Yeni Sömürgecilerin Gözdesi: Mozambik

0

Avrupa İstilası Öncesi Afrika Kıtasının Mutlu Bölgesi

Hint Okyanusunun batı sahillerini çevreleyen Doğu Afrika’da Somali’den başlayıp Kenya, Tanzanya ve Mozambik ile devam ederek Ümit Burnu’na kadar uzanan tüm kıyı şeridi sömürgecilik öncesinde asırlarca “Sahiller” anlamında, “sahil” kelimesinin Arapça çoğulu ile, “Sevahil”, yani “kıyılar” isimlendirmesiyle tanındı. Batılılar bu ismi “Swahili” olarak yazmayı tercih ettiler. Bugün tüm Afrika yerel dilleri içinde Bantu ile Arapça’nın ve biraz da Farsçanın karışımından oluşan yöre diline de Sevahili/Swahili denmekte olup kıtada en fazla insan tarafından konuşulmaktadır. Sadece konuşulduğu ülkelere göre lehçeleri değişebilir. İngiliz, Belçikalı, Fransız, Portekiz ve Alman sömürgecileri bu dili tüm farklı yerel etnik unsurlar arasında bir tür ortak anlaşabilme dili yapmak zorunda kalınca kıyı bölgelerden içeri kısımlara doğru da yayılma fırsatı buldu. Kenya, Uganda, Ruanda, Burundi, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin doğusu, Malavi, Tanzanya ve Mozambik’e kadar etkisi görüldü.

Müslüman Arapların İslamiyetin daha ilk birinci yüzyılında tanıdıkları bu kıyılara farklı nedenlerle seferler düzenliyorlardı. Zaman içerisinde çoğu sahillere neredeyse bitişik konumdaki irili ufaklı adaları yurt edindiler, buraları medeniyetin merkezi adacıklara çevirdiler. Her biri adeta bir şehir devleti konumunda 40 yakın yerel idare vardı. İbn Battuta 1330’lu yıllarda bölgeye geldiğinde Mogadişu dahil pek çoğuna uğradı ve buradaki hem yöneticiler, hem de halkın arasına karışıp gezip gördüklerini ayrıntıları ile kaydetti. Dahası ilerleyen asırlarda bu sahil şeridi Araplar dışında İranlıların, Hintlilerin de uğrak yeri oldu. Biladüzzenc veya çoğulu ile Bilâdüzzünûc, yani Zenciler Beldesi idi. Hint Okyanusu üzerindeki adalar ticaretin en fazla odaklandığı yerlerdi. Adeta okyanus üzerinde ticaret ağları kurulmuş ve avuçlarının içi gibi gemilerini koskoca okyanusta yüzdürüyorlardı. Hatta Arap yarımadasında yaşanan çoğu mezhep kökenli gerginlerde güçsüz olanlar da buraları bir sığınak yeri olarak görüp mütemadiyen gelip yerleştiler. 17. yüzyılından sonra ise Uman Sultanlığı Zengibar merkezli kurduğu yeni hanedanlık merkezi ile iki asırlık Portekiz nüfuzunu kırdı ve bölgeyi 19. yüzyılın sonlarına kadar Avrupa sömürgeciliği belasından korudu. Sultan ve çevresi Haricilerin İbaziye kolundan olsalar da buradaki Hanefi, Şafii, hatta Şiilerin mezheplerine müdahale etmediler. Kaldı ki Osmanlı Devletini kendileri için büyük bir müttefik kabul ettiler. Sultan Bergaş İkinci Abdülhamidi le irtibatını devamlı sürdürdü.

Musa’nın Adası İslamiyetin En Güneybatı Coğrafyası

Mozambik, 1500’lerin başına kadar Müslüman Araplar için Mozambik, Angoş ve Sofala adlı üç yerel hanedanın idaresinde bir coğrafya idi. Üç ada ve her birinde birer yerel Müslüman idare vardı. Arap Yarımadası ile sahillerden içerilere doğru kıymetli maden ve dönemin ticari mallarının alım satımı en büyük kaynakları buradaydı. Bugün art ülke konumundaki Zimbabve ve Zambiya’ya kadar irtibatları vardı. Ortadoğu’nun altın ihtiyacının bir kısmı Mısır’dan başlayıp Mali’ye kadar uzanan Kuzey ve Batı Afrika’dan sağlanırken, önemli bir kısmı Doğu Afrika’nın bu en uç noktasından gideriliyordu. Haliyle ilk Müslüman coğrafyacılarından İdrisi, el-Mesûdî, İbn Battuta ve Piri Reis’in eserlerinde az veya çok bilgi bulunmaktadır. Tüm kaynaklar için bu en uç nokta Müslümanlar için Musa’nın ülkesi idi. Piri Reis bile buradan Mûsa b. Bîk adası adıyla bahseder. Ama Portekizlilerin şivesi bunu söyleyemediği için Moçambique, yani Mozambik’e dönüştü, Mûsa adı da ülkeye isim olan kelime gibi kaynayıp gitti.

