Falaşa Yahudileri Gerçek Yahudi Değil mi?

0

Falaşaların Kökeni

Etiyopyalı Yahudiler, Beta Israel veya Falaşalar, tarihten beri üzerinde titizlikle çalışılan ve ciddi tartışmaları beraberinde getiren bir etnik grup olarak karşımıza çıkar. Etiyopya Yahudilerinin kökenlerine dair ileri sürülen üç teori bu grup hakkında bize derin bilgiler sunar. Örneğin, Falaşaların kökenlerinin Kudüs kralı Süleyman ve Sebe kraliçesi Belkıs’ın birlikteliğinden doğan çocuklarının I. Menelik’e kadar dayandığına; Yakup’un oğullarından Dan’ın soyuna mensup olduğuna ve bunların kayıp kabile olarak adlandırılıp Etiyopya’ya gittiklerine veya I. Babil Sürgünü veya II. sürgün olarak bilinen tarihi vakıalar sırasında Yahudilerin Mısır’dan kaçıp Etiyopya’ya yerleştiklerine dair iddialar mevcuttur.

Bu tartışmalar arasında savrulan Etiyopya Yahudilerinin tarih boyunca pek çok zorluk çektiği de bilinmektedir. Etiyopya kralları Ezana ve Zazana’nın MÖ. 4. yüzyılda Hristiyanlığı devletin resmi dini olarak tanımaları, Yahudi toplumunun sıkıntılar çekmeye başlamasının işaretidir. Aksum’da kendi dinlerini yaşayamayan grup, dağlık ve iç bölgelere göç etmek zorunda kalmıştır. Yüzyıllar geçtikçe güçlenen Yahudi liderler ile Hristiyan ahalinin kralları karşı karşıya gelmiş ve savaşlar kaçınılmaz olmuştur. Bu yüzden Aksum krallığı, dinlerin güç gösterisi haline gelmiş ve üstün gelen karşıt dini grupların egemenliği altına girmiştir. Buna en güzel örnek, Yahudi liderleri tarafından yıktırılan Aziz Meryem Kilisesinin, Hristiyan liderin üstün gelmesi neticesinde bu kiliseyi yeniden inşa ettirmesi verilebilir. Bu aşamada Yahudilerin birçoğu Hristiyanlığa geçmek zorunda bırakılır. Fakat dinlerini değiştirmeyip kendi Geez dilinde ibadet eden Etiyopyalı Yahudiler de vardır. Daha sonra misyonerler Yahudi ahalinin içerisine dahil olarak onları Hristiyanlaştırmış veya Hristiyanlara karşı isyana sürüklemiş ve isyana karşı Hristiyan liderlerin üstün gelmesi neticesinde Yahudi halk sindirilmiştir. Fakat Yahudi toplumunun yaşadığı yerlerin su kenarı ve güzelliklerle dolu olmasından dolayı Etiyopya kralı Yeshaq’ın Yahudileri tehdit etmesi, Hristiyan olmayan Yahudilerin topraklarının alınacağına ve sürgün edileceğine dair fermanlar yayınlaması Etiyopyalı Yahudilerin “Falaşa” ismi ile anılmasına yol açmıştır. Falaşa bu manada sürgün edilen demektir. Yahudilikten Hristiyanlığa dönen Yahudiler tekrar kendi dinlerine dönmüş ve Hristiyan Etiyopya krallarına karşı ayaklanmalar başlatmışlardır. 16. yüzyılda Müslüman Hristiyan savaşı sırasında Yahudilerin ilk önceleri İmam Ahmed’e verdikleri desteği daha sonra Müslümanların ilerleyişine karşı kendilerine eskiden beri düşman olan Hristiyanlara vermiş olması denge siyaseti güttüklerini gösterir. Bu dönemden sonra Etiyopyalı Yahudi toplumunun hep ikili oynadığı görülmektedir. Katolikliği benimseyen Etiyopya kralının yanında yer alan Yahudiler, daha sonra krala karşı çıkan Etiyopya kilisesinin tarafını tutmuştur.

