Venezuela Krizinde Afrika Ülkelerinin Tutumu: Sessiz Çığlık

0

Dünyanın en büyük petrol rezervine sahip ülkesi olan Venezuela, 1920’lerde ülkede petrolün keşfedilmesinden sonra bir dönem Latin Amerika’nın en zengin ülkelerinden birisiyken, 1999 yılında Hugo Chavez’in seçilmesinden sonra Venezuela, ABD tarafından ekonomik ve politik yıkıma sürüklenmiştir. 1980’lerin ortalarında Venezuela, başlıca petrol ve maden zenginlikleriyle, Norveç’e benzer kişi başına GSYH’ye sahipken Latin Amerika’nın en zengin ülkesiydi. Ancak 2017 yılından beri, halkının % 80’inden fazlası yoksulluk içinde yaşıyor. 2018’de yıllık enflasyon oranının % 1 milyon, 2019 yılı sonu itibariyle % 10 milyon olması bekleniyor.

Venezuela’da çoğunluğu muhalefetin elindeki Ulusal Meclisin Başkanı Juan Guaido, kendisini “geçici devlet başkanı” ilan etti ve başta ABD olmak üzere Avustralya, Kanada, Kolombiya, Peru, Ekvador, Paraguay, Brezilya, Şili, Panama, Arjantin, Kosta Rika ve Guatemala gibi ülkeler tarafından tanındı. Son olarak Avrupa Parlamentosu (AP) aynı yönde adım atmış İngiltere, Almanya, Fransa ve İspanya’da Gauido’yu geçici başkan olarak tanımıştı. Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro hükümetini ise Meksika, Türkiye, Rusya, İran, Küba, Çin, Güney Afrika ve Bolivya desteklerini yinelemiş, Maduro da ABD ile diplomatik ve politik ilişkileri kestiğini duyurmuştu.

Latin Amerika ve AB ülkeleri başta olmak üzere Asya ve Ortadoğu ülkeleri Venezuela krizi konusunda farklı pozisyonlar takınmış; Venezuela krizi, sistemsel bir kriz haline evrilmiştir. Örneğin AB ülkelerinden İtalya, Yunanistan, Kıbrıs, Macaristan ve İrlanda diyalogdan yana tavır takınırken, ABD müdahalesine karşı çıkarken; BRICS ülkelerinden Brezilya Gaudio’yu başkan olarak tanımış, Rusya, Çin ve Güney Afrika açıktan Hindistan örtülü bir şekilde Maduro yönetimini desteklemiştir. Benzer görüş ayrılığı Afrika ülkelerinde gözlemlenirken, Güney Afrika ve Ekvator Ginesi BMGK’da ABD kararlarına karşı çıkmış, Fas Krallığı ise ABD’nin desteklediği Gauido’yu tanımıştır.

Afrika Ülkelerinden Güney Afrika ve Cezayir, Maduro hükümetini desteklerken; Fas Krallığı, Gauido’yu geçici başkan olarak tanıyan ilk Arap ve Afrika ülkesi oldu.

Afrika-Venezuela İlişkileri: Ekonomik ve İdeolojik bir Pragmatizm

Afrika’da 54 ülke bulunmaktadır. Bu ülkelerden Nijerya, Mısır, Cezayir, Güney Afrika, Tunus, Fas, Etiyopya, Kenya ve Angola ekonomik potansiyelleri, diğer Afrika ülkelerine kıyasla oldukça hacimlidir. Venezuela’nın Afrika’daki OPEC ülkeleriyle, yani Cezayir, Libya, Nijerya ve daha sonra dahil olmasıyla Angola, Gabon ve Kongo ile iyi ilişkiler içinde olduğunu söyleyebiliriz. Bu bağlamda Maduro hükümeti ile OPEC ülkeleri ilişkilerinde eko-politik konularda yakın bir ilişki söz konusu. Ancak Venezuela’nın Fas ve Mısır’la ilişkisi, her iki ülke hükümetlerinin ABD yörüngesinde hareket etmesinden ötürü Maduro’ya karşı oldukları biliniyor. Bu bağlamda Mısır, askeri darbeyle yönetimi ele geçiren Sisi’nin devlet-millet (Sisi statükosu) çatışmasından çekindiği için açıktan Maduro hükümetine karşı Fas gibi resmi bir söylem geliştiremiyor. Dolayısıyla Sahra üstü Afrika’da sadece Fas ve Mısır, Gaudio’yu destekliyor/desteklemek zorunda bırakılıyordu.

