Somali Hakkında Genel Bilgiler
Somali’nin Aden Körfezi ve Kızıldeniz kıyılarındaki bölgelerini, 1555’ten 1916’ya kadar yani 361 yıl Osmanlı hâkimiyetinin hüküm sürdüğü yerleri ziyaret etmek nasip oldu. Somali’yi gezerken tarih okumalarımızın eksikliğine şahit olduk. Cumhuriyet’ten önceki dönemi ve tüm mirasımızı reddetmek yetmezmiş gibi bu coğrafyalardaki hâtıralarımızı da hafızalarımızdan silmişiz maalesef. Ülkenin çok büyük bir kesimi Sünni Müslüman, biraz Bantu ve biraz da Araplar yaşıyor. Osmanlı bölgeden ayrılmak zorunda kaldıktan sonra günümüze kadar bu bölgede gözyaşı, zulüm ve yoksulluk eksik olmadı. İngilizler 1948 yılında Wajir bölgesini Somali’den kopararak Kenya’ya verdiler, Ogaden’i de Etiyopya’ya bıraktılar. Fransızlar Cibuti’yi kopararak ayrı bir devlet oluşturdular. İtalyanlar da Somali’nin Puntland bölgesinde hâkimiyetlerini 1960’lara kadar fiziki olarak sürdürdüler. Ekonomik ve askeri güçleri iki dünya savaşında azalınca sömürge mantıklarını değiştirerek sözde özgürlüklerini verdikleri ülkeleri çeşitli antlaşmalar ile kendilerine bağımlı kılmayı sürdürdüler. Ülkede dört büyük klan vardır (Haviye, Darod, Dır ve Rahenveyn). Diğer klanlar küçüktür. Sistem tamamen bu klanların kontrolünde ve ciddi sıkıntılar oluşturmaktadır. Akrabalık bağları çok güçlüdür. Bu iki türlü durum oluşturmakta; bu sayede bir taraftan ciddi bir dayanışma içerisinde sıkıntıları atlatmayı başarırlarken, diğer taraftan akrabalar arası ciddi çatışma ve problemlerin en önemli etkeni olarak karşımıza çıkmaktadır.
Somali, komşularıyla ciddi problemleri olan; İngiliz, Fransız ve İtalyanların beşe böldüğü bir ülke. Yetmezmiş gibi bir de kendi içinde altı parça olmuş ve merkezi hükümetin olduğu Mogadişu herhangi bir eyalete bağlı değil. Somali’nin haritada tek göründüğüne aldanmamak gerekiyor. Somaliland’ın parlamentosu, başkanı, askeri, polisi, para birimi ve tüm bakanları ayrı. Oraya gitmek için ayrıca vize almanız gerekiyor. Tek tanıyan ülke İngiltere. 1960’da Somaliland, Somali’den üç gün önce bağımsızlığını kazandı. Somaliland’ın teklifi ile iki ülke tek devlet çatısı altında birleşti. 1988’de bir darbe oldu ve 10 yıl boyunca darbeler silsilesi, karışıklıklar ciddi hasara neden oldu. 1990’da Mogadişu’daki hükümet Hargeisa ve çevresini bombalamaya başladı. Bu olaylarda yaklaşık 50.000 kişinin öldüğünden bahsediliyor ve Somaliland bu süreçte tekrar ayrılma kararı almış. Mogadişu’da bir hükümetin olmayışı, kabilelerin birbirleri ile ciddi çatışmaları da göz ardı edilmemesi gereken bir durum. ABD müdahale etmek istiyor fakat çok ciddi kayıplar verdiği için Somali’den çekilmek zorunda kalıyor. BM ve yardım kuruluşları da çekiliyor. Geride terör, katliam ve gözyaşı onlarca sene devlet başsız kabilelerin elinde bir çıkmaza sürükleniyor. Kabilelerin şeriat mahkemeleri birleşerek düzeni sağlamaya çalışıyorlar. Bir süre bir rahatlama olsa da sonra uyuşturucu ticareti ciddi para kaosunu beraberinde getiriyor. 2000’lerde bir hükümet kuruluyor. Bu hükümet düzeni sağlamak için ciddi çabalar sarf etmesine rağmen hala herhangi bir düzen sağlayabilmiş değil. Eş-Şebâb başkentten çıkmasına rağmen intihar saldırılarına devam etmekte. Buna mukabil Türkiye, Somali askerlerini ve polislerini eğitmekte ciddi gayret göstermekte. Mogadişu hükümeti bu halde olunca da Somaliland muhatap bulamamanın sancısı ve 1990’lardaki bombalamanın öfkesi ile kendi hükümetini kurdu. Yaşam koşullarının zor olmasından dolayı bu bölge, dünyada yeni doğan ölümlerinin en yoğun yaşandığı yerlerden biri. Kadınların sadece % 10’u elverişli koşullarda doğum yapabilmektedir.
Ülke son zamanlarda deniz haydutları ile de adından sık sık söz ettirmektedir. Aslında işin aslı güçlü ülkelerin Somali kıyılarında hakları olmamasına rağmen sorumsuzca balık avlamaları neticesinde yerel halkın yükselen bir tepkisi olarak bu harici unsurları ülkelerinden uzaklaştırmak için yapılan eylemlerdi. Daha sonra gemilere el koyup fidye istemek balıkçılıktan daha karlı olduğunu fark edilince yerel haydutluğa dönüşmüş bir hareket olduğu bölgede ifade ediliyor. İşte böyle bir ülke haritada tek görünümlü bir tarafta bir parça diğer tarafta altı parça varın siz işin içinden çıkın çıkabilirseniz. Çok uzun hikâyesi olan bir ülke, eski Habeşistan’ı içine alan harika bir yer. Afrika’da ortak dilin bu kadar kalabalık ve geniş coğrafya da konuşulduğu başka bir yer yok. Somalice ortak dilleri bir kısmı Kenya’da, bir kısmı Etiyopya’da, bir kısmı Cibuti’de konuşuluyor. Biz şimdi Kurban Bayramı münasebetiyle gerçekleştirdiğimiz sekiz günlük yolculuğumuzda gözlemleyebildiklerimizi sizlere aktarmaya çalışacağız.