Etiyopya krallığının başkentliğini yapmış olan Gondar şehrinin inşa edilmesinde de Yahudilerin etkisi büyük olmuş ve bu sayede inşa etme sanatını da öğrenmişlerdir. Ülkedeki misyonerlik faaliyetleri ve meydana gelen kıtlık, Yahudi toplumunun yer değiştirmesine sebebiyet vermiştir. 19. yüzyıla kadar süre gelen Etiyopya Yahudilerinin varlığı içe kapanık ve kendi kültürlerini, dini inançlarını sürdürme ve hayatta kalma mücadelesi içerirken, 19. yüzyılın son çeyreğinde Etiyopyalı Yahudilerinin dünya Yahudileri ile birbirlerinden haberdar olduğu bir dönem başlar.

Alman Yahudi hahamı Etiyopyalı Yahudilere yardım edilmesinin elzem olduğunu ileri sürerken, Alliance Israelite Universelle üyeleri kendi dindaşlarına Etiyopyalı Yahudilerin Hristiyanlaştırılmaya çalışıldığını ve bu Yahudilerin dinlerini muhafaza edip öğrenebilmeleri için eğitim kurumlarının açılmasının yerinde olacağına dair isteğini bildirmesi üzerine, bu grubun üyeleri ayrıca Etiyopyalı Yahudilerin kendi dindaşları ile bir araya gelmelerini sağlamaya çalışmıştır. Fakat en önemli adım Jacques Faitlovitch’in Etiyopyalı Yahudi ailelere mensup çocuklardan ikisini Avrupa’da eğitmesi ve dönüşte bu çocukların Etiyopyalı Yahudilere dini yönde destek olmasıdır. Bu süreçten sonra Etiyopyalı Yahudiler dikkat çeken bir konumda olmuştur. Haile Selâsiye döneminde ise, Yahudilerin rahat ve yönetimde etkin olduğunu söylemek yanlış olmaz. Zira Haile Selâsiye kendi soyunu Seba kraliçesi Belkıs’a dayandırıyordu. Bu yüzden Yahudiliğe karşı bir düşmanca duruş sergilemedi. Aksine İsrail ile yakın ilişkiler içerisinde olduğu bilinmektedir. Buna örnek olarak, İsrail’in Etiyopya’da bir kan bankası oluşturması, jeolojik anket araştırmalarına katılması, limanların gelişimi üzerine vermiş oldukları danışma hizmetleri, balıkçılık ve mikrobiyoloji alanında eğitim faaliyetleri gibi anlaşmalar dikkat çeken hususlardır. Bu anlaşmalarla, İsrail Etiyopya ülkesini derinden araştırma imkânı bulmuştur.

Haile Selâsiye döneminden sonra, Sovyet rejimine bağlı Mengistu rejiminin 1974’te ülkesinde uygulamış olduğu -Etiyopya’da Kızıl Terör olarak bilinir- politikalar neticesinde 1984’de Etiyopya’dan dini sebepler, hastalık ve kıtlık sebebiyle Yahudiler Sudan’a yaya olarak kaçmak zorunda kalmıştır. Bunun sonucunda 15.000 Yahudi’nin 1984 sonunda Musa Operasyonu olarak bilinen bir operasyon gerçekleştirilerek (İsrail’in Büyük Dönüş ismini verdikleri yasa gereği) İsrail’e taşınması sağlanmıştır. Bu operasyon CIA-ABD-Mossad işbirliği ve Sudan hükümetinin anlaşmaları ile yapılmış olsa da o dönemde Sudan, İsrail’e karşı olan Arap ülkelerinin uyarısına maruz kalmıştır. Öte yandan, İsrail’e yerleşim hakkı tanınan Etiyopyalı Yahudi halkının sayısı bununla da sınırlı kalmamış ve 1991 yılında gerçekleşecek bir diğer operasyon olan Solomon Operasyonu’nda 20.000 civarında Etiyopyalı Yahudi, 36 saat süre zarfında İsrail’e göç ettirilmiştir.