Sahraaltı Afrika’da ABD’nin Venezuela müdahalesine karşı genel bir konsensüs söz konusu. Ancak Fransız sömürgesi Afrika ülkeleri açıktan ve güçlü resmi bir söylem geliştir(e)miyor. Örneğin BMGK geçici üyelerinden Fildişi Sahilleri, BM’de oylamada ‘çekimser’ kalmış. Diğer Afrika ülkeleri de ABD’nin ‘ekonomik ve politik gazabına’ uğramamak için açık bir duruş -Güney Afrika dışında- sergileyememiş. Mesela yıllarca ABD karşıtı bir ideolojik temelli altyapıya sahip olan Angola ve Zimbabve’de resmi bir açıklama yapmamıştı. Oysa Latin Amerika ülkeleri, gerek Ortadoğu sorunlarında, gerekse Afrika’nın iç meselelerinde anti-emperyal bir duruş hep sergilemiş, resmi açıklamanın ötesinde büyükelçi geri çekmeleri, diplomatik ilişkileri askıya alınması ve uluslararası mahfillerde bu konuları sürekli gündeme taşımıştır.

Afrika ülkeleri, önemli uluslararası meselelerde siyasi duruşlarını özgünce ifade ettiği bir platform olan Afrika Birliği sayesinde, Venezuela krizinde de yaşanan gelişmeleri kınamış ve Maduro hükümetini tanımaya devam edeceklerini ifade etmişlerdir. Zira Afrika Birliği, Etiyopya’daki Venezuela Büyükelçisi Modesto Ruiz aracılığıyla Maduro Hükümeti ile dayanışma mesajı gönderdi. Nitekim Venezuela Dışişleri Bakanlığı Twitter hesabında da, ‘Afrika Birliği başkan yardımcısı Thomas Kwesi Quartey, Venezuela halkıyla dayanışma mesajı ve anayasa başkanı Nicolás Maduro’ya destek verdi’ beyanatıyla Afrika Birliği’nin desteğini teyit etti.

Ancak Afrika Birliği; 2013 Mısır darbesi, 2016 Türkiye darbe kalkışması ve 2018 Zimbabve siyasi krizlerindeki gibi Venezuela krizinde güçlü bir söylem geliştiremedi. Bu bağlamda 32. Afrika Birliği Şubat-2018 toplantısında Mısır’ın darbeci devlet başkanı Sisi, Afrika Birliği’nin dönem başkanı oldu. Haliyle bir yıl boyunca Afrika Birliği’nin, Venezuela krizinde -mevcut cılız açıklamalar dışında– daha fazla rol oynaması mümkün görünmüyor. Ancak ABD, Venezuela krizinde uluslararası bir meşruiyet aradığı için Afrika ülkelerinin desteğini arayacak. Elbette Afrika ülkelerinin bağımsız refleksleri belirleyici olacaktır.

