Togo Hür İradesinin Peşinde

0

Yüzölçümü olarak Afrika’nın birkaç küçük ülkesinden biri olan Togo, tam bağımsızlığına kavuştuğu 1960 yılından sonra siyasi sıkıntılarla boğuşmak durumunda kalmıştı. Daha on yıl geçmemişti ki devlet idaresi iki ayrı darbeyle alt üst oldu. Ancak bu durum 1967’deki ikinci askeri müdahaleyle yerini uzun soluklu bir tek tip yönetime bıraktı. Togo’nun ilk zamanlarda tutturamadığı mayayla yaşadığı çaresizlik, bu sefer tek rejim yönetimi sebebiyle başını ağrıtmaya devam ediyor. Bu, son haftalarda yaşadığı huzursuzluğun da kaynağı aynı zamanda.

1967 senesinde askeri darbeyle yönetime geçen Gnassingbé Eyadéma Afrika ülkeleri içerisinde en uzun süre görevde kalan devlet başkanı oldu. İdareyi ele aldıktan sonraki süre zarfında kısa süreliğine (1990-92 arası) yetkileri kısıtlanmış olsa da gücünü toplayarak 1993 seçiminden galip çıkıp hayatını kaybettiği 2005 yılına kadar ülkeyi yönetti. Ancak Eyadéma ailesinin ülkeyi idaresi, bu sefer oğul Faure Gnassingbé ile devam etti. Faure, babasının ölümünün ardından ordunun desteğiyle başa geçmesine rağmen uluslararası baskılar sonucu istifa etti. Her ne kadar aynı yıl tekrar başa geçişi demokratik oylama ile de olsa bu seçim beraberinde şiddet, can kaybı ve göçü getirerek tartışmalı bir zeminde meydana geldi. Tabiri caizse “babasından devraldığı” ülkeyi yönetmeye devam eden Faure’ye karşı duyulan memnuniyetsizlik günümüzde de sürmektedir.

Baba Gnassingbé ile 38 sene süren baskıcı yönetim tabii olarak muhalefet ve halkın şikayetlerine maruz kaldı. Eyadéma Gnassingbé bu süre içerisinde 1990’ların başına kadar tek partili rejimle ülkeyi yönetti. 90’ların başındaki demokratikleşme reformları ve çok partili seçimler, onu baypas etse de en nihayetinde tekrardan gücünü pekiştirmeyi başardı. Bu şekilde kazandığı 1993, 1998 ve 2003 seçimlerinden sonra Togo’yu hep diktatör rejim ile yönetmeye devam etti. Zaten bu oylamalar sürekli hileli olmakla itham edilmiş ve sonuçlarına itiraz edilmiştir. Dışardan bakıldığında çok partili demokratik bir yapı arz ediyor gibi olsa da Eyadéma’nın despotluğu kırk yıla yakın sürmüştür.

Togoluların yönetimden şikayetçi olduğu, tek partili tahakküm zamanında Eyadéma’nın birçok suikast girişimi atlatmasından da anlaşılmaktadır. O, reformlardan sonra demokratikleşme adımları atılmasına rağmen % 96 oy aldığı 1993 ilk çok partili seçimde koltuğunu bırakmaya niyetli olmadığını gösterdi. Avrupa Birliği ise seçimde yaşanan düzensizlik iddiaları ve insan hakları ihlallerini öne sürerek yardımlarını kesti. 2004’te demokrasiye geçiş prosedürleri, insan hakları ve basın özgürlüğü için gerçekleştirilen AB’nin teşebbüsleri Eyadéma iktidarının tutumları yüzünden akamete uğradı.

