Afrika’yı Yeniden Düşünmek: Beyin Fırtınası Notları

0

Makaleme başlamadan önce bahsedeceğim konunun daha iyi anlaşılabilmesi için birazdan belirteceğim soruyu sormanın faydalı olacağını düşünüyorum. Genel olarak Türkiye’de Afrika ne olarak biliniyor, anlatılıyor ve tartışılıyor? Aslında bu soruyu diğer ülkeler için de sormak gerekiyor: Dünya Afrika’yı nasıl görüyor? Bu sorular ışığında hazırlanan bu makalede iki temel konu üzerinde duracağım. Öncelikle, dünyanın Afrika’ya dair meseleleri nasıl ele aldığı ve değerlendirdiği sorularını cevaplamaya çalışacağım. Bu bağlamda Afrika’nın “karanlık/kara kıta” olarak adlandırılmasının sebebinin Batı medeniyetinin sosyal bilimler anlayışının bir ürünü olduğu ve yine Batılılar tarafından yaygın bir şekilde desteklendiği konularına değineceğim. İkinci olarak ise, Afrika’yı “karanlık/kara kıta” olarak dünyaya tanıtan sosyal bilimcilerin,   gazetecilerin, misyonerlerin, muvazzaf misyon subaylarının, çeşitli STK’ların ve Afrika ülkelerindeki iç karışıklığın bu alanda oynadıkları rolü ve etkilerini  ele alacağım. Son olarak da bazı Afrikalı düşünürlerin bu konuyla ilgili bazı değerlendirmelerinden bahsedeceğim.

Karanlık Kıta: Düşünce Yapısı

Afrika kıtası 15. yüzyıldan itibaren yeni ve tehlikeli bir döneme girmiştir. Kıtanın yaklaşık son altı yüzyılını uluslararası köle ticareti başta olmak üzere sömürgecilik, iç karışıklıklar, iç savaşlar, etnik ayrılıklar, azgelişmişlik, kuraklık ve açlık, yoksulluk, diktatörlük, terörizm, rüşvetlik, din ve klan temelli ayrımcılık ve benzeri olumsuzluklar belirlemiştir. Afrika kıtasının neden böyle olduğunu açıklayan çeşitli teoriler ortadadır. Genel olarak bunları iki bölüme ayırarak yakından analiz edebiliriz. İlk olarak, insanların dışarıdan bu kıtaya nasıl baktıkları ve gördükleri, nasıl değerlendirdikleri üzerinde durmak gerekmektedir. Özellikle Batılı düşünürler, kâşif seyyahlar, filozoflar, tarihçiler, antropologlar başta olmak üzere sosyal bilimcilerin Afrika’yı dünyaya nasıl tanıttıkları değerlendirilmelidir Diğer bir ifadeyle “yabancılar/hâriçten gelenler”, Afrika’nın karanlık/kara kıta söylemiyle vasıflandırılmasına sebep olarak hangi faktörleri öne sürmekte ve savunmaktadır? Değerlendirilmesi gereken ikinci nokta ise, Afrikalıların bu “karanlık/kara kıta” tartışmalarını nasıl analiz ettikleridir.

