Türkiye, Sudan İçin Neden Önemlidir?

0

Bu yazı, Türkiye’nin Sudan için neden önemli olduğunu ilişkilerin tarihsel arka planından edinilen tecrübeler ve günümüz Türk diplomasisi pratikleri ışığında anlamlandırmayı amaçlamaktadır. Türkiye, Sudan için önemlidir. Çünkü Türklerin tarihsel açıdan Sudanla siyasi, ekonomik, sosyo-kültürel ilişkilerinin olması ve günümüzde de bu bağın sürdürülmesi bu savı temel olarak kanıtlar niteliktedir. Bu bağlamda geçmişten günümüze Türkiye-Sudan ilişkileri, kısa, öz ve temel paradigmalar cihetiyle analiz edilecektir.

Türkler göç ettikleri yeri medeniyete gark etmiştir. Dolayısıyla Türkler, yarı esnek devlet anlayışına sahip olmalarından dolayı farklı dil, din, ırk ve kültürle bir arada yaşama mecburiyetini içselleştirmiştir. Tarihsel süreçte bu mecburiyet yaşam tarzı ve siyasete dönüşmüştür. Adriyatik’ten Çin Seddi’ne etki etmediği bir yer kalmayan Türkler, rızâen lillâh âleme nizam verme ülküsünü devlet pratiğinin temeline yerleştirmiştir. İşte bu şuur, Türkleri medeniyetin neşrinde araçsal kılmıştır. Nitekim bu düşünce, İlber Ortaylı’nın Türklerin Altın Çağı kitabında “Türklük, suret-i kat’iyyede coğrafyayla sınırlandırılması mümkün bir kimlik değildir” tanımlamasıyla anlamlanmaktadır.

Nitekim Modern Sudan’ın oluşumunun temeli de Osmanlı Devleti’nin kurmuş olduğu sisteme dayanmaktadır. Osmanlı Devleti siyasi ve ekonomik açıdan bölgede modern tarıma geçişi, bölge insanının iletişim araçları ile tanıştırılması gibi temel organizasyonların oluşumunu sağlamıştır. Bununla birlikte coğrafi manada da yine Osmanlıların kadim Func Sultanlığı’nın topraklarında hâkimiyet tesis ettikten sonra başkenti Hartum’a taşıması ve nihai sınırları oluşturması modern Sudan devletine bıraktığı bir diğer mirastır.

Osmanlı Devleti’nin devamı olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Sudan gibi gönül coğrafyalarıyla uzun yıllar ilgilenememiş olsa da zihin dünyasında derin muhabbet beslemiştir. Dönemsel konjonktürün sunmuş olduğu sınırlılıklar yeni kurulan bu Türk devletini uzun yıllar kısıtlamıştır. Bu kısıtlarını aşan Türk devlet yapısı son 20 yılda, 3000 yıllık devlet geleneğinden edindiği tecrübeler ışığında, günümüz uluslararası konjonktürünü iyi okuyarak batı-doğu dengesini oturtmuş ve günümüzde Sudan gibi gönül coğrafyalarında varlığını sağlam temeller üzerinde inşa etme sürecinin filizleri boy vermektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Sudan özelinde gönül coğrafyalarına yönelik olarak kurumsal bir dış politika stratejisi oluşturmuştur. Bu bağlamda Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA), Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), Yunus Emre Enstitüsü (YEE) ve sivil inisiyatifleri vasıtasıyla “girişimci ve insani dış politika” pratiğiyle bağlantılarını sağlam temeller üzerine inşa ederek ilerlemektedir.

Tarihsel Perspektiften Türkiye-Sudan İlişkileri

Yavuz Sultan Selim’in 1517 yılında Mısır’daki Memlûklere son vermesinin ardından kısa sürede Kuzey Afrika ve Yemen ile bağlantılı olmak üzere Sudan’ı da içine alan Doğu Afrika bölgesi Osmanlı idaresine girmişti. Kızıldeniz’in bir Türk gölü haline getirilmesiyle birlikte geniş bir coğrafyaya hakim olundu. Türklerin Afrika’da en uzak diyarlara ulaştığı Osmanlı hâkimiyeti, 1911-12 yıllarında bölgede meydana gelen İtalya ile savaşın ardından son buldu.