2005’te Gnassingbé Eyadéma’nın ölümü yeni bir başlangıç olmadı Togolular için. Zira 2003’te babası tarafından Donanım, Maden, Posta ve İletişim Bakanı olarak atanan oğlu Faure Gnassingbé askerin desteğiyle başa geçti. O sırada Fambaré Ouattara Natchaba meclis başkanlığını yürütmekteydi ve onun yurt dışında olmasını fırsat bilen asker istifa etmesi gerektiğini beyan ederek Faure’nin önünü açtı. O da başkan vekilliği için yemin ederek koltuğa geçti. Fakat bu şaibeli durumun beraberinde getirdiği söylentilerin yanı sıra çevreden gelen baskılar askerin lider ilan ettiği Faure’yi istifa etmek durumunda bıraktı. Mamafih babasının geri kalan süresini öne sürerek makamını terk etmeden seçimlere kadar ofisinde kalmaya devam etti. Her şeye rağmen o yıl yapılan tartışmalı seçimden galip çıkan Faure yeni devlet başkanı olarak ülke yönetiminin en üstüne oturdu. Seçimin sonuçları ise ülke içinden ve dışından tepkilere neden oldu. Gerek AB gerekse muhalefet partileri ve halk, hileli bir oylama olduğunu ciddi şekilde ifade etti ve meşru olmadığını savundu. Bazı seçim bölgelerinde askerin oylamaya karıştığı ve bazı yerlerde iletişimin kesildiği dillendirilirken tuhaftır, Afrika Birliği ve ABD gibi uluslararası gözlemciler seçimin makul adalet çerçevesinde yürütüldüğünü beyan edip sonuçları kabul etti. Ülkede protestolar çok ciddi seviyeye ulaştığı için meydana gelen yüzlerce ölüm ve yaralanmanın yanında on binlerce vatandaş da komşu ülkelere kaçmak zorunda kaldı. Sonraki senelerde de itirazlar ve başkaldırılar eksik olmadıysa da 2010, 2015 seçimlerinde de Faure rakiplerini geçmeyi başardı ve hala ülkeyi yönetmeye devam etmektedir.

Zaten daha babası hayatta iken onu parlamentoya sokması ve 2002’de gerçekleştirdiği yapısal değişikliklerde başkanlık yaşını 45’ten 35’e indirmesi gibi hadiseler “hanedanlık yönetimi”ne doğru bir gidişatı haber vermekteydi. Spekülasyonlar bu yönde ilerlerken olup bitenlerin farkında olan muhalefet ve halk Eyadéma’nın, oğluna iktidar yolunu açmakta olduğunu gördüğü için tepkisini ortaya koymaya ve sesini duyurmaya çalıştı durdu. Kimi zaman muhalefet ve kimi zaman sivil toplum kuruluşları toplumu harekete geçirmek için çalıştı. Sıklıkla muhalif siyasilerin ve sivil kuruluşların organize bir şekilde hareket ederek insanlara protestolar noktasında açıkça çağrılarda bulunduğu görülmektedir.

Togo’da en son yapılan 2015 genel seçimlerinde ortaya çıkan huzursuzluk ve artan tansiyon hala ara ara devam ediyor. Halihazırdaki karışıkların fitilini ateşleyen 2015 seçim süreci o dönem oldukça sancılı geçmişti. Bir taraftan Togo sivil toplum kuruluşları devlet başkanı Faure Gnassingbé’nin üçüncü kez aday olması nedeniyle halkı sivil itaatsizliğe davet ederken diğer taraftan Faure’nin bir kez daha seçilmemesi için anayasa değişikliğine gidilmesini talep eden muhalefet, devlet başkanının görev süresini iki dönemle sınırlandıran 1992 yılındaki anayasaya dönülmesi için yasa tasarısı sundu. Zira babası Gnassingbé Eyadéma yasal süresi dolduğundan 2003 seçimleri gelmeden bir yıl önce adaylığını koyabilmek için beşer yıllık iki dönem sınırlamasını değiştirmişti ve bu “anayasal darbe” olarak nitelendirildi. Elbette sınırlamayı geri getirmesi için sunulan tasarı onaylanmadı ve Faure, başkent Lome başta olmak üzere ülkenin çeşitli yerlerinde gerçekleşen protestolara rağmen aday oldu. Halbuki seçim öncesi mitinglerinden birisinde gitmeye hazır olduğunu ifade etse de Faure bunun seçim yoluyla olması gerektiğini ima ediyordu. Fakat seçim de güven vermiyordu. Nitekim 2015 Nisan’daki oylamada üç-üç buçuk milyon civarında seçmeni olan Togo’da katılım % 50’lerde kaldı. Üstelik Ulusal ve Bağımsız Seçim Komisyonu sonuçların geç açıklanacağını duyurunca sayımın güvenilirliği üzerinde endişeler oluştu. Dört gün sonra Faure’nin % 58 ile kazandığı şeklinde açıklama geldi. Zaten muhalefet partileri seçimde büyük oranda hile ve sahtecilik yapıldığı gerekçesiyle sonuçların ilanının askıya alınmasını talep etmişti. Muhalefet adayı ve Faure’nin en büyük rakibi Jean Pierre Fabre’nin, seçimin şeffaf olmadığını belirterek sonuçları reddettiğini söylemesi bir şey değiştirmedi.