08 Ağustos 20019, Perşembe
Uzun hazırlıklardan sonra Somali yolculuğu başladı. Uçağımız Dubai aktarmalıydı ve yola koyulduk. Emirates firması ciddi açmazları ve sistem sıkıntısı olan bir firma. Daha uçağa binişleri koordine edip yerleştirme yapmaktan aciz. Tek kapıdan uzun uğraşlar sonunda yolcuları yerleştirmeyi başardılar. Dubai uçuşumuz yaklaşık dört buçuk saat sürdü. Aktarma bir saat sonra başlayacaktı ki uçaktan inişimizle bizi ateş gibi bir hava karşıladı. Allah yardımcıları olsun. Sonunda Hargeisa uçuşu başladı. Yaklaşık üç buçuk saat sonra Hargeisa’ya ulaştık. Uçaktan inince bizi çok hoş ve serin bir rüzgâr selamlayarak karşıladı. Artık öğrencimiz Sadık rehberliğinde sekiz günlük misafirliğimizin ilk basamağına çıkmış bulunuyoruz. Otele yerleştik ve ertesi sabah ev sahibi mihmandarımızın ailesi ile tanışma ve kahvaltı için Sadıklara geçtik. Çok güzel bir karşılama ve güzel bir sohbetten sonra geliş amacımız olan kurban alımı için pazara doğru yol aldık.
Ev sahibimizin annesinin sabahtan pazar alanına geçmiş ve biz gidene kadar pazarda gerekli araştırma ve çalışmaları yapmış olması bizi derinden etkiledi. Bir kez daha teyit ettik ki Afrika kadını, bu kıta coğrafyasında nüfuzu en güçlü varlık. Alana varınca hanımefendi, amcası ve kardeşi bizi karşıladılar. Hemen ardından kurban pazarını gezmeye başladık. Şunu da hatırlatayım, beyaz olmamız nedeniyle fiyatlar otomatikman yukarı doğru ciddi artış göstermeye başlıyordu. Beğendiğimiz hayvanların fiyatını sorduk yüz yirmi beş dolar fiyat biçtiler. Yenge hanım bizim ayrılmamızı, beğendiğimiz hayvanların pazarlığını yapacağını ve akşama bize gerekli bilgiyi vereceğini söyledi. Tam ayrılırken dikkatimizi çeken ilginç bir şey oldu. Pazarlık yapan iki kişi ellerinin üstüne bir örtü atarak alttan parmaklarını bir ellerine bastırarak konuşmadan pazarlık yaptıklarını gördük. Sorduğumuz da başkalarının pazarlığı kızıştırmaması için parmaklar ile gerekli pazarlığı yaptıklarını söylediler. Biz bir şey anlamamakla kalmayıp bu duruma da anlam verememiştik.
Biz kalan zamanı çarşıyı gezerek geçirmek istedik, çarşıya vardığımızda ilk göze çarpan muzlardan aldık, harika tatları vardı. Karpuz ve kavun çok fazla var, diğerleri tropikal meyveler. Pek bizim ağız tadımıza uygun değil. İnsanın tuhafına giden ise pazarda Çin mallarının fazlalığıydı. Lakin daha da ilginç olanı Çinliler de son zamanlarda mallarını satarken Türk malı diyerek satıyorlarmış. Çünkü Türk malı kalitenin ve güvenin sembolüymüş. Trafik, Türkiye’deki gibi sağdan akmakla beraber araçların direksiyonları ilginç bir şekilde sağ taraftaydı. Burada herkesin bir köşeye çekilerek ufak yapraklı çalı parçasına benzeyen bir şeyi ağzında sakız gibi çiğnemesi dikkatimizi çekti. Bunun gat isimli bir sakinleştirici olduğunu, Yemen’den sonra en çok Somali’de tüketildiğini öğrendik. Çok güzel bir günün sonunda otelimize geçerek istirahate çekildik. Yarın sabah 6’da yirmi adet adak kurbanımızın kesimini yaparak bir nevi kurbanın ön provasını da yapmış olacağız. Vakit kalırsa çalışmalarını önceden başladığımız kuyu çalışmasını kontrol edeceğiz.
10 Ağustos Cumartesi
Sabah namazından sonra akika ve adak kurbanlarımızı kesmek için alana geçtik. Hamd olsun güzel bir şekilde kesimi bitirdik. Her kesim için yedi dolar istendi. Bu rakam bize pahalı gelince yenge hanım başka bir yöntem önerdi. Bir yer kiraladı on işçi tuttu, üç de güvenlik için asker toplamda altı yüz dolara her şeyi hallettik. Otele dönüşte yine araç trafiğine ve düzenine takıldık. Trafik İngiliz usulü gibi tersten değil. Lakin araçların hemen hemen hepsi direksiyon sağda bir şekilde. Yolcu taşıma araçları yolcu indirmek için duruyor. Yolcu direk yola iniyor. Çünkü inişler soldan, sağda kapı yok. Çok ciddi tehlikeler oluşuyor. Birde nereye dönerseniz dönün otel, resmi kurum ya da ev fark etmez ekonomik durumuna göre koca koca beton kalıpları binanın her tarafına koyuluyor. Sorduk en son terör olayı şehirde 2009’da olmuş fakat o korku imparatorluğunu birileri sürekli canlı tutmanın peşinde. Ayrıca evlerin etrafı büyük duvarlar ile çevrili ve üzerleri ya dikenli tel çekilmiş ya da cam kırıkları ile dönülmüş. Evlerin camlarına demir parmaklık yapılmış ve camları çok ufak. Adeta kendi elleri ile kendilerini cezaevine koymuşlar gibi.
