Özet
Osmanlı devletin son devri olarak adlandırılan 19. Yüzyılında ve özellikle Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır valiliğini yaptığı dönemde (1805-20-1848) Türkler, yaklaşık yarım asırdan fazla Sudan’da hüküm sürmüş; bu süre zarfında da gerek kültür ve yaşam tarzlarından gerekse dillerinden pek çok unsuru hâkim oldukları coğrafyaya naklettikleri gibi Sudana dahi taşımışlar. Aktarılan kültür unsurlarının arasında bilhassa Türk dilinin etkisi çeşitli yollarla Sudan Arapçasına geçen Türkçe kökenli kelime ve eklerde görülmektedir.Bu çalışmada; Sudan Arapçasında bunca kullanılan Türkçe kelime ve eklerin hem ses hem de anlam bakımından uğramış olduğu değişimler ele alınacak. Üstelik ağırlıklı olarak gündem hayatın hangi safhasında yer aldıkları da tespit edilecektir.
Anahtar Kelimeler:(Sudan Arapçasındaki) Türkçe unsurlar, fonetik ve semantik değişimler.
Giriş
Osmanlılar devrinde Arapça konuşan memleketlerde Arapça yerine Türkçe’nin hâkim olması veya yerleştirilmesi, Türkçenin yaygınlaştırılması gibi bir gayret söz konusu değildi.(Yani Osmanlı, gittiği yerlerde İngiliz ve Fransızlar gibi dil ve kültürünü hâkim kılmaya hedefleyen bir imparatorluk değildi). Çünkü Osmanlı zaten Arapça, Farsça ve Türkçe olmak üzere üç dilli bir saltanat sistemini benimsemiş bulunuyordu. Ayrıca Türkçe, Arapça’dan büyük ölçüde etkilenmiş, pek Arapça kelime ve terkip Türkçe’ye girmiştir.
Ancak, idâre ve İmparatorluktaki hakim katmanın dili olması sebebiyle Türkçe de Arapça’yı tesir etmiş, birçok Türkçe kelime Arapça’ya geçmiş ve bu kelimeler Arap dili içinde yerlerini almaktadırlar. Üstelik Türkçe’nin, Arapça’ya başka dillerden kelime geçişinde aracılık ettiği, çeşitli kelimelerin Türkçe vasıtasıyla Arapça’ya geçtiği de bilinmektedir (Aytaç,1994: 19).
Böylelikle birazdan tahlil edeceğimiz kelimelerin Türkçe kökenli olup bugüne kadar Sudan Arapçası’nın günlük hayatında dahi kullanılageldiğini göreceğiz. Bunun yanında bu kelimelerin bir kısmı da fonetik ve anlamsal (semantik) değişikliğine uğramış olduğu dahi görülecektir.Bu nedenledünya dilleri arasındaki unsurların alışverişi durumu aslında İslami kabul eden toplumların kullandığı (Arapça, Türkçe, Farsça vb.) gibi dilleri arasında daha çok yaygınlık kazanmıştır.
Türkçe, Arapça’dan çok sayıda kelime aldığı gibi bu dile çok sayıda kelime vermiştir. Yapılan araştırmalar, Suriye Arapçası’nda yaklaşık olarak 3000, Mısır Arapçası’nda 900, Sudan Arapçası’nda 300, Irak Arapçası’nda da 250 kadar Türkçe kelime bulunduğunu göstermişlerdir (Prokosch, 1983; Durmuş, 2004: 6).
Sudan Arapçası’ndaki alıntı kelimelerin büyük kısmı idârî, askerî, sanat ve zanaat alanında olması, gereklilik ve ihtiyaçtan ötürü olduğu kanaatindeyiz.Ayrıca bu kelimelerin çoğunda fonetik değişimi (ses düşmesi, ses değişmesi, ses türemesi veya metatez ‘göçüşme’) vb. ses hadiselerin görülmesiyle beraber bu kelimelerinin anlamındaki değişiklikleri ifade eden Semantik Değişimin de söz konusu olduğu görülecektir.