Demokratikleşme adına Faure Gnassingbé döneminde babasının yönetimine nispetle ancak kısmi bir ilerlemeden söz edilebilir. Eyadéma zamanında basına karşı yapılan saldırılar, politik suikast teşebbüsleri vb. olaylar yaygınken halk geleceğe dair iyimser bakış açısından çok uzaklaşmıştı. Sindirme politikası ve siyasi taktiklerle muhalefet partileri saf dışı bırakılarak ülke idaresine katılımı ve söz sahibi olması engellendi. Böylece enerjisi kalmayan muhalefetin boşluğunda otoriter bir sistem egemen oldu. Ayrıca muhalefetin birkaç seçimi boykot edip oylamaya katılmamış olması tabii olarak Eyadéma otoritesinin lehine sonuçlandı ve iyice güçlenerek devlet merkezli politikalarını daha rahat yürürlüğe koydu. Faure döneminde pek bir şey değiştiği söylenemese de muhaliflerin de yönetim kadrosunda yer almasını planlayan “Ulusal Birlik Hükümeti” fikri gündeme geldi. Tırmanan memnuniyetsizlik bu şekilde yatıştırılmak istense de muhalifler bu fikre karşı çıktı. Ama zaman içinde birkaç muhalif isim Faure hükümetinde yer bulabildi. Mevcut hükümetin teknik olarak koalisyon yapısına sahip olduğu söylenebilirse de 91 sandalyeli mecliste bu oran az kabul ediliyor. Üstelik yasama organının hükümet ve meclis olmak üzere iki yapıdan teşekkül etmesi devlet başkanının tek başına yasa çıkarabileceği anlamına geliyor. Bunun yanında ülke, beş idari bölgenin altında otuz vilayeti barındırırken yalnızca üçte biri kadarında belediye işlerini de yürüten seçilmiş valiler vardır, geri kalan yöneticiler ise atanmıştır.

Her ne kadar 1960’da kazanılan bağımsızlığın ardından yönetim şekli parlamenter cumhuriyet olarak tayin edildiyse de yönetim, cumhurbaşkanının geniş yetkilerle hem devlet hem de hükümetin başında yer aldığı “başkanlık cumhuriyeti” gibi bir idare görünümündedir. Zira bağımsızlıktan beri iktidarda Togo Halkı Birliği (Rassemblement du Peuple Togolais-RPT) egemenliği söz konusu. Ayrıca devlet başkanı ulusal meclisi feshetme yetkisini elinde bulunduruyor. Küçük bir parantez açmak gerekirse Togo anayasasının mutlak otoriteden uzak olarak özgürlük tanıdığı belki de tek alan dindir. Togo Devleti dini özgürlüklere karşı “saygılı” kalmayı tercih etmiştir. % 35 Müslüman, % 40 Hristiyan ve % 25 yerel inanışlara sahip nüfusun olduğu ülkede İslam’a ve Hristiyanlık dinine bağlı bayram günleri ve diğer önemli günler resmî tatil günleri olarak kabul edilir.

Afrika’nın coğrafi zenginliklerinin neredeyse tamamını barındırması nedeniyle “minyatür Afrika” olarak nitelendiren Togo’da anlaşma zemini yıllarca sağlanamadı. 2016’da Togo Ulusal Birliğin Güçlendirilmesi ve Uzlaşması Yüksek Komiserliği altında hükümet ile muhalefet, siyasal ve kurumsal reformlar yapılması amacıyla bir araya geldi fakat daha önce 2006’da anayasal düzeye taşınamayan anlaşma gibi bundan da pek bir olumlu netice alınamadı. Aslında siyasilerin, sivil toplum aktörlerinin yanında bazı tarihçi, hukukçu ve sosyologların da katıldığı görüşmelerde gaye, ülkenin yönetim şekli, devlet başkanı ve genel seçim sistemi, devlet başkanı seçilme şartları ve görev süresi, senato oluşturulması ve anayasa mahkemesinde reform gibi konuların ele alınmasıydı. Toplantılarda sunulan önerilerin, geçen yıl devlet başkanlığı tarafından oluşturulan, siyasal, anayasal ve kurumsal reformlar üzerinde çalışan komite için rehber olacağı ümit ediliyordu. Ancak ana muhalefet partisi söz konusu reformlar hakkında adım atılabilmesi için en uygun yerin meclis olduğunu kaydederek, uzlaşma görüşmelerine katılmayacağını açıkladı.

