2000’li yıllarda Türkiye-Afrika siyasi ilişkilerinin büyük gelişme göstermesi Batı dünyasında ülkemiz aleyhine çeşitli propaganda faaliyetlerini beraberinde getirdi. Cumhuriyeti’n kuruluşunun yüzüncü yılına doğru Afrika’da 42 ülkede büyükelçilik açması bazı ülkelerin siyasi arenadaki düşmanlığı yanında bir takım yazarların Türkiye ve Osmanlı – Afrika arasında tarihte kurulan münasebetleri hakkında haddini aşan taraflı yayınlarının ortaya çıkmasına da sebep olmaktadır. Bu tür çalışmalar Osmanlı Devleti’nin Afrika’daki varlığını sömürgeci bir bakış açısıyla ele alıp kamuoyunda yanlış bir algıyı hedeflemektedir. Afrika’ya Osmanlı varlığını dikkate alarak bakıldığında Mostafa Minawi’nin Osmanlılar ve Afrika Talanı adlı çalışması, şimdiye kadar kimsenin böyle bir süreç olmadığı için aklından dahi geçiremeyeceği bir konudur.[i] Minawi evvela 2016 yılında İngilizce kaleme aldığı The Ottoman Scramble for Africa çalışmasına koyduğu provokatif başlığıyla, esasında baştan niyetini belli etmişti. Zira İngilizce’deki Scramble kelimesi emperyalist devletlerin Afrika’daki sömürgeci geçmişini ifade etmek için kullanɪlan negatif bir söylemdir. Koç Üniversitesi Yayınları arasında Osmanlılar ve Afrika Talanı adıyla çevirilen ve yayınlanmak suretiyle de Türk okuruna da sunulmuş oldu.[ii]
Kitabın içeriğine bakıldığında işlenen sömürgecilik veya Emperyalist Osmanlı Devleti gibi hakikate aykırı ifadelerin bir dayanağı olmadığı anlaşılmaktadır.[iii] Türkçede “talan” sözcüğünün, “karıştırma” yada “çekişme” gibi manalara gelen “scramble” kelimesinin karşılığı olarak tercih edilmesi bunu tarihi bağlamda Osmanlı Devleti’nin Afrika’daki varlığına ters düşer. Öyle ki Osmanlı Devleti uzun yıllar Afrika’da idare etmiş olduğu halklar üzerinde Batı devletlerinin yaptığı gibi misyonerlik, emperyalist veya sömürgeci bir uygulamada bulunmamıştır. Bunun en önemli kanıtlarından birisi 400 yıla yakın hüküm sürdüğü Kuzey Afrika’da halkın Türkçe bilmemesidir. Zira Osmanlılar zorla Türkçe öğretme veya Müslümanlaştırma, hatta mezhep değiştirme gibi politikalardan uzak bir idare ile Afrika ve Balkanları yönettiler. Halbuki Fransa veya İngiltere’nin 100 yıl hakim olduğu Afrika ülkelerinin çoğunda bile resmi dil Fransızca yada İngilizce’dir. Diğer yandan Osmanlı Devleti’nin çekildiği topraklarda Sudan’da Ali Dinar, Cezayir’de Emir Abdulkadir veya Libya’da Ahmet Şerif es-Senusi gibi yerli liderler Osmanlı Devleti emrinde sömürgecilere karşı savaşmıştır. Batı devletlerinin Afrika’daki sömürgelerinde ise ciddi bir muhalefet sözkonusudur.
Bu noktadan hareketle Minawi’nin çalɪşmasɪnda Afrika’daki Osmanlɪ idaresiyle Batɪ sömürgeciliği arasɪndaki derin çizgi bilerek ya da bilmeyerek izah edilmemiş ve birbirine karɪştɪrɪlmɪştɪr. Halbuki Osmanlɪ-Afrika ilişkilerinde elimizde olan belgeler tamamen başka bir Osmanlɪ diplomasisine işaret eder. Mesela, Osmanlı Devleti’nin Afrika’da okullar açtığı ve hocalar göndererek yerli halkı eğittiği tarihte başka milletlerin hiçbir şekilde sözünü bile etmediği bir uygulamadır. Dolayısıyla Osmanlı Devleti’nin Afrika’da sömürgeci bir yaklaşımı olmadığı her şekilde ortadadır.[iv]
Hal böyle iken Minawi’nin çalışması belgelerin değil siyasi bir bakış açısının ürünü olarak dikkat çekmektedir. 1878 yılı Berlin Antlaşması’nda Osmanlı Devleti’nin politikasını ve Sadık El Müeyyed Paşa’nın Doğu Afrika’dan Hicaz bölgesine kadar olan faaliyetlerini son derece yanlış ve taraflı yorumlayan Minawi’nin kitabının Türkçe çevirisinde “talan” ifadesini tercih etmesi de zaten çalışmasının esas çıkış noktasını ortaya koymaktadır. Kitabın sonunda bahsedildiği gibi “Osmanlı arşivinin zengin kaynakları kullanılmıştır” ifadesi de gerçeği yansıtmamaktadır. Bahsekonu kitapta kullanılan Osmanlıca belgeler zaten bilinen eski arşiv kaynaklarıdır. Libya konusunda Minawi’nin asıl gözünden kaçan dökümanlar Libyalıların Osmanlı Devleti’ne sadakatine dair belgelerdir. Minawi bu çalışmasında Osmanlı-Senusi ilişkilerini de İslam birliğine dayanan dini hassasiyete değil, menfaat ilişkileri babında değerlendirmiştir. Bu noktada yine Minawi’nin kitabında Afrika Müslümanları bağlamında Osmanlı Hilafet makamının oynadığı birleştirici rolü görmezden gelinmiştir. Mesela, Osmanlı ordusu 1912 yılında Libya’yı İtalyan işgalinden kurtarmaya çalışırken Güney Afrika Müslümanlarının Trablusgarp’daki Türk ordusuna gönderdikleri bağışlar esas Osmanlı-Afrika münasebetlerini özetleyen tarihi belgelerdir. Minawi’nin kitabında buna benzer bir tek örnek bile mevcut değildir. Bu minvalde Minawi’nin çalışması tipik Batılı gözüyle kaleme alınan kitaplardan pek farklılık içermemektedir.
