Sudan’ın anayasal yönetime geçiş süreci; Nisan ayındaki devrimden bu yana derinleşen ekonomik kriz, yaşam koşullarındaki dramatik düşüş, iç siyasi dengesizlikler, toplumsal hareketler ve kabilevi unsurlar arasındaki anlaşmazlıklar gibi olumsuz koşulların altında gerçekleştirilen tasfiyelerle toplumdaki huzur ve refah ortamı kırılganlaşıyor. Buradan hareketle bu yazı Sudan’ın siyasi geleceğindeki ekonomi politik ve toplumsal etkileşimleri, yabancı aktörlerin konumları ve tutumlarını anlamlandırmaya gayret ediyor.
Sudan, kırılgan ülkeler endeksine göre son 16 yıldır en kırılgan 5 ülkeden birisidir. 2011 yılında Güney Sudan’ın ayrılmasıyla birlikte petrol gelirlerinin %75’ini kaybeden Sudan, takip eden süreçte ABD ambargosunun da kaldırılmamasıyla ekonomisinde kayda değer gerileme yaşamış ve bu süreç protesto hareketlerine de neden olmuştu. Nisan ayında ordunun yönetime el koyması ve Ağustos 2019’da Hamduk’un Başbakan olmasıyla birlikte siyasi, ekonomik ve sosyal alanlarda reformlar yapılmış olsa da kayda değer bir iyileşme görülmemekte; dahası devrim öncesine göre kötüye gidiş görülmektedir. Örneğin; Sudan Merkez Bankasının verilerine göre Aralık 2018’de başlayan protestolar öncesinde 1 Dolar yaklaşık 18 Cüneyken, bugünlerde 55 Cüneyhden işlem görüyor. Ancak hayatın içinde 1 Dolar’ın yaklaşık 180 Cüneyh olduğu belirtiliyor. Bu bağlamda eğer geçici hükümet yapısal reformların gerçekleştirilmesinde yavaş kalırsa, değişim ve dönüşümden rahatsız gruplar arasındaki ayrışmalardan faydalananlar olabilir.
Sudan Bugüne Nasıl Geldi?
Ömer el-Beşir rejimi, 1989 yılında gerçekleştirilen darbeyle iktidara gelmiş; 19 Aralık’ta başlayan ve 11 Nisan’da ordunun yönetime el koymasıyla sonuçlanan halk protestolarıyla ülkedeki hakimiyetini yitirmiştir. Söz konusu 30 yıllık iktidar sürecinde Sudan; iç çatışmalara, dış müdahalelere, güneyin ayrılmasına, ekonomik ve toplumsal buhranlara sahne olmuştur. Yaşanan sorunların temelinde askeriye, Ulusal Kongre Partisi ve siyasal İslam ideolojisi olmak üzere üç sac ayağının kurulu olduğu cunta yönetimi yatmaktaydı. Bu yapı sivil görünümlü yönetimi ifade etse de askeri cunta, ülkenin ekonomik yapısında büyük oranda etkiye sahipti. Örneğin; Sudan’da orta veya büyük ölçekli yatırım yapmak istenildiğinde bakan veya generallerle pragmatik ortaklıklar kurulması gerekmekteydi. Bu ortaklıklar ülkedeki kabilevi unsurlar üzerinden adam kayırma, rüşvet ve yolsuzluğu sıradanlaştırmaktaydı. Bu bağlamda Sudan’da Aralık 2018’de başlayan protestolar; ekonomik sorunlar ve 2011, 2013 ve 2016 yıllarında gerçekleşen halk hareketlerinde onlarca insanın hayatını kaybetmesinin yanı sıra toplumda el-Beşir rejiminin yıllarca sürdürdüğü kapalı ve ayrıştırıcı sisteme bir karşı duruş; söz konusu yapının tasfiyesiyle adil, şeffaf ve hesap verebilir bir yönetimin talebiydi. Fakat gelinen noktada bu taleplerin devletin yeni karar alıcıları nazarında gerçek manada bir cevap bulduğunu söylemek neredeyse mümkün değil.