Öncelikle, ilginçtir ki birçoğu Batılı düşünür, Afrika ve Afrikalıların geri kalmasına, kolonize edilmesine, uluslararası köle ticareti yoluyla satılmasına ve bu şekilde büyük bir karanlığın içine sürüklenmesine sebep olarak bu kıtada yaşayanların az gelişmiş ve evrim teorisi çerçevesinde gelişimini tam olarak tamamlamamış varlıklar oldukları iddiasını fütursuzca öne sürmektedir.[1] Bu düşünce yapısı, aygın bir şekilde 15. yüzyıldan itibaren başlayıp 20. yüzyılın sonuna kadar devam etmiştir.[2] Belirgin örneklerinden antropolojinin kurucusu olarak kabul edilen Edward Burnett Taylor’un (1832-1932) tüm eserlerinde bu tür aşağılayıcı ve ötekileştirici açıklamalara rastlamak mümkündür. Taylor’un eserlerinde Afrikalılar, “medeniyetten yoksun”, “barbar” ve “vahşi” olarak tanımlanırken; Avrupalılar, dünyanın en medeni toplumları olarak nitelendirilmektedir.[3] Aynı bakış açısını kabul ederek literatürdeki yerini alan başka antropologlar da mevcuttur. Örnek olarak James Frazer’ın (1854-1941) meşhur olarak addedilen eserini The Golden Bough (Altın Dal) yakından incelemek yeterli olacaktır. Esasında antropolojinin bir sosyal bilim dalı olarak başlangıç noktasının sömürgecilik olduğunu ve hatta onun ayrılmaz bir parçası olarak kabul edildiğini görüyoruz.[4] Aynı zamanda sosyolojinin babası olarak tanımlanan Fransız düşünür Auguste Comte medeniyetlerin sınıflandırmasında Afrika, Asya ve Güney Amerika’yı insanlığın en alt seviyesi olarak tanıtırken, Avrupa’yı uygarlığı en mükemmel modeli olarak tasvir etmektedir.[5] Bunun nedenini açıklarken ise Avrupa’nın rasyonalizm ve bilimsel anlayış açısından farklı ve üst düzey bir seviyeye sahip olduğu iddiasını öne sürmektedir.

Sahasının duayeni olarak betimlenen sosyologlara ve antropologlara ek olarak, birçok ünlü filozof da Afrika’yı ve Afrikalıları aşağılayıcı bir bakış açısıyla küçümseyerek değerlendirmişlerdir.[6] Misâlen en meşhur filozoflardan John Locke’u (1632-1704) ve Immanuel Kant’ı  (1724-1804) ele alabiliriz. Locke, Batı felsefesinin öncülerinden biri olmakla beraber hayatı boyunca kölelikten faydalanan ve köleliğin devam etmesi için fikri alt yapıyı oluşturan kişiydi.[7] Örneğin Locke, İngiliz köle ticareti noktasında Royal African Company[8] şirketinin çok önemli yatırımcılarından biriydi.[9] Locke gibi Immanuel Kant da aynı Avrupa zihniyeti çerçevesinde meseleyi ele almıştır ki “Afrika zencileri, doğadan nasibi olmamış, zekası kıt gerizekalılardır” diyerek aşağılık bir söylemin sahibi olmuştur.[10] Zira ona göre; “en mükemmel  ırk, beyaz ırk olmakla beraber  Afrikalılar ve Hindular ahlaki olgunluktan yoksun değersiz ırklar olarak görülmektedir.[11]” Aynı şekilde aşağılayıcı bakış açısına sahip bir diğer ünlü filozof İskoçyalı David Hume’dur. Hume’a göre, tüm siyahiler yaratılış itibariyle beyazlardan daha aşağıda ve medeniyetsizlerdir.[12] Bahsi geçen örneklerden de görüldüğü üzere Afrikalılara karşı aşağılayıcı bir düşünce yapısına sahip sosyal bilimcilerin  sayısı oldukça fazladır ve savundukları  düşünceler ve düşünce ontolojileri halen birçok kişi tarafından devam ettirilmektedir.