Erkeklerin çok büyük bir kesimi devamlı gat çiğnemekle meşgul olduklarından mıdır yoksa kadınların otoriter/nüfuzlu yapısından mıdır bilmiyorum ama kadınlar her şeyi çekip çeviriyorlar. Gerçi Muhammed Tandoğan Hocam derste söylemişti ama ben çok inanamamıştım. Gördüklerimden sonra hiç bir şüphem kalmadı. Sadık’ın annesi hani derler ya “hükümet gibi kadın” aynen öyle. Kurban alımını yaptı, kesim yerini ayarladı, nakliye işini halletti, güvenlik sorununu çözdü ve arta kalan zamanda kurban kesim günü dağıtımda aksama olmasın diye ev ev dolaşarak ihtiyaç sahiplerine fişler dağıtıp mükemmel bir iş gerçekleştirdi. Biz sadece kesim yapıyoruz o hemen iki aile içeri alıyor bir koyun veriyor birlikte yüzme ve paylaşımını kendileri yapıyor bizim işimizde ciddi anlamda hafifliyor. Bugün su kuyusunun kontrolünü yapmak için alana uğradık az kalmış inşallah yetiştireceğiz. Yalnız ilginç olan Karadenizliler gibi köylerde evler birbirlerine çok uzak mesafede. Toplumda iki kesim var. Tarımla uğraşanlar yerleşik, hayvancılıkla uğraşanlar göçebe. Yeşillik nerede varsa orada konaklayıp bir müddet sonra devesine evini yükleyip başka bir alana geçiyorlar. Sabit olan birisinin tarlasında kuyuyu açıp ona zimmetlerseniz kuyunun bakım ve onarımı ile ilgileniyor ve uzun ömürlü olmasını sağlıyor. Bunu da bu seferki turumuzda öğrenmiş olduk.
Daha önce seyahat ettiğimiz Afrika devletlerinde motosikletler trafiği adeta felç ediyorlardı, burada bir tane bile motosiklet göremedik çok ilginç.
Zaman bulduk, TİKA’yı ziyaret ettik, Türkiye’de okumuş olan Muhammed Yusuf bizi karşıladı. Harika bir ev sahipliği ve güzel bir bilgilendirme yaptı. Dikkatimizden kaçmayan bir durum var hemen hemen herkes Somaliland diyor, kimse Somali ismini kullanmıyor. Zaten yukarıda bahsettiğimiz gibi bilmemize rağmen canlı şahit olmak çok daha farklı bir durum. Bizim Osmanlı torunları olarak yatırım ve ilgi bakımından Somaliland’a daha çok uğramamız gerekirken neden Mogadişu tarafına uğradığımızdan bahsedip kırıldıklarını söylüyorlar. Tüm büyük projeler Somali’de bizde çok ufak tefek işler yapıyorsunuz. Pek bir cevap veremedik, konsolosluğu ziyaretimizde dile getireceğiz o zaman daha net durumu anlayabiliriz. Şimdi Maarif Vakfı’na İlhami Bey’i ziyarete gideceğiz bakalım orada ne güzelliklere şahit olacağız. İlhami Bey bir yıldır burada daha önce Sudan’da bulunmuş. Bize buranın insanının çalışkanlığından bahsetti burada olmaktan çok mutlu olduğunu anlattı. FETÖ okulunu devralalı çok olmamış, geçen yıl mezun ettikleri 43 öğrencinin hepsi Türkiye’ye eğitime gittiğinden bahsetti ve ayrılırken mutlaka konsolosluğu ziyaret edin, çok iyi arkadaşlar var, her türlü çalışma hakkında bilgi alabilirsiniz dedi ve arayarak bize randevu aldı. Konsolos yoktu ama diğer arkadaşları görmemiz gerektiğini ısrarla bize söyledi. Çok gayretli ve bir şeyler yapmanın derdi içerisinde bir arkadaş Allah yardımcısı olsun. Yine dönüşe geçtik her taraf çay ocağı gibi herkes bir köşede oturmuş bir şeyler çiğneyerek kafayı bulmanın peşinde. Bir ara başkan yasaklamaya kalkmış lakin başarılı olamamış. Neden başarılı olamadığını sorduk. Âlimler fetva vermiş Allah’ın yaratığı bir ot herhangi bir işlemden geçmiyor onun için sıkıntı yok diye. Allah ıslah eylesin ne diyelim.
Yola devam ediyoruz ama yol demeye şahit lazım. Daracık bozuk çukurlar her tarafta yağmur varsa dere yataklarında köprü yok hemen ne taraftaysanız orada mahsur kalıyorsunuz. Aynı belgesellerdeki gibi dere yataklarında köprü falan yok. Yağmur bastırdığında bir dere çağıldayarak akmaya başlıyor ve siz kurumasını bekliyorsunuz. Merak etmeyin yağmur durmuş ise bir saat içinde su araçların geçebileceği kadar azalıyor ve herkes geçmeye başlıyor, eğer kalan olursa yolda hemen herkes atlayıp yardıma koşuyor. Eğer itme ile beceremezler ise hemen bir araç ve halat ile anında çekiyorlar dayanışma çok iyi. Yağmur yoksa bu sefer toz ile boğuşmak zorundasınız.
Somaliland insanı çalışkan ve gayretli. Sadece bir oturmuş sisteme ihtiyaçları var. Yolda devam ediyoruz. Taksilerde yolcu alıyor herhangi bir kontrol ve düzen olmadığından trafik karma karışık. Direksiyon sağda olduğundan sollamak istediğinizde yolu görmeniz için tam sola geçmelisiniz diyelim geçtiniz yol dolu olduğunu gördünüzse zaten ayvayı yediniz. Çok acayip bir durum müthiş riskli. İlginç bir yöntem kullanarak bunu çözmüşler. Sollayacak araç elini kornaya koyuyor ve uzun bir süre basıyor öndeki araç sağ sinyal verirse geç yol müsait, sol sinyal verirse geçme araç var. Hayatın diğer araç sürücüsünün dikkatine bağlı.
