Demirde yeni trend kaynağında işlenmesi

0
Demirin insanlık tarihinde ilk defa ne zaman ve nerede kullanıldığına dair tespitlerin yapılması çok zor ise de en basit yollarla üretilip kullanıldığı yerler arasında Afrika önemli bir yere sahip. Özellikle Mısır’da 50 bin yıl önce kullanıldığına dair izlere rastlanıyor. Yine Kuzey Afrika’da, Doğu Afrika’da Büyük Göller ve Sahraaltı Afrika bölgelerinde de binlerce yıl kullanıldığı biliniyor.
 
Kıta toplumlarının geleneksel demir işleme sanatını özellikle Mağrip ve Ortadoğu ile temaslarında öğrendikleri, bazı üretim şekillerinin de bizzat kendileri tarafından bulunduğu, modern üretim öncesinde Mali’nin Dogon kabilesi gibilerinin uygulamalarından anlaşılıyor.
 
İŞLEME MÜCADELESİ
 
Her alanda yaşanan kıyasıya rekabetin demir cevheri temin etmede de yaşandığı bir gerçek. Dahası bunun işlenme süreci, devletler arasında ciddi bir mücadeleye dönüşüyor. Bilinen ve kullanılan kaynaklar yanında yenilerinin de kullanıma açılması süreçleri, şimdiden bunun en belirgin göstergesi. Afrika ülkeleri, son zamanlara kadar sadece sahip oldukları tüm madenler gibi bunu da cevher şeklinde ihraç etmenin ötesinde herhangi bir etkinliğe sahip değillerdi. Bunun başlıca sebebi, demir çelik üretimi için enerji kaynaklarının da aynı anda kullanımı imkan dahilinde değildi.
 
FRANSA BAŞLATTI
 
Sanayi devrimleri, 19. yüzyılda bilhassa Avrupa ülkelerini sınırlı demir madeni yatakları sebebiyle diğer kıtalara mecburen yöneltecekti. Nitekim öyle de oldu. Fransa’nın, 1830’ların başında günümüzde Afrika’nın en geniş topraklarına sahip ülkesi Cezayir’de varlığı bilinen sahile en yakın yataklarından 15-20 yıl içinde bir demir madenini 1850’li yıllarda işletmeye aldıkları, hatta kıtanın ilk demir yolunu da bunun için inşa ettikleri biliniyor. Kuzey Afrika’da Cezayir ile başlayan, ancak Batı Afrika’ya geçmesi yaklaşık bir yüzyıl alsa da özellikle 1900’lü yılların başından itibaren bugün Liberya, Sierra Leone ve Gine gibi ülkeler, dünya demir sanayi sektörünün tüm dikkatlerini üzerlerine çekmeye başladı. 1950’li yıllarda ciddi miktarlarda maden tedarikçileri ve bunları bizzat işleyen dünyanın önde gelen şirketleri, onlarca milyon dolarlık yatırımlarını bu bölgeye yaptı. Fransa, aynı zamanda eski sömürgeleri olan Fas Krallığı ve Moritanya’da da yeni yatakların devreye girmesiyle bundan en fazla istifade eden devletlerden oldu. Uzun bir müddet bu şekilde maden cevheri temini devam etti. Bunun başlıca sebebi, bu madenin en kolay şekillerde limanlara taşınması ve buralardan da Avrupa’ya nakli idi. İhtiyaç duyulan miktarlarda alımların gemilere yüklenmesi için burada da gerekli demiryolları yapılıp en ucuza götürülüyordu.
 
DEMİRİN CAZİBESİ
 
Yeni nesiller, artık 19. yüzyıl ve özellikle de 20. yüzyılda neler yaşandığı ile pek ilgilenmiyor. Aynı zamanda ekonominin temel unsurları ile ilgili alanlarda iş yapanların da tüm derdi, 21. yüzyılın sonunda dünyayı bekleyen en ciddi tehditleri önceden kestirip bilhassa günümüz siyasetine yön verme iddiasını fiiliyata döken devletlerin bitmek ve tükenmek bilmeyen ihtirasları kaplıyor. Çok değil, bundan çeyrek asır önce Afrika’da veya başka bir ülkede altın, elmas, platin, gümüş ve bakır gibi madenler revaçta iken, demir cevherine belli sanayi devi ülkeler hariç hiç kimse dönüp bakmıyordu. Altın, gümüş, hatta kobalt, zirkon ve daha nice maden ve mineralle çok sayıda ürün elde edilebilir. Ama hiçbiri ile bu madenler dahil çıkarılışlarından taşınmalarına, işlenmelerine ve yolların, köprülerin, limanların, sanayi tesislerinin, binaların yapımında demir olmadan adım atmak mümkün değil. Haliyle demirsiz hayat insanlık tarihinde mümkün değildi, bundan sonra da olmayacak.
 