Bununla alakalı, birkaç ay önce İngiltere’deki SOAS’ta (Oryantal ve Afrika Çalışmaları Okulu’nda) okuyan öğrencilerin yaptığı protesto gösterileri dikkat çekicidir ve Avrupa zihniyetine önemli mesajlar vermektedir. Bahsi geçen bu protesto, SOAS öğrenci kulübü tarafından bizzat organize edilmiştir.[13] Öğrencilerin şikâyetlerine göre, derslerde okutulan düşünürlerin birçoğu beyaz ırktan filozof olmakla beraber ırkçı bakış açılarına sahiptirler.[14] Öğrencilerin bu eylemi öğretim üyeleri kanadından farklı tepkilerin gelmesine yol açmıştır. Bazı “beyaz” öğretim üyeleri, tuhaf bir şekilde bu tarz bir eylemi gereksiz ve anlamsız olarak nitelendirmiştir. “Renkli” (Afrikalı, Asyalı ve Güney Amerikalı) öğretim görevlileri tarafından ise bu protesto eylemi, güçlü bir şekilde desteklenmiştir.[15] Kısacası uzun vadede sayıları gittikçe artan Batılı düşünürler sergiledikleri bu tavırla Afrika’yı ve Afrikalıları karanlıklaştırmaya zemin hazırlamışlardır. Tabii ki bu durum, bir yandan köle ticaretine, sömürgeciliğe ve çeşitli menfi istismarlara yol açmakla birlikte, Afrika’nın ve Afrikalıların olumsuz bir bakış açısıyla değerlendirilmesine sebep olmaktadır. Demek ki, “medeniliğin beşiği (!!)” olan Batı medeniyetinin zihin dünyası halen ilkelliğini muhafaza etmektedir. Halbuki neo-emperyalizm çarkının önü kesilirse “mimsiz medeniyet (دنية) Batı” acaba ne hale bürünür, merak konusudur.

Afrika’yı ve Afrikalıları olumsuz bir şekilde kavramsallaştırdıktan sonra dünyaya tanıtılmalarına neden olanların en başta Batılı gazeteciler, misyonlar, turistler, kâşif seyyahlar, çeşitli STK’lar ve Afrika ülkelerindeki iç karışıklıklar olduğunu görüyoruz. Bunlardan özellikle gazetecilerin, misyonerlerin ve uluslararası STK’ların etkisinin çok büyük olduğunu görüyoruz. Bahsi geçen bu gruplar, örneğin Afrika’nın herhangi bir ülkesinde çıkan savaş, baş gösteren kuraklık veya hastalık salgını (Ebola gibi) olayını sanki tüm Afrika ülkelerinde gerçekleşmiş gibi kamuoyuna sunmaktadırlar. Bu durumdan gazetecileri, misyonları ve cok amaçlı STK’ları sorumlu tutmamız gerekiyor. Yani Somali’nin veya Etiyopya’nın bir bölgesindeki iç savaş veya açlığın/kıtlığın bütün Afrika ülkelerini kapsıyormuş gibi gösterilmesi, tüm Afrikalıları ve yaşadıkları ülkelerin imajını olumsuz yönde etkilemektedir ki bu Afrika imajına çekilen bir operasyondur. Örneğin günümüzdeki televizyonların, dergilerin ve gazetelerin alışa geldiğimiz haber başlıklarına baktığımız zaman “Afrika’da Kuraklık”, “Afrika’da Yoksulluk/Sefalet”, “Afrika’da Açlık”, “Afrika’da İç Savaş”, “Afrikalılar” ve benzeri ifadelerle karşılaşmak doğal bir hale bürünmüştür. Şunu da belirtelim ki Afrika’nın olumsuz bir şekilde tanıtılmasının yanı sıra insanların birçoğu Afrika’yı tek bir ülke, toplum, din, dil, kültür, ırk ve devletten ibaret sanmaktadırlar. Bunda da pek çok yabancı STK’ların yardım toplamak için kullandıkları imgelerinin ve bu bağlamda Afrika’nın karanlıklaştırılmasının büyük bir rolü vardır.[16] Bu STK’ların kullandıkları Afrika’ya dair tüm ifadeler, resimler ve videolar hep kıtanın açlığı, iç savaşları, şiddet, tecavüz, cinayet ve benzer konular üzerine inşa edilmiştir. Unutulmaması gereken diğer bir nokta da birçok STK’nın Hıristiyan misyonerler tarafından Afrika’da Hıristiyanlığın yayılması için bir araç olarak kullanılmasıdır. Ayrıca bu Hıristiyan misyonerlerin Afrika’nın sömürgeleştirilmesinde de büyük bir rol oynadığını belirtmek gerekiyor.[17]