Fakat İsrail bu aşamada da, saf Yahudi bulunması çabası doğrultusunda, kanaatimce kan bankası kurulumları sırasında araştırmış olabilecekleri iki Yahudi grubunu yani Falaşa Mura ve Quarra’dan olanları Yahudi dinine dönmeden önce kısmen Hristiyanlığı benimsemiş oldukları için geride bırakmıştı. Zira 1990 yılında Falaşa Murraların Hristiyanlığa dönmüş olmalarından dolayı 15.000 Falaşa Murra’ya mensup kişilerin İsrail’e getirilmesinin ve kendilerine vatandaşlık verilmesinin uygun olmadığı hususunda İsrail büyükelçisinin yapmış olduğu açıklama Tel Aviv’in ırkçı, kendi dinine ve kültürüne mensup olmayan kişileri nasıl dışladığını göstermesi açısından önemliydi.    Fakat bir şekilde 1999 da Etiyopya’nın Falaşa Quarra’dan 3.800 Yahudi Etiyopya’dan İsrail’e kabul edilecekti. Aslında o dönemde yaşanan bu olay bir nevi ileride Etiyopya Yahudi toplumunun İsrail’de büyük bir ayrımcılığa uğrayacağının işaretiydi.

Falaşa Yahudileri Saf Yahudi Değil mi?

Etiyopya’dan İsrail’e göç eden Yahudi toplum birçok sorun ile karşı karşıya kaldı. İçine kapanık olarak yaşayan bu toplum, kendi kültürlerini devam ettirme arzusundaydı. Ayrıca Falaşa Yahudileri İsrail Yahudilerinden dini ritüeller açısından ayrılıyordu. Örneğin, Falaşaların benimsedikleri günah çıkarma uygulaması ve çocuklarının sünnet -Brit Mila- ettirilmesi için törenler sırasında sinagoga gitmeyip evlerinden uzakta toplumdan izole edilmiş açık alanda kutlamaları (ki bu Etiyopya’daki sinagog yerine Margam Gogo’da bu töreni yaptıkları bilinir ve annenin doğumdan sonra oluşan loğusalık nedeniyle kadının ve sünnet sırasında çocuğun kirli olduğunu düşünmeleri sonucu bu vaziyette sinagoga girmelerinin sakıncalı olduğuna dair inançları sebebiyle bu şekilde sünnet merasimini gerçekleştirirler) ve keşişlik gibi sistemlerinin olması nedeniyle Falaşalar ve İsrail Yahudileri arasında tartışmalar yaşanmıştır. Fakat İsrail yönetimi bunların asimile olmasını ve toplum içinde kaynaşma dahilinde olmasını istemiştir.

Öte yandan, İsrail getirildikleri için kendilerinin memnun ve ziyadesiyle mutlu olacaklarını zanneden Falaşalar, bahsedilen sebepler yüzünden İsrail’de kültürel ve dinsel şok geçirmişlerdir. Zira İsrail’de Falaşaların gerçek Yahudi olup olmadığı sorgulanmıştır. Çünkü İsrail’in hahamları, Etiyopya Yahudilerinin 2500 yıl boyunca dünya Yahudilerinden izole yaşadığı ve bu sebeple Falaşaların ve Yahudi olmayan kişiler arasında gerçekleşen evliliklerin Yahudiliklerine zarar verdikleri üzerine tartışmalarda bulunmuş ve bunları gören Falaşa halkı derin üzüntü yaşamıştır. Falaşaların bu denli sorgulanmış olması bununla da sınırlı kalmamış, Falaşalar İsrail’deki modern hayata uyum sağlamak ile inançları arasında sıkışıp kalmıştır. Etiyopyalı Yahudiler kutsal kitaplarına bağlı iken, İsrailli Yahudilere göre dinin gerektirdiği sözlü geleneklerden bi haber olmaları kaçınılmazdır. Bu gibi çıkmazlar Falaşaları diğer Yahudi gruplarının dini yaşantısına uyumunu da zorlaştırmıştır.