11 Nisan’da yönetimi devralan ve Geçici Askeri Konsey’in (GAK) kurulduğunu açıklayan ordu ile protestoların organizasyonunu sağlayan çatı kuruluş Özgürlük ve Değişim Güçleri Birliği’nin (ÖDBG) ortaklığı hızlı ve arzu edilen bir şekilde etki gösteremedi. Ayrıca ÖDBG’nin talebiyle GAK Başkanı Orgeneral Avad ibn Avf’ın istifa etmesi ve yerine daha önceki görevi Suudi Arabistan koordinesindeki Yemen Sudan Birliği komutanlığı olan Abdülfettah el-Burhan’ın gelmesi de akıllara süreçte körfez operasyonunun etkili olup olmadığı sorusunu getiriyordu. Burhan, GAK başkanlığını devraldıktan sonra yapısal reformları kastederek “el-Beşir iktidarının temsil ettiği tüm sembollerin kökünü kazıyacağız” ifadesini kullanmış ve böylece ÖDBG’nin gazını almayı arzu etmiş olsa da protestocu gençler sivil ağırlıklı bir geçiş yönetimi oluşturulmadan evlerine dönmeyeceklerini belirtiyorlardı. Nitekim Sudan gençliğinin bu kararlı duruşu sonuç verdi ve Başbakan Hamduk yönetiminde olan 39 aylık bir geçiş hükümeti kurularak göreve başladı. Bu süre sonunda ise demokratik ve şeffaf bir seçimle sivil yönetime geçiş öngörülmektedir. Ancak söz konusu anlaşma ile önemli bir dönemeci daha geride bırakan Sudan’ın ağır ekonomik sorunlar ve toplumsal ihtilafları da çözmesi gereken karmaşık bir sınırlılıklar ağı karşısında durmaktadır. Bu noktada Sudan geçiş hükümetinin söz konusu sınırlılıkları aşabilmesi için iç ve dış aktörler ile kuracağı ilişkiler önem arz etmektedir.
Siyasi Geçişin Politik Ekonomisi
Ömer el-Beşir’in 30 yıllık askeri iktidarını sona erdiren Nisan 2019 devrimi, Sudan’a halka hesap veren, demokratik ve şeffaf bir sivil rejimin doğması için büyük bir umut aşıladı. İkinci bir umut aşısı da Ağustos 2019’da geçiş konseyinin Başbakanı olarak Hamduk’un yemin etmesiyle yapıldı; ancak o günden bugüne ülkenin toplumsal ve ekonomik yapısında bir iyileşmeden ziyade ne yazık ki bir kötüye gidiş söz konusudur. Örneğin; enflasyon oranı 2019 yılındaki dönüşümün de etkisiyle %80’den %50’ye düşmüşken, mevcut durumda yaklaşık %80; 2019’da 175 milyar dolar olan Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) oranının ise IMF tahminlerine göre 2020 yılı sonunda %7 (163 milyar dolar) düşecek. Tüm bu olumsuzlukların yanı sıra korona virüsü vaka sayıları her geçen gün hızla artmakta ve son aylarda Doğu Afrika ülkelerinde ortaya çıkan çekirge sürüsü istilasının Haziran ayı sonlarında Sudan’a geleceği tahmin edilmektedir. Söz konusu felaketler bağlamında ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı yaklaşık 9 milyon Sudanlının insani yardıma ihtiyaç duyacağını tahmin etmektedir. Dolayısıyla zaten ciddi makroekonomik zorluklarla mücadele eden ülkenin bir de doğal felaketlerle başa çıkması onulmaz yaralar açabileceğinden dolayı uluslararası toplumun bu ülkeye daha fazla destek vermesini gerekli kılmaktadır. Nitekim Sudan’ın istikrara kavuşması sadece ülke için değil, aynı zamanda bölge içinde fayda sağlayacaktır. Unutulmamalı ki Sudan da Türkiye’nin yakın coğrafyasındaki ülkelerden birisi ve Doğu Akdeniz’in ardılı olan Kızıldeniz jeopolitiğinde de önemli bir konumdadır.
Ekonomik kalkınma uzmanı Hamduk’un Başbakan olduğunda gerçekleştirdiği ilk ve kritik atamalardan birisi, Maliye Bakanı olarak Temmuz 2019’da Economic Research Forum’da yayınlanan makalesinde Sudan’ın 10 yıllık kalkınma planını ve uygulanacak üç aşamalı reform paketini açıklayan Dünya Bankası Ekonomisti Dr. İbrahim el-Badavi olmuştu. Ancak bu atama ÖDBG’nin solcu muhaliflerini rahatsız etmişti. Bu kapsamda Badavi’nin 2020 bütçe teklifini ÖDBG ekonomi komitesi ret ederek, Maliye Bakanından üç aylık geçici bir bütçe önerisi yapmasını istemiş ve hükümet bir ekonomi konferansı çağrısında bulunmuştu. Dolayısıyla hükümetin 2020 bütçesini belirleme meselesi akim kaldı. Bu kapsamda Hamduk ülke içindeki anlaşmazlıkları aşmak ve ekonomik gelişimi sağlamak için kamu desteğini geri kazanma amacıyla “Sudan için ayağa kalk” kampanyasını başlattı ve bu hamle her bir aktör tarafından olumlu karşılandı.