Görüldüğü üzere, kıtanın karanlıklaştırılmasına neden olarak birçok kişi ve grup tarafından Afrikalılar sorumlu tutulurken başta Afrika kökenliler olmak üzere kimi düşünürler de bu karanlığın başlangıç noktası olarak Batı’yı işaret etmektedir. Ganalı Geogre Ayittey’nin meşhur kitabında Afrika’ya ihanet edenlerin Batılılar ve onlara hizmet eden bazı Afrikalılar olduğu belirtilmektedir. Bu ihanet ona göre, uluslararası köle ticareti başta olmak üzere sömürgecilik, iç karışıklıklar, iç savaşlar, etnik ayrımcılıklar, azgelişmişlik, kuraklık ve açlık, yoksulluk, azınlık diktatörlüğü, terörizm ve rüşvet/yolsuzluk gibi birçok olumsuzluğu içinde barındırmaktadır.[18] Öte yandan bazı Batılı sosyal bilimciler de haklarını teslim etmek gerekirse, Afrika’nın fakirleşmesinden Batı’yı sorumlu tutmaktadırlar. Bunlardan birisi Alman kökenli Amerikalı sosyal bilimci Andre Gunder Frank’tır.[19] Yine onun en meşhur eserinde “Batı’nın gelişmesi diğerlerinin azgelişmişliğinden geçer” (“the Development of the West is the underdevelopment of the Rest”) ifadesi koyu puntolarla vurgulanmaktadır. Ayittey ve Frank gibi “bağımlılık teorisinin” bir üyesi olarak bilinen Afrika kökenli Guyanalı Walter Rodney de Afrika kıtasının az gelişmişliğinden Avrupa’yı sorumlu tutmaktadır. Bu teoriyi doğrudan inceleyen kitabında Rodney detaylı bilgiler vererek Avrupa ülkelerinin Afrika’yı nasıl fakirleştirdiğini anlatmıştır.[20]

Kısacası, Afrika’nın karanlık/kara kıta olarak adlandırılmasının tarihsel, siyasi, kültürel, iktisadi, ve insani boyutları vardır. 15. yüzyıldan önceki Afrika açlık, kuraklık, ve iç savaş bilmiyordu. Bunun aksine, Afrika kıtası dünyanın güçlü imparatorluklarının merkeziydi.  Bunun için Mali, Songay ve Habeşistan İmparatorluğu örneklerine bakmak yeterlidir. 14. yüzyılda dünyanın en zengin imparatorluğu günümüz Batı veya Avrupa ülkelerinde değil, Afrika’nın batı bölgesinde bulunan Mali’deydi.[21] Ah Avrupa ah, Mansa Kankan Musaları ne çabuk unuttun… Aynı zamanda Habeşistan İmparatorluğu, Afrika Boynuzu’ndan başlayıp Yemen’e kadar yüzlerce yıl varlık göstermiş ve sömürgecilik döneminde kolonize edil(e)memiş güçlü bir ülkedir. Buna rağmen yaklaşık altı yüzyıllık süreç içerisinde inşa edilen olumsuz algıların ve  düşünce  yapısının bir gecede yok edilmesi  mümkün değildir. Bu konuda daha önce bahsettiğim İngiltere’deki olay çok önemli ve umut vericidir. Yani Afrika’nın karanlık/kara kıta olarak tanıtılmasının sebebi, bahsi geçen bu düşünce yapısıyla doğrudan alakalıdır. Dolaysıyla eğitim politikalarını, sosyal bilimlerin müfredat yapılarını, okutulan akademik kitapları ve düşünürleri yeniden incelemek ve tahlil etmek çok yerinde ve isabetli olacaktır. Afrika’nın şahlanan, yükselen yarınlarına selâm olsun…

Kaynakça

[1] https://www.unc.edu/~aescobar/wan/wananthropologyandcolonialism.pdf

[2] https://www.theguardian.com/commentisfree/2015/sep/08/european-racism-africa-slavery

[3] Tylor, E. B. “Primitive Culture” (Vol. I-II. London: Bradbury, Evans and Co, 1871); “Researches into the Early History of Mankind and the Development of Civilization” (Boston: Estes and Caurist, 1878); and “Anthropology: An Introduction to the Study of Man and Civilization” (London: Macmillan and Co, 1881).