11 Ağustos Pazar
Bayramın birinci günü sabah bayram namazını kılmak için alana doğru hareket ettik şehrin stadına -stat derken etrafı duvar ve tel örgü ile çevrilmiş kum tarlası-. Bayram namazını eda etmek için şehrin çocukları, kadınları, yaşlıları gençleri alana toplanmış muhteşem bir atmosfer var. Bayram namazı tadına varacağınız harika bir sahne ve namazı eda eyledik. Kurban kesim alanına doğru harekete geçtik. Tandoğan Hocam yine aklıma geldi o hep söylerdi “Afrika’da kadınlar hayatın tam ortasında ve çok etkinler” bir kere daha şahit olmanın gururunu yaşadık. Teşekkürler sayın hocam.
Sadık kardeşimizin annesini de alarak alana ulaştık. Kesim için on adet işçi, birkaç güvenlik görevlisi tutmuş. Koyunları taşımak için araç kiralamış, bir gün önce fiş verilen ailelere sevk ve idare için planlar yapmış. Alana varınca kesimden dağıtıma kadar her süreçte yanımızda oldu. Müthiş bir organizasyon! Kontrol onda olmasaydı kesinlikle çok zahmetli bir süreç olacaktı. Yüz atmış küçükbaş hayvanın öğleye kadar kesim ve dağıtım işini bitirerek alandan bayramlaşarak ayrıldık. Bugüne kadarki en hızlı kurban kesim ve dağıtım işini halletmiş olduk. Hanımefendi bizi alarak evine götürdü, daha kahvaltı yapmamıştık. Çok acıkmıştık eve vardık harika bir sofrayı bizi beklerken bulduk. Giderken anne talimat vermiş kızlar tüm hazırlıkları bitirmiş ve bizi bekliyorlardı. Kurbanı bitirmenin emanetleri sorunsuz teslim etmenin rahatlığı yanında güzel de bir kahvaltı çok iyi geldi. Burada öğle ile saat 16’ya kadar istirahate çekilme alışkanlığı var. Dışarı çıkarsan pek bir şey bulamayabilirsin, biz de dinlenmeye çekildik. Kuyumuzun olduğu bölgeye doğru yol aldık. Giderken hiçbir sorun yoktu, velakin dönüşte akşamüstü yağmura yakalandık. Tam da anlattığım gibi yollar dere yataklarından geçiyor bir sıkıntı da olmuyor fakat yağmur yağınca bir anda dere yataklarında bir metreye kadar yükseklikte araçları rahat bir şekilde sürükleyecek akıntı oluşuyor. Biz de şu an aynı durudayız. Akşam olmuş karnımız bayağı aç, önümüzde dere bariyer oluşturuyor. Sadık ve şoförümüz çok rahatlar. Neden rahatsınız diye sorunca abi birazdan su çekilir geçer gideriz fazla beklemeyiz dedi. Gerçekten de bir saat içinde yol araçların geçebileceği duruma geldi biz de hayırlısı ile karşıya geçebildik. Geleli üç gün oldu hafif serinletici rüzgâr hiç kesilmedi. Klima gibi çok rahatlatıcıydı. Bir de yağmur her gün yağıyor sonra hava açıyor birkaç su birikintisi dışında hiçbir şey yok. Uzun zamandır yağmur yağmamış gibi bir durum var. Çarşıya geçtik ezan okundu her yer boşaldı camiye doğru geçtiler, döviz büroları sokakta tezgâhta üzerine bir örtü atan bırakıp gidiyor, bazıları da demir bir kafes yapmış içine doldurmuş. Gerçi paranın hiçbir değeri yok bir dolar sekiz bin Somali şilinine eşdeğer. Yüz dolar bozdurursanız yandınız bir çuval paranız olur. Doları genelde direk sahada kullanıyorlar. Evet; işsizlik, ekonomik sıkıntı var ama paralara dokunan yok. Bize anlatıldığı gibi değil, insanlar gayet nazik güler yüzlü ve çarşıda gezerken endişe edeceğiniz bir durum yok. Sadece beton bariyerler ve ortalıkta dolaşan silahlı askerler dışında hiçbir sıkıntı gözükmüyor, gece bile dışarı çıkıp rahat bir şekilde gezme fırsatı var.
12 Ağustos Pazartesi
Sabah ezanı okununca camiye doğru yol alıyoruz. Namazı kılarken sesi dışarı veriyorlar. Birkaç kere sabah namazının oteldeyken kılınışına şahit olduk. Harika bir atmosfer.
Bugün TİKA’daki Muhammed Yusuf ve kuyu işleri ile uğraşan bir arkadaş ile buluşacağız. Kahvaltıyı tam bitirmiştik ki geldiler çok güzel bir bilgi paylaşımı oldu. Arkadaşlar burada kuyu yerine ihtiyaçları tespit ederek kalifiye eleman yetiştirmemiz gerektiğinden bahsetti. Çok haklıydı, bundan sonraki çalışmalarımızda bu konuyu daha fazla dikkate alarak kalıcı işlere imza atmak için çalışacağız. Vakit daha erken akşama çok var çarşıya çıkıp biraz daha gezmek arzusundayız. Akşamüstü şehre hâkim bir tepeye çıkarak Hargeisa’ya yukarıdan bakma fırsatı bulduk. Güzel bir manzara vardı.