Arapça’da birçok kelimede Türkçe ekler (özellikle -ci, -cu) ve Farsça ekler (özellikle -dâr, -hâne) eklenerek kullanılmaktadır. Dolayısıyla bu çalışmada bu türdeki bazı kelimeler ele alınmıştır ki Türkçe’den Arapça’ya geçen kelimeler, Türk kültürünün Arap kültürü üzerindeki etkisinin, bugün de yaşayan, varlığını sürdüren önemli bir boyutunu oluşturmaktadır(Aytaç, 1994: 19).
Birden fazla kitap, makale, sözlükten ve Türkçe bilen Sudanlı arkadaşlarımdan saha araştırmasıneticesinde tespit etmeye çalıştığım Sudan Arapçasında kullanılan Türkçe kökenli veya Türkçe aracılığıyla girişik bazı kelimeler elifbasırasına göre şu şekilde incelenmiştir:
adabḫâna (أَدَبْخَانَة) < Edepḫâne: Ar. Edep + Far. ḫâne “yer, mekan”: “Tuvalet”. Aslı âbḫâne; Far. Âb “su” + ḫâne’dendir. Bu kelimede gördüğümüz gibi ḫâne > ḫâna “e > a” değişikliğin yanında anlam değişikliğine de uğramaktadır.
azma (أزمة)< T. kazma (“Kazma âleti”), (“Bugünkü kullanımı ise kuyu, su geçidi veya mezar vb. toprak kazmaları için kullanılan iki uçlu -bir yanı kesici ve kazıcı öbür yanı da dileci-kazıcışeklindeki aletin ismidir”).Bu kelime; ön ses‘k’ düşme olayına ve anlam değişikliğine de uğramıştır.
işlāḳ(إشلاق) < T. kışla, kışlak (“askerlerin kaldığı yer, askerler için yapılmış ve duvar ile çerçevilmiş olan site, mahalle vb. mekan”), (“Polislerin kaldığı yer, polisler için yapılmış ve duvar ile çerçevilmiş olan site, mahalle vb. mekan ”) Ayrıca ḳişlāḳ (كيشلاق) ve al-(işlak) (الإشلاق) şekilleri devardır. Böylece bu kelime hem öndeki ‘k’ sesinin düşmesine uğramış hem de i<ı değişikliğine uğramıştır. Üstelik anlam değişimi de söz konusu olmuştur.
afandim (افاندم)<T. efendim(“Buyur!”) anlamında ünlem ve (“hocam, öğretmenim, komutanım gibi saygı ve hürmet ifade eden teklik birinci şahıs zamiriyle birlikte bir kelime olarak kullanılır”). Bu kelimde de görüldüğü gibi hem vokal kalınlaşması hem de anlam değişikliğisöz konusu olmuştur.
afandi (افندي)< T. Efendi. Türkçe’de: (“Bey, koca, kibar, nazik”), Sudan Arapçasında ise (“Okul öğretmeni, küçük görevlerde çalışan memur”) anlamında kullanılmaktadır.
afandiya (افندية) <T. Efendi: Bu kelime günümüz Sudan Arapçasında efendiler şeklinde çoğul olarak (“Okul öğretmenleri, küçük memurlar”) anlamında kullanılmaktadır.
ôda (أوضة /أودة) T. : (“oda”), (“salon; misafir veya oturma odası”); uvad (اواد – اوض) < “odalar”.
avanta (أونْطة) < T. Avanta:(“Hile”). Avânta İtalyanca yoluyla Türkçeye geçmiştir.ما تعمل لي أونْطة ‘Bana avanta yapma!’. Yani bana hareket(hile) yapma demek.
avantaci(أونْطجي) < T. Avantacı: (“Hile hurdacı, dolandırıcı, avantacı”), (“boş insan, işi gücü olmayan kimse”).
bardu (برضو) < T. Bir de: (“Bir de, hem de”), bir de bu birleşik bağlama edatın Sudan Arapçasında çok farklı versiyonu var. Şöyle ki: Bardi (“Ben de”), bardak/bardik (“sen de”), bardu/bardaha (“o da”), bardana (“biz de”), bardakum/ bardakan (“siz de”) ve bardahum/ bardahen (“onlar da”) gibi çekimli haline dönüştürülmüş haliyle günümüz Sudan Arapçasında çok işlevli olarak kullanılmaktadır.
bāşşāviş (باششاويش) < T. Başçavuş (“başçavuş”), (“askeri rütbe, başçavuş”).