Güney Afrika’nın Maduro’ya Desteği İdeolojik

Güney Afrika hükümeti, anayasal krizinin ortasındaki Nicolas Maduro’ya ‘güçlü’ destek verdi. Uluslararası ilişkiler bakanı Lindiwe Sisulu, “Güney Afrika’nın konumu, Venezuela’nın usulüne uygun seçilmiş, demokratik olarak seçilen başkanını, istifa ettiği zamana veya bir seçim olduğu zamana kadar tanımaktır” dedi. Lindiwe Sisulu, Güney Afrika’nın ABD’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Venezuelalı muhalefet lideri Juan Guaido’yu cumhurbaşkanı olarak tanıma çabalarını desteklemeyeceğini açıkça belirtti. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne konuşan Büyükelçi Jerry Matjila, Güney Afrika hükümetinin, ABD hükümetinin görevdeki Nicolas Maduro’nun olmasına rağmen Juan Guaido’nun cumhurbaşkanı olarak kabul edilmesinin ardından Venezuela’daki gelişmelerden “derinden endişe duyduğunu” söyledi. Nihayetinde Güney Afrika BMGK’da ABD’nin getirdiği tasarıya karşı çıktı.

Güney Afrika, ABD’li bir muhalefet liderini “geçici başkan” olarak tanıdıkları için ABD’yi kınadı. Güney Afrika Komünist Partisi (SACP), Juan Guaido’yu Venezuela lideri olarak Latin Amerika ülkesinin egemenliğine bir saldırı olarak ‘tanıma hareketini’ tanımladı. Sözcüsü Alex Mashilo, “Güney Afrika Komünist Partisi, Venezuela eyaletindeki emperyal girişimi, özellikle Donald Trump yönetiminin önderliğindeki ABD emperyalist devleti tarafından şiddetle kınadı” dedi. Güney Afrika’nın iktidar koalisyonunun ortağı olan SACP’nin Venezuela’daki rejim değişikliğine yönelik her türlü girişimi şiddetle kınadığı, halkına ve hükümetine “demokratik egemenliğin tanınması gerektiğini” açıkça belirtti. Genç Komünist Birliği (YCL) uluslararası ilişkiler sekreteri Muhammed Desai, “Güney Afrikalılar olarak, Cumhurbaşkanı [Nicolas] Maduro’nun özgür ve adil seçimine yol açan demokratik süreçlerle özdeşledik” dedi. Washington, ABD ve şirketlerinin yalnızca ülkenin petrolünü ve diğer kaynaklarını sömürmekle ilgilendiğini iddia ederek Venezuela halkının iradesine müdahale etmekten kaçınması gerektiğini vurguladı.

Johannesburg merkezli bir Medya İnceleme Ağı, ABD Başkanı Donald Trump’ın Venezuela’daki yıkıcı politikalarını kınadığını söyledi. Grup yöneticisi Iqbal Jassat, “Amerikan destekli darbe, Venezuela’nın egemenliğine bir saldırıdır” diyerek Guaido’nun tanınmasının önemsiz olduğunu ve kınanması gerektiğini ekledi. Nitekim Güney Afrika’nın iktidardaki Afrika Ulusal Kongresi’nin (ANC) daha sonra bir bildiri yayınlaması bekleniyor.