Uzlaşmanın sağlanamaması veya anlaşmanın fiilen hayata geçirilmemesi gergin ortamın yumuşamasının önünde ciddi bir problem teşkil ediyor. Son zamanlarda yine muhalefet eliyle zemini hazırlanan gösterilerde sivil halk ve güvenlik güçleri karşı karşıya gelmekte. Maalesef ölümlerin de olduğu bu protestolar Bakanlar Kurulu Toplantısı’nda, devlet başkanının görev süresini belirleyen maddelerle ilgili kanun tasarısının parlamentoya sunulmasının kararlaştırılmasıyla tekrar alevlendi. “Faure gitmeli”, “Aile mirası değil”, “50 yıl yeter” yazılı tişörtler giyerek hükümet aleyhine sloganlar atan göstericilerden çok sayıda tutuklananlar söz konusu. Ayrıca vatandaşlar komşu ülke Gana’ya sığınmaya devam ediyor.

Gelişmelerden sonra Togolu sivil toplum kuruluşları tek çatı altında birleşme kararı alarak iktidara karşı düzenledikleri gösterilerde daha aktif rol almak amacıyla “Togo Ayakta Yurttaş Cephesi”ni kurdu. Her ne kadar gösteriler barışçıl çerçevede sürse de iktidarın orantısız şiddeti karşısında birlik olma yoluna giden topluluk, hukukun üstünlüğünü, halkın özgürlük taleplerini ve muhalif sesleri korumayı hedefliyor.

Ülke ekonomisinin en önemli bölümünü tarımsal faaliyetlerin oluşturduğu Togo’da hükümetin internet erişimine sınırlama getirmesine rağmen halk sosyal medyada sesini duyurmaya çalışıyor. Bu yaz tekrar alevlenen olaylar neticesinde Ekim ayında düzenlenmesi planlanan İsrail-Afrika Zirvesi de cumhurbaşkanı Faure Gnassingbé’nin talebi ve yapılan istişareler doğrultusunda İsrail yönetimi tarafından ertelendi. Hükümet karşıtı Togolular, başkanlık süresini yeniden iki dönem olarak düzenleyen değişiklik taslağını oylamak için meclisin yaptığı çağrıyı, kendilerini reform yanlısı göstermeye çalıştıkları iddiasıyla samimiyetsiz buluyor ve bu onlara göre Faure’nin önündeki yeni iki dönem olarak yorumlanarak 2020 seçimleri için hazırlanmış bir aldatmaca.

Dünyanın dördüncü büyük fosfat üreticisi Togo’da halkın ve demokrasi yanlılarının gözündeki en büyük problem siyasal yönetim mekanizmasındaki aksaklıklar ve çoğulculuğun sağlanamaması. Zaman zaman kamu çalışanlarının, sağlık ve eğitim personellerinin de hallerinden şikâyet ettikleri ülkede bütün kesimin yeterli seviyede temsil edilmediği ve söz hakkına sahip olmadığı dile getiriliyor. Yapılan seçimler de bu duruma çare olmuyor. Zira her seçimin ortak noktası sağlıklı bir oylama gerçekleştirilmediği gerekçesiyle muhalefet liderlerinin seçim sonuçlarına sürekli itirazı ve bazen can kayıplarına kadar varan şiddetli protesto gösterileridir.

İyice ülke çapına yayılan protestolarda halk ve muhalefet oldukça kararlı durumda ve en mühim istekleri “değişim”. Seçim güvenliğinden ve seçim sonuçlarının şeffaflığından şüphe eden muhalifler Fraue Gnassingbé’nin başkanlığı bırakmasını talep ediyor. Devlet başkanlığı süresi için yeniden beşer yıllık iki dönem sınırlamasına yönelik düzenlemenin referanduma gitmesi muhtemel gibi gözükse de bunun nasıl yorumlanacağı çok büyük önem taşıyor. Ülkede karışık durum devam ederken suların ne zaman durulacağı ise muamma. Takipteyiz…

Share.

Yazar Hakkında

İsa Gökgedik, Muğla Ula doğumludur. 2011’de İstanbul Üniversitesi’nden mezun oldu. Marmara Üniversitesi’nde “Afrika (Bilâdüssûdan)’da Kurulmuş Bir İslam Devleti: Kânim-Bornu ve Osmanlı ile Münasebetleri” konulu yüksek lisans tezini başarıyla sundu. Hâlihazırda Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde İslam Tarihi Anabilim Dalı’nda doktorasına devam etmektedir. 2013’te Dumlupınar Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne araştırma görevlisi olarak atanmış olup Marmara Üniversitesi’nde tahsilini sürdürmektedir. Yoğunlaştığı alanlar Afrika siyasi tarihi ve Sahraaltı Afrika’daki mahalli sultanlıklar olup bu konulardaki araştırmalarını devam ettirmektedir. Afrika Araştırmacıları Derneği (AFAM) kurucu üyesidir.

Yorum Yap