bāşa (باشا)< T. (“Bilinen Türkçe ünvan, paşa”), Sudan halkı (erkekler) arasında (“sayın”) anlamında günlük hayatta çok kullanılmaktadır. b < p değişikliği olmuş. Ayrıca kullanımı (anlamı) da farklılık kazanmaktadır.
bavāş / başât(بواش / باشات).< T. Paşalar. Bir deyimde şöyle geçer (في وش البواش حاشاك من البهديل ) “Paşaların huzurundakimse seni azarlamaz” (‘Avn Şerif Kasım, 2002: 63).
bāş muhandis (باشمهندس) < T. Başmühendis(“Beyefendi”),(“Mühendislik bölümlerde okuyan veya çalışan kimse anlamında bir unvandır”),(“Makina, alet, işaat gibi sektörlerde çalışan usta veya uzman”).
bāġa (باغة)<T. : Bağa(“Kabuktan yapılmış (eşyâ)”), (“Mercan ve fildişi saplı bağa kaşıklar, oklar, leğen ve ibrikler vb”),(“Plastik ve benzeri maddelerden yapılan hafif eşya”),(“Damacana”).
marmata, barbaṭa( مرمطه/ بَرْبَطه)Far. Berbād’dan Türkçe yoluyla Sud. Arapçası’na geçmiş (“Ciddi davranıştan alaycı tavra geçen kişi,maskara,alaycı”), hlk. (“İyice yenmek, dövmek, galip gelmek”).
birinci (برنجي) T. Birinci: Bir sigara markasının adı.
biriş (بريش): Bir çeşit hasır, seccadedir. Kelime Türkçedir. Çoğlu بروش burûş.
barşam (برشم) T. Perçin. Kelimenin aslı Farsça perçin’dir. Sudan Arapçasındamismâru’l barşam “Perçin çivisi” şeklinde kullanılır.
busta (بوستا /بوسته ) T. Posta. (“İt. posta’dan”),(“Bir çarşının adı”).
basma (بصمة)<T. Basama (“Parmak bastı”, el–basm(البصم) parmak basmak”), (“Damga, mühür”) Türkçe basmak fiilindendir.
buḳḳac (بقًج) T. Bohçalamak: 1. بقًج عفشك (“Hareket etmek için eşyalarını topla”) 2.(“ Savaşmeydanından kaçmak veya çekilmektir”). Sudan Arapçasındaki buḳça (بقجة), Türkçe boğça “dörtkösesi bağlı kumaş, boḫça”dan alınmıştır.
bâyiẓ (بايظ)T. Bozuk (“ Bozuk insan veya eşya için”) sıfat olarak kullanılır, (“Çürük”), (“Arizalı”) Türkçe “bozmak” fiilindengelir. bavvâẓ (بوًاظ): Bir işi veya şeyi bozan (yakıp yıkan kimse); bâza (bozulmuş, bozuldu) olarak bilinen veya bildirilen geçmiş zamanı ifade eder.
tâbûr (طابور) <T. Tabur (“saf, sıra”), Sud. Ar. (“muhalif veya muhalefet yapan kimse”).
tarasâna (ترسانة) < T. Tersane (“Gemilerin yapıldığı ve tâmir edildiği yer, tezgâh, gemi tezgâhı”), Sud. Ar. (“Silah fabrikası, silah deposu”).
tavābîr (طوابير)< T. Taburlar (“saflar”), (“muhalifler, muhalefet eden kimseler”). Türkçe tabur kelimesinin çokluğudur.
tamarci(تمرجي) < T.Tımarcı(“Tımar yapan kimse”),(“Pansumancı”), (“Cerrah yamağı”), (“Tımar tahsis edilmiş kimse”), Sud. Ar. (“Hemşire, doktor”).
ta’limci(تعليمجي) Ar.+T. Öğretici, askerlere eğitim veren kişi. Kelimedeki +ci eki <Türkçedir.
tuncur / tancara (طَنْجَرَه/تُنْجُر)< T. : (“Tencere”),(“Kazan”).
tirilla (تريلًه) < T. Tir (ile), Sud. Ar.(“Römork, başka bir taşıt tarafından çekilen motorsuz taşıt”).
canābu (جنابو)<Far. Cenâb (“Taraf, cihet”), (“Hazret”).Özellikle subaylar için kullanılan saygı sözü, cenap.
