Afrika Sağlık Sektörü Pazarı ve Sağlık Turizmi

0

İnsanların bulundukları ülkeden başka bir ülkeye tedavi olmak amacıyla gitmesi sağlık turizmi olarak tanımlanmaktadır. Bu sektörün 2019 yılında 32.5 milyar dolarlık pazar hacmine ulaşacağı tahmin edilmektedir. Afrika, birkaç nedenden ötürü, tıbbi yardım için kıta dışına seyahat eden medikal turistlerin en büyük kaynaklarından biri haline gelmiştir. 2015 yılında sadece Nijerya’dan 40 bin kişi sağlık hizmetleri için Hindistan’a seyahat etmiştir ve her sene Nijerya’nın sadece Hindistan’a sağlık hizmetleri için çıkarttığı para 200 milyon dolar civarındadır. Nijerya’nın yanı sıra Tanzanya, Sudan, Mısır, Cezayir ve Güney Afrika da sağlık turizmi için ciddi para harcayan ülkelerden bazılarıdır.

Dünya Bankası’nın 2015 istatistiklerine göre Afrika her yıl kıta dışına yapılan sağlık turizminden dolayı 1 milyar doların üstünde para kaybetmektedir. Bu durumun temel sebebi kıta içi sağlık hizmetlerine güven duyma zafiyetidir. Güvensizliğin arkasında 3 temel faktör olduğunu söyleyebiliriz: zayıf finansman, altyapı eksikliği ile mevzuat ve standartlardaki eksiklikler. Örneğin PwC’nin (Price Waterhouse Coopers) 2016 yılındaki raporuna göre Nijeryalılar sağlık turizmi için senelik 1 milyar dolar harcama yapmışlar. Bu harcamaların % 60’ını onkoloji, ortopedi, nefroloji ve kardiyoloji birimleri oluşturmaktadır. Bu miktar Nijerya’nın 2015 yılındaki kamu sektöründeki doktorların, hemşerilerin, diğer sağlık çalışanlarının ve tüberküloz, HIV/AIDS, çocuk felci, sıtma gibi hastalıkları iyileştirmeye yönelik devlet sağlık programlarını kapsayan 5.85 milyar dolarlık kamu sağlık sektörü harcamalarının yaklaşık % 20’sine yakın bir rakama tekabül etmektedir. Bu rakam Nijerya ulusal bütçesinin % 6’ını oluşturmaktadır. Sağlık hizmetleri kamu harcamaları için uluslararası ölçüt ise % 15 olarak değerlendirilmektedir. Bu durum Nijerya örneğinde Afrika ülkelerinin sağlık sektöründeki harcamalarında altyapı eksikliği ve finansman zayıflığını göstermektedir.

Afrika insanının kendi ülkelerindeki sağlık sektörlerine güven duymamalarının bir diğer sebebi ise mevzuat ve standartlardaki eksikliklerdir. Bu durum devletin sağlık sektöründe özellikle kendi hastane ve kliniklerinde düşük hizmet kalitesine sebep olmaktadır. Birçok Afrika ülkesinde sağlık uzmanları yeteri kadar eğitilmemiş ve yeterince denetlenmemektedir. Tıbbi ekipman ve altyapı eksikliği mevcuttur ve yanlış tedaviye yönelik yasal çerçeve bulunmamaktadır veya yetersiz bir şekilde uygulanmaktadır.

Üçünü faktör ise kıtadaki sağlık endüstrisinin yetersiz olduğu algısıdır. Her ne kadar gelişmiş tıbbi prosedürleri sağlayabilecek uygun teçhizatlı ve yüksek vasıflı uzmanların olduğu birkaç özel hastane olsa da,  hizmetlerinin uluslararası standartların altında kalacağı ve müşterilerin özellikle karmaşık ve hassas tıbbi süreçler için ödedikleri paraya değmeyeceği yönünde yaygın bir algı vardır. Dolayısıyla hayatları ve sağlıklarıyla ilgili riski göze alamadıklarından dolayı birçok Afrikalı, tıbbi bakım için kıtanın dışına gitmeyi tercih ediyor. Sağlık turizmi için kıta dışına çıkan insanların yaklaşık yarısı Hindistan’ı tercih etmektedir. Gelir düzeyi daha yüksek olanlar ise Ortadoğu, Avrupa ve ABD’yi tercih ediyorlar. Afrika’da, Hindistan’a talebin bu kadar yoğun olmasının sebebi sağlık altyapısının kaliteli olması, vize probleminin olmaması ve Batı ülkelerine nazaran daha ucuz olmasından kaynaklanmaktadır.

Hindistan 1990’dan beridir sağlık turizminde küresel lider olarak kendini göstermektedir. Hindistan’da sağlık sektöründe güçlü olan hastane işletmeleri, Uluslararası Sağlık Örgütü’nün uzman gelişmiş ekipmanlar ve tedavi yönünden onayını aldığı için güven vermektedir. Hastaneleri ve doktorlarıyla kaliteli sağlık hizmetlerinin yanı sıra dışarıdaki hastaların Hindistan’ı tercih etmesinin sebebi bahsettiğimiz gibi ABD ve İngiltere gibi ülkelere kıyasla çok daha ucuz olmasından kaynaklanmaktadır. 2002 yılında kurulan Focus Africa Programı vasıtasıyla Hindistan;  Mısır, Nijerya, Kenya ve Güney Afrika’yı kapsayan birçok Afrika ülkesi ile ticaretini kolaylaştırmış ve kıta genelinde özellikle sağlık sektöründe domine edici bir güce kavuşmuştur.