Portekiz İstilası: Mozambik Kimliğinin İflası

Portekizliler Vasco da Gama’nın donanmasıyla Hindistan’a ulaşabilme amacıyla çıktığı seferi sırasında Ümit Burnu’nu 15. yüzyılın bitmesine ramak kala 1498 yılında aşıp Mozambik kıyılarına gelince ilk defa bu Sevahil dünyasını da kendilerince keşfetmiş oldu. Karşılarına çıkacak her toplumu yok edip yurtlarını ele geçirme konunda Endülüs’teki İspanyollarla Papalığın emrinde yürüttükleri vahşeti bu bölgeye de getirmekte gecikmediler. Dünya tarihinde çok büyük katliamlar yaşandı, bunların bir kısmı aradan asırlar geçmesine rağmen hala hiç hatırlanmaz. Bunlardan birisi İspanya’nın Endülüslü Müslümanlara yatıklarının acısı çıkmadanve de 1500’lü yılların başında tüm Kuzey Afrika’da adeta taş taş üstünde koymadan işlediği katliamlar İslam dünyasında kabus gibi dolanıyordu.1492-1510 arasında tam 18 senede Mağrib de dediğimiz tüm bölgeyi Endülüs’ten beter ettiler. Yüzbinlerce insanı katlettikleri yetmediği gibi sağ ele geçirdiklerini de esir pazarlarında sattılar. Benzeri bir durumu da Portekizliler Batı ve Doğu Afrika sahillerinde yaptılar.

Vasco da Gama bölge hakkında elde ettiği ilk bilgilerden sonra Portekiz’e dönünce yeni bir donanma yüklenen ateşli silahlarla yola çıkarılarak 1505’te Mozambik’e tekrar çabuk ulaştı. 1511’de se AntonioFernandes komutasındaki bu donanma buraya çıkarma yaptığı gibi burası dahil İbn Battuta’nın öve öve bitiremediği Sevahil toplumlarının her bir şehir devletini yok ettiler. Ele geçirdikleri kadar Müslümanı katlettiler. En az yedi asırlık Doğu İslam Medeniyeti Mağrib gibi 10/15 sene de yok oldu. İbn Macid isimli büyük bir deniz alimini esir ederek onun Hint Okyanusu konusunda bilgi ve becerilerini kendilerine rehber edindiler. Hiç tanımadıkları coğrafyayı 10 küsur senede avuçlarının içi gibi öğrendiler. 16. yüzyılın başında yakıp yıktıkları tahrip ettikleri Ortaçağ’ın en güzel ticaret şehirlerinden Tanzanya’daki Kilve Sultanlığının yıkılan saray ve diğer binalarının kalıntıları ancak 2000’li yılların başında gün yüzüne çıkarılmaya başlandı. 1538’de ise kara kısmında da bazı sahil noktalarına yerleştiler. 1836 yılında Mozambik bir sömürge ilan edilip adına da Portekiz Doğu Afrikası dediler.

Doğu Afrika’daki sömürgeleştirdikleri bugünkü Mozambik sahillerini ellerinde tutarak buraya 1869’da Süveyş kanalı açılana kadar Hindistan güzergahındaki en stratejik yerlerden birisi yaptılar. Ancak ülkenin iç bölgelerine nüfuz etmeleri ancak 1885 yılında Berlin Antlaşması ile Afrika’nın Portekiz de dahil yedi Avrupa ülkesinin paylaşılması sürecinde oldu. Tam yüzyıl bugünkü Mozambik topraklarına kan kusturdular. Özellikle de sadece Müslüman ve putperest kavimlerin yaşadığı bölgeyi Hıristiyanlaştırmak suretiyle kendilerine daha fazla yaklaştırıp olabildiği kadar sömürebilme siyasetini çok ağır uyguladılar. Hiç Hıristiyan’ın olmadığı ülke bir asır sonunda nüfusunun yarısına yakını bu dine inananların yaşadığı bir yere dönüştürüldü. Müslümanlar ülkenin asli sahibi iken, değil ikinci sınıf, hiçbir sınıfa dahil edilmeyen konuma getirildiler, adeta yok sayıldılar.