13 Ağustos Salı
Yine müthiş ezan sesleri ile yeni bir güne başladık. İlk durağımız kahvaltı için Sadıklara geçmek oldu. Şimdi bir okula ziyarete gideceğiz. Anaokulu, ilkokul ve ortaokulu olan bir yer burası. Yedi yüz kız, altı yüz erkek öğrencisi mevcut. Bayramlaştık ve hediyelerimizi dağıttık Kocaeli Büyük Şehir Belediyesi Diriliş Kampı kız liderlerimizin birbirinden harika boncuklar ile yaptığı kolye ve bileklikleri dağıttık. Harika mutluluğu birlikte yaşadık. Burada okul müdürü ile muhabbet ettiğimizde kuyu ve kurbandan daha büyük sıkıntıları olduğunu bahsetti. 39 sınıf bulunuyor lakin bir adet bile laboratuvar mevcut değil. Okulda hiç dünya haritası yok çocuklara hayali anlatıyoruz dedi. Bizim ufkumuzu baya açtı. Harita işini çözeceğimizi söyleyerek ayrıldık. Türkiye’ye varınca ilk işimiz bu olacak inşallah. Şimdi bir müze var oraya geçiyoruz. Müze sorumlusu arkadaş bizi karşıladı, hoş bir sohbet imkânı bulduk. Adam tam bir Recep Tayyip Erdoğan hayranı. Fakat inceden de sitemkâr ve kırgın, yeterli ilgi ve alaka göstermediğimizden bahsediyor. Tüm yatırımların merkezi hükümete gittiğini anlatıyor ve anlamadığını söylüyor çünkü burası sizin memleketiniz 350 yıl buralarda sizin dedeleriniz vardı sizin de buralarda olmanız gerekiyor dedi. Selamlaşarak ayrıldık akşam Sadıklara gideceğiz ve babası ile kurtuluş mücadelelerini Somali ile ayrılma nedenlerini konuşmaya çalışacağız.
Sadık kardeşimizin ailesi birikimli ve iyi bir kültüre sahip. Ablalarının biri doktor, diğeri işletme mezunu. Sadık enerji mühendisi, biz oradayken küçük kardeşinin de lise sınavlarında bölgenin birincisi olduğunu öğrendik. Baba ile muhabbete başladık kendini güzel yetiştirmiş. Harika bir beyefendi Somali sorununu konuşmaya başladık. Her ne kadar haritada tek bir devlet olarak gözüküyorsa da tamamen ayrı iki devlet.
Herkes kafasında birlikteliği bitirmiş ve merkezi hükümete karşı ciddi kırgınlıkları var. Her türlü desteği sağladık birleşmeyi biz istedik lakin onlar bizi anlamadı yetmezmiş gibi bir de şehrimizi bombalayarak onlarca insanımızı öldürdüler. Kiminle konuşuyor isek Türkiye’ye karşı bir kırgınlık hemen hissediliyor. Mogadişu hükümetine yapılan yardımların yarısının kendilerine yapılmadığını ayrımcılık yapıldığını söyleyerek söze başlıyorlar. Bir ara arabuluculuk teklifimiz olmuş, Somaliland kabul etmemiş tarafsız olmadığımızı ifade etmiş. Arkasından şunu ifade ediyorlar, siz bu toprakların kadim sahiplerisiniz, Osmanlı bakiyesinin olduğu yerlere sizi götüreceğiz sizde bize hak vereceksiniz. 2012’den sonra Mogadişu’ya vardınız ve bizi unuttunuz zaten Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra hiç uğramadınız. Bir gittiniz yüzyıl sonra geldiniz, yanlış adrese uğradınız. Biz haklıyız zira 1960’da özgürlüğümüzü aldıktan sonra birleşme teklifini de ilk biz yaptık onlar bizim kardeşlerimiz. Bize ciddi baskı yaptılar, bizim şehrimizde yatırım yapmayı yasakladılar, sokağa çıkma yasağı koydular, bize İngilizleri aratır hale getirdiler. Çocuklarımızın başlarını açmaya mecbur ettiler siz şimdi hiç açık bayan sokaklarda ya da okullarda gördünüz mü biz buna mecbur kaldık. Okullarda kız erkek karışık oturma şartı getirdiler, kızlarımızın başlarını zorla açmaya çalıştılar okula çocuklarımızı yollayamadık. 1988’de de bizim vergilerimiz ile aldıkları uçaklar ile kendi şehrimizden kalkarak şehrimizi bombalamaya başladılar. Onlarca insanımızı öldürdüler. Bize başka hiçbir şans bırakmadılar diye ifade etti. Biz kardeş değil miydik artık dayanma sınırını aştılar. Karşı koyduk ve kazandık biz yine de direk ayrılmadık referandum ile halka sorduk yüksek bir oyla ayrılma yönünde istek oldu biz de ayrıldık. Siz olsanız ne yapardınız? Herkes dinini özgürce yaşayabilmeli değil mi, artık bu tür düşünceler dünyada kabul görmüyor ama kim bu durumdan ders alacak ki! 1990’dan beri refah içinde huzurlu bir şekilde yaşıyoruz. Mogadişu hükümeti o yılardan beri hala kendi iç barışını sağlayamadı bizimle nasıl yapacak ve bizim korumamızı nasıl sağlayacaktır. Türkiye en kısa zamanda bizim ile daha fazla bağlantı kurmalı ve ilişkilerimizi geliştirmeliyiz diyerek amcamız son noktayı koydu. Teşekkür ederek ayrıldık. Konsolosluğa uğrayarak gerekli bilgilendirmeyi yapacağız ve biraz daha araştırma yapmalıyız. Yoksa neredeyse biz de mutlaka ayrılmalılar diye çok yanlış bir kanaat içerisine doğru evirileceğiz gibi duruyor. Yarın inşallah kuyu açılışını yaparak Osmanlı liman şehri olarak Berbera’ya doğru geçeceğiz.
