Çikolata Adaları: Sao Tome ve Principe

0

İkisi büyük ve üç küçük adadan oluşan Sao Tome ve Principe, 21 Aralık 1470 günü Atlas okyanusunun bu ıssız kara parçalarına Portekizli denizciler ayak basana kadar ıssız yerlerdi. Sao Tome adasına ilk gelen João de Santarem idi. Hıristiyan geleneğinde yılın her gününe azizlerinden birisinin ismini verdikleri için o güne tesadüf etmesi dolayısıyla buraya da Aziz Tomas adına istinaden Sao Tome dediler. 17 Ocak 1471 günü ise ikinci büyük adaya çıkan Pero Escobar ise buraya Santo Antonio adını verdiyse de burası 1502’de Principe olarak değiştirildi. O tarihten itibaren çok sayıda insanın yaşamasına elverişli hale geldi. 12 Temmuz 1975 günü Portekiz sömürgeciliğinden müstakil bir ülke olarak bağımsızlığını almasına kadar 504 yıl bu Avrupa devletinin sömürgesi olarak kaldı.

Kimi coğrafyacılara göre Sao Tome adası dünyanın ortasında yer almaktadır. Gine Körfezi’nde Ekvator çizgisi ile Greenwich meridyeninin kesiştiği noktada konumlanması da bu görüşü desteklemektedir. İlk sömürgeci Portekizlilerle hayatlarında hiç tanımadıkları bir köleliğin tuzağına düşürülen Afrika yerlilerinin birlikte yaşamak zorunda kalmalarının geçmişte örneği yoktu. 15. yüzyılın son yıllarında işgalci bir Avrupa ülkesinden gelenlere boğun eğenlerin arasındaki tüm insani ilişkileri yok sayan mecburi evlilik, uzak diyarlara açılırken Portekizlilerin Afrikaların ilk karşılaştıkları okyanusun ortasındaki ıssız kara parçaları olarak kayıtlara girdi. Bazıları için adeta destanlaşan çağlar, diğerlerinin hayatlarını acılara boğan ve ne kadar devam edeceği bilinmeyen zamanlar. Uzak diyarlardan gelenleri hemen zengin ederken hemen yakınındaki coğrafyadan getirilenleri asırlar geçse de fakirlikle boğuşturan ve birbirlerinin aynısı düzenler. Adalar, Ekvator kuşağının en hüzünlü meskeni oldular. Senegal’in başkenti Gorée adasından hem yüzölçümü, hem de üzerinde yaşayan nüfusu bakımından çok büyük olmalarına rağmen tanınmaları pek mümkün olmadı.

Toplam 1001 km2lik yüzölçümü ile Birleşmiş Milletler’e üye bağımsız 193 ülke arasında 171. sırada, Afrika’da ise 54 ülke arasında 53. sırada yer alan en sondan bir önceki küçük ülkedir. Sao Tome adası 850 km2, Principe adası ise 142 km2 olup geriye kalan Cabas, Sete Padras, Santana, Quixiba, Rolas, Gabado ve Coco adaları da toplam 9 km2’lik bir alanı kaplamaktadırlar. Başkentin de bulunduğu en büyük adada toplam yüzölçümün %30’unu kaplayan 295 km2lik iki milli park bulunmaktadır. İki büyük adanın arasında 152 km’lik bir mesafe varken Afrika kıyılarına ise Sao Tome adası 300 km. uzaktadır. Tarihte buraya getirilen her defasında binlerce köle için tam bir hapishane gibi idare edildi.

Sao Tome ve Principe 220 bin nüfusu ile de tüm ülkeler arasında 188. sırada yer almaktadır. 2.000 metrelik Pico de Sao Tome adıyla volkanik bir yükseltisi bulunmaktadır. İklim olarak ekvatora ait özellik taşırken kakao en önemli zirai ürün olarak öne çıkmaktadır. Hidrokarbür ve turizm gelecekte ekonomiye önemli katkılar sağlayacaklar.

Avrupalılar Arasında Sao Tome Kavgası

Sao Tome adası 1485’te, Principe ise 1500’de Portekizliler tarafından “donotario” adıyla sömürgeleştirildiler. Birincisi 1522’de kraliyet sömürgesi yapıldı. Onların Atlas Okyanusunun bu kısmında ciddi oranda etkinlik kurmaları diğer Avrupalı devletleri de bölgeye çekmekteydi. Adalar 15 Temmuz 1580- 1 Aralık 1640 yılları arasında Portekizle beraber bir İspanyol mülkiyeti idi. 5-28 Temmuz tarihleri arasında köle olarak burada tutulan Afrika yerlileri adaların idaresini ele geçirdiler. 9 Ağustos – 26 Ekim 1598 tarihleri arsında Principe, 10 Ekim – 5 Kasım 1598 tarihleri arsında da Sao Tome adası Hollandalıların eline geçti. 16- Ekim 1641 – 6 Ocak 1549 tarihleri arasında bir kez daha işgalleri altına aldılar. Hollandalılar 1641 yılında Sao Tome’yi abluka edip ele geçirdiler. Bunun üzerine Portekizliler 170 yıldır burada olan idarelerini bırakıp gittiler. 19 Nisan – 15 Mayıs 1709 günlerinde Sao Tome Fransızların idaresine girdi. Ancak Sao Tome ve Principe birlikte 29 Ekim 1753’te birleştirilerek Portekiz idaresine döndü. 1753-1852 yılları arasında tekrar burada varlık gösterdiler ve idari merkez olarak Principe adasını kullandılar. 114 km2lik Principe adasını 857 km2lik Sao Tome adasına göre idare etmek daha kolaydı. Zaten 18. yüzyıl bu adalarda genel anlamda çatışmalar devri oldu. Valiler, piskoposlar, mülk sahipleri ve yargıçlar gibi üst tabaka arasındaki kavgalara Afrika yerlilerinin başkaldırıları, batan gemilerden kurtulup karaya çıkanlardan, korsan gemilerinden inenlerden ve yabancı gemilerle gelip ormanlara saklanan ve hiç kimseye boyun eğmeyen Afrikalıların yağmalamaları ile geçti.

Sao Tomeliler

Sao Tome ve çevresindeki adalardaki Portekiz krallığının varlığı iki farklı dönemde incelemektedir. Birincisi 1470’li yıllarda buraya ilk ayak bastıkları tarihle başlayan, diğeri ise 1822 yılında Brezilya bağımsızlığını ilan edince burada huzuru kaçan Portekizlilerin bir kısmının asırlar önce terk ettikleri bu adalara tekrar dönmeleriyle devam eden ikinci defa nüfuz kurdukları dönemdir. Afrika kökenli kalabalık nüfusun buradaki varlığı tamamıyla kölelik düzenine bağlı bir gelişmedir. Burada o dönemde ülkesine hibe olarak veren karşılığında “donataria” denenlerden üçüncüsü Alvaro de Caminha Souto-Maior’un 1493 yılında verdiği emirle her Avrupa kökenlinin bir köle sahibi olmasını sağlayacaktı.

Portekizliler henüz 15. yüzyıl bitmeden bütün coğrafyası Hıristiyanların işgaline uğrayan İspanya’daki Endülüs’ten engizisyonla uzaklaştırılan Müslüman ve Yahudilerden 20 bin kadar kişi buralara getirilip bırakıldığına dair abartılı olmakla birlikte bu tür bilgilere rastlanmaktadır. Özellikle sekiz yaşından küçük Kastilyalı 2.000 kadar çok küçük yaştaki Yahudi çocuğunun 1493 yılında ailelerinin elinden alındığı ve büyük bir kısmının yolculuk sırasında ölümleri hiçe sayılarak bu adalara zorla getirildiğine dair rivayetlere de yer verilmektedir. İçlerinden 1400 kadarı deniz yolculuğu sırasında ölürken 1499 yılına gelindiğinde Sao Tome’ye gelebilenlerden 600 çocuğun hayatta kaldığı zannediliyor. Bunlardan büyüyen erkek çocukları Kaptan Alvaro de Caminha Souto-Maior tarafından Afrika asıllı kızlarla, İspanyol asıllı kızlar da Afrikalı gençlerle evlendirildi. Ayrıca kısa süre sonra kürek mahkumları (bagnards) da 1485 yılında bu adalara getirildiler. Daha doğrusu Portekiz’de bilhassa engizisyona tabi tuttukları ve sevmediklerini bu ıssız adalara getirip bırakıyorlardı. Böylece bir anlamda bu adalar artık birer sömürge konumuna getirilmişlerdi. 1493-1500 yılları arasında Sao Tome’de 1000 kadar Afrikalı köleleştirilip yerleştirildi. Bunların ilk başkaldırıları da 1517 yılında gerçekleşti.

1554 yılına gelindiğinde Sao Tome ve çevresindeki adalarda 1200 Avrupa kökenli, çiftliklerde çalıştırılmak üzere 2000 Afrikalı köle ve Amerika kıtasına nakledilmek üzere bekletilen 5000 köle vardı. Avrupalılarla Afrikalı kadınların evliliğinden doğan çocuklar ise hür olarak yaşıyorlardı. Köleler bütün güçleri ile çalışmalarına rağmen haftada altı gün sömürgecilere hizmet etmelerine rağmen efendileri tarafından günlük yiyecekleri ve kıyafetleri, hatta barınacakları mekanlar bile verilmezdi. Sadece bir gün serbest bırakılınca derhal bir iş yapıp onun kazanı ile diğer günlerdeki ihtiyaçlarını karşılamalarına müsaade ediliyordu. Kölelik bunların üzerinde hiçbir gevşemeye fırsat vermeden en acımasız haliyle uygulanıyordu. 1558 yılında Sao Tome piskoposu bir taraftan köle ticaretine müsaade ederken diğer taraftan adalarda köle olarak kalmaları istenenlerin vaftizleri yapılarak Hıristiyanlaşmaları, Amerika’ya taşınacak kölelerin ise gittikleri yerlerde bu işleme tabi tutulmalarını istiyordu. Aradan geçen bir asır içinde adalarda çok dramlar yaşandı ve 1575 yılına gelindiğinde sadece Sao Tome’de birkaç bin Avrupa çiftlik sahibinin 14 bin kölesi vardı. 17. yüzyılda Portekizli sömürgeciler Brezilya’daki sömürgelerini daha verimli gördükleri için bu adalarda şeker kamışı üretimini durdurup sadece köle ticareti için kullandılar.

1870 yılında 10 bin Angolalı, 6 bin Cabo Verdeli ve 5 bin Mozambik asıllı ile Gabonlular dahil 23.613’ü Afrika’dan geçici süreliğine getirilen mevsimlik işçilerle beraber Sao Tome adalarında toplam 50.769 kişi yaşıyordu. Tüm adalarının sosyo-kültürel ve ekonomik hayatını ellerinde tutan Avrupa kökenlilerin sayısı en fazla bin kadardı.

Portekizli-Afrika Yerlileri İlişkileri: Köle Ticareti

Avrupa sömürgeciliğinin Afrika’daki uygulamalarından bahsederken kıtayı çevreleyen adalar üzerinde çok az durulmaktadır. Aslında kıtanın etrafındaki tespih taneleri gibi dizili bu irili ufaklı nice kara parçasının dili olsa yaşadıklarını anlatabilseler. Belki de sömürgecilik sürecinde Avrupalı ve Afrikalılar arasında tüm yaşanmışların en dramatik özeti Sao Tome ve Principe’de gerçekleşmiş denebilir.

Afrika’nın bu kısmında Portekizliler başta olmak üzere diğer Avrupalılar önce Kongo Krallığı ve Akan Krallığının vatanı bugünkü Gana ile temas kurdular. Bilhassa Elmina adasına ile de yakından ilgilendiler. Bunlara verdikleri kumaş, alkol ve ateşli silahlı silahlar karşılığında kıtanın iç kısımlarından köle almaya başladılar. Aslında kısa zamanda etkinlik kurdukları yerlerden yaptıkları bu insan ticaretini hiçbir kural tanımadan uyguladılar. Yerlileri hür alıp köleleştirme karşılığında Lizbon ve Porto limanlarından kumaş, alkol, ateşli silahlar gibi ürünlerini onları teslim edenlere veriyorlardı. Kölelerin bir kısmı Elmina adasına madenlerde çalıştırılmak üzere getirildiler. Bu adaları merkeze alarak Portekiz öncülüğünde Avrupa, Afrika ve Brezilya merkezli Amerika arasında bir üçgen ticareti (commerce triangulaire) kuruldu. Altın madenlerine getirilen kölelerin işledikleri madenler ve bunların sömürgecilerce pazarlanması yapılıyordu. Portekizliler ayrıca volkanik zemine sahip Sao Tome’de tarihin en karlı deneyimi olacak şeker kamışı üretimine ağırlık verdiler.

Portekizliler Kongo krallığı kıyılarına iyice alışmışlar ve her yıl buradan4.000 köle alıyorlardı. 16. yüzyılın son yıllarından itibaren Portekiz konseylerince Sao Tome ve Principe adaları köle ticareti için vazgeçilemez bir konuma geldi. Özellikle Angola’dan alınan hür insanlar bu adalarda köleleştirilip Brezilya ve Karaip adalarında götürülüp satılıyorlardı. Adada bırakılanlar günde 14 saat çalıştırılıyor, bu köleleri satın alanlar emeklerinin karşılığı olarak bunlara herhangi bir ödeme yapmıyorlar, asgari de olsa kıyafet giydirmiyorlar, evlendirilmiyorlar ve yeteri kadar beslenemiyorlardı. Tüm bu gayri insani muamelelere rağmen Sao Tome adası kölelerin el emekleri ile yemyeşil bir görünüme kavuştu. Bir süre sonra bu insan ticaretini acımasızca yapıp onların emekleriyle elde edilen ürünleri Avrupalı müşterilerine satan Portekiz sömürgecileri arasında giderek gerginlikler yaşandı.

“Mocambo” kelimesi Sao Tome’de Afrika kökenli kölelerin Portekizli sömürgecilere karşı direnişlerine verilen isimdir. Buna karşı kısa zamanda yeni bir düzenleme yaparak Avrupa’dan getirilen beyazlarla Afrikalı kadınların evlendirilmesinden doğan melez nesile “forros” adı verildi. Avrupa değerlerini aşılayarak kendi çıkarlarına hizmet edecek bir topluluk oluşturdular. Bunlara “toprağın çocukları/filhos de terra” deniyordu. Bunlar kısa zamanda ticarette seçkin sınıf oldukları gibi Kongo Krallığı topraklarına baskınlar da düzenleyip kraliyet mensupları dahil kimi yakalarlarsa esir ediyorlardı. Çünkü daha fazla köleye ihtiyaç vardı. O kadar çok insan köle edilip götürüldü ki Kongo Kralı I. Alfons’un düzeni bozulunca Portekiz kralı III. John’a mektup yazarak kendisine yapılanları kınadığını bildirdi.

Sao Tome Köle Ticaretinin Merkezi

Brezilya’da ilk Avrupalı olarak Portekiz adına Pedro Alvares Cabral 23 Nisan 1500’de üç kıta arası ticareti başlattı. Her ne kadar genel olarak altın arama birinci hedef olsa da Portekizliler için köle ticareti, şeker kamışı üretimi ve baharat yetiştiriciliği altın kadar önemliydi. 1516 yılından itibaren Güney Amerika’nın ve Karaip adalarının en verimli topraklarında çalıştırılacak iş gücü ihtiyacı bunların aracılığıyla mola yerine dönüştürülen Sao Tome’ye getirilip satılan kölelerle karşılandı. Portekiz Kraliyet ailesi ve ülkenin ileri gelenleri bu sayede zenginliklerini artırıyorlardı.

Sao Tome’de bir esir çocuğu olarak Amador 1595’te doğmuş ve kendisini bu adanın kralı ilan etti. Kölelerin direnişlerine öncülük edip bu adada Portekizlilere ait mülkleri ateşe verdirdi. İsyan bir yıl sürdü ve ele geçirilen bu öncü 1596’da halkın gözleri önünde asılarak idam edildi. Sao Tomeliler Portekizlilere neler yapılabileceklerinin sınırlarını gösteriyordu. Artık sömürgeciler için yeni hedef Brezilya oldu ve adadaki ziraat yapan kölelerle değirmen, fırın, şeker üretim makineleri ne var ne yok hepsini alıp bu yeni sömürgelerine taşıdılar. 17. yüzyılın başında, 1620’de, Portekiz dünya ticaretinde beklenmedik gelirlerle ciddi mesafe aldı. Süratli karavelelerle Afrika’dan 300 bin masum insanı köleleştirip Amerika kıtasına taşıdılar. Bunları diğer Avrupa ülkelerinden İngiltere, Hollanda, İspanya ve Fransa da takip ederek aynı uygulamaları yaptılar.

1869’da veya başka bir rivayete göre de 1876’da Sao Tome’de köle ticareti yasaklandı. Şeker kamışı ve kakao çiftliklerinde her türlü baskıyla çalıştırılan bu insanlar hürriyetlerini kazanınca boşta kaldılar. Yerlerine Angola, Mozambik, Cabo Verde (Yeşil Burun Adaları) ve Gabon’dan mevsimlik işçiler getirdiler. Geride tamamen çökmüş bir adada herhangi bir medeniyet izi yoktu. 1950’li yıllara gelindiğinde adalarda orta öğretim için bir adet dahi lise yoktu. 1953 yılında adalarda “Batera İsyanı” henüz Portekiz sömürgeciliğinin devam ettiği sırada Afrika kökenlilere zorla çalıştırma için yapılan baskılara karşı direniş sonucu çıktı. Sao Tome milli kimliğinin doğması bu başkaldırı ile başlatılır. Bu isyan bastırılırken 60 bin nüfuslu ada halkından öldürülenlerin sayısı dahi tam öğrenilemedi ve 100 ile 1000 arasında çok farklı rakamlar verilmektedir.

Bağımsızlık Dönemi

Sao Tome’de Marksist Sao Tome Kurtuluş Hareketi 12 Temmuz 1975’te Manuel Pinto da Costa bağımsızlığı ilan etti. Kurduğu tek parti döneminde adada kalan binlerce Portekizli burayı terk edip ülkelerine göç etti. 1950 yılında adaların nüfusu 60.159 idi ve bunun 1152’si beyaz, 4300’ü melez idi. 1990 yılında çok partili düzene geçildi ve muhalif parti lideri Miguel Trovoada cumhurbaşkanı oldu. 2009’da toplam nüfus 212 bin, 2021’e ise 224 bin kişiye ulaştı.

Halen nüfusu meydana getirenlerin %85’i Avrupa kökenlilerle Afrikalıların evliliklerinden doğan “mesticos” denen melezler; 1540 yılında batan bir gemiden kurtulan Angola asıllıların soyundan gelen Angolares; köleliğin yasaklandığı yıllarda hürriyetlerini elde eden “forros” veya “filhos de la terra” denen toprağın çocukları; “serviçais” denen Angola, Mozambik ve Cabo Verde’den Portekizliler tarafından getirilen sözleşmeli işçiler; “forros ve serviçais” toplumlarının evliliğinden doğan “tongas” toplumu; beyazlar içinden çoğu Portekiz asıllılar olmak üzere altı ayrı topluluk yaşamaktadır. Tüm bu farklı bütünleşmelere dayalı adalardaki nüfus içinde etnik kimliklere vurgu yapılmadığı gibi diğer Afrika ülkelerinin aksine kabilecilik duygusuna da rastlanmaz.

Din olarak yüzdeleri tam tespit edilmese de Sao Tome halkının %80’i Katolik, %15’i Protestan ve %3’ü Müslüman olarak görünmektedir. Adalarda toplam 6000 bin Müslümanın varlığından bahsedilse bunlara ait ne camii, ne de Kur’ân eğitimi veya herhangi bir kurum bulunmaktadır. Kadyanilik de denen Hindistan asıllı Ahmediye fırkasının bu adalarla son yıllarda yerel halk arasında etkinlik kurma gayreti içinde oldukları biliniyor.

Şeker Kamışından Kahveye ve nihayet Kakao Adasına Sao Tome

Afrika’nın daha çok deniz ulaşımı güzergahında hayati konuma sahip Sao Tome adasına yerleşen Portekizliler burada 1470-1600 yılları arasında şeker kamışı, 17-18. yüzyıllarda buralarda varlıklarını sonlandırıp Brezilya’da varlık gösterdiler. Ancak 1800-1900 yılları arasında kahve ve 1855-1980 yılları arasında da yürütülen, bağımsızlıkla birlikte devam ettirilen kakao olmak üzere üç farklı zirai üretime önem verdiler. Fakat burada yeteri kadar köle kalmamıştı. Tekrar Angola’dan bu ticareti başlattılar. Bu yeni sürece karşı giderek artan başkaldırılar neticesinde Portekiz’in 1875 yılında köle ticaretini yasaklamasına kadar gitti.

Şeker Kamışı

Portekizlilerin Sao Tome ve diğer adalarda ilk önce şeker kamışı üretimine başladılar. 16. yüzyılda her biri 15 kg. olan “arroba” dedikleri çuvallardan 300 bin adet dolduruluyordu. Bu da takriben 4,5 milyon kg. gibi büyük bir miktara denk gelmektedir. 16. yüzyılın dünyasında şeker üretimi altın gibi kıymeti haizdi.

Kahve Üretimi

Şeker kamışı üretimi daha 16. yüzyılın başında adalarda başlarken kahve ancak 1800 yılında denendi. 1832 yılına gelindiğinde 100 ton kahve elde edildi. 1868 yılında ise 1000 tona ulaştı.

Kakao Üretimi

Kahveye nazaran kısa süre sonra 1822 yılında bu adalarda kakao da üretilmeye başlandı. Bunun üretiminde devamlı artış gözlendiyse de kahveyi geçmesi yaklaşık 70 yıl sürdü ve 1890’da artık kakao daha çok üretilir oldu. Gerçi 1869 yılından itibaren köle ticaretine yasak getirilince hürriyetlerini elde edenler derhal çiftliklerde çalışmayı terk ettiler ve kakao ağaçları çürüdü.  Portekizli üreticiler bu defa önceden köle aldıkları Angola, Mozambik, Cabo Verde ve Gabon gibi Afrika kıyılarından “sözleşmeli/contradados” veya “hizmetçiler/serviçais” dedikleri kendilerine has kıyafet giydirdikleri sözleşmeli işçiler getirdiler.

1822 yılında Brezilya’dan Sao Tome’ye dönen bazı Portekizliler beraberlerinde kakao fidanları da getirdiler ve ilk önce Principe adasına bunları diktiler. 1855 yılında da Sao Tome adasında dikimini yaptılar. Kısa zamanda buraya “çikolata adası” denmeye başlandı. Aynı dönemde kahve üretimi de adalarda yaygınlaştı. 1913 yılına gelindiğinde üretilen 36 bin ton kakao ile bu ürünün dünyada en fazla elde edildiği yer oldu. Zemininin volkanik olması, yeterli derecede yağmurun yağması, güneşli hava sayesinde 38 bin hektarlık arazide 36 bin ton kakao üretimi çok zor olmadı.

Bağımsızlık sonrası Portekiz döneminden kalan binlerce dönüm kakao tarlaları kamulaştırıldı. Ancak ülkenin iktisadi hayatına pek faydası olmadı. 1975 yılı sonrasında üretim 10 bin tonun altına düştü. Hatta 2012 yılında iki bin tona kadar üretim geriledi. Devletin tekrar bu konuya özen göstermesi sonrası 2015’te 13 bin 500 ton kakao elde edildi. Adaların ihracatındaki gelirlerinin %78’i kakao ile elde edilmekteydi. Ancak özellikle Fildişi ve Gana gibi yakın komşu ülkeler başta olmak üzere dünya kakao üretimi toplamda 4 milyon 200 tonu geçti.

Sao Tome’de bağımsızlıkla birlikte eğitime ağırlık verildi. Adaların en öncelikli uğraşısı oldu ve Afrika ülkeleri içinde çok önemli bir mesafe aldı. Ardından bu adalar devletinin ekonomisine en büyük katkı sağlayacak petrol bulundu. Tahminlere göre bu ülkeyi çevreleyen okyanusta iki milyar varil petrol kaynağı tespit edildi.

 

 

 

 

 

Share.

Yazar Hakkında

Prof. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi. 1964 yılında Vezirköprü’de doğdu. Merzifon İmam-Hatip Lisesi (1982) ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde (1987) eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye Diyanet Vakfı bursuyla yüksek lisansını (1991) ve doktorasını (1996) Paris’te tamamladı, aynı yıl Üsküdar’da İslam Araştırmaları Merkezi’nde (İSAM) araştırmacı olarak çalışmaya başladı. 2002’de doçentlik unvanı aldı. 2006 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü öğretim üyesi ve bölüm başkanı oldu. 2008-2011 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık’ta Afrika ile ilgili konularda müşavir olarak görev yaptı. 2009 yılında profesörlük unvanı aldı. 2011 yılı Eylül ayında görev değişikliği yaparak İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Siyasi Tarih Anabilim dalına geçiş yaptı. 2013 yılı Mart ayında Afrika ülkelerinden Çad Cumhuriyeti’nin başkenti Encemine’de Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk büyükelçisi olarak göreve başladı ve iki buçuk yıl bu görevini sürdürdükten sonra 2015 yılı Ağustos ayında İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanı olarak tayin edildi. Batı Afrika Ülkelerinden Mali Cumhuriyeti’ndeki ilk ve öğretim seviyesindeki özel eğitim kurumları medreseler üzerine hazırladığı doktora çalışması IRCICA tarafından L’enseignement islamique en Afrique francophone: Les médersas de la République du Mali adıyla Fransızca olarak 2003’de İstanbul’da basıldı. Geçmişten Günümüze Afrika (Kitabevi, İstanbul 2005); Osmanlı-Afrika İlişkileri (Kitabevi, İstanbul 2011/1. baskı, 2013/2. baskı, 2015/3. baskı); Les relations turco-tchadiennes: La politique ottomane en Afrique centrale (TİKA, İstanbul 2014) adlı kitaplarının yanı sıra Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi-İSAM tarafından yayımı tamamlanan İslam Ansiklopedisi için önemli kısmı Afrika hakkında 95 madde yazdı. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde “Afrika”, “Osmanlı Afrikası”, “Osmanlı-Fransa Münasebetleri” ve “Osmanlı’da Dini Hayat” üzerine araştırmalar yapmakta olup bu konularla ilgili basılmış kitapları, farklı dergilerde bu konular hakkında çok sayıda makalesi, yurt içi ve yurt dışında düzenlenen ilmi toplantılarda takdim ettiği tebliğleri yayımlanmış bulunmaktadır. Evli ve üç çocuk babası olup Arapça, Fransızca ve İngilizce yanında Paris Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Milli Enstitüsü’nde (INALCO/Institut National des Langues et Civilisations Orientales) eğitimini aldığı Bambara ve Volof Afrika yerel dilleri ile ilgili dersleri takip etmiştir. Prof. Dr. Ahmet Kavas, hâlihazırda Afrika Araştırmacıları Derneği’nin (AFAM) kurucu başkanlığı görevini yürütmektedir.

Yoruma Kapalı