Köle Ticareti/İş Sözleşmesi: Avrupa Kalkınmasının Temeli

Tüm Ortaçağ Avrupa için karanlık çağ iken ve dünyanın büyük bir kesiminin yeniçağa girdiği dönem Mozambik yerlileri için zulüm ve baskının kol gezdiği yer oldu. Kölelik Portekiz’in en önemli ticaret kaynağı oldu. Batı ve Doğu Afrika sahillerinden 400 yıldan fazla eli ayağı sağlam ne kadar genç varsa bunları hayvandan daha aşağı muamele ile Yeni Dünya dediği Amerika’daki sömürgelerine taşıdı. Bugün tüm Latin Amerika ve Karaib adalarındaki Afrika kökenlilerin büyük çoğunluğu bu insanların soyundan gelmektedir. Kıtadan artık köle alacak durum kalmayınca bu ticareti zorunlu olarak yasaklamak zorunda kaldılar. Ama yasağın ilk uygulayıcıları İngiltere, Fransa ve diğer Avrupa ülkeleri olurken Portekiz ise en son bu ticareti terk eden ülke oldu. Ne var ki dünyada elde ettikleri yeni ve eski sömürgelerinde iş gücü ihtiyacı azalmak bir tarafa, daha da arttı. Yasak gereği hürriyetlerine kavuşan Afrika kökenliler hem büyük isyanlar çıkardılar, hem de Avrupalı sömürge idareleri için çalışmamayı reddettiler. Bunun üzerine İngiltere Hindistan’dan, Hollanda ise Endonezya’dan kısa süreli iş sözleşmelerinigenç ve dinamik insanlara zor kullanarak imzalatarak hem Doğu Afrika sahillerine, hem de tüm Karaib adalarına taşıdılar.

19. yüzyılın ortasındaki bu insafsız uygulama da Tüm Hindu ve Müslümanların ızdıraplarına rağmen kendilerince suhulette uygulandı. Milyonlarca Hintli ve kısmen de Endonezyalı genç Hint Okyanusu adalarından Moritus, Reunion, hatta aralarında Mozambik’in de olduğu Kenya, Tanzanya, Uganda gibi ülkelere taşındı. Afrika asıllılar ile bunlar adeta karşı karşıya getirildi. Dahası Portekiz köle ticareti yasağını Mozambik’te devam ettiremeyince, bu defa yerlileri Hintlilere yapılan muamelenin benzeri şekilde Fransızlara satarak ülkenin en değerli kaynağı genç insanlarını yurtlarından uzaklaştırdı. Tüm bunlar Portekiz’in Afrika’da toplam beş sömürgesi arasında en baskın olduğu Mozambik’teki ömrünü uzattı. İştahı bir türlü kesilmemiş ve 1951 yılında artık bağımsızlık süreçleri devreye girince bile Mozambik’i denizaşırı sömürgesi ilan etmekten geri durmadı ve 1970 yılına kadar 200 bin kadar Portekiz köylüsü ile işçiyi buraya getirip yerleştirdi.

Sosyalizmin Sömürge Mirasına Katliam Aşıladığı Ülke

Afrika ülkelerinin birçoğuna 1960 ve takip eden yıllarda bağımsızlık verilirken Mozambik’te de bu uğurda girişimler başladı ve Mozambik Kurtuluş Cephesi (FRELIMO) 1962’de kuruldu. İki yıl sonra da silahlı çatışmaya girdi ve 10 yıl aralıksız devam edince Portekiz bunu bastırmak için gönderdiği 40.000 kişilik ordusuna rağmen gittikçe güç kaybetti. FRELIMO’nun ilk başkanı Dr. EduardoMondlane Portekizlilerce 1969’da öldürüldü. Sömürge idaresi ile 1974 yılı Eylül ayında ateşkes imzaladılar ve 470 yıllık zulüm düzeni nihayete erdi. Diğer sömürgeleri olan Gine Bissau 1974’te bağımsız olurken Angola, Mozambik, Sao Tome ve Prencipe ile Yeşilburun adası 1975’te bu hakka kavuşabildiler. Mozambikliler sömürgeci Portekizlilerden o kadar nefret etmişlerdi ki ülkede yaşayan tüm Avrupalıların yanlarına alacakları sadece bir valiz ile 24 saatte yaşadıkları yerleri terk etmelerini şart koştular. Portekizlilerin %90’ı arkalarında çoğu beceri isteyen tüm meslek kollarını bırakarak Mozambik’ten kaçtılar. İlk devletbaşkanı olan Samora Moises Machel aşırı sosyalist fikirlerle iktidara gelip sağlık ve eğitim konularında belli bir başarı elde etse de giderek merkezi yönetime ağırlık verdi. Yeni bir katliamın temelleri bu defa kendi elleri ile yavaş yavaş atıldı.