Minawi’nin çalışması gibi Osmanlı Devleti’nin Afrika hakimiyetini koloni kurma olarak gösteren Marloes Cornelissen Aydemir’in 2013 yılında yayınlanan “South Africa: an Ottoman Colony?” adlı makalesi, keza amacını aşan başlığı ile yanıltıcı olduğu kadar taraflı bir denemedir.[v] Bu tür yazarların Türkiye’deki bazı üniversiteler tarafından desteklenmesi ise sözümona özgür düşünce-liberal basın bahaneleri adı altında Türk düşmanlığını alenen ortaya koymaktadır. Türkiye’de son zamanlarda bu tür taraflı yazarları destekleyen kafa yapɪsɪndaki “liberal” bir kesim içeriden de bu karalama kampanyasɪna destek olmaktadɪr.[vi]
Osmanlı Devleti’nin Afrika’daki mirası arşiv belgeleri ışığında bakıldığında hiçbir Batı ülkesinde görülmeyen bir hususiyet ve hassasiyet taşıdığı anlaşılmaktadır. 1949 yılında Libyalı liderlerin Türkiye’ye seslenerek “İtalyanlar çekiliyor, gelin yine bizi siz yönetin” şeklinde yazdıkları mektuplar Osmanlı arşivlerindedir.[vii] Dünya tarihinde ilk Afrika kökenli pilotun Osmanlı ordusundan çıkması yine Osmanlı-Afrika münasebetleri hakkında Türklerin Afrika tarihinde nasıl bir miras bıraktığının somut kanıtıdır. Batɪlɪ devletler Afrika halklarɪnɪ ten renklerine göre ayɪrɪp hor görürken Osmanlɪ Devleti hiçbir ayrɪm yapmaksɪzɪn okullarɪnda okutup pilot ya da doktor yaptɪ. Bu noktada Osmanlɪ Afrika münasebetlerini bir “talan” olarak izah etmenin hiçbir dayanak noktasɪ yoktur.
Minawi’nin bu kitabɪ gibi 2017 yɪlɪnda Koç Üniversitesi Göç Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin “Türkiye’deki Afro-Türkler ve Afrikalılar: Irk Temelli Ayrımcılık Tezahürleri” başlıklı bir panelde Afro-Türklere karşɪ Türkiye’de sanki bir ɪrkçɪlɪk olduğuna dair provokatif sunumlar, Koç Üniversitesi’nin neden Minawi’nin bu kitabɪnɪ Türkçe’ye çevirtip yayɪnlattɪğɪnɪ da izah etmektedir. [viii]
Minawi, Mostafa, Ayşen Gür, and Emre Ayvaz, Osmanlılar ve Afrika Talanı: Sahra’dan Hicaz’a İmparatorluk ve Diplomasi, Koç Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2018.
Notlar
[i] Minawi, Mostafa, Ayşen Gür, and Emre Ayvaz, Osmanlılar ve Afrika Talanı: Sahra’dan Hicaz’a İmparatorluk ve diplomasi, Koç Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2018..
[ii] Minawi, Mostafa. 2020. The Ottoman Scramble for Africa: Empire and Diplomacy in the Sahara and the Hijaz. https://doi.org/10.1515/9780804799294.
[iii] A.g.e., s. 131.
[iv] Gençoğlu, Halim, Türk Arşiv Kaynaklarında Türkiye-Afrika, Ankara 2020, SR. Yay.
[v] Cornelissen Aydemir, Marloes, “South Africa: an Ottoman colony?” Institute for Turkish Studies, 2013. http://research.sabanciuniv.edu/36856/1/Cornelissen_M._2013_South_Africa_an_Ott.pdf.
[vi] Türkiye’nin Cezayir Konusunda Alnı Ak mı?, https://bianet.org/biamag/dunya/135912-turkiye-nin-cezayir-konusunda-alni-ak-mi, 2020. 11. 09 tarihinde erişildi.
[vii] Gençoğlu, a.g.e., s. 161.
[viii] “Türkiye’deki Afro-Türkler ve Afrikalılar: Irk Temelli Ayrımcılık Tezahürleri”, https://mirekoc.ku.edu.tr/tr/events/turkiyedeki-afro-turkler-ve-afrikalilar-irk-temelli-ayrimcilik-tezahurleri/, 2020. 11. 09 tarihinde erişildi.