Tüm bunlara rağmen, Falaşaların İsrail’de yaşama arzusu devam etmiştir. 1996 ve 2006’da bir kan bağışı yapmışlardır. Lakin bu kanların içinde Etiyopya’da yaygın olan HIV virüsünün olabileceği endişesi ile İsrailli yetkililerin bu kanları çöpe attığının Falaşalar arasında duyulması neticesinde, İsrail’de siyah ve beyaz Yahudi diye ırkçılık çanlarının çalması kaçınılmaz olmuştur. Falaşalar -ki Etiyopyalılar, Yahudi bile olsalar kendilerine yapılanı unutmazlar, intikamlarını alırlar, tarihlerindeki sömürgecilere karşı dik duruşları sebebiyle de mütekebbirdirler, ayrımcılığa katlanamaz ve haklarını ararlar- gösteriler düzenlemeye başlamışlar ve polisle çatışmışlardır. Bu gösteriler de 19 kişi de tutuklanmış ve sindirilen Etiyopyalı Yahudiler bu eylemlerle artık kendilerini İsrail’de göstermeye başlamışlardır.

İsrail hem ırkçı hem de işgal devleti mi?

İsrail’in Siyonist bakış açısı, dünyadaki “zulüm” gören Yahudileri tek bir çatı altında birleştime gayesi ve politikası, İsrail’in 1948 yılında kurulduğundan beri başa gelen her başbakan tarafından savunulmuştur. Bu doğrultuda, yaşadıkları coğrafyada ayrımcılıkla yüzleşen Doğu Avrupa, İspanya ve Ortadoğu’dan Yahudiler İsrail’e gelmişlerdir. Fakat kendi ülkelerinde ve göç ettikleri İsrail’de en kötü ayrımcılığa uğrayan ve bunu dile getiren yine Falaşalar olmuştur.

Etiyopyalı göstericilere sert müdahale ile karşılık veren İsrail’in yetkilileri, kendilerini her zaman olduğu gibi haklı çıkarma konusunda mahir olduklarını görmek kaçınılmaz. Örneğin, bu gösterileri aklının ucundan geçirmeyen dönemin İsrail hükümeti, Falaşaların eğitim, sağlık, barınma gibi temel ihtiyaçlarının karşılandığını ve bu kesimin hoş karşılandığını dile getirmişlerdir. Lakin yetkililer bunu ne yazık ki Falaşaların özel koşullarına hassasiyet göstermeden yapmışlar ve bu sebeple Falaşalar ciddi bir ayrıma ve ırkçılığa maruz kalmışlardır. Buna en güzel örnek olarak, yalnızca % 2’yi oluşturan Etiyopyalı İsrailli çocuklar “beyaz” İsrailli çocuklarla birlikte eğitim görürken, Falaşaların çocuklarının çoğunlukla Etiyopyalı çocukların okuduğu okullarda eğitim görmesi verilebilir. Hala bu durumun geçerli olması ve Falaşaların genel nüfus içerisindeki durumları dikkate alındığında en fakir olan kişiler bu durumdadır. Ayrıca Etiyopyalı Yahudiler, işsizlik ve kamu kaynaklarından kıt yaralanma sorunuyla da karşı karşıyadır. Elbette bu vaziyetler, Falaşaların topluma entegresini zorlaştırmakta ve kırılganlığını arttırmaktadır. Çünkü İsrail’deki Yahudiler arasında Falaşaların en yüksek yoksulluk oranı ile büyük oranda polis araştırmalarına, tutuklamalara ve hapse atılmalara maruz kalmaktadır.

Tarihte pek çok zulme uğramasına rağmen, Siyonist düşünceye sahip olan İsrailli Yahudilerin kendi dininden olmayan halklara -ki her gün Filistinlilere yaptıkları ortadayken- yaptığı zulmü, kendi dindaşlarına yapmayacağı algısı tamamen yanlış bir olgu olarak karşımıza çıkmakta, kendi ırkından ve sadece dini ritüeller ve kültürleri bakımından farklı olan “dindaşlarına” bile ayrımcı ve farklılaştırıcı bir tutum sergilemesi ve onları yok sayması İsrail’i ırkçı ve bir terör devleti mi diye sorgulamamıza neden olmakta ve içinde cevabı barındıran bir durum ortaya çıkmaktadır.

İsrail’in hem Yahudi nüfus alanını koruma hem de ülkede siyah Yahudi nüfusun çoğunluğuna karşı koyma çabası!