50 ÜLKE ÜRETİCİ
 
2020’li yıllara girdiğimiz bir dönemde yaklaşık 50 kadar ülkenin demir ve çelik üretimi yaptığı dünyamızda bunun hammaddesinden elde edilen tüm ürünleri kullanmayan insan bile kalmadı. Herkesin günlük hayatında en ileri teknoloji ürünlerinden başlayarak çok sıradan dediklerimize kadar mutlaka bir şekilde ihtiyaç duyduğu her şeyin içinde az veya çok, demire dayalı asli veya katkı sağlayan kısımlar var. Ne var ki, bunun bulunduğu yerden çıkarılması, çok uzaklardaki başka kıta ülkelerine taşınması, oralarda işlenmesi ve çoğu zaman da bizzat cevherin bulunduğu madende bile kullanılmak üzere malzeme olarak gelmesi gibi meşakkatine katlanılamaz bir süreç yaşanıyor. Yatırımı ağır, taşınması zor ve pahalı, üretim getirisi az ama zahmetli olan pek fazla maden yok. Ama bu olmadan da herhangi bir işlem yapmaya imkan yok.
 
Dünya ülkeleri, ilk defa yıllık 3 milyar ton demir çelik üretimi sınırını aştı. Dahası bu madenin cevherinin tonu da 2010’lu yıllarda tarihinde görmediği fiyatlara ulaştı. Çok değil, bundan 10 sene önce 100 ton başına 100 doları aştı derken, 2021 yılında neredeyse 200 dolara ulaştı ve 180 doların üzerinde işlem gördü. Eskiden bu madeni ihraç eden ülkelerin gelirleri çok düşük kalıyor ve ton başına elde ettikleri birkaç doları geçmediği için buna hiç ehemmiyet vermiyorlardı. Şimdilerde Afrika ülkelerinden Cezayir, Moritanya, Sierra Leone, Liberya, Gine, Gabon, Angola, Madagaskar gibi pek çoğu için ciddi gelir kapısına dönmüş durumda.
 
DEMİR ÇELİK SANAYİNİN AFRİKA’DAKİ GELECEĞİ
 
Sanayileşme ile birlikte Avrupa’nın sayılı ülkeleri dünya genelinde tekel oluşturmakta gecikmedi. Herkes onların ürettiği ürünleri alıp günlük ve kalıcı ihtiyaçlarını karşılıyordu. Ne var ki, 21. yüzyılı yaşadığımız bugünlerde demir çelik sanayi tamamen el değiştirdi. Hatta her geçen sene devreye giren yeni yatırımlarla da çok hızlı şekilde bu süreçte yarıştan kopanlar, yeni girenler gibi bir şekillenme söz konusu. 20. yüzyılı adeta hiç kalkınamasın diye sömürgecilerle önceden planlanan Afrika ülkeleri de artık bu sahada var olduklarını ispat etmek istiyor. Her ne kadar dünya demir madenlerinin yüzde 25 kadarına sahip bulunsa da bunu işleyen sınırlı ülkenin üretimi tüm üreticiler arasında ancak yüzde 1, bu ürünleri kendi ihtiyaçları için kullanmalarında da yüzde 2 seviyesini geçemedi. Bu durum ilelebet böyle gidecek anlamına gelmiyor. Birçok kıta ülkesi, artık başta basit üretimle hurda menşeli de olsa özellikle inşaat demiri üretiyor. Yalnız bunlar, dünyanın büyük şirketleri ile yarışacak miktarlarda değil. Zaten kıtadaki bütün üretimin yüzde 75 kadarını tek başına Güney Afrika Cumhuriyeti yapıyor. En büyük avantajı, bu sanayinin birinci derecedeki ihtiyacı olan başta kömür olmak üzere yeterli enerji kaynaklarının bulunması. Şimdilik bununla henüz ciddi rekabete girmemiş olsa da Cezayir, Afrika’nın lideri olmak için ciddi hamleler yapıyor. Yıllık 10 milyon tonun üzerindeki ihtiyacının yarısını kendisi karşılayacak seviyeye geldi. 2030 yılındaki hedefi ise 20 milyon tona yakın ürün elde edebilmek.
 
AFRİKA DEMİR ÇELİK ÜRETİMİNDE TÜRKİYE’NİN ÖNEMİ
 
Türkiye demir çelik sanayinin öncü isimlerinden Tosyalı’nın, Cezayir’in Vehran (Oran) şehrindeki yatırımını işletmeye almasının üzerinden henüz 10 yıl geçti. Toplam 4.5 milyar dolarlık yatırımla Kuzey Afrika’da ve kıtada bir anda ikinci üretici ülke konumuna gelmesiyle birlikte hem kendi ihtiyacının yüzde 50’sine yakınını temin eder hale geldi hem de başta ABD, İngiltere, Belçika, Angola ve Porto Riko gibi ülkelere de ürün ihraç edip girdi sağlamaya başladı.
 
Cezayir’de Tosyalı’nın elde ettiği bu başarı üzerine, özellikle Afrika’da tüm dikkatler bu madenin yerelde işlenebilmesi üzerine çevrildi. Bir maden ülkesi olan Senegal, Faleme demir madeninin yaklaşık bir milyar tona yakın cevherini henüz beynelmilel pazara sürmeden başkent Dakar’da üretmeye karar verdi. Yaklaşık 2 milyar dolarlık bir yatırım gerektiren bu girişimi de Tosyalı alarak bu kıtada ikinci bir ülkeyi daha üretici yapacak çalışmalarını sürdürüyor.
 
Türk şirketlerinin varlık gösterdikleri alanlardaki başarıları, birçok ülke tarafından yakın takibe alındı. Bir türlü değerlendiremedikleri, değerlendirilmeleri de zor olan demir çelik üretimi gibi yatırımları için yeni bir umut belirdi. Şimdilerde Angola, Kamerun gibi ülkeler de bu alanda yakın işbirliği imkanlarını arıyorlar. Onlarca yıl Afrika’dan her türlü petrol, uranyum, doğalgaz ve kömür gibi ihtiyaçlarını kendi ülkelerindeki sanayilerine taşıyıp bu ağır sanayiye yatırım yapan başta Avrupa ülkeleri, yakın geçmişte başta Çin ve Avustralya’ya kaptırdıkları konumlarını şimdilerde ise Türk yatırımcılarının gelişiyle birlikte belki de Afrika ülkelerine ürün satan değil, bizzat buralardan hazır mamul ürün alanlar arasında yerlerini alacak. Hatta hiç beklenmedik bu süreç başlamış bulunuyor.
Share.

Yazar Hakkında

Prof. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi. 1964 yılında Vezirköprü’de doğdu. Merzifon İmam-Hatip Lisesi (1982) ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde (1987) eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye Diyanet Vakfı bursuyla yüksek lisansını (1991) ve doktorasını (1996) Paris’te tamamladı, aynı yıl Üsküdar’da İslam Araştırmaları Merkezi’nde (İSAM) araştırmacı olarak çalışmaya başladı. 2002’de doçentlik unvanı aldı. 2006 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü öğretim üyesi ve bölüm başkanı oldu. 2008-2011 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık’ta Afrika ile ilgili konularda müşavir olarak görev yaptı. 2009 yılında profesörlük unvanı aldı. 2011 yılı Eylül ayında görev değişikliği yaparak İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Siyasi Tarih Anabilim dalına geçiş yaptı. 2013 yılı Mart ayında Afrika ülkelerinden Çad Cumhuriyeti’nin başkenti Encemine’de Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk büyükelçisi olarak göreve başladı ve iki buçuk yıl bu görevini sürdürdükten sonra 2015 yılı Ağustos ayında İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanı olarak tayin edildi. Batı Afrika Ülkelerinden Mali Cumhuriyeti’ndeki ilk ve öğretim seviyesindeki özel eğitim kurumları medreseler üzerine hazırladığı doktora çalışması IRCICA tarafından L’enseignement islamique en Afrique francophone: Les médersas de la République du Mali adıyla Fransızca olarak 2003’de İstanbul’da basıldı. Geçmişten Günümüze Afrika (Kitabevi, İstanbul 2005); Osmanlı-Afrika İlişkileri (Kitabevi, İstanbul 2011/1. baskı, 2013/2. baskı, 2015/3. baskı); Les relations turco-tchadiennes: La politique ottomane en Afrique centrale (TİKA, İstanbul 2014) adlı kitaplarının yanı sıra Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi-İSAM tarafından yayımı tamamlanan İslam Ansiklopedisi için önemli kısmı Afrika hakkında 95 madde yazdı. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde “Afrika”, “Osmanlı Afrikası”, “Osmanlı-Fransa Münasebetleri” ve “Osmanlı’da Dini Hayat” üzerine araştırmalar yapmakta olup bu konularla ilgili basılmış kitapları, farklı dergilerde bu konular hakkında çok sayıda makalesi, yurt içi ve yurt dışında düzenlenen ilmi toplantılarda takdim ettiği tebliğleri yayımlanmış bulunmaktadır. Evli ve üç çocuk babası olup Arapça, Fransızca ve İngilizce yanında Paris Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Milli Enstitüsü’nde (INALCO/Institut National des Langues et Civilisations Orientales) eğitimini aldığı Bambara ve Volof Afrika yerel dilleri ile ilgili dersleri takip etmiştir. Prof. Dr. Ahmet Kavas, hâlihazırda Afrika Araştırmacıları Derneği’nin (AFAM) kurucu başkanlığı görevini yürütmektedir.

Yoruma Kapalı