14 Ağustos Çarşamba
Sabah erkenden yollara düştük son bir görevimiz daha var kuyu açılışını gerçekleştirmek için sahil şehrinin Abdal köyüne doğru gidiyoruz. Köye ulaştık bizi karşıladılar. Kadınlar çocuklar selamlarken koyunlar, keçiler ve develer de sanki bizi selamlıyorlardı. Açılışı yaptık Hamd olsun. Kuzular erkenden suyun tadını çıkardılar. Ardından çocuklar ve kadınlar, en son develer geldi. İlginçtir ki hayvanlar tehlike gördükleri yere asla yaklaşmıyorlar. Biz uzaklaştık, sahibi melodik bir şeyler söyleyerek onları rahatlattı ve su içmelerini sağladı. Sorduğumuzda burada her iş yaparken mutlaka o işle alakalı bir türkümüz var onu söyleriz dediler. Çok değişik bir gelenek. Hediye dağıtımı yaparak vedalaştık. Yolumuz uzun anlatılanlardan sonra liman şehri Berbera’yı biz de çok merak ediyoruz. Vedalaştık. Yola revan olduk, en büyük korkumuz bahsettiğim gibi araç sollamalarıydı. Direksiyonun sağda olması tam bir işkence. Bu araçları tercih etmelerinin sebebini sorduk, bu araçlar diğerlerine göre daha ucuz dediler. Benim bildiğim Uzak Doğu araçlarının direksiyonları solda olur ama buraya ya kasıtlı bir şekilde böyle yapmışlar ya da bizim anlayamadığımız bir şey var. Ayrıca her giriş çıkışta mutlaka yola çekilmiş bir ip ve bir ağaç var. Duruyorsun asker çeşitli sorular soruyor izin verirse geçiyorsun. Zaten gat çiğnemekten leyla gibi olmuş, yollar çok kötü, bakım yok onarım yok yeni yol yapımı yok. Sadece Etiyopya’nın denize ulaşması için yapımına başlanan bir yol var, bittiğinde çok işe yarar mı belli değil. Bir plan ve düzen üzere yapıldığını sanmıyorum. Çok yakın bir zamanda biteceği de gözükmüyor. Yol boyunca dikkatlerden kaçmayan bir şey daha var her taraf plastik mezarlığı gibi (üç beş ağaç var onları da plastik poşetler pet şişeler sarmalamış durumda) çok çirkin bir görüntü var.
Berbera’ya ulaştık. O da ne! Şehir viran halde. Liman kıyısında devasa tankerler, etrafı kapatılmış büyük araziler ilk anda göze çarpanlar. Şehrin girişinde eski bir havaalanı mevcut. Sorduk daha önce SSCB’nin hava üssüymüş, şimdilerde Birleşik Arap Emirlikleri orayı almış ve üs olarak hazırlıyormuş. Şehir çok stratejik bir noktada. Kızıldeniz kıyısında, Aden Körfezi yanı başında, karşısında Yemen. Afrika Boynuzu denen yerin en değerli limanlarından birisi. Ecdadımız Osmanlı vaktinde buraların kıymet ve değerini idrak eylemiş ve 1916’lı yıllara kadar şehirde kalmak için gayret sarf etmiş. Şehre girince zaten Anadolu şehrine gelmiş gibi olduk. Hala bir cami, bir medrese var ama neredeyse yok olmak üzereler. Somali polisinin kullandığı bir karakol ilk tespit edebildiklerimiz. Şimdilerde adı Turko Camisi diye de bilinen Osmanlı yapımı camiye namazlarımızı eda etmek için giriyoruz. İçeride iki sıra bir halı var. Yerler fayans. Yıkık dökük bir görüntü var. Sadece ahşap minber günümüze kadar kalabilmiş. Bir de mihrapta deprem ve denge için bulunan iki adet sütun kalakalmış. Bizi karşılayanlar kim olduğumuzu sordu. Türk deyince biraz kırgın, biraz sitemkâr bir şekilde kendi vatanınız ve kendi caminiz neden ilgilenmiyorsunuz dediler. Bizim sizin emanetinizi kollayacak gücümüz yok demesi sözün bittiği yerdi. Söyleyecek bir şey bulamamanın hüznünü yaşadık. Medrese on yıl daha ayakta kalır mı bilinmez. Cami de içler acısı. TİKA buraya acil bir şekilde el atmalı. İnşallah Serdar Çam Bey ile karşılaşır ve birebir bu sorunu kendilerine anlatma fırsatı bulurum. Hüzünlü bir şekilde ayrılarak şehir içerisinde gezmeye başladık daha sonra Kızıldeniz’e girmek için sahile gittik. Çok zor oldu, bize bakan birçok insan yüzünü ekşitiyor. Bazıları da midesinin bulandığını ifade eder hareketler yapıyorlar. Biraz yüzdük ve çıktık. Deniz çok tuzlu olduğu için gözlerimiz yandı. Sadık bu tuzun göze çok iyi geldiğini mikropları kırdığını ve korkmamamızı söyledi. Şehir Hargeisa’ya hiç benzemiyor. Hava çok sıcak nem oranı çok fazla. Öğle saatlerinde dışarıda durmak imkânsız. Hargeisa’ya dönüşe başladık, araçta Sadık ile muhabbet ediyoruz. Burada okullar on ay, yarıyıl tatili on beş gün, yaz tatili iki ay. Sabah saat yedide okullar başlıyor teneffüs yok bir hocanın dersi bitti mi diğer hoca derse giriyor. Sadece yarım saatte bir yemek molası var. Saat 13 gibi de okul bitiyor.
Yollarda dikkatimizi çeken bir şey daha oldu. Evlerin önüne çiçek ya da ağaç dikilmiş ise mutlaka etrafı yüksek bir şekilde duvar ile örülmüş ya da demir kafesler yapılmış. Koyun, keçi ve develerden başka türlü kurtarma ihtimalleri yok. Şehirde kafalarına göre takılıyorlar. Üzerlerinde cep telefonları yazılmış, kaybolurlar da evlerine dönemezlerse telefonla aranarak sahibine yer bildiriyorlar gelip alması için.