Osmanlı devleti, 15. yüzyıldan itibaren karşılaştığı iç sorunların çözümüne yoğunlaşmasına paralel olarak merkezi yönetime uzak olan eyaletlerde mahalli yönetimleri güçlendirmişti. Bunun temel nedenini uluslararası ticaretin gelişmeye başlamasıyla birlikte sömürgeci devletlerin bölgede etkinliklerini arttırması oluşturmaktadır. Dolaysıyla her geçen gün merkezle, Sudan topraklarının bulunduğu Habeş Eyaleti arasında iletişim kopukluğu artmış; buna paralel olarak yerel otoritelerin yönetimde etkinliği giderek artmıştır. 18. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde ise bölgenin durumu Osmanlı devletinin güç kaybetmesiyle birlikte içinden çıkılmaz bir hal alınmasına neden olmuş; Kızıldeniz kıyısı İngiliz ticaret gemilerinin uğrak yeri haline gelmiştir.

19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı Devleti’nin merkezi otoritesinin zayıflaması ve bölgedeki İngiliz (Mısır merkezli) yayılmacılığının artması dengeleri sarsmıştır. Söz konusu dönemde merkezden atanan valilere geniş yetkiler verme gibi “durumu idare etme” çabasıyla konjonktürel önlemler alan Osmanlı Devleti arzuladığı sonuçlara ulaşamamıştır. Bu bağlamda özellikle 1890’lı yıllarda Osmanlı Devleti’nin Sudan’da boy gösteren Mehdi hareketine yardım etmek için güvenememesi ve yakın coğrafyalarında yaşanan sıkıntılar bu noktada belirli sınırlılıkları olmuştur.

Yaşanılan savaşların ardından Mehdi Hareketi yenilgiye uğramıştır. 19 Ocak 1899 tarihinde Sudan toprakları üzerinde yapılan bir anlaşmayla Osmanlı Devleti sistem dışına itilmiştir. Buna göre Sevâkin şehri Sudan vilayeti ile birleştirilmiş ve İngiliz bayrağı çekilmiştir. Sonuç olarak İngiltere Mısır’a tamamen egemen olmuş ve sistemli bir şekilde siyasi nüfuzunu yerleştirerek Osmanlı Türklerinin varlığını silme çabası içerisine girmiştir. Ancak bütün bu çabalara rağmen bölge halkı Osmanlı döneminde yaşadıkları özgürlükleri bulamadıkları için bir gün kendilerini kurtaracağı umudu içinde olmuşlar ve içlerinde derin sevgilerini beslemişlerdir.

Türkiye-Sudan Ortaklığı

Türkiye ve Sudan devletlerinin son dönemde yakınlaşması yeni bir durum değil, bilakis tarihsel ortaklığın bir ürünüdür. Yukarıda da bahsedildiği gibi Osmanlı Devleti’nin Afrika’da hâkim olduğu topraklar içerisinde yer alan günümüz Sudan devleti coğrafyası siyasi, dini ve kültürel bir takım benzerliklerin varlığından dolayı günümüz ilişkilerini de sağlam temeller üzerine oturtmaktadır.

Sudan topraklarının Osmanlı hâkimiyetinden kopmasından sonraki süreçte gerek Sudan’ın İngiliz sömürge yönetiminde bulunması gerekse ülkede iç karışıklıkların yaşanması iki ülke arası ilişkilerin kurulamamasına ön sebep olmuştur.