2017 yılında birçok Uluslararası STK’nın ortak yayınladığı Honest Account 2017 adlı bir raporda 5 Afrika ülkesinin sağlık çalışanlarının yarısından fazlasının OECD ülkelerine göç ettiği belirtiliyor. Sağlık çalışanlarının kıtadan göçünün Afrika’ya maliyetinin ise yıllık en az 2 milyar dolar olduğu ifade ediliyor.  Diğer yandan Afrikalı devletler bu boşluğu doldurmak için özellikle Avrupa ülkelerinden uzmanları istihdam ederek senelik 4 milyar dolarlık bir maliyetin altına girmektedir. Büyük bir bölümü sağlık alanında yaşanan bu beyin göçlerinin Afrika’ya yıllık maliyeti ise toplam 6 milyar dolardır. Afrika için önemli olan sağlık uzmanlarının göçlerini azaltacak, kendi yerel bünyesinde onları istihdam edebilecek fırsatlar yaratmasıdır. Fakat kıta ülkelerinin birçoğunun kendi iç koordinasyon problemi ve yetersiz sağlık bütçeleri, Afrika’da sağlık sektöründe ciddi bir boşluk yaratmıştır ve aslında boşluk dediğimiz bu alan Afrika için ciddi kâr potansiyeli olan bir pazar oluşturmuştur. KPMG’nin araştırmasına göre Afrika’daki sağlık hizmetinin pazar değeri, 35 milyar doların üstündedir.  Kıtanın sağlık piyasası görmezlikten gelinemeyecek kadar önemlidir.

Şu an Afrika’da hâlihazırda sağlık sektöründe işleyen iki model bulunmaktadır. Birincisi Hindistan’ın hastane zincirlerinin Afrika içlerine doğru genişleme modelidir. Örneğin Hindistan’ın en büyük hastane zincirlerinden biri olan Apollo Hastanesi Tanzanya’nın başkenti Darüsselam’da bulunan 500 yataklı bir hastane için 70 milyon dolarlık bir yatırım yapıyor. Bu çok uzmanlı tesis, Doğu Afrika bölgesinde hastalara ve sağlık turizmi yapanlara hizmet etmeyi amaçlamaktadır. Apollo Hastane İşletmeleri Tanzanya’daki hastanenin yanı sıra Nijerya ve Botsvana’da hastane kurmayı planlamaktadır. Ayrıca Apollo Hastaneleri İşletmesi, Etiyopya, Gana, Zambiya ve Nijerya’da klinik açmayı plan dahilinde değerlendirmektedir.

Şu an kıtanın sağlık sektöründe işleyen diğer iş modeli ise teknik ortaklıklar ve iş birliğidir. Özel girişimcilerin ve yatırımcıların veya Afrika hükümetlerinin sermaye sağlama veya hastane altyapısını inşa etme, ardından uzmanlık sağlamak ve hastaneyi yönetmek için Hindistan, Avrupa ve Kuzey Amerika’dan deneyimli sağlık uzmanlarıyla iş birliği ve ortaklık düzenlemesidir.

Türkiye’nin Afrika’daki sağlık sektöründeki bu boşluğu ve imkânı “kazandır-kazan” temel stratejisi çerçevesinde yeni bir iş modeliyle değerlendirmesi ciddi önem taşımaktadır. Hâlihazırda Türk Devleti’nin Libya, Somali ve Sudan’da inşa ettiği hastaneler bölge halkının temel sağlık ihtiyaçlarını belli ölçüde karşılasa bile bölgenin genel sağlık hizmeti taleplerini karşılayacak güçte değildir. Her alanda büyük fırsatların ve imkânların olduğu Afrika’nın sağlık meselesini “ne koparırsam kardır” mantığıyla değil de kendi öz imkânlarını kullanabilecek ve dışarı çıkartılan parayı en aza indirebilecek şekilde bölge halkının ve devletlerinin kalkınmasını hızlandıracak ortaklık modelleriyle Türkiye bölgenin sağlık sektöründe kendini gösterebilir. Afrika kazanırsa Türkiye kazanır, önemli olan Afrika’nın kendi var olan sağlık personel iş gücü ve yerel imkanlarının, Türk sağlık sektöründeki vizyon sahibi işletmelerin tecrübesi ve koordinasyon yeteneğiyle desteklenmesidir.

Afrika’ya yapılan sağlık yardımları çok önemlidir fakat Türkiye eğer erken davranıp Afrika’daki sağlık hizmeti sektörüne profesyonel bir şekilde girmezse büyük imkânları kaçırabilir. Burada asıl önemli olan Afrika’nın sağlık hizmetinin pazar değeri değil, birçok alanda olduğu gibi Afrika’nın kendi kaynaklarını koruyabilmesi ve öz kaynaklarının gücüyle kendini ihya etmesidir. Bu minvalde Türkiye’nin Afrika’nın sağlık sektöründe “kazandır-kazan” çerçevesinde geliştirebileceği bir sağlık stratejisi hem Afrika’ya kazandıracak, hem de Türkiye’ye kazandıracaktır.

Share.

Yazar Hakkında

Muhammed Salih Demirtaş, 1993 yılında Kocaeli/İzmit'te doğdu. Kocaeli’nde geçen ilköğretim ve lise eğitiminin ardından, 2017 yılında Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (İngilizce) Bölümünden mezun oldu. 2018 yılında İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim dalında başladığı yüksek lisans eğitimine devam etmektedir. İlgi alanları; post-kolonyalizm, Afrika’da barış ve çatışma çözümlemeleridir.

Yorum Yap