaret iki kıta çeki leffen takdim etmekle kesb-i şeref eylerim. Buradaki küçük Hint Cemaat-i İslamiyesinin sevgili vatanımıza karşı hissiyatı mevcudiyet perverlerini uyandırmak için çalışmaktan geri kalmadım. Biz Osmanlı Musevilerinin Türkiye’ye olan muhabbetlerinin derecesi fevkaladedir. Son muharebenin gavailini kemal-i ihta ile takip ederek vatan-ı azizimizin felaketine iştirak ettik. Edirne’nin istirdadı bizim için mucib-i teselli olduğu gibi Hamidiye Kruvazörü Hümayunu’nun kahramanlığı dahi ayrıca madde-i ihtiharım olmuştur. Memleketimizin i’lâ ve saadeti hali uğrunda daimi temenniyatta bulunmakta kusur etmiyoruz.[41]

Yukarıdaki belgeden de anlaşıldığı üzere Rodoslu Sefarad Yahudilerinden olan Halim Galanti Efendi, Osmanlı topraklarından taşınıp başka bir kıtaya yerleştiği halde halen vatanı olarak addettiği Osmanlı İmparatorluğu için savaş yıllarında para toplayıp Afrika’dan İstanbul’a göndermiştir. Son dönem Osmanlı Yahudilerinin münevver bir siması olarak yüzyıllarca huzur içinde yaşayan bir millet olmanın verdiği sadakatle Devlet-i Aliyye’nin menfaatine yaptığı hizmeti, minnet duygularının bir tezahürü olsa gerektir.

Osmanlı Yahudisi Haim Galanti’nin Güney Afrika’da Türk Maden İşletmesi Adındaki Şirketleri İle Alakalı Gazete Haberleri ve Haim Galanti’nin Günümüzde Zimbabve Devleti Sınırları İçerisinde Kalan Mezarı

Bu faaliyetlerin akabinde Güney Afrika’daki Osmanlı Yahudileri, Haim Galanti ile birlikte Birinci Cihan Harbi’nde Osmanlı Devleti’ne karşı İngilizler tarafını tutan Güney Afrika’daki Rumları boykot etmişlerdir. Bu boykotun yerli gazeterlerde duyulması üzerine harekete geçen Salisbury eyaletinin İngiliz sömürge valisi, boykota katılan Osmanlı Sefarad Yahudilerini tutuklatarak hapsettirmiştir. Güney Afrika’daki Hindistan Müslüman cemaatinin de Osmanlı Hilafeti sebebiyle desteklediği Güney Afrika’daki Sefarad Yahudileri Osmanlı Devleti’nin işgalci güçlere karşı Anadolu’da verdiği mücadeleyi destekledikleri için kötü bir mumeleye maruz kalarak tutuklanmışlardır.[42] Mezkur sorunu çözmek için Johanesburg şehrinde oturan hahambaşına Haim Galanti’nin telgrafı üzerine duruma müdahele edilmiş, boykota katılan kesimin savaş sonuna kadar karakola gelip imza atması şartıyla Sefarad Yahudilerinin şartlı tahliyeleri mümkün olabilmiştir.[43] Bu olaydan da anlaşıldığı üzere yalnız Haim Galanti ve ailesi değil Güney Afrika’daki Osmanlı kökenli diğer Sefarad Yahudileri de kendilerini tehlikeye atarak boykota girişmiş ve yüzyıllarca yaşamış oldukları Osmanlı idaresine olan bağlılıklarını kanıtlamışlardır.[44]

Sonuç

Osmanlı Yahudileri yüzyıllarca Türk topraklarında huzur içerisinde yaşamış bir gayrimüslim topluluk olarak tarih boyunca Osmanlı Devleti’ne sadık ve bağlı kalmışlardır. Yeni kurulan modern Türkiye’nin temellerini atan Mustafa Kemal Atatürk 2 Şubat 1923 tarihinde İzmir’deki demecinde “Kaderlerini onları yöneten Türklerin kaderleriyle birleştirmiş bazı sadık yurttaşlarımız vardır. Bilhassa Yahudiler bu millet ve vatana sadakatlerini ispat ettiklerinden bu güne kadar refah ve gönenç içinde yaşamışlardır ve bundan sonra da refah ve saadet içinde yaşamaya devam edeceklerdir” sözüyle Osmanlı Yahudilerinin Türk toplumundaki tarihi serüvenini özetlemiş oluyordu.[45] Türk toplumundaki bu müspet yaklaşıma rağmen Osmanlı Yahudileri yirminci yüzyılın başlarında ekonomik nedenlere bağlı olarak dünyanın çeşitli memleketlerine göçmek zorunda kalmışlardır.