Ne var ki Mozambik bir beladan çıkıp başka bir belanın içine öyle bir düştü ki 1977 yılından itibaren 15 yıla yakın iç savaş ülkeyi Afrika’daki benzerlerinde olduğu gibi onlarca yıl aralıksız sürdüğü Çad, Angola, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ne çevirdi. En az gelişen, daha doğrusu gelişemeyen ülkelerin arasına girdi. Sosyalist blok içinde Afrikalıların hiç adını duymadıkları Marksizm-Leninizm’den 1977 yılından itibaren etkilenen yıkıcı ideoloji ülkede taş taş üstüne konulmasına müsaade etmedi. FRELIMO’yakarşı direniş gösteren Mozambik Milli Direniş hareketi RENAMO ile iç savaş İngilizlerin idaresinin devam ettiği şimdiki adıyla Zimbabve isimli devlet ki o zamanki adıyla Rodezya ve Güney Afrika’da ırkçı beyaz idarelerince desteklendi. Sofala, Manica ve Zambezia eyaletlerinde güçlenen RENAMO ülkenin birçok yerinde kamuya ait okul, hastane, demiryolu dışında özel mülklerden işyeri, ev ve dükkanlar dahil epeycesini tahrip etti. Milyonlarca Mozambikli komşu ülkelere sığınırken bir milyon kadarı da iç savaşta öldürüldü.Halen Güney Afrika’da 300 bin Mozambikli yaşamaktadır. Devletbaşkanı 1986 yılında kuşkulu bir uçak kazasında ölürken yerine JoaquimChissano geçti.

15 yıl süren bu iç savaştan sonra barış ümidi belirince bir anda Angola ile beraber tüm gözlerin buraya dönmesine sebep oldu. Çünkü Yeni Sömürgeciler burayı sömürmeye fırsat bulamamışlardı. FRELIMO 1989 yılında Marksist-Leninist eğilimli sosyalist siyasetten vazgeçti, bir yıl sonra da yeni bir anayasa kabul edilerek çok partili siyasi yapı ve serbest pazar ekonomisine geçti. 1992 yılında da RENAMO ile yeni bir barış antlaşması yapıldı ve 1994’’deki seçimlerle birlikte ülkede kalkınma hamlesi başlatıldı ve 2014’e kadar ortalama %7 seviyesinde seyretti.1994 yılında İslam İşbirliği Teşkilatına üye olarak ülkesindeki Müslümanların bu uluslararası kuruluşta temsiline imkân verdi. Ayrıca İngiliz Milletler Topluluğu’na (Commonwhealth) ilk defa geçmişte sömürgesi olmayan bir ülke olarak 1995’yılında 53. sırada üye oldu.

Sovyetler Birliğinin 1990’lu yılların başında çökmesiyle Afrika’da oluşan bu boşluktan her ülke gibi Mozambik’te yararlandı. 2000’li yılların ortasındaki ekonomik krize rağmen ülke tarihinde ilk defa bu kadar büyük kalkınma hamleleri başlattılar. Ülkede özellikle Hint Okyanusu sahilinde dünyanın üçüncü rezervi olarak görülen ve 2011’de bulunan doğalgaz yatakları, iç bölgelerdeki kömür, alüminyum, altın, titan, değerli taşlar tüm çok uluslu şirketleri buraya yöneltti.Ayrıca ziraat, ormancılık, balıkçılık ve turizm de aynı şekilde önemli geçim kaynakları arasında yer almaktadır. Başkent Maputo limanı sadece Mozambik için Güney Afrika, Bostvana, Malavi, Svaziland, Zambiya ve Zimbabve için hayati önem taşımaktadır.