carakana (جركانه) T. (“ Damacana”),(“Plastik ve benzeri maddelerden yapılan hafif eşya (genellikle sivi taşımak kullanır)”). Bu kelimedeki (k) sesi aslında İngilizce’deki (c) sesinin okunuş halini almış. Böylece k’e dönmüştür. Üstelik c-d seslerinin de değişimini görüyoruz. Semantik bakımından ise carakana kelimesi sadece damacana olmayıp sivi ve benzeri maddeleri taşımak için plastikten yapılmış her türlü şişeye denir. Mesela: carakanat-zeyt (yağ şişesi veya damacanası), carakanat-moya (su damacanası) vb.
cazma (جزمة) < T. (“çizme”) < cazma “çizme” (Kaymaz, 1985: 406), Sud. Ar. (“ayakkabı”) cazma miri (جزمة ميري) Askerî çizme, bot. Çoğul ise cizam (جزم) (ayakkabılar).
cinzîr (جنزير) < T. Zincir, Farsça zencir’den. Bu kelimeden canzara “zincirle” fiili Sudan Arapçasında kullanılmaktadır. Bir lakaptada şöylekullanılmıştır:Abū Cinzîr Meydanı (zincirli Meydan). Bu meydan Hartum ortasında bulunmaktadır. Ayrıca yanında Şeyh İmam Ali adlı bir zata mensup, etrafı zincir ile çerçevelenmiş bir mezarın bulunduğu söyleniyor (‘Avn Şerif Kasım, 2002: 216).
ḥukmdār (حكمدار)< T. : Hükümdâr, sultan, komutan. Kelime Ar. hukm ve Far. dâr’dan oluşmuştur.
ḫarasāna (خرَسَانه) < T. <(Fars. ḫurāsān) [Ḫorāsān şehrinin adından], (“Eski binâların duvar veya sıvalarında kullanılan, tuğla tozu ve süzme kireçten yapılmış harç”), [Sıvada kullanılanlarına su çekmemesi için yumurta akı da katılırdı],(“İnşaatta kullanılan bir çeşit harçın adı, bir taş türüdür”), (“kişi adı olarak ta kullanılmaktadır”).
ḫastek (خَسْتَك) < F.Hasta, Sud. Ar. “Morali bozulmuş, keyifsiz ve hastalanmış, rahatsız olmak”, muḫastik “Oyun esnasında birden sinirlenen kişinin vasfıdır”, “Bir kimsenin işi beklediği gibi olmaması”, hastaka ise hastek sıfatın ismidir ve bozulma, rahatsızlık, doğru düzgün olmama anlamına gelir. Far. hasta’dan Türkçeye geçmiştir.
ḫâzûk (خازوق) < T. : (“Kazık (cezâsı”) (İnalcık vb., 1984: 354), “kazıklamak, kandırmak, aldatmak”.
ḫuḍurci(خُضرجي)hudâr “Ar. yeşillikler” Tr. +ci(“Zerzevatçı, manavcı”), (“yeşillik satan kimse”).
dabbûs(دبُّوس)<T. (“Topuz,İğne, tahtadan veya demirden topuz”). Sud. Ar.:(“Kişi adı olarak kullanılır”). Ör. AbûDabbûs.
dabbâsa (دبًّاسه) < T. : Topuz, Sud. Ar. : Zımba, delgeç.
dabaş / dibiş(دبش)T. < Dübeş (“İki zarın da beşli gelmesi, iki beş”), Sud. Ar. (“Tavlada kullanılan iki beş anlamında bir terim”), (“İri kişi, kaba”). Farsçadü “iki” ve Türkçe beş kelimesinden oluşmuştur.
dabbūra (دًبًّورة): İşaret, askeriyede subayların omuzlarındaki rütbelerini gösteren işaret. Şudeyimde geçer: علي ولد حمدان كير كمَّل الدبابير “ Ali oğlu Hamdan Kir dabbābirlerinitamamlamıştır.” Yani rütbesi yükseltilmiş ve yüzbaşı olmuş, omuzuna kartal işareti takmıştır.Kelimenin çokluk şekli dabbābir(دبابير) (Kaymaz, 1983: 6 ).