Güney Afrika’daki Osmanlı kökenli Yahudi nüfusu günümüzde sanattan politikaya ve akademiden iş dünyasına onbini aşkın sayılarıyla kayda değer bir yekûn teşkil etmektedir. 1960’lı yıllardan sonra da Güney Afrika’ya Orta Afrika ülkelerinden Osmanlı asıllı Sefarad Yahudileri göçtüler. 1979 senesinde Rodezya’daki (Zimbabve) beyaz rejiminin çökmesiyle Rodoslu Yahudiler Güney Afrika’ya göç ederek Cape Town ve Johannesburg’daki Sefarad Yahudilerine katıldılar. Güney Afrika’da günümüzde kayda değer entellektüel çevrelerde resmi kuruluşlarda ve akademisyen olarak çeşitli üniversitelerde yer alan Osmanlı Yahudilerinin muhakkak Türkiye ile ilgili hoş bir anısını duymak mümkündür. Buna misal teşkil eden Aydın vilayetinden Güney Afrika’ya göçeden Benatar ailesinin Cape Town Üniversitesinde felsefe bölüm başkanı olan Prof. Dr. David Benatar, aile hatıralarını bizimle paylaşırken dedesinin kullandığı bir Osmanlı fesini de ailesinin övünç kaynağı ve aziz hatırası olarak bize göstermekten mutluluk duyduğunu belirtmekteydi.

Güney Afrika’ya İzmir’den gelen Sultana Suzette and Haim Benatar, Cape Town, 1935, Kaynak: Haim Benatar’ın torunu Prof. Dr David Benatar, Cape Town Üniversitesi

Röportajımız sırasında büyük dedesi Solomon Benatar’ın ve Haim Galanti’nin Güney Afrika’da ilk Osmanlı   Yahudileri olarak Osmanlı fesiyle gezdiklerini babasından naklen bize aktarmıştı. Akrabalık bağları olan Haim Galanti ailesi de Salisbury muhitinde genişleyerek yine Ümit Burnu’na yerleşmiş Osmanlı Yahudilerinden, Benatar, Franko, Tarika, Moss ve Nainkin aileleriyle birlikte fevkelade bir itibarla yaşamakta ve halen konuklarına Osmanlı-Türk kahvesi ikram etmektedirler.

Notlar

[1] Bu hususta etraflı bir çalışma için bkz. Halim Gençoĝlu, 2016, Güney Afrika’da Osmanlı İzleri, s. 24, Tezkire Yayınları, İstanbul.

[2] Yahudi Profesör Abraham Galanti bir eserinde öncelikle Musevilerin Türkiye’de tamamıyla rahat yaşadıklarını ifade ederek dönemin bir Yahudi tarihçisi Rozanes’ten naklen Türklerin Anadolu’yu fethinde Yahudilerle olan temaslarını şu şekilde ifade etmiştir. “Türklerin gelişi, bir sülalenin değişmesi değil, Yahudiler için bir vaziyetin değişmesi idi. Yahudiler zulmetten nura, esaretten nura kavuşmuşlardır. Yahudiler Türklere yanlız galip ve toprağın efendileri nazarıyla değil, kendi dinleriyle yakınlığı olan kardeş nazarıyla bakmışlardır. Türklerin Yahudilere itimat ve muhabbetleri vardır.” Abraham Galanti, 1947, Türkler ve Yahudiler, Tan Matbaası, s. 3, 9, İstanbul. Merhum Profesör İnalcık ise bir çalışmasında, “ülkede her din ve inanç sahibini kendi himayesinde gören ve böylece Ordodoks, Ermeni ve Yahudi cemaatlerinin dini işlerine resmi bir statü tanıyan Osmanlı imparatorluk idaresi…” ifadelerinde hoşgörünün temellerinin devlet hukuku ve geleneğine dayandığını ifade etmiştir.  Halil İnalcık, 2016. Osmanlı Tarihinde İslamiyet ve Devlet, s. 127, Istanbul.