Mozambik’in Kazandırırken Kaybettiren Ortağı: Çin

Çin son yıllarda 1990’ların başında Sovyetler Birliğinden boşalan alana tüm kıta ülkelerinde olduğu gibi adeta abandı. Portekiz’in 470 yıl dünyadan kopardığı Mozambik’in yaralarını sarmak kolay değildi. Ülke Müslümanları her türlü idari ve sosyal haklardan mahrum bırakılmış. Devletin önemli görevlerine gelecek ne milletvekili, ne memur, ne de eğitici yetiştirememişlerdi. Okuyabilenler misyoner okullarına sadece Hıristiyan olmak ön şartıyla devam edebilen çocuklardı. Ülke nüfusunun %30’dan fazlası Müslüman olduğu halde devlet içindeki ağırlıkları %5 bile değildi. Ki bunlarda Mozambik’in yerli toplumu olan Müslümanlardan ziyade İngilizlerin gölgeye getirdiği Hint kökenlilerdi. Ama bir gerçek var ki Portekiz gibi İslam’ı yok etme konusunda her şeyi göze alan bir devlet Mozambik’te Müslümanların varlığını beş asırda bitiremedi. Bugün ülkenin bilhassa Tanzanya sınırına yakın bölgelerinde yoğun bir şekilde Müslüman kitleler yaşamaktadır.

Mozambik İstanbul’a Nasıl Ulaştı 

Osmanlı Devleti’nin Hicaz demiryolu inşası haberi Mozambik’e ulaştığında o zaman Lourenço Marques olarak bilinen başşehrinde yaşayan sınırlı sayıdaki Müslüman bu yardıma iştirak etti. Gönderdikleri yardım İstanbul’a gelince kendilerine yaptıkları bu iyilikten dolayı devlet tarafından nişan tevdi edildi. Türkiye Cumhuriyeti 2008 yılına kadar Afrika’nın dörtte üçünde bir türlü kuramadığı irtibatı başlatmak amacıyla Mozambik’i de hedef ülke olarak belirledi. Burada 25 Mart 2011 tarihinde açılan büyükelçiliğimiz iki ülke arasındaki ilişkilerde üçüncü ülkelerin aracılığına son verdi.

Demokrasi Mozambik İçin Henüz Uzak Hedef

15 Ekim 2014 günü yapılan devletbaşkanlığı seçimini FilipeNyusi%57 oyla kazanırken %36 oy alan RENAMO ile bundan ayrılan MDM de %7 aldı. Milletvekili seçimlerinde ise FRELIMO 250 milletvekilliğinin 144’ünü, RENAMO ise 89’unu aldıysa sonuca itiraz ederek ülkenin orta ve kuzey bölgelerini tek başına yönetmeye karar verdi. Gerginlik 2015 yazından bu tarafa devam etmekte olup barış çalışmaları henüz netice vermedi.

Başkent ve çevresinde kalkınma bütün iç karışıklıklara rağmen tüm hızıyla devam ediyor. Hükümette az da olsa bir kaç Müslümana bakanlık verilmesi az da olsa bu toplumu teskin ediyor.Ülkede dış yatırımcılar arasında özellikle Brezilya, Çin, Japonya ve bazı Avrupa ülkeleri büyük yatırımlar gerçekleştirerek giderek güçleniyorlar. 2010’lu yılların başındaki ekonomik kriz ve dış borçların yeniden düzenlenmesiyle birlikte yeni atılım hamleleri hızlandı.

Mozambik’te herhangi bir etnik unsur diğerinden çok kalabalık değilse de içlerinde tamamına yakını Bantu dili konuşanların yaklaşık 1000 yıl önce bölgeye gelenlerin soyunda Makuana % 15.3, Makua % 14.5, Tsonga %8,6, Şvabo % 8,6, Sena % 8, Lomve % 7.1, Tswa % 5.7 gibi toplumlardan oluşurken neredeyse üçte birisi ise bunların dışında çok farklı etnik kökenlerden gelir. Nüfusunun %55 kadarı Hıristiyan, %30’u Hıristiyan geriye kalanı da diğer inanç mensuplarıdır.Türkiye ile hemen hemen aynı yüzölçüme sahip (801.590 km2) 30 milyona yakın nüfusuyla dünyanın en kalabalık 46. ülkesidir.