[4] https://www.unc.edu/~aescobar/wan/wananthropologyandcolonialism.pdf

[5] Comte, A. “The Positive Philosophy of Comte” (Vol. I-III. London: George Bell and Sons, 1896).

[6] http://www.thecritique.com/articles/the-roots-of-modern-racism

[7] https://www.carolinajournal.com/news-article/friday-interview-john-locke-and-slavery

[8] https://www.nps.gov/jame/learn/historyculture/the-royal-african-company-supplying-slaves-to-jamestown.htm

[9] https://www.jacobinmag.com/2015/06/locke-treatise-slavery-private-property

[10] https://patriceayme.wordpress.com/2016/04/20/racist-slave-masters-locke-hume-kant-etc

[11] https://www.theguardian.com/education/2017/feb/19/soas-philosopy-decolonise-our-minds-enlightenment-white-european-kenan-malik

[12] https://patriceayme.wordpress.com/2016/04/20/racist-slave-masters-locke-hume-kant-etc

[13] http://www.independent.co.uk/news/uk/home-news/soas-university-of-london-students-union-white-philosophers-curriculum-syllabus-a7515716.html

[14] https://www.theguardian.com/education/2017/feb/19/soas-philosopy-decolonise-our-minds-enlightenment-white-european-kenan-malik

[15] https://www.express.co.uk/news/uk/752279/Kehinde-Andrews-Enlightenment-racist-BBC-Newsnight-SOAS

[16] https://kennedyjavuru.wordpress.com/2011/04/04/selling-africa-why-ngos-love-bad-news

[17] http://www.globalblackhistory.com/2012/10/role-of-missionaries-in-colonization-of-africans.html

[18] Ayittey, George “Africa Betrayed” (New York: St. Martin’s, 1992).

[19] Frank, Andre G. “The Development of Underdevelopment”(Boston, MA: New England Free Press, 1966).

[20] Rodney, Walter “How Europe Underdeveloped Africa: Perspectives on Africa” (Blackwell, Malden, MA., 2010).

[21] http://www.independent.co.uk/news/world/world-history/meet-mansa-musa-i-of-mali-the-richest-human-being-in-all-history-8213453.html

Share.

Yazar Hakkında

Dr. Mukerrem Miftah, 1986’da Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da doğdu. Addis Ababa Üniversitesi’nin (Addis Ababa University) Sosyoloji ve Sosyal Antropoloji bölümünden 2009’da mezun oldu. 2010’dan 2012’ye kadar Jigjiga (Etiyopya’nın Somali bölgesinde) ve Ambo (Etiyopya’nın Oromo bölgesinde) Üniversitelerinin Sosyoloji bölümlerinde araştırma görevlisi olarak çalıştı. İbn Haldun Üniversitesi Medeniyetler İttifakı Enstitüsü'nde doktorasını başarıyla sundu. İngilizce, Arapça, Türkce, ve Etiyopya’da yaygın olarak kullanılan dillerden Amharca ve Guragigna’yı ileri seviyede bilmektedir.Yoğunlaştığı alanlar; din ve medeniyet ilişkileri, Afrika Boynuzu’nda dini ve etnik temelli kimlik ve siyaset, Müslüman-Hıristiyan münasebetleri, Nil politikaları ile sömürgecilik mirasıdır. Bu konularda kaleme aldığı makaleleri ve analizleri, uluslararası birçok dergide (African Studies Quartely, Journal of Pan African Studies, Islamic Perspective vb.) yer almaktadır. Afrika Araştırmacıları Derneği (AFAM) üyesidir.

Yorum Yap