darabukka (دربوكًّه) < T. Darbuka (“Darbuka, dümbelek”), Sud. Ar. (“Darbuka, belirli şarkılar söylenerek vurulan saz ve oyunan oyunun ismidir”) Kelimenin aslı Farsçadır.
dardaş ( دَرْدَشْ ) < T. Dertleşmek (“dertleşti”), Sud. Ar. (“Konuştu, dertleşti, sohbet veya muhabbet etti”); dardaşa (دَرْدَشة ) Konuşma, dertleşme.
daftardār(دفتردار) < T. Defterdâr (“Defterdâr, muhasebecilerin başkanı”). Kelime Ar. defter ve Far. +dâr’dan oluşmuştur.
dibşiḳ (دبشك)< T. : (“Dipçik, tabancanın tahtadan veya demirdenyapılan arka kısmı”), Sud. Ar. : (“Kısa boylu insanlar için kullanılan bir lakap, kişi adı”).
duḫ(i)ri (دوخري) < T. Doğru(“Doğru, dürüst, dumduz”), (“iyi, sağlam”).زول دوخري “dürüst adam”.
dūbci(دوبجي)< T. Topçu (“Topçu”), Sud. Ar. (“Askerlere yemek hazırlayan kişi, askerlikte bulaşık yıkayan kişi”).
dūbara(دوبارة)< Far. Dübârâ(“İki-iki Çare”), Sud. Ar. (“İp”). Türkçe dubara, Farsça dübârâ’dan alınmadır.
zumba (زومبا)< T.Zımba (“Zımba”), Sud. Ar. (“Demirden yapılan delik açma makinesi, sert cisimleri açmak için kullanılır bir alet veya makine”). Farsça zunbe’den gelmektedir.
zalābiya (زلابيا)< Far. Zülâbiye (“Zülâbiye”), Sud. Ar. (“Unla yapılan bir çeşit kızartılmış tatlı, şekersiz lokma”).Zülâbiye’nin Aslı Farsçadır.
sabat (سَبَت) < Far.Sebed (“(ﺳﭙﺪ) i. (Fars. seped – sebed) [Kelime Arapça’ya ve Balkan dillerine de geçmiştir]; (“Kamış, saz, ince söğüt dalları, hurma lifleri vb.nden örülerek yapılan, yiyecek veya eşyâ taşımaya mahsus, muhtelif şekillerde, kulplu veya kulpsuz kap”), (“Dikiş sepeti” “Çamaşır sepeti.” “Evrak sepeti.” “Çöp sepeti.” “Ekmek sepeti.” “Yemiş sepeti.” “Üzüm sepeti.” “Çiçek sepeti vb ”) (Kübbealtı, 2016) , subâta / sibâta(“سباتة”) hasırdan yapılmış seccade.
şâkûş (شاكوش)<T. Çekiç(“Çekiç”), (“kazık, sevililer arasında kazıklama olayı”). Bu kelimenin Sudan Arapçasında çekimli versiyonunu da görüyoruz. Örneğin: şavkaşu “kazıkladı”, muşavkaş “kazıklanmış kimse (platonik aşk için) veya çekiçlenmiş çivi”. (Eski Türk. çekük – çeküş < Fars. çekūç).
şanta(شنطة)<T.Çanta(“Çanta, valiz”); şantat-hadîd (demir çantası), şantat-dahar (sırt çantası), şantat-yad (el çantası), şantat-madrasa (okul çantası), şantat-’iris (“çeyiz”) vb. Böylece anlam ve ses değişikliğine uğramış birden fazla kökteş alınma kelimedir.
şorba(شوربة) T. Çorba. Bu kelimede ç-ş değişmesi söz konusudur. Çünkü Arapça’da ç sesi mevcut değildir.
şunu / şinu (شُنُو / شِنُو)T. Şu ne: (“Ne”) Sudan Arapçasında sadece ve sadece (Ne?) anlamında kullanılan bu sözcük aslında hem anlam hem ses değişikliğine uğramış bir kelimedir.
şurrab (شورًاب) T. Çorap: (“Çorap”) Bu kelime ses değişikliği açısından o-u ve p-b değişimine uğramış ve r sesi şeddelileşmiş vaziyettedir.
fûta (فوطة) < Far. Fûta (“Bez, bebek bezi”), (“Silme bezi”), (“Önlük, hamamda bağlanan peştemal”).