[3] Osmanlı devrinde Millet Sistemi ile bir temele oturtulan gayrimüslim halkların Osmanlı toplumsal yaşamına direk intikal etmesine rağmen, lügat manasıyla azınlık terimi, ana yapıyı oluşturan Türklerin etnik kimliğinden ayrı, egemen ulusa göre sayıca az olanları kastetmektedir. Tanzimat Fermanı’nda farkı belirtilen “Ehl-i İslam ve Millet-i Saire” ifadesinde, egemen toplumdan ayrı bir vergiye tabi halk yine azınlık denilen topluma işaret eder. Azınlıklar, sözlüklerde bir devlet otoritesi altında yaşayan, aralarında din, dil, ırk farkı bulunan, özel anlaşmalarla verilen haklardan yararlanan topluluklar şeklinde ifade edilmiştir. Bkz. Türkçe Sözlük, C. 1, TDK Yay., Ankara 1988, s. 120; Türkiye Ansiklopedisi, 1993 “Azınlıklar”, mad., C. 1, Kaynak Kitaplar Yay., İstanbul, s. 303; Özer Ozankaya, 1980, Toplumbilim Terimleri Sözlüğü, Ankara, s. 18; İlber Ortaylı, “Milletler ve Azınlıklar”, Tanzimat’tan Günümüze Türkiye Ansiklopedisi, C. 4, s. 1001.

[4] Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Tahrir Defteri, 77, s. 39-41.

[5] Ibn Khaldun, 1958, Muqaddimah (çev, Rosendal) s. 151, Vol. I. London.

[6] Mevlana, Divan-ı Kebir, 2001/ Divani Şems, selected Poems from the Divane Tabrisi Jaluladeddin by Reynold A. Nizholson. S. 67, UK.

[7] Yael Halevi-Wise, Sephardim, 2012, (Michael Ragusis) Writing Spanish History in nineteenth century Britain, s. 79, Stanford Univ. Press.

[8] Milton Shain, 1994, Antisemitism, University of Cape Town, s. 50,79, South Africa.

[9] BOA, Y. MTV. 61/51_ 1, Nisan 1892

[10] Stanford J. Shaw, 2008, Osmanlı İmparatorluĝunda ve Türkiye Cumhiriyetin’de Yahudiler, (Çev. Meriç Sobutay) s. 104, İstanbul.

[11] Bernard Lewis, 2002, What Went Wrong, (Western Impact and Middle Eastern Response), s. 32, United Kingdom. Ayrıca bkz. Bernard Lewis 1963, Istanbul and the civilization of the Ottoman Empire, s. 33 Norman: Bernard Lewis, Benjamin Braude, 1982, Christian and Jews in the Ottoman Empire, Vol. l., s. 11 New York.

[12] Louis Herrman, 1930, A History of the Jews in South Africa, from the earliest times to 1895, s. 274,. London.

[13] Richard Mendelsohn & Milton Shain, 2008, The Jews in South Africa, s. 17-21, Cape Town.

[14] Gideon Shimone, 1980, Jews and Zionism, the South African Experinces, s. 34. Oxford University Press

[15] Richard Mendelsohn & Milton Shain, 2008, The Jews in South Africa, s. 182 Cape Town

[16] BOA, I. Hariciye, 6857, BOA, I. Meclisi Mahsus, 266

[17] BOA, C. İKTS. 29/Z/1255 (Hicri) No: 22/1059 (Lehistan’dan çıkıp Türkiye’ye ceste ceste gelen Yahudilerin terk-i vatan etmelerinin sebep ve hikmeti hakkında tahkikât-ı mutazammın Buğdan Kapı kethüdası tarafından).

[18] The Standard and Mail, Our Portfolio, Tuesday, 5 June, 1877.

[19] The Standard and Mail, Turkish Sufferers Relief Fund, Tuesday, 23 October. 1877

[20] Mark Avrum Ehrich, 2001, Encyclopaedia of the Jewish Diaspora: Origins, Experiences, and Culture, (Prof Yitzchak Kerem, Migration routes of Rhedian Jews of the Ottoman Empire and the Mediterranean Basin) Volume, l. s. 369.

[21] Ziver Bey, Rodos tarihi adlı eserinde Rodos’ta Yahudi mahallesinden bahseder. Bkz. Ziver Bey, 2013, Rodos Tarihi, Çev. Harid Fedai, TTK, s.136, Ankara.

[22] Louis Herrman, 1930, A History of the Jews in South Africa, from the earliest times to 1895, s. 274. London.

[23] Richard Mendelshon – Milton Shain, 2008, The Jews in South Africa, s. 182, Cape Town.

[24] Ayrıca bkz. http://www.rhodesjewishmuseum.org/museum/family-photos

[25] Ralph Tarica, 2000, In Search of the Family Name Tarica: A Genealogical Adventure, s. 8.

[26] B. A. Kosmin, 1980, Majuta, A history of the Jewish community in Zimbabwe, s. 93, Salisbury.

[27] Renee Hirschon, 2011, Jews Rhodes in central and South Africa, Encyclopedia of Diasporas, Vol. 2, s. 5-7, South Africa.

[28] Bu hususta tarafımızla röportaj yapıp aile hatıralarını paylaşan Prof. Dr. David Benatar’a şüranlarımızı sunarız.