Sudan ekonomisinin toparlanması için içeride olduğu kadar küresel ve bölgesel aktörler tarafından da desteklenerek kapsamlı bir mutabakat vizyonunu ortaya koyması gerekmektedir. Bu kapsamda Sudan’ın siyasi geçiş sürecinde ihtiyaç duyduğu teknik ve finansman yardımın sağlanması açısından bazı Batılı ve bölge aktörlerinin de yer aldığı “Sudan’ın Dostları Grubu*” içerisinde bulunan birkaç Avrupa Birliği ülkelesi korona virüsü yardımları da dahil 250 milyon avroluk** bir kalkınma yardımında bulunulacağını açıkladı. Ayrıca, ABD’nin Sudan’ı terörizmi destekleyen devletler listesinden çıkarması; IMF ve Dünya Bankasından kalkınma kredileri almak için Hamduk ve Badavi, Washington ve Avrupa ülkelerine ziyaretler gerçekleştirdi. Söz konusu ziyaretlerin Avrupa ülkelerinden olumlu karşılık bulduğunu, ancak ABD’nin iç siyasi mekanizmalarından geçmesi gereken zorlu bir süreci ifade eden bu aşamanın resmi yaptırımlar olmasa da ülkeye yabancı yatırımcının gelmesi için listeden çıkarılması oldukça önemlidir.
Sonuç olarak, ülke içindeki şirketler ağının büyük bölümünü kontrolü altında tutan askerler; toplumsal huzursuzluklar; Sudan ordusuyla arasında anlaşmazlıklar olan Hızlı Destek Kuvvetleri Başkanı ve Darfur’daki katliamlardan sorumlu olduğu iddia edilen Muhammed Hamdan Dagalo (Hemediti) üzerinden Sudan’ı öz kontrol mekanizmaları altında tutmak isteyerek taşıma suyuyla değirmen döndürmeye çalışan Suudi Arabistan ve BAE gibi bölgesel aktörler; batılı ülkelerin retorik açıklamalarla desteğini ifade etmesi, ama somut adımlar atmada çekinceli davranması Sudan’ın sivil kanadının önündeki temel engellerdendir. Ancak Aralık 2018 ve öncesindeki protesto gösterilerinde Sudan gençliğinin önderliği ve ülkenin demografik verileri incelendiğinde hükümetin sivil kanadının orta vadede avantajlı bir konumda olduğuna işaret etmektedir. Nitekim ülkenin %41’i 15 yaşın altında; %20’si 15 – 24 yaş; %31’i 25 – 64 ve sadece %4’ü ise 55 – 64 yaş arasındadır.[1] Buradan hareketle Sudan’da yakın tarihten çıkarılan derslerle toplumun demokratik evrensel ilkelere sahip, şeffaf ve halka hesap veren bir sivil yönetim talebi gözlerden kaçırılmamalı ve söz konusu gençliğin temsilcilerinin kuracağı ittifaklarda bu tür tarihsel deneyimlere sahip; karşılıklı çıkarın ön planda olduğu ülkelerle ortaklık kurulması gerekmektedir.
* Sudan’ın Dostları Grubu’nda bulunan aktörler: Fransa, Kanada, Mısır, Etiyopya, Almanya, İtalya, Japonya, Kuveyt, Katar, İspanya, Norveç, İsveç, Afrika Kalkınma Bankası, Afrika Birliği, Avrupa Birliği, IMF, Suudi Arabistan, Arap Ligi, İngiltere, BAE, Hollanda, BM, ABD ve Dünya Bankası
** 80 milyon Avrosu korona virüs ile mücadele kapsamında olmak üzere; İsveç 160, Almanya 80 ve Fransa 16-17 milyon Avro destekte bulunacak.
[1] World Population Review, 2020, https://worldpopulationreview.com/countries/sudan-population/ (Erişim Tarihi: 21.06.2020)
Bu yazı 26.06.2020 tarihinde Anadolu Ajansı’nda yayınlanmıştır.