1999’da Chavez, “Boşta kalan büyük mülklerin (latifundios) toplumun çıkarlarına aykırı” olduğunu ilan ederek, anayasada değişiklik yaptı. 2001 yılında, bu tür latifundios’un kamulaştırılmasına izin veren bir ‘Arazi Yasası’ getirmiştir. Bu yasa için belirtilen gerekçe, fakirlerin arazinin sadece % 6’sına sahip olduğu, nüfusun % 5’inin ise % 75’ine sahip olmasıdır. Chavez’e göre, bu istatistikler “Geniş, boş arazi mülklerini bölmek ve köylülerin ekili oldukları toprağın mülkiyetini kazanmalarını sağlamak” için toprak reformu gerekliydi. Bu durum, ANC’nin iddiasını hatırlatıyor; Güney Afrikalıların ırkçı bir tasnife tabi tutularak “siyahların” tasarrufundaki tarım arazilerinin yalnızca % 4’üne sahip olduğu, beyazların ise % 72’sine sahip olduğu ve tüm “verimsiz” arazilerin tazminatsız kamulaştırılması ve daha sonra ‘çalışanlar arasında paylaşılması’ gerektiği fikriydi. Bu durum Güney Afrika sol hükümetlerle Venezuela’daki Chavistaları birbirine yakınlaştırdı. İki ülke arasında yetkililerce ziyaretler yapılarak uygulamalar incelendi. Venezuela’daki kamulaştırmalar toprakla başlayıp, petrol, çimento, altın ve doğalgaz alanlarında devam etti. 2019 yılında da bir İspanyol ilaç şirketi kamulaştırıldı. Güney Afrika için Venezuela ve Zimbabve örnekleri, siyahi hükümetlerin rol modeli oluyordu. Milli kahraman Nelson Mandela’nın 2013’teki ölümünden bu yana, ülkenin yönetimi sola keskin bir dönüş yaptı.  Jacob Zuma’nın yerini alan Ramaphosa Hükümeti, çiftliklerin ve tarım arazilerin geçmiş satışlarını yöneten –“istekli alıcı, istekli satıcı”nın- 25 yıllık Apartheid kuralına son veriyordu. Güney Afrika’nın ekonomisi, Afrika’nın en güçlü ve en sanayileşmiş ülkesi durumunda. Ancak 2017 yılından başlayarak ülke de GSYİH % 2,2 oranında küçüldü, dokuz yılda en keskin düşüşler yaşandı. Başlıca madencilik, imalat ve tarım endüstrilerinin tümü küçüldü. İşsizlik % 25’in üzerinde ve ulusal seçimler önümüzdeki yıl başlıyor. Kaçınılmaz olarak, sosyalist vaatler oy almak için kullanılacak.

Elbette Venezuela krizini sadece ideolojik davranışla açıklayamayız. Güney Afrika’da oturmuş ve ilkesel olarak her koşulda ‘demokratik bir duruşu’ da göz ardı edemeyiz. Güney Afrika hükümetinin Maduro rejimini onaylaması sürpriz değil, önceki davranışlarıyla da uyumlu. Dört örnek vermek gerekirse: 1998’de Güney Afrika, otoriter-komünist Çin Halk Cumhuriyeti’ne (PRC) destek vermek için liberal-demokratik Çin Cumhuriyeti (ROC)’nin tanınmasını geri çekti; Sudan Devletbaşkanı Ömer el-Beşir’e destek vererek, Darfur meselesinde uluslararası bir ceza almasına engel oldu. Zimbabve eski başkanı Grace Mugabe’ye diplomatik dokunulmazlık vererek desteğini yineledi. Bu örneklerin içerisinde NATO’nun Libya müdahalesine karşı duruşunu da ekleyebiliriz. Bunun nedeni olarak sadece anayasaya uygunluk, insan hakları ve adalete saygı konuları yüzünden bir davranış sergilemiyor; aynı zamanda ‘ideolojik kamaracılık’ yaparak anti-emperyal karşı bir duruş gösteriyor. Son olarak Venezuela krizinde de net bir duruş sergileyerek hem ABD’ye karşı duruyor, hem de ilkesel ideolojik tutumundan taviz vermiyor. Güney Afrika uluslararası ilişkilerde kriz zamanlarındaki duruşuyla Afrika’nın lider ülkesi olmayı sürdürüyor.

Fas’ın Guaido’yu Desteğinin Arka Planı

Güney Afrika’nın aksine Fas Krallığı ise Venezuela’nın “geçici başkanı” olduğunu ilan eden Juan Guaido’ya resmi desteğini açıkladı. Böylece Fas, Afrika’nın demokratik olarak seçilen Cumhurbaşkanı Maduro’ya karşı Amerikan destekli darbesine açıktan destek ifade eden Afrika’da ilk ve Ortadoğu’da ise ikinci ülke (İsrail’den sonra) oldu.