İkinci Dünya Savaşı sonrası süreçte uluslararası sistemde yaşanan dönüşümler, Afrika kıtasına da etki etmiştir. Bu bağlamda dekolonizasyon süreci ile birlikte Afrika devletleri sömürgecilerden bağımsızlıklarını kazanmışlardır. 1956 yılında bağımsız bir devlet olarak tarih sahnesine çıkan Sudan Cumhuriyeti devletini ilk tanıyan ülkelerden birisi Türkiye olmuştur. Kadim dostluğun bir nişanesi olarak da her iki ülke karşılıklı olarak başkentlerinde büyükelçilikler açmışlardır. Fakat Türkiye ve Sudan arasında kurulan bu temel düzeydeki angajman iki ülke arasındaki ilişkileri istenilen düzeye getirememiştir. Bunun iki temel nedeni vardır. Birincisi, 400’ün üzerinde etnik ve dini yapının yaşamını sürdürdüğü Sudan devletinin, yaklaşık 56 yıl boyunca İngiliz sömürge yönetimi altında kaldığı döneminde etkisiyle, yıllarca iç savaşlarla mücadele etmesidir. İkincisi ise Türkiye’nin 1980’li yıllara kadar üst yapıda yaşadığı kurumsal kimlik problemleridir. Dolayısıyla söz konusu yıllara kadar iki ülke arasında kayda değer anlamda bir angajman kurulamamıştır. Ancak 1980’li yıllar ile birlikte iki ülke arası ilişkilerde bir hareketlenme; 2000 yılı ve takip eden süreçte ise ivmelenme yaşanmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Sudan devleti ile kurduğu siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerin diğer bölge ülkelerine göre hız kazanmasında tarihsel ortaklığın yanında iki temel faktörden bahsetmek mümkündür. Birincisi, 1998 Afrika Açılım Eylem Planı projeksiyonunda koordine edilen bölge ülkeleriyle ilişkilerde TİKA, YTB ve Yunus Emre Enstitüsü öncülüğündeki diğer devlet mekanizmalarının gerçekleştirdiği kalkınma yardımları faaliyetleridir. İkincisi ise sivil inisiyatiflerin bölgenin kalkınması için üstlendiği rol ile birlikte Türk şirketlerinin gerçekleştirdiği yatırımlar vasıtasıyla Sudan ekonomisine yaptığı katkıdır. Bu iki faktör Türkiye-Sudan ilişkilerinin gelişiminde birbirlerini tamamlayan temel unsurlar olmuştur. Bu bağlamda yürütülen çalışmalar ekonomik angajmanlar bağlamında da meyvesini vermiş; siyasi ve kültürel ilişkilere paralel olarak ticaret hacmini de arttırmıştır.

Türkiye’nin Sahraaltı Afrika ve Sudan ile Gerçekleştirdiği İhracat, İthalat ve Toplam Ticaret Hacmi Oranları

YILLARS.A. İHRACATS.A. İTHALATTOPLAM

TİCARET

HACMİ

SUDAN İHRACATSUDAN İTHALATTOPLAM

TİCARET

HACMİ

19805,227,30734,294,85139,522,1581,652,64119,3671,672,008
1990105,693,406545,465,588651,158,99421,355,8865,966,40227,322,288
1998316,194,559265,160,274581,354,83334,147,01211,801,63045,948,642
20021,266,596,404857,969,7522,124,566,15659,302,19912,404,75871,706,957
20051,086,848,6451,632,270,0132,719,118,658145,232,0007,954,637153,186,637
20102,257,897,5181,725,915,5253,983,813,043227,743,328 5,214,731238,172,790
20153,934,259,1652,093,249,2866,027,508,451424,554,52524,607,113449,161,638
20163,650,929,6752,154,733,1215,805,662,796460,474,47149,635,822510,110,293
20174,148,822,1183,033,852,7267,182,674,844395,156,47386,166,589481,323,062
20184,973,253,4112,454,101,8927,427,355,303360,900,83373,173,074434,073,907

Kaynak: TÜİK

Tablo 1’de 1980-2018 yılları arası Türkiye’nin Sahraaltı Afrika ülkeleri ve Sudan ile gerçekleştirmiş olduğu ihracat, ithalat ve toplam ticaret hacmi oranları gösterilmektedir. Bu bağlamda tablo genel olarak değerlendirildiğinde hem Sahraaltı Afrika ülkeleri hem de Sudan ile gerçekleştirilen ticaret hacminin (küçük istisnalar hariç) her geçen yıl arttığı görülmektedir. Nitekim bu noktada 1998 yılından sonra ticaret hacminin hızla artmasında ortaya konan “Afrika Açılım Eylem Planı” ve takip eden süreçte “kazandır-kazan” temelli kurulan angajmanlar etkili olmuştur.

Sahraaltı Afrika bölgesine ihracatımız 1998 yılında yaklaşık 581 milyon dolar, AK Parti’nin iktidara geldiği yıl olan 2002’de yaklaşık 2 milyar 125 milyon dolar, 2010 (2008 yılında düzenlenen 10. Afrika Birliği zirvesinde Türkiye, Afrika’nın stratejik ortağı olarak kabul edilmiştir) yılında yaklaşık 3 milyar 984 milyon dolar; 2018 yılında ise yaklaşık 7 milyar 427 milyon dolar gibi büyük bir ticaret hacmine ulaşmıştır.