Mozambik’in Stratejik Önemi

Hint Okyanusu boyunca uzanan 1900 km’lik sahiliyle bile Mozambik sadece turizm adına bulunmaz imkanlara sahip ülkelerden birisidir. Ayrıca ülke içinden gelip sahilde okyanusla buluşan 25 kadar ırmağı ayrı bir zenginlik kaynağıdır. İçlerinde 850 km.lik uzunluğunun yarısı taşımacılığa da elverişli Zambez Nehri ülkeye ayrı bir değer katmaktadır. Geniş ovaları, 2.700 metre yüksekliğindeki Namuli Dağı ve diğer yükseltileri özellikle Malavi Gölüne sınır bölgelerine farklı bir güzellik vermektedir. Afrika’nın vazgeçilmez şeker kamışı, kenevir, pamuk, pirinç, kahve, portakal, limon ve hindistan cevizi gibi nice zirai ürünü Mozambik’te bol miktarda yetiştirilmektedir.

Ülkenin resmi dili Portekizce olup bugün Portekiz’de 10 milyon insan yaşarken sadece Afrika’da konuşsun konumasın resmi dilleri eski sömürgeci düzenin dayatmasıyla 60 milyon civarında Afrikalının lüzofon, yani Portekizce bildiği ya da konuştuğu kabul ediliyor.

* AFAM Kurucu Başkanı, E. Büyükelçi Prof. Dr. Ahmet Kavas tarafından kaleme alınan bu yazı, “Yeni-sömürgecilerin gözdesi: Mozambik” başlığıyla 06.06.2017 tarihinde AA Analiz Haber’de yayınlanmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. http://aa.com.tr/tr/analiz-haber/yeni-somurgecilerin-gozdesi-mozambik/835595

Share.

Yazar Hakkında

Prof. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi. 1964 yılında Vezirköprü’de doğdu. Merzifon İmam-Hatip Lisesi (1982) ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde (1987) eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye Diyanet Vakfı bursuyla yüksek lisansını (1991) ve doktorasını (1996) Paris’te tamamladı, aynı yıl Üsküdar’da İslam Araştırmaları Merkezi’nde (İSAM) araştırmacı olarak çalışmaya başladı. 2002’de doçentlik unvanı aldı. 2006 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü öğretim üyesi ve bölüm başkanı oldu. 2008-2011 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık’ta Afrika ile ilgili konularda müşavir olarak görev yaptı. 2009 yılında profesörlük unvanı aldı. 2011 yılı Eylül ayında görev değişikliği yaparak İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Siyasi Tarih Anabilim dalına geçiş yaptı. 2013 yılı Mart ayında Afrika ülkelerinden Çad Cumhuriyeti’nin başkenti Encemine’de Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk büyükelçisi olarak göreve başladı ve iki buçuk yıl bu görevini sürdürdükten sonra 2015 yılı Ağustos ayında İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanı olarak tayin edildi. Batı Afrika Ülkelerinden Mali Cumhuriyeti’ndeki ilk ve öğretim seviyesindeki özel eğitim kurumları medreseler üzerine hazırladığı doktora çalışması IRCICA tarafından L’enseignement islamique en Afrique francophone: Les médersas de la République du Mali adıyla Fransızca olarak 2003’de İstanbul’da basıldı. Geçmişten Günümüze Afrika (Kitabevi, İstanbul 2005); Osmanlı-Afrika İlişkileri (Kitabevi, İstanbul 2011/1. baskı, 2013/2. baskı, 2015/3. baskı); Les relations turco-tchadiennes: La politique ottomane en Afrique centrale (TİKA, İstanbul 2014) adlı kitaplarının yanı sıra Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi-İSAM tarafından yayımı tamamlanan İslam Ansiklopedisi için önemli kısmı Afrika hakkında 95 madde yazdı. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde “Afrika”, “Osmanlı Afrikası”, “Osmanlı-Fransa Münasebetleri” ve “Osmanlı’da Dini Hayat” üzerine araştırmalar yapmakta olup bu konularla ilgili basılmış kitapları, farklı dergilerde bu konular hakkında çok sayıda makalesi, yurt içi ve yurt dışında düzenlenen ilmi toplantılarda takdim ettiği tebliğleri yayımlanmış bulunmaktadır. Evli ve üç çocuk babası olup Arapça, Fransızca ve İngilizce yanında Paris Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Milli Enstitüsü’nde (INALCO/Institut National des Langues et Civilisations Orientales) eğitimini aldığı Bambara ve Volof Afrika yerel dilleri ile ilgili dersleri takip etmiştir. Prof. Dr. Ahmet Kavas, hâlihazırda Afrika Araştırmacıları Derneği’nin (AFAM) kurucu başkanlığı görevini yürütmektedir.

Yorum Yap