Afrikalı’nın İmtihanı Gıda

0

Afrika ve Açlık
Afrika ve açlık yan yana görmeye çok alışık olduğumuz iki kelime. Kara talihli kara (!) kıtanın kendimizi bildik bileli uğraştığı, sanırım önümüzdeki on yıllar boyunca da uğraşacağı, fakat kendi tedavi yöntemleri ile baş edemeyeceği aşikâr olan, açlık hastalığı maalesef kendini modern dünya diye adlandıran 21. yüzyılın medeni ülkeleri tarafından da çözülecek gibi durmuyor. Afrika’ya defalarca sağlık yardımları amacıyla giden biz gönüllülerin edindiği izlenimlerden çıkan sonuç, gelişmiş batılı ülkelerin ve kuruluşlarının Afrika’daki açlık ve gıda sorunlarına göstermelik ve günü kurtaran projeler ile yaklaştığı şeklindedir.

Sağlık ve Gıda Sorunu
Şu ana kadar sağlık yardımı için 27 kez gittiğimiz Afrika’da, sağlık sorunları ile gıda sorunlarının iç içe geçtiğini gördük. Yetersiz beslenme nedeniyle Afrikalı çocuklar yılın 160 gününü hasta geçirmektedir. Her 5 saniyede 10 yaşın altında 1 çocuk açlık nedeniyle ölmekte, her yıl açlık nedeniyle ölen çocuk sayısı ise 5 milyonu bulmaktadır. BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) verilerine göre; 2006-2008 yılları arasında dünyada açlık sıkıntısı çeken insanların sayısı 850 milyon iken, bu rakam 2010 yılında 925 milyona yükselmiştir. Bu verilere göre dünyadaki her 7 kişiden birinin açlıkla imtihan olduğu anlaşılmaktadır. 2011 yılında IFPRI (International Food Policy Research Institute) tarafından yayınlanan GHI (=Küresel Açlık İndeksi) verilerine göre; dünyada ciddi şekilde açlıkla karşı karşıya olan ülkelerin büyük çoğunluğu Sahraaltı Afrikası’nda olup, özellikle Burundi, Çad, Eritre ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti 2011 yılı için ciddi derecede alarm veren ülkelerdi.

2016 yılı Küresel Açlık İndeksi’nde ise, ciddi alarm seviyesi olan % 50’nin üzerinde hiçbir ülke yer almazken, alarm seviyesi olan % 35-50 arasındaki ilk 3 ülke “Orta Afrika Cumhuriyeti”, “Çad” ve “Zambia” olmuştur. Özellikle sahada olan bizler için, ciddi alarm seviyesinde açlık olmayan hiçbir Afrika ülkesinin bulunmaması da şaşırtıcıdır.

Afrika’da Açlığın Nedenleri

Dünyada açlık oranları 1995 yılından beri giderek artış göstermektedir. Afrika’daki yoksul insan sayısı ise son 10 yılda 3 kat artmıştır. BM’ye göre bu artışlarda, hükümetlerin tarımı ihmal etmesi, 2008’den beri artan küresel ekonomik kriz ve bunlara bağlı oluşan gıda fiyatlarındaki anormal yükseliş önemli rol oynamaktadır. Ancak ne hikmetse dünyanın farklı coğrafyalarında yer alan bazı ülkelerin, Afrika’da kiraladıkları toprakların bu süreçteki olumsuz etkisine hiç vurgu yapılmamaktadır. Bu bağlamda bir önceki yıla göre, tahıl fiyatları % 100, pirinç fiyatları % 110, mısır fiyatları ise % 63 oranında artış göstermiştir. Ekonomik kriz nedeniyle BM Dünya Gıda Programı’nın 2008’de 6 milyar dolar olan bütçesi ise 2011’de 2.8 milyar dolara inmiştir. Çünkü küresel ekonomik kriz nedeniyle tüm gelişmiş ülkeler finansal kaynaklarını açlık ile savaşmaya değil, krizin nedeni olan spekülatörlere aktarmak üzere finans piyasalarına akıtmayı tercih etmektedirler. Dünyadaki 1 milyara yakın aç insanı değil, hedge fonları ve gözü dönmüş spekülatörleri beslemeyi tercih eden bu eko-politik yapı da her yıl milyonlarca Afrikalı çocuğun açlık nedeniyle hayatını kaybetmesinden büyük ölçüde sorumludur. Yapılan araştırmalar, ABD’de 1 yıl içinde köpek mamalarına harcanan para ile Afrika’daki açlık sorununun büyük ölçüde halledileceği gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.

BM’in Afrika’daki açlıkla ilgili ortaya koyduğu sebeplerin yanında, Afrika coğrafyası ve iklim koşullarının da bu trajedide çok önemli rol oynadığı aşikardır. Kuru iklim ve çorak toprak yapısına sahip Sahraaltı Afrika ülkelerinde sıcaklık gece 23 derecenin altına düşmez iken gündüzleri de 40 derece üzerinde seyretmektedir. ABD Ulusal Bilim Akademisi’nin tespitlerine göre dünya ısı ortalamasının bir derece artması buğday, pirinç ve mısır üretiminin % 10 azalmasını beraberinde getirecektir. Kutuplardaki buz kütlesinin erimesi sebebiyle deniz seviyesi bir metre yükseldiğinde, pirinç yetiştirilen Ganj ve Mekong deltalarının yarısı su altında kalacaktır. Dolayısıyla pirinç üretimi de aynı oranda azalacaktır. Sanayileşmeye bağlı sera gazlarının salınımının tetiklediği küresel ısınmanın dünya eko-sistemini değiştirmesiyle artan sıcaklıklar, beraberinde yağış miktarlarının azalmasına, dolayısıyla da kuraklık ve açlığa sebep olmaktadır. Geçen yıllarda Somali’de yaşanan dram bunun en acı örneğidir.

Yeni Bir Tehlike: Biyo-yakıt

Diğer bir tehlike ise, Afrika başta olmak üzere dünyadaki ekilebilir arazilerin bir kısmının biyo-yakıt üretimi için ayrılmış olmasıdır. Birçok sanayileşmiş ülke Afrikalının açlığına çare olabilecek toprakları, biyo-yakıt üretimi için satın almaktadır. Örneğin Çin, Kongo’da biyo-yakıt üretimi için 2,8 milyon hektar toprak satın almıştır. Trafiğe çıkan her 20 araç 0,4 hektar tarım arazisini yok etmektedir. Afrika’da açlık nedeniyle her gün binlerce çocuk ölürken, bizim son model arabalarımızın depolarını doldurabilmek için Afrikalı’nın toprağına ve dolayısı ile ekmeğine göz dikmemiz ne kadar büyük paradokstur.

Biyo-yakıt, son dönemdeki gıda maddeleri fiyatlarındaki artışın en önemli nedeni olarak gösteriliyor. Biyo-yakıt üretiminden daha fazla gelir elde eden çiftçiler, mısır, kolza, ayçiçek, soya gibi biyo-yakıt üretiminde kullanılan bitkilerin ekimine ağırlık veriyorlar. Piyasaya arzı azalan temel gıda maddelerinin fiyatı, bütün dünyada artıyor. Bu durum zengin ülkelerde aile bütçesinden gıdaya ayrılan payın artması anlamına gelirken, yoksul ülkelerde açlık ve kıtlık tehlikesi anlamına geliyor. Aile bütçesinden