[29] BOA, HR. SFR. 3/ 545/113, Miladi, 14-06-1904.

[30] Avram Ganalti, 1947, Turkler ve Yahudiler, p. 67, istanbul

[31] BOA, HR. TO, 544/70, Fî 16 Mart sene [1]329 [29 Mart 1913] Güney Afrika’daki Transvaal Hükümeti’ne bağlı Delkesrast şehrinin Müslüman halkı tarafından Yohannesburg Başşehbenderi Ohannes Bey ile Natal Bankası vasıtasıyla Kızılay’a yaklaşık 127 İngiliz lirası gönderildiği.

[32] B. Şimşir, 2010, Türk Yahudileri Cilt ll. S. 522. İstanbul.

[33] B. Şimşir, 2010, Türk Yahudileri Cilt, l., s. 366. İstanbul.

[34] Abraham Galante, 1941, Historie des Juifs d’Istanbul depuis la prise de cette ville en 1453 par Fatih Sultan Mehmet II Jusque’a nos jours, 1. Volume, Istanbul s. 144 Paris.

[35] The Rhodesia Hearald, Salı, 4 Aralık, 1913, Samuel Leon and Haim Galante trading in Turkos Stores …) The Blawayo Chronicle, Mr, Haim Galante met with Mr Leon in Cape Town for a Business Affairs, on his way to Gatooma, Saturday, 4 March 1922

[36] The Rhodesia Herald, Tesday, December 23, 1919. Ayrıca bkz. http://www.rhodesjewishmuseum.org/museum/family-photos

[37] The Bulawayo Chronicle, Cumartesi, 5 Aĝustos, 1922.

[38] Nathan Shachar, 2013 The lost Worlds of Rhodes, Greeks, İtalians, Jews, and Turks between Tradition, s. 73, England.

[39] Osmanlıca belgede yer ismi Belve-i Meyof olarak kaydedilmiş fakat esasen Bloemhof olmalıdır. Mezkur belgeyi İstanbul’dan tarafımıza ulaştıran etno-müzikolog Mehmet S. H. Gençoğlu biraderime çok teşekkür ederim.

[40] Taceddin Kayaoğlu, 2013, Osmanlı Hariciyresinde Gayri Müslimler, (1852 – 1925), s. 291, TTK yayınları, Ankara

[41] Selahattin Özçelik, 2000, Donanma-yi Osmani Muaveneti Milliye Cemiyeti, s. 213 Ankara. Ayrıca bkz. Ahmet Uçar, 2008, Güney Afrika’da Osmanlılar, s. 537, İstanbul.

[42] Avram Galanti, 1947, Türkler ve Yahudiler, Tan matbaası, s. 67, 70, İstanbul

[43] Avram Galanti, 1947, Türkler ve Yahudiler, Tan matbaası, s. 79, İstanbul.

[44] Avram Galante, 1932, Turks et Juifs , s. 78, İstanbul.

[45] Saday-ı Hak ve Anadolu Gazetesi. 3 Şubat 1923, İstanbul.

Share.

Yazar Hakkında

Dr., Cape Town Üniversitesi. Halim Gençoğlu, 1981, Trabzon doğumludur. Türkiye'de çeşitli üniversitelerde Osmanlı Devleti ve ekonomik tarihi üzerine ihtisasından sonra sömürge tarihi çalışmalarına yöneldi ve bu vesileyle bazı Afrika ülkelerinde çalıştı. 2009 yılında Güney Afrika'da Cape Town Üniversitesi'nde yeniden bir yüksek lisans tezi çalışmasına girerek "Afrika'da Osmanlı Varlığı" adlı Honor projesini tarih bölümünde Prof. Dr. Nigel Worden'la tamamladı. Aynı fakültenin Teoloji departmanında Müderris Ebubekir Efendi'nin Ümit Burnu'ndaki faaliyetleri konusunda yazdığı yüksek lisans tezini 2013 yılında dereceyle tamamladı. 2017 yılında aynı fakültenin Yahudi Tarihi ve Dili bölümünde Afrika-Orta Doğu'daki Yahudi yerleşmelerini ve inanç yapılarını Tevrat'taki Siyonizm ve Siyasi Siyonizm ölçeğindeki araştırmalarını Doktora tezi olarak tamamladı. Çalışmaları İngilizce, Türkçe, Afrikansca makale ve kitap olarak yayınlandı. Cape Town Üniversitesi'nde Afrika Çalışmaları bölümünde araştırmacı olarak görev yapmakta olup bilhassa Osmanlı tarihi üzerine çalışmalarını sürdürmektedir. E-mail: halim.gencoglu@uct.ac.za

Yorum Yap