15 Ağustos Perşembe
Sabah Sadık ile buluştuk, bize bir aslan hikâyesi anlattı. Üç inek varmış beyaz, kırmızı, siyah bir arada ve çok güçlüymüşler. Aslan bir türlü onları yemeyi başaramıyormuş. Bir gün beyaz inek bir yere gidince aslan diğer ineklere siz gece dışarıda kalıyorsunuz, beyaz inek çok parlak tüm düşmanlarınızın dikkatini çekiyor müsaade edin onu ben yiyeyim siz de tehlikeden kurtulmuş olun. İnekler düşünmüş ve mantıklı bularak izin vermişler. Aslan, beyaz ineği yemiş ve zaman geçince yine acıkmış, bu sefer siyah ineğe kırmızı inek için aynı şeyleri söylemiş ve onu da yemiş. Aradan zaman geçmiş aslan yine acıkmış ve siyah ineğe seni öldüreceğim seni yiyeceğim deyince siyah inek, biz beyaz ineği yemen için sana izin verdiğimizde zaten ölmüştük diye cevap vermiş. Ayrılmanın faydalı olmadığını bizde biliyoruz, lakin yaşama hakkı insanın önceliği. Elimizden gelen her şeyi yaptık, artık bir çözüm olmadığından ayrıldık. Söyleyecek fazla bir söz bize bırakmadılar. Bugün birkaç hediye almak için çarşı pazarı dolaşmaya çıktık pek bir şey bulamadık. Konsolosluğa geçtik. Konsolos bayram iznindeydi. Bizi Abdulkadir Yonca Bey karşıladı ve çok hoş bir sohbetimiz oldu. Sadık ile beraber oturduk ve birkaç gündür gözlemlediğimiz durumları anlatmaya ve sorular sormaya başladık. Her sorumuza içtenlikle cevap vererek bizi ziyadesi ile memnun eyledi. Somaliland tarafı ile neden ilgilenmediklerini kendilerine sorduğumuzda ayrıntıları ile bize anlattı. Burada hizmet yapmanın zorluklarından bahsetti. Bir projeyi yerli bir firmaya verdik, birkaç duvar yaptı sonra çekti gitti. Durumu düzeltene kadar çekmediğimiz sıkıntı kalmadı. Parayı kurtarmak çok zor oldu. Hargeisa’da çok güzel bir hastane projemiz var iki aydır uğraşıyoruz yer tahsisi yapmıyorlar. Bir sürü arazi var bizi şehrin en dışına bir yere yönlendiriyorlar, söylüyoruz insanların rahat gidip gelebilecekleri merkezde bir yer olsun bir türlü anlatamadık. Cumhurbaşkanı ile görüşerek yer tahsisini ancak alabildik. Burada iş yapmak zor. Tek devlet görünümlü iki devlet var dengeleri kollayarak kırmadan dökmeden işleri yapmak zorundayız. Çok güzel projelerimiz var hepsini hayata geçirmek için gayret ediyoruz. Teknik eleman yetiştirmeye ihtiyacımız var. Kendi ülkemizdeki kurumlar ile gerekli koordinasyonu sağlayabilirsek çok daha güzel işlere imza atacağız lakin bunu şu ana kadar sağlayabilmiş değiliz. Özellikle YTB öğrenci alırken tüm diğer kurumlar ile senkronize hareket etmeli. İhtiyaç olan alanlarda gençleri yetiştirmeliyiz. Burada bir parantez açmalıyım. Afrika’da dört beş ülkeye gittim, Kocaeli’de on beş farklı ülkeden gençle ayda birkaç kez oturarak muhabbet etme imkânı buluyoruz. Gençlerin söyledikleri şeyler hep aynı. İyi bir analiz yapmadan rastgele eğitim için okullara aldığımız gençler okul bitince iş imkânından mahrum oldukları için ülkeleri yerine Batı’ya gitmenin yollarını arıyorlar. Ayrıca buraya getirdiğimiz misafirler ile gerekli ilgi ve alakayı yeterince sağlayamadığımız için istenen verime de ulaşamıyoruz. Bu konuda daha sistemli ve organize çalışmak zorundayız. Bu konuşmadan sonra şunu tespit ettik ki hükümet Somaliland’a da aynı hizmetleri götürmek için çalışma yapmasına rağmen gerekli kamuoyunu oluşturamadığından halk bazında farklı durumlar ile karşılaşıyoruz. Bizim için iyi olan Sadık’ın birebir yapılanları duymuş olmasıdır.
Elçilik ile ilgili son olarak dışarıda konuştuğumuz insanlar vize alma ile ilgili ciddi sorunlar yaşadıklarını anlattılar. Bazı adamlar var vize almak isteyenlerden yüklü miktarda para alıyor ve içeri girince hemen vize alıyorlar. Biz tüm uğraşlara rağmen alamıyoruz ve çoğu isteklerimizin kabul olmadığına şahit oluyoruz. Herhangi bir cevap veremedik. Zaten bizim işimiz de değildi herhangi bir kontrol imkânımız da yok. İnşallah öyle değildir temennisi ile oradan ayrıldık.
Aslında Şu Soruya Da Cevap Bulmalıyız: Somali’ye Neden Vize Uyguluyoruz?
Tam çıkarken Abdulkadir Bey bize bir belge gösterdi. 1921 doğumlu Şefika diye bir annemizin Türkiye’ye gelmek için hazırladığı belgelerdi bunlar. Osmanlı askeri buralara geldiğinde geri çekilmek zorunda kaldığı zamanlarda geriye dönemeyen askerlerden birisinin kızı buralarda evlenmiş aile ve çoluk çocuğa karışmış. Annemizde, vatanına gitme hasreti ile tutuşmuş bir hanımefendi. Abdulkadir Bey evrakları heyecanla hazırlayarak bir an önce bayanı Türkiye’ye yollamaya çalışıyor. Teyzemizin heyecanının gerçekten görülmeye değer olduğunun altını özellikle çizdi. Bize öyle anlattı ki görmediğimiz halde çok etkilendik. Yılarca vatan vatan diyerek görmediği bir yerin hasretini çekmek nasıl bir duygu acaba? Buradan ayrıldık Sadık araçta bize bir Somali atasözünden bahsetti: “Yiyen, az utanır”. Rüşvet almaya başladın mı utanman azalır görevini düzgün yapamazsın.
Az önce çok üzüldüğümüz bir haber aldık. Şefika Hanım çok yaşlı olduğu için sigorta şirketleri sigorta yapmıyorlarmış. Bu nedenden dolayı yaşlı kadıncağız vatan hasreti çekmeye devam edecek gibi görünüyor. Yapabilecek bir şeyimiz var mı diye sorduk lakin şu an için bir şey gözükmüyor. Bu akşam şiir ve halk müziği dinletisine gideceğiz. Eyvah yine yağmur yağdı tam da yola çıkmışken. Yollar dereye döndü trafik birbirine girdi. Çok kısa bir yolu uzun uğraşlar sonunda giderek salona ulaştık. Geç de olsa programa katıldık. Biraz şiirden sonra tam da müzik başlamıştı ki yağmur şiddetle yağmaya başladı. Program iptal oldu. Şimdi otele nasıl döneceğiz bilemiyorum. Dönüş çilesi başladı, yolda kalan araçlar dikkatimizi çekiyor. Herkes kalan araç için seferber oluyor çekip çıkarıyorlar ve yola devam ediyorlar. Çok güzel bir dayanışmaları var. Kabile bağları çok güçlü, camiler dolu dolu. Farklı görüşler çok göze batmıyor. Ülke nüfusunun tamamı Müslüman. Bir de şu gat denen illeti çiğnemeseler çok daha iyi olacak. Hayatın her alanında kadınlar var. Erkekler çay ocaklarında ya da bir köşede oturmuş gat çiğnemekle meşguller. Allah’tan bayanların çiğnemesi ayıpmış da onlar alışmamışlar.
16 Ağustos Cuma
Sabah kahvaltı yaparak otelden şehre doğru son bir kez gezintiye çıktık. Cuma namazına camiye geçtik, minber yok. İmam namazdan sonra mihrabın arkasından geçerek ayakta bir yüksekliğin üzerine çıkıp oradan hutbeyi irad eyledi. Cami kalabalık ve çok miktarda genç var. Yalnız oraya da internet ve cep telefonu ulaşmış. Yeni neslin çok büyük bir kesiminin ciddi bir kültür erozyonuna maruz kaldığı görülüyor. O güzel birliktelikleri ve cami merkezli hayatları bu tempoda bozulma devam ederse çok fazla uzun sürmeyecek gibi görünüyor.
Birazdan Hargeisa’nın bir köyüne doğru yola çıkacağız. Türkiye’de okumuş iki genç ve babaları sera ve bahçe yapmışlar ona bakacağız. Köy diye geldiğimiz yerde sadece bir ev var. Sadık’a sorduk bu ne diye, abi burada evler birbirine çok yakın olmaz dedi. Aynı Karadeniz gibi komşular birbirlerinden çok uzaklarda. Bahçe çok güzel. Şeftali, karpuz, biber ve daha birçok sebze ve meyve ekilmiş, sulama işi için bir havuz yapılmış yağmur suları orada biriktiriliyor. Oradan da damlama usulü ile arazi sulanıyor. Proje çok güzel, bitince model alınarak başka bölgelere de yapılması sağlanabilir. Köy dönüşünde kesilmiş bir sürü ağaç gördük. Sorduğumuzda odun kömürü yapmak için bilinçsizce yapıldığını söylediler. Gerçekten de ciddi tahribat yapmışlar. Otele dönüş ve istirahate çekilme zamanı geldi. Yarın sabah dönüş hazırlıklarına başlamalıyız.
Sonuç olarak;
- Özellikle Türkiye yardım bakımından hassasiyeti güçlü olan bir ülke. Kullanılan dil çok önemli; rencide etmeden, kırmadan, dökmeden yapmamız gerekmekte. Afrika’da yardımlar çok dağınık ve sistemsiz. Mutlaka bir düzen içerisinde ve gidecek kişilerin belli eğitimden geçirilmesi gerekmekte. Aksi takdirde çok uzun sürmez, bu güzel çalışmaların karşılığı Afrika’dan uzaklaştırma ile sonuçlanır.
- Afrika üzerime çalışacak kurum ve kişiler mutlaka birbirleri ile koordineli olmak zorunda. YTB, TİKA, Konsolosluk ve Sivil Toplum Kuruluşları. Herkes farklı farklı çalışma yöntemleri ile sahaya çıktıklarından bazen aynı kişilere sadece yardım ulaşmakta, bazen ihtiyaç olmayan şeyler ihtiyaçmış gibi görülerek zaman ve ekonomik israf yapılmakta. Mutlaka önceden ön bir çalışma yaparak ihtiyaçlar tespit edilmeli. En önemlisi de kurumsal giden ekiplerin saha içerisinde olmalarını sağlamalıyız. Otelde kalıp bir partner ile anlaşıp onun gösterdiği yerlerin dışına çıkamamak birçok durumu gözden kaçırmaya neden oluyor.
- Öğrenci alımı ile ilgili daha hassas olunmalı ve bölgelere göre ihtiyaçlar tespit edilmeli. Bölgenin ihtiyacı olan teknik ekipler yetiştirmek yerine gereksiz bölümlerde okutulan gençler iş bulma sorunu ile karşı karşıya kaldıklarından dolayı Batı’ya gitmenin yollarını aramaktalar. Bu bizim yaptığımız tüm emekleri boşa çıkarmakta. Afrika’da seçilen Türkiye Burslusu öğrenciler, hedef ülkenin ihtiyaçlarına cevap veren branşlarda olmalı.
- Türkiye’ye gelen misafirlerimiz ile ilgili daha çok kontrol ve okul dışı uyum ve mesleki eğitimler vererek ileriki yıllarda bulundukları ülkelerde ticaret yapmalarını sağlamalıyız.
- Afrika’da var olan Osmanlı bakiyesini tespit ederek onarımlarını yapmak en önemli önceliklerimizden biri olmalı.
- Afrika’da Osmanlı’nın çekilmesi ile oluşan boşlukta vatanlarına dönemeyen aileleri bulup gerekli çalışmaları hızlı bir şekilde hayata geçirmeliyiz.
- TİKA’nın öncülüğünde Afrika’ya gitmek isteyen kurum ya da kişiler için istediklerinde eğitim alabilecekleri bir birimin olması birçok sıkıntıyı başlamadan bitirecektir diye düşünüyorum.
Not: Bölgedeki faaliyetlerimizi izlemek için tıklayınız.