Türkiye ve Sudan devletleri arasında gerçekleşen ticaret hacmi verileri incelendiğinde dikkat çeken ilk şey, oranlar 2016 yılına kadar kademeli olarak yükselirken; 2017 ve 2018 yıllarında düşüşe geçmesi; ithalatın artması ve ihracatın 2015 yılı öncesi seviyelerine gerilemesidir. Bu durum iki temel açıdan analiz edilebilir. Birincisi, ithalatın yükselmesi bağlamında Türkiye’nin Afrika ülkelerinin stratejik ortağı olarak “kazandır-kazan” politikası çerçevesinde ilerlemesi olarak değerlendirilebilir. İkincisi ise ihracatın ve dolayısıyla ticaret hacminin düşmesi bağlamında küresel ekonomik gerginliğin olması; Türkiye’nin yaşadığı 15 Temmuz FETÖ hain darbe girişimi sonrasında başta reel sektörde meydana gelen sipariş iptalleri olmak üzere; döviz kurlarındaki artış, borsada yaşanan düşüş, marka değerinin ve imajının uluslararası arenada bozulması gibi sebeplerden kaynaklandığı düşünülebilir.

Sonuç Yerine: Ampirik Örneklerle Sudan İçin Türkiye’nin Önemi

Tarihsel Arka Plan

Türklerin Afrika’daki varlığının temel dayanağı yerel halkla kurduğu gönülden gelen kardeşlik bağı olmuştur. Dolayısıyla Osmanlı kadim coğrafyalardaki bu potansiyel kitlesini sömürge aracı olarak değil, ortak bir gelecekte birlikte yaşama idealinin bir payesi olarak görmüştür. Bu bağlamda Osmanlı Devleti gittiği yerden menfi bağlamda güç devşirme amacı gütmemiştir. Ancak Sudanlı Musa veya onun gibi binlerce ve hatta yüzlerce/binlerce Afrikalı gönül eri Osmanlı’nın son döneminde girdiği Birinci Dünya Savaşı, Trablusgarp Savaşı ve Balkan Savaşları’nda orduya gönüllü olarak katılmış ve omuz omuza savaşarak bu uğurda ya can vermiş ya da gazilik payesine erişmiştir. Nitekim E. Büyükelçi Prof. Dr. Ahmet Kavas’ın görüş belirttiği “Sudanlı Musa” adlı belgesel programında Türkiye’nin Afrika kıtasına ilgisini şu şekilde ifade etmektedir: “O Zenci Musaların, Kuşçubaşı Eşreflerin, daha nice oradaki büyük Osmanlı önderlerinin, valilerinin, sivil memurlarının tutunmaları, oradaki varlıkları bugün yeniden meyvelerini verecek ve biz bir toplum olarak nasıl ki o kıtayı 4 asır korumuşsak, korunmasına yardımcı olmuşsak, onlarla birlikte bunu yapmışsak gelecek kuşakların da buna ihtiyacı var. Bu ihtiyacı biz hissediyoruz. Onlar görüyorlar ve aramızdaki irtibatların temelinde de yatan yakınlaşma bu diyelim.”

Ekonomik Kalkınma

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bugüne, köklü devlet geleneğinden edindiği tecrübeler ışında, genç, dinamik ve eğitimli nüfusuyla uluslararası gelişmeleri takip ederek ekonomik kalkınmasını sağlamış; teknoloji ve askeri kapasite artırımlarıyla da her geçen gün bir adım öteye varma anlamında politikalarını sürdürmektedir.

Hem Türkiye hem de Sudan’ın potansiyellerini keşfetmeleri ve büyümeye açık bir yapıda olmalarından dolayı karşılıklı ihtiyaçları artmıştır. Bunun sonucunda ise iki devlet arasında siyasi, sosyal ve kültürel ilişkilerin yanı sıra ekonomik ilişkilerde gelişmiştir. Dolayısıyla bu olay ve olgular birbirlerini tamamlar mahiyettedir. Bu bağlamda Türkiye, donör ülke olarak hem kamu hem de sivil inisiyatifler boyutuyla Sudan’a gerçekleştirmiş olduğu tecrübe paylaşımları, bölgesel ve küresel bağlamda ekonomik kazanımlar edinilmesi açısından oldukça önemlidir.

Diplomasi

Türk diplomasisi, Afrika’yı öncelikleri çerçevesinde yakından takip etme gayretinde olmuştur. Türkiye’nin bir imparatorluk halefi olması, 3000 yıllık zengin devlet geleneği, gönül coğrafyalarından birisi olan Sudan özelinde Afrika kıtası ülkeleriyle de ilgilenmesini gerektirmiştir. Bu devlet geleneği ve Osmanlı Afrikası tecrübesinin Türkiye’nin politika geliştirmesinde büyük katkısı olmuş ve olumlu karşılık bulmasının önünü açmıştır. Bu bağlamda Türk dış politikası yapıcıları, Afrika’nın sorunlarını anlayıp; bunları çözüme kavuşturma amacıyla kıtada daha görünür hale gelme fikrini desteklemiştir.