7.000 nüfuslu Etiyopyalı Yahudi’nin İsrail’e varması, daha sonraki yıllarda da İsrail’in istihbarat servisinin başlatmış olduğu Musa (1984-85) ve Süleyman (1991) operasyonlarıyla 20.000 ve ayrıca 1990’ların sonuna kadar 90.000 Falaşa’nın açlık, kıtlık, savaş vb. durumlardan kurtarılması sonucu İsrail’e getirtilmesi, İsrail’in Yahudi nüfusu korumaya yönelik attığı adımları göstermektedir. Fakat bunun yanında, Etiyopya’dan gelenlere karşı HIV virüsünün toplumda yaygınlaşmasının ve sağlıklı toplumun temellerini yıkacak olması endişesiyle İsrail’in ulusal kan bankası harekete geçmiştir. Bu nedenle Falaşalardan kan bağışı alımı durdurulmuştur. Ayrıca İsrail sistemli ve gizli olarak Falaşaları, bilgileri dışında kısırlaştırdığı ortaya çıkmış; bu ise ırkçı olan İsrail’in acaba “siyah” Yahudi kişi sayısının artmasından ve Falaşa Yahudi nüfusunun ülkede yaygınlaşmasından mı endişe duyuyor gibi soruları gündemimize getiriyor. Bu ise İsrail’in bilindiği üzere nüfus meselesinde dahi bir yandan Yahudi halkı korurken, diğer yandan koruduğu ama kanından endişe duyup sağlıksız bireylerin çoğalmasından da korktuğu halka karşı acımasızca kısırlaştırma dahilinde bir politika izlediğini gözler önüne seriyor. İsrail için gelecek nesilleri düşünerek sağlıklı birey ve toplumun ne kadar dikkate alındığının da göstergesi oluyor. Kendi toplumunun ilerlemesine ve uygulamaya çalıştığı politikalarına karşı tehdit olarak gördüğü dindaşlarını veya başka toplumları kısırlaştırıyor ve böylelikle gelecek tehditleri şimdiden ön görerek önlemini alıyor. Ayrıca İsrail’in HIV virüsü kapmış hastalıklı kişileri -de ülkesinden deport etmesi bir önlem olarak karşımıza çıkıyor. Zira İsrailli yetkililere göre, Etiyopyalı göçmenler arasında HIV virüsünün yaygınlığı diğer İsrailli Yahudilerle karşılaştırıldığında 50 kat daha fazladır.

İsrail yönetiminin bu denli kısırlaştırıcı, ülkesinden gönderme ve kontrol altında tutma gibi yürüttüğü politika, 2012 de İsrail’deki bazı TV programlarında tartışılmıştır. Etiyopya göçmen kadınlarının ülkeye girişte uzun süre bekletildiğinden dolayı bu tür TV programlarında İsrail Sağlık Bakanlığı eleştirilmiş, bunun ardından bakanlık bu uygulamanın varlığını doğrulamıştır. Aslında böylelikle, İsrail’deki Etiyopyalı nüfusun artmasının önüne geçilmeye çalışılmıştır.

İsrail, Falaşalara mecbur mu? Bu Mecburiyetin Falaşalara hissettirilmeme politiği nasıl okunmalıdır?

İsrail’in Büyük Ortadoğu projesinde yerine getirmeye çalıştığı ve bu devletin Türkiye topraklarında da bu çerçevede gözü olduğunu düşündüğümüzde İsrail bölgedeki varlığını vadedilmiş topraklarda güçlendirmeye çalışmaktadır. Bunun içinde tarihten beri muazzam bir öneme sahip olan nüfus meselesini gündeminden düşürmemekte ve tehdit olarak gördüğü toplumlardaki nüfusun azalmasına da türlü politikalarla neden olmaktadır. Fakat kendi nüfusunun bir arada bulunmasına ve tek çatı altında toplanmasına büyük hassasiyet göstermektedir. 1948’den bu yana yürüttüğü siyasi projeler bunu kanıtlamakta ve Siyonist çıkarlar doğrultusunda Yahudi toplumunu bu bölgede yerleştirip giderek yayılmalarının arzusu içerisindedir. Bu doğrultuda evet İsrail Etiyopyalı Yahudilere -Yahudilikleri yönünde ciddi tartışmalar olsa bile- siyasi yönden emelleri doğrultusunda mecburdur. Bu yüzdendir ki bütün Falaşaların gösterilerine rağmen bu topluluğa baskı uygulasalar bile en son verdikleri karar ile Etiyopyalı Yahudilerin Etiyopya’da yaşayan kalan son kısmını da ülkeye girişlerine izin vermeleri bunu kanıtlıyor. Elbette bunu Falaşalara hissettirmeleri pek mümkün değil.