ḳâş (قاش) < T. Kayış (“kamer”), (“Kuşak ve ip yerine kullanılan uzun ve dar kösele parçası”).
gid (قِد) < T. git-Sok. dili(“Git”) fiilinden, Sok. dili(“Defolmak”). Günümüz Sudan Arapçasında gençlerce sık sık kullanılmaktadır. Mesela; gid (sen git), giddu (siz gidiniz, defolun), Ana gaddeyt (Ben kaçtım, gittim, güle güle), gadda (O gitti), gaddo (Onlar gittiler), gaddîn (Onlar gidiyorlar, gidecekler), gâddi (Ben gidiyorum, gideceğim), Ana bigid (Ben giderim / gideyim) bi- eki bu alınan fiil için adeta geniş zaman ekidir. Bu kelimede de görüldüğü hem (g) sesinde kalınlaşma olmuş hem de anlam bakımından da değişiklik söz konusu olmuştur.
kôrêk (كورك) < T.kürek (“kürek”), (“Seslenme, bağırma, çağırma, gürültü”), (“ağlama”); çoğul: kavârîg (كواريك), kurekât (كوركات) : “kürekler”< kôrêk “kürek” 1. (“kürekler”). 2. (“gürültüler, bağırmalar, çağırışlar”). Örneğin: (الليلة في الحلة في كواريك شديد) Bugün mahallede çok gürültü var. Bu kelimenin uğramış olduğu fonetik ve semantik değişiklerinde – küreğin çıkardığı seslerden – türemiş sessel anlamı meydana gelmiştir.
neyaşân (نَيَشان) <Far. Nişân (“İşâret, belirti, iz, alâmet”), (“Vurmak,”), naşşâb “Attığını vuran, atışta usta olan kimse”, neyş “atış”, ناش الشئ (nâşaş-şey) “bir şeyi vurdu”.
yafta (يافطة) < Far. Yâfte(“Levha, afiş”). Bu kelime Türkçeye de Farsçadan geçmiştir. Ayrıca Türkçede hem “ruhsat hem de bir kişinin bir malı satması” manasında kullanılır. Aslı Farsça ism-i mef’ûl olan“yaften”‘dendir.
Sonuç
Diller arasındaki kelime alışveriş meselesi aslında ortak kültür, ilgi ve ilişkilerine en sâdık tanıktır. Türkçe ve Arapça arasındaki kelime alışverişinden bu ilgi ve ilişkinin niteliklerini ve sınırlarını öğrenmek mümkündür. Nitekim yukarıda incelediğimiz kelimelerde ağırlıklı olarak mesleki, idârî, askerî, sanat ve zanaat ile ilgili sözcüklerdir. Bunun en önemli nedeni de o sözcüklere duyulan ihtiyaç ve Sudan Arapçası’nda karşılığı bulunmayan eşyaları ifade etmek için yeni kelime almanın ihtiyacı olması idi.
Kaynakça
‘Avn Şerif Kasım (2002). Kamusu’l-Lehcetü’l ‘Ammiyye Fi’s-Sudan, Hartum, Daru’s-Sudaniyye li’l Kütüb.
Aytaç, Bedrettin (1994).Arap Lehçelerindeki Türkçe Kelimeler, İstanbul, Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı.
Durmuş, Oğuzhan (2004). “Alıntı Kelimeler Bakımından Türkçe Sözlük”, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 26, s. 6-8.
İnalcık, Göyünç ve Heath W. Lower (1984). “Osmanlı Araştırmaları IV”, İstanbul, Enderun Kitabevi, s. 348-355.
Kaymaz, Zeki (1983). Sudan Arapçasındaki Türkçe Söz Varlığı Üzerine, İzmir, Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü-Bornova.
Kaymaz, Zeki (1985). Arapçaya Giren Türkçe Kelimelerin Arapça Kurallarla Çokluk Şekilleri Üzerine, Konya, Konya Kültür ve Turizm Derneği Yayınları, s. 404-409.
Kubbealtı Lugatı,http://www.kubbealtilugati.com/sonuclar.aspx?km=sepet&mi=0(Erişim Tarihi: 25.012.2016).
Prokosch, Erich (1983).Osmanisches Wortgut in Sudan-Arabischen [Sudan Arapçasında Osmanlı Kelimeleri], Klaus Schwarz verlag, Berlin.