AK Parti hükümetleriyle birlikte hızlanan Türkiye’nin Afrika diplomasisi, çok yönlü ve dostunu dostuna kırdırmama temel çizgisinde, onların idari ve sivil alt yapılarını geliştirerek kalkınmalarını sağlayacak bilgi aktarımı ve kamu diplomasisi faaliyetlerini hayata geçirme çerçevesinde şekillenmiştir. Bu bağlamda Türkiye, Sudan’da gerçekleştirdiği kamu diplomasisi faaliyetleri çerçevesinde ülkenin siyasi, ekonomik, askeri ve kültürel alanlarda kalkınmasına katkı vermiş; vermeye devam edecektir.

Küresel Güçler ve Bölgesel Dinamikler

Sudan’ın da yer aldığı Doğu Afrika bölgesi, yükselen ekonomik trendiyle Sahraaltı ülkelere giriş kapısı olarak görülmesinden dolayı, küresel ve bölgesel güçlerin mücadele alanlarının başında gelmektedir. Doğu Afrika bölgesinde son zamanlarda yaşanan, Etiyopya ve Eritre devlet başkanlarının Güney Sudan’ı ziyareti; Somali, Kenya ve Etiyopya liderlerinin “barış mesajı” içeren buluşması; İsrail ve Etiyopya yakınlaşması gibi olaylar bu bağlamda değerlendirilebilir. Afrika Boynuzu’nda yaşanan bu hareketlilikte ikili temas çizgileri ve bıraktıkları izlerin mühim olacağı kanaatindeyiz. Nitekim bu durum küresel ve bölgesel güçlerin piyonu mu yoksa bölgenin donör ülkeleri mi olacakları ikilemini anlamlandıracaktır.

Türkiye’nin Afrika kıtasında yürüttüğü diplomatik faaliyetleri, bir önceki başlıkta da ifade edildiği gibi, çok yönlü ve dostunu dostuna kırdırmama minvalinde şekillenmiştir. Son günlerde Doğu Afrika’da yaşanan bu gelişmeleri Türk diplomasisi yakından takip etmektedir. Özellikle Türklerin, tarihte 1000 yıldan fazla süre boyunca Sudan özelinde bölge insanıyla birlikte yaşaması, “girişimci ve insani dış politika” temasıyla kurduğu diplomatik ilişkileri, bölgenin kalkınması için kamu ve özel sektör vasıtasıyla gerçekleştirdiği yatırımları sayesinde bölge insanıyla karşılıklı olarak derin bir sevgi bağı olmasının temel göstergesidir. Bu bağlamda Türkiye, Doğu Afrika bölgesi ülkelerinin kendi problemlerini çözebilecek güçte olduklarına inançla küresel ve bölgesel güçlerin herhangi bir istikrarsızlığa yol açacak hareketleri karşısındaki tavrını net olarak ortaya koymayı sürdürecektir.

Not: Bu makale, AA Analiz’de 15.03.2019 tarihinde mülahhas bir surette yayınlanmıştır.

Share.

Yazar Hakkında

Kaan Devecioğlu, 1991 yılında Ankara’da doğdu. 2014 yılında Ankara Turgut Özal Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünden, onur öğrencisi olarak lisans derecesini aldı. 2017 yılında Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler anabilim dalında “Türkiye-Afrika İlişkilerinin Politik Ekonomisi: Sudan Örneği” konulu tez çalışması ile yüksek lisansını, yüksek onur öğrencisi olarak tamamladı. Bununla birlikte 2016 yılında tez araştırma bursuyla Almanya Erfurt Üniversitesi, Devlet Bilimleri fakültesinde politik ekonomi konusunda hem dersler aldı hem de araştırmalarda bulundu. Yüksek Lisans yaptığı süreçte akademik projelerde asistanlık yaptı. Uluslararası hakemli dergilerde kitap incelemeleri ve uluslararası hakemli kongrelerin bildiri kitaplarında tam metin olarak yayınlanmış makaleleri bulunmaktadır. İleri düzeyde İngilizce bilmektedir. İlgi alanları; Türk Dış Politikası, Politik Ekonomi, Sudan özelinde Afrika ve Uluslararası İlişkilerde Yapay Zeka’dır.

Yorum Yap