Dışlanmış iki grup Filistinliler ve Falaşalar…

Falaşalar Filistin’e destek verir mi? Verirse ne olur?

Filistin, Müslüman toplumların kanayan yarası, 1948’den beri türlü zorluklar çeken ve kendi topraklarında azınlık durumuna düşürülmek istenen kocaman ülke. Filistinliler, İsrail ve Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir ayağı, tarihten bu yana iç çatışmalarla güç kaybeden bir toplumun zayıf hale gelmesi ile yani iç meselelerle uğraşırken kardeş kardeşi katlederken, toplumun bu zayıf anından faydalanan İsrail büyük bir genişleme imkânı bulmuş ve binlerce yıllık hayali olan bu topraklarda yayılma arzusunun ilk tohumunu bu toprağa atmıştır. Kendi amaçları doğrultusunda her şey mübahtır ilkesini yerine getirip Filistinlilere zulümler yapmaya ve kendi varlığını kuvvetlendirmeye devam etmiştir.

Falaşalar ve Filistinliler, İsrail’in bu doğrultuda yapmış olduğu dışlamalara en çok maruz kalan toplumlardır. Peki, bu iki mazlum toplum bir araya gelebilir mi? Gelirse İsrail için bir tehdit olur mu? Etiyopyalı insanları düşündüğümüzde, din onlar için çok önemli bir unsurdur. Kendi etnik grubundan biri olsa dahi aynı dinden değilse bir araya gelmeleri çok zor. Birbirlerinin düşüncelerine bile tahammül edemeyen bu iki hatta üç farklı dine mensup olan sınıflar, Etiyopya tarihinde sürekli çatışmalar içerisinde olmuştur. Lakin dışarıdan bir savaş mümkün olduğunda etnik grup ve din belirleyici -ama Müslümanları dışlamışlardır- etken olmaktan çıkmış omuz omuza savaşmayı ve ülkelerini korumayı başarmışladır.

Etiyopyalılık düşüncesine göre Filistin halkının Müslüman olduğu gerçeği ile bu iki mazlum halkın birbirine yaklaşmaları imkan dahilinde görünmemektedir. Bir araya gelme birlik olmaları ihtimali olmuş olsaydı, İsrail için evet bir tehdit olabilirdi. Zira bu kadar rahat hareket edip kendini “vadedilmiş” topraklarda güçlü hale getiremezdi.

Falaşalar ne istiyor? Falaşa İsyanı ve Medyanın Rolü

Falaşaların bu kan davasında ve siyah İsrail Yahudi birliğine mensup kişilere karşı acımasız davranan İsrail polisine ve hükümetin ayrımcı politikasına karşı 2015 yılının Mayıs ayında protestolar yapması, İsrail tarafından beklenmedik bir durum olarak ortaya çıkmıştır. Lakin bu sadece Falaşa kanlarının reddedilmesi meselesi ve şiddet eylemi olarak gözükmemekte bunun altında ciddi sebepler yatmaktadır. Zira Etiyopyalı Yahudi halkı birçok ayrımcılığa maruz kalmış, işsizliğin -% 41 oranında- en çok yaygın olduğu grup olmuş ve beyazların gittiği okullara gidememişler ve gece kulüplerine girememişlerdir. Ev satın alırken veya kiralarken bile Falaşaların kimlikleri, ırkları ve cilt renklerinden dolayı ayrımcılığa ve siyasi bir dışlanmaya maruz kalmışlardır. Örneğin, Falaşa askerler, İsrail ordusu için her ne yaparlarsa yapsınlar kabul görmediklerini çünkü onların ten rengi siyah olduğunu ve kanları “kirli” olduğunu ve bunun kendilerini çok incittiğini basında dile getirmişlerdir.