ABD ve Fransa ile yakın ilişkisi bulunan Fas, Afrika Birliği ve dolayısıyla Afrika’da “Mutlu Krallık” olarak bilinir. Diğer Afrika ülkelerine kıyasla iç karışıklık ve bölgesel gerilim (Cezayir hariç) nispeten daha azdır. Bu bağlamda stratejik konumu sayesinde ülke ABD, İngiltere ve Fransa’nın ilgisine mazhar olduğu gibi Fas Krallığı da bu ülkelerle uyumlu bir partner olarak çalışmaktadır. Fas Krallığı’nın Venezuela konusunda alelacele bir pozisyon takınmasının kendi içinde bir arka planı var. Fas ve Venezuela arasında ‘Batı Sahra’ konusunda bir itilaf bulunuyor. Venezuela, Batı Sahra konusunda dünyanın çoğu ülkesinin de yaptığı gibi bölgeyi bir çatışma bölgesi olarak görüyor. Bölge ve halkının kaderini belirlemek için referandum yapılması çabalarını destekliyor. Venezuela Batı Sahra konusunu ayrıca BM gibi uluslararası platformlarda da gündeme getirerek Fas Krallığı’nı sıkıştırıyor. İşte bu mesele Fas açısından Maduro ve Chavistalara karşı bir ‘intikam’ hatta Maduro’yu ‘cezalandırma’ amacı taşıyordu.

Fas Kültür ve Haberleşme Bakanlığı, “Geçici Cumhurbaşkanı Guaido liderliğindeki Venezuela hükümetinin, askıya alınan Fas ile diplomatik ilişkileri yeniden kurmak için çalışacağını” bildirdi. Venezuela Ulusal Meclisi’nin Dışişleri Danışmanı Manuel Avendano -muhalefet tarafından kontrol edilen tek organ- “Asıl amacımız Fas’la ilişkileri yeniden kurmak” diyordu. Venezuela, Batı Sahra’yı “işgal altındaki bölge” olarak görüyor. Bu bağlamda Venezuela, Polisario’nun en kuvvetli destekçileri arasında yer almakta ve Batı Sahra anlaşmazlığına uzun süreli ve karşılıklı olarak kabul edilebilir bir siyasi çözüm bulma çağrısında bulunan BM siyasi sürecini destekliyor. Venezuela’nın BM Daimi Temsilcisi, “ülkesinin, [bitmemiş bir kolonizasyon sürecine tabi olan] Sahra Sorunu’nu ele almak için özel önem verdiğini” belirtti.  BM Fas temsilcisi Laâsel ise Güney Amerika ülkesini “rejimini ve bölgeyi tehdit eden uyuşturucu kaçakçıları arasında yakın bir bağlantı olduğunu” söyleyerek sert bir şekilde suçluyordu. Laâsel, “Venezuela oligarşisinin halkını ve muhalefet partilerini bastırdığını” ve Birleşmiş Milletlerin ilkelerine uymadığını da eklemeye devam etti.

Diğer bir mesele ABD yetkililerin, Venezuela krizinin geçekleştirdiği sırada Fas’a bir ziyaret gerçekleştirdikten sonra Fas yetkililerin Gauido’ya destek açıklamasında bulunmasıdır. Dolayısıyla Fas, hem stratejik çıkarları hem de ABD’nin Venezuela’nın izolasyonuna katkı sunmak için Venezuela krizinde Maduro karşıtı bir tutum aldı. Bu arada Latin Amerika ülkelerindeki uyuşturucu kartellerinin, Fas topraklarını bir Narko-Trafik üssü olarak görmesi Fas’ı, Venezuela meselesinde ABD yörüngesinde politika izlemeye mecbur bıraktı. Oysa meşru bir hükümete karşı verilen bu desteğin arkasındaki diğer bir sebep de; ABD seçim kampanyası sırasında Hillary Clinton’a destek veren Fas Krallığı’nın Trump’ın idaresine bir iyilik yapması ve çaresizce çaba göstermesidir. Yani Fas Krallığı’nın Venezuela krizinde aldığı pozisyon, ‘Batı Sahra Meselesi’nden çok daha ötesinde.