Toplumdan dışlanan ve Güney Afrika’daki siyah ve melez halkın uğradığı gibi ırkçılığa maruz kalan Falaşalar, bu protestolar ile artık bu tür uygulamalara tahammül edemeyeceklerini, insan gibi yaşamanın onlarında hakkı olduğunu, kendilerinin İsrail’de özgürce yaşamaları gerektiğini yetkililere bildirmişlerdir. Nitekim bazı basın organları, bu gösterilere karşı kayıtsız kalmamış fakat yanlı hareket etmiştir. Falaşa askerin uğramış olduğu saldırıyı askerin kendisinin ordu içerisinde kiminle nasıl ve ne şekilde konuşacağını bilmeyen hassas ve naif birisi olduğunu bu sebeple intihar ettiğini bildirmiştir. Fakat İsrail medyası bu tür vakaların iki yıl içerisinde en az 20 kadar olduğunu ve bunu da ordunun alışılmamış dünyasına bağlamaktaydılar. Zira yetkililer, kendilerinin Falaşalar tarafından yanlış anlaşıldığını, kendilerinin ırkçı bir tutumda olmadıklarını, ülkelerine göç eden Falaşaların okuma yazma bilmediklerini, İsrail’in teknolojisine ayak uyduramadıklarını ama kendilerinin Falaşaların istediği eğitim, barınma imkânlarını arttıracaklarını ifade ederek protestoları yatıştırmayı amaçlamışlardır.

Falaşaların Geleceği

Binlerce Etiyopyalı Yahudi’nin İsrail’e göçünün izin verilmesi ile başlayan olaylar silsilesi, Falaşaların topluma uyum sağlayamaması yani entegre olamaması yüzünden ayrımcılığa, ırkçılığa sebebiyet vermiş ve çok kötü şartlarda yaşamak zorunda kalmalarına zemin hazırlamıştır. Fakat gösterilerle Falaşalar kendilerinin toplumda var olduğunu göstermiş ve insanca yaşamak istediklerini yetkililere protestolar vasıtasıyla bildirmişlerdir. Bütün yıldırmalara karşı da kararlı olarak isteklerinden vazgeçmemişlerdir. İsrail yetkilileri ise, beklenmedik bir durum olarak gördükleri bu olaylar karşısında önlemler alacaklarını duyurmuşladır. Lakin Addis Ababa’da İsrail’de yaşamış olan bir Yahudi taksici ile görüşmem sırasında “kendilerinin asla bir Yahudi olarak kabul edilmediğini ve İsrail’in katı kuralları olduğunu söyledi. Her ne olursa olsun, fakir ve yoksul olan bir ülke dahi olsa yine de insanın kendi ülkesinin olmasının vermiş olduğu güven bambaşka demeyi de ihmal etmedi” sözünü de ekledi. Fakat Falaşalar her ne kadar çok sıkıntılara maruz kalsalar da “vadedilen” topraklarda yaşama ideası/ütopyası onlar için vazgeçilmezdir. İsrail’in ise, protestolardan sonra Falaşaların yaşam koşullarını iyileştime yoluna gitmeleri olağan olarak gözükse de -zira nüfus çok önemli- Yahudi olup olmadığı tarihten beri sorgulanmış bir toplumun ne kadar oranda İsrail’e ait olacağını hissedeceği muammadır. Vatan toprağı ise bu yüzden her şeyden kutsaldır.

KAYNAKÇA

Dursun Ali Aykıt, “ Falaşalar veya Etiyopya Yahudileri”, Milel ve Nihal inanç, kültür ve mitoloji araştırmaları dergisi, cilt 11 sayı 2, Temmuz – Aralık 2014.

Shalva Weil, “Religion, Blood and the Equality of Rights: The Case of Ethiopian Jews in Israel”, International Journal on Minority and Group Rights, Vol. 4, No. 3/4, Special Issueon Ethnicity and Conflict in Europe and Beyond (1996/97), pp. 397-412, Published by: Brill.

Nelly Elias and Adriana Kemp, “The New Second Generation: Non-Jewish Olim, Black Jews and Children of Migrant Workers in Israel”, Israel Studies , Vol. 15, No. 1 (Spring 2010), pp. 73-94 Published by: Indiana University Press

Ahmed Karadawi, “The Smuggling of the Ethiopian Falasha to Israel through Sudan”, African Affairs, Vol. 90, No. 358 (Jan., 1991), pp. 23-49, Published by: Oxford University, Press on behalf of The Royal African Society.

Steven Kaplan, “Can the Ethiopian Change His Skin? The Beta Israel (Ethiopian Jews) and Racial Discourse”, African Affairs, Vol. 98, No. 393 (Oct., 1999), pp. 535-550 Published by: Oxford University Press on behalf of The Royal African Society.

“Israel and Ethiopia”, Journal of Palestine Studies, Vol. 14, No. 4 (Summer, 1985), pp. 194-196, Published by: University of California Press on behalf of the Institute for Palestine Studies.

https://www.haaretz.com/1.5167434

https://www.bbc.com/news/world-middle-east-32813056

https://www.nytimes.com/1996/01/29/world/ethiopian-in-israeli-riot-over-dumping-of-donated-blood.html

https://www.middleeastmonitor.com/20190131-protests-in-tel-aviv-against-killing-of-ethiopia-jew/

https://www.upi.com/Archives/1985/09/04/Falashas-protest-ritual-conversion-requirement/7854494654400/

https://www.jta.org/1950/03/01/archive/ethiopian-official-protests-israel-decision-to-bar-immigration-of-falasha-jews

https://minorityrights.org/minorities/beta-israel/https://www.refworld.org/docid/3ae6ac007c.html

https://www.refworld.org/docid/3f7d4db223.html

https://www.newsweek.com/2016/10/07/why-ethiopian-jews-israel-face-discrimination-racism-police-brutality-502697.html

https://www.aa.com.tr/tr/dunya/etiyopyali-bin-falasa-yahudisine-İsraile-goc-izni/1257499

http://www.salom.com.tr/arsiv/haber-70968-kayip_kabilelerin_torunlari_falasalar.html

http://www.salom.com.tr/arsiv/haber-63726-yahudIlIkte_temel_kavramlar_falasalar.html

Share.

Yazar Hakkında

1986 Eskişehir doğumludur. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih bölümü 1. Sınıf öğrencisiyken gösterdiği başarı ile çift anadal programı kapsamında Türk Dili Edebiyatı bölümünde okumaya hak kazandı. Tarih bölümünden (derece ile) ve Edebiyat bölümünden 2011 yılında mezun oldu. Pamukkale Üniversitesi Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı’nda “19. Yüzyılda Anadolu’da Salgın Hastalıklar ve Hastalıkla Mücadele Yöntemleri” konulu tezini 2014 yılında tamamladı. 2014 yılında Sakarya Üniversitesi’nde Tarih Anabilim Dalı’nda doktora öğrencisi iken Milli Eğitim Bakanlığı Yurtdışı Yüksek Öğretim Genel Müdürlüğü tarafından açılan burs programını kazandı ve yurt içi dil eğitiminin ardından, ilk olarak Ocak 2016’da yurt dışı dil eğitimi için Londra’ya ve daha sonra Eylül 2016’da Afrika Çalışmaları için Etiyopya’ya resmi burslu statüde gönderildi. Addis Ababa Üniversitesi, Afrika Çalışmaları Merkezi’nde Etiyopya-Türkiye arasındaki Diplomatik İlişkiler başlıklı ikinci yüksek lisans tezini 2018 yılında derece ile bitirdi. Fatma Yıldız, Etiyopya Ulusal Arşivleri’nde ve Türkiye Arşivleri’nde araştırmalarda bulunmaktadır. Halihazırda Cape Town Üniversitesi'nde doktora eğitimine devam etmektedir. İyi derecede İngilizce, orta seviyede Amharca bilmektedir. Araştırma alanları; Afrika Boynuzu’ndaki siyasi gelişmeler ve bölgenin sosyo-kültürel yapısı, Türkiye’nin dış güç olarak bölgedeki varlığı, Batılı devletlerin Güney Afrika’daki sömürgecilik faaliyetleri, Doğu ve Güney Afrika’daki salgınlar üzerinedir.

Yorum Yap