Afrika Birliği ve Afrika Ülkelerin Tutumu

Venezuela Dışişleri Bakanlığı, Afrika Birliği’nin ülkedeki artan siyasi krizin ortasında Cumhurbaşkanı Nicolas Maduro’ya desteğini ifade ettiğini söyledi. Bakanlık Twitter’da yaptığı açıklamada, “Afrika Birliği Başkan Yardımcısı Thomas Kwesi Quartey, Venezuela halkıyla dayanışma mesajı ve anayasa başkanı Nicolas Maduro’ya destek mesajı” gönderdiğini belirtti. Ancak 2019 Şubat’ında dönem başkanı seçilen Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin görevi -resmen- devralmadan önce açıklamanın yapılması, Mısır’ın yüksek ihtimalle ABD yörüngesinde bir yönetişim göstereceği olasılığına istinaden, öncesinde gösterilmiş pragmatik bir duruş olarak okunabilir. Geçtiğimiz Pazar günü Güney Afrika Kalkınma Topluluğu (SADC) ülkeleri, Venezuela halkına ve “demokratik olarak seçilmiş” cumhurbaşkanı Nicolás Maduro ile dayanışmalarını dile getirdi ve yabancı liderlerin ülkeye “müdahale etme” girişimlerini kınadı. Kıtanın güneyindeki 16 ülkeyi kapsayan bu örgüt, “diğer ülkelerin liderlerinin Venezuela’nın işlerine ve egemenliğine müdahale etme girişimleri konusundaki endişelerimizi dile getiriyoruz” dedi.

Venezuela’nın BM Güvenlik Konseyi gündemine girip girmediğine dair oylama  9-4 oyla sonuçlandı; Güney Afrika ve Ekvator Ginesi, Rusya ve Çin, ABD tasarısına karşı çıktı. Mevcut konsey koltuğuna sahip üçüncü Afrika ülkesi olan Fildişi Sahilleri, oylamadan kaçınmak için çekimser kalarak Endonezya’ya katıldı.

Ayrıca Mali, Tunus ve Namibya’daki Venezuela hükümetine destek yürüyüşleri yapıldı. Kenya Komünist Partisi (CPK) başkanı Benedict Wachira, ABD’nin Venezuela’ya müdahalesini kınadı ve yanlış bir tutum olarak nitelendirdi. Kenya Komünist Partisi (CPK), ”Donald Trump’ın öncülüğünde Venezuela’ya başkan atamak için başlattığı ABD Hükümeti’nin son dönemdeki teşebbüslerini en güçlü şekilde kınadı” dedi. Bu durumda ABD’nin Venezuela’daki eylemleri Afrika’da barış ve demokrasiye de doğrudan bir tehdit oluşturuyor diyebiliriz. Kenya’daki hareketi kınayan diğer sosyal hareketler arasında Genç Sosyalistler ligi, Vijana Wajiweza ve Haile Selassie Vakfı var. Venezuela’nın OPEC’deki en güçlü Afrika ortak ülkesi olan  Cezayir bile Maduro’ya destek açıklamasının uluslararası kamuoyunda duyulmasından imtina ediyor. Tüm bu baskılara rağmen Enerji Bakanı Mustapha Guitouni, Venezuela’ya yaptığı ziyarette, Cezayir hükümetinin Venezuela hükümetine desteğini ifade etmek ve ikili ilişkileri genişletmeye devam etmek istediğini söyledi. Ancak açıklamalar cılız ve uluslararası kamuoyundan gizlenerek yapılıyor. Venezuela krizi uzadıkça küresel sistem krizine dönüşüyor. Afrika ülkelerinin açıklamaları da şuan için ABD hışmına uğramamak için cılız, ancak kriz uzadıkça daha güçlü açıklamaların yapılması ihtimaller arasında.

SONUÇ

Afrika ülkeleri Venezuela krizinde Çin ve Rusya ile uyumluyken, ABD, İngiltere, Fransa ve Kanada Guaidó’yu destekleyenlerin karşısında sessiz bir tutum sergiliyor. Ancak Afrika ülkelerinin hatta Venezuela’nın stratejik ve ekonomik açıdan iş ortakları olan OPEC Afrika ülkelerinin bile –resmi- söylem veya söylem birliği geliştir(e)mediğini görüyoruz. Bu arada ABD ve Fransa’nın Venezuela’ya karşı aldığı sert pozisyon belirleyeceği olduğu ve Afrika’dan coğrafi olarak uzak bir ülkenin yaşadığı sorunun Afrika ülkelerine getirebileceği ekonomik yıkımın maliyeti ağır olacağından, zaten ağır olan mevcut durumu daha da zorlaştırmamak için Afrika ülkeleri sessiz kalmayı yeğliyor. Böylelikle Afrika ülkeleri yazılı olmayan, sözle söylenen bir tutum geliştirerek kendi içerisinde bir ‘haykırış’, bir ‘sessiz çığlık’ siyaseti izliyor. Afrika Birliği ve Güney Afrika Kalkınma Topluluğu aslında temsilen, Afrika adına aslında bir pozisyon alıyor. Ancak ülkeler tek başına net bağımsız bir pozisyon almaktan özellikle imtina ediyor. Aslında bütün Afrika ülkelerinin sosyal/medya kuruluşunda ‘Venezuela Krizi’ gündemin en üst sırasında yer alırken, resmi açıklamalar ve diplomatik bir tepki verilemiyor. Lakin Venezuela Krizi derinleştikçe çok daha güçlü tepkiler ABD’ye karşı verilebilir.

Venezuela eski Devlet Başkanı Hugo Chavez Afrika kökenli olduğu için Afrika ve Pan-Afrika kökleri nedeniyle aktif bir diplomasi ve dayanışma geliştirmiştir. Venezuela’nın hedefi, Latin Amerika, Karayipler ve Afrika arasında, Batı Atlantik ticaretine ve siyasi hegemonyasına karşı durabilecek ve serbest bir ticaret bölgesine dönüşebilecek bir güç kutupu oluşturmaktır. Venezuela BRICS’i grup olarak destekliyor ve Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika ile yakın müttefik olduğu için sağlam ilişkiler kurmak istiyor. Bu bağlamda 2019 Ocak ayında başlayan ‘Venezuela Krizine’ Rusya, Çin ve Güney Afrika açıktan, Hindistan örtülü olarak Maduro yönetimine destek veriyor. Latin Amerika ülkesi Brezilya ise Maduro karşıtı bir politika izlemeyi halen sürdürüyor.

BM Güvenlik Konseyi üzerindeki önemli konumu göz önüne alındığında, Güney Afrika, Venezuela halkına özgürlük yolunda engeller koymak yerine serbest ve adil seçimlere yönelik bir süreci destekleyerek yapıcı bir rol oynuyor/oynamalıdır. Bir zamanlar kıtanın en zengin ülkelerinden biri olan Venezuela şimdi bölgenin en fakir ülkeleri arasında yer alıyor. Güney Amerika devletindeki insani kriz, toplumun tüm kesimlerini etkiliyor ve şiddetli bir hal alıyor.

Çin Afrika kıtası için büyük bir yatırım kaynağı olmakla birlikte, Latin Amerika hükümetleri için de altyapı ve enerji projelerinden ötürü Çin kredilerine giderek daha fazla bağımlı hale geldi ve şu anda Çin’den finanse edilen büyük kalkınma bankalarından kredi alıyor. Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton göreve başlamadan birkaç ay önce, The Hill’de yaptığı açıklamada Latin Amerika ve Afrika’nın 2018’de “Büyük güçlerin rekabeti ile yüz yüze geleceğini” söyledi. ABD’nin dış politika öncelikleri doğal kaynaklar ve politik etkiler için birlikte olma çağrısı yaptı. ABD Başkanı Donald Trump’ın agresif söylemleri, Venezuela’da demokrasiye dönmek isteyen hiç kimseye yardımcı olmuyor. Aksine, Nicolas Maduro ve taraftarlarını güçlendiriyor. Washington’un askeri müdahalesine yönelik sürekli çağrılar yalnızca uluslararası alanda anlaşılabilir bir kaygı uyandırmakla kalmıyor, aynı zamanda Avrupa Birliği, Afrika, Ortadoğu ve Latin Amerika’yı da açıkça karşı karşıya getirebiliyor. ABD, Afrika kıtasındaki ülkeleri ABD ile Çin arasında seçim yapmaya zorluyor.

KAYNAKÇA

http://mppre.gob.ve/en/2019/02/10/southern-african-development-community-concern-interfere-venezuela/

http://mppre.gob.ve/en/2019/01/09/foreign-minister-arreaza-russia-belarus-algeria/

https://www.ft.com/content/c30a37f8-0602-11e9-9fe8-acdb36967cfc

https://www.voanews.com/a/top-commander-on-russia-in-venezuela-anything-is-possible-/4779976.html

https://www.jeuneafrique.com/730042/politique/venezuela-maroc-algerie-turquie-comment-les-pays-arabo-musulmans-se-positionnent-dans-la-crise/

https://www.aljazeera.com/news/2019/02/african-union-summit-ethiopia-focuses-refugees-190207160537518.html

https://www.francetvinfo.fr/monde/afrique/maroc/le-maroc-soutient-juan-guaido-le-president-autoproclame-au-venezuela_3169497.html

https://www.elnuevoherald.com/noticias/mundo/america-latina/venezuela-es/article226066375.html

Share.

Yazar Hakkında

Hüsamettin Aslan, İstanbul doğumludur. Aslen Malatyalı olup ilk ve orta öğrenimini İstanbul’da tamamladı. Lisans eğitimini Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi-Kamu Yönetimi alanında tamamladı. Yüksek lisans eğitimini İstanbul Ticaret Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim dalında “Brezilya’nın Anatomisi ve Lula da Silva (İşçi Partisi) Hükümeti ile R. Tayyip Erdoğan (AK Parti) Hükümetlerinin Karşılaştırılması” başlığıyla başarıyla sundu. Bu çalışma 2015 yılında 4. Sosyal Bilimler Teşvik Ödülü kapsamında Tez Dalında Bilim Kurulu tarafından birinciliğe layık görüldü. Doktora eğitimini Yıldız Teknik Üniversitesi ve Yakın Doğu Üniversitesi’nde aldığı derslerle sürdürmektedir. Bir süre çeşitli üniversitelerde öğretim görevlisi olarak çalıştı. 2011-2012 yıllarında İstanbul Gelişim Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi’nde Müdür Yardımcısı olarak çalıştı. 2012 yılında Brezilya Sao Paulo Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Misafir Araştırmacı olarak bulundu. 2016-2017 yıllarında Yunus Emre Enstitüsü Brezilya Müdürü olarak Sao Paulo’da çalıştı. TRT TÜRK’te yayınlanan “Batı Trakya Türk Devleti 55 gün” belgeselinin araştırmacısı, Prof. Dr. Haluk Alkan’ın derlediği ve Stratejik Düşünce Enstitüsü’nde (SDE) yayımlanan 'Latin Amerika Siyaseti Anlama Kılavuzu Brezilya, Arjantin, Meksika, Şili’ Kitabının ‘Şili’ bölümü yazarı, son olarak 15 Temmuz Yeniden Diriliş adlı eserin yazarıdır. Halihâzırda akademik çalışmalarının yanında, ulusal-uluslararası gazete, TV ve radyo programlarında Türk Dış Politikası ve Türkiye Siyaseti ile ilgili konularda analizler yapmaktadır. Günlük bir gazete olan Milat Gazetesi’nde köşe yazarlığı, birçok kamu ve özel kurum ve kişiye danışmanlık yapmaktadır. Çalışma alanları Latin Amerika, Ortadoğu ve Balkanlar, özelinde de Brezilya ve Türk Dış Politikası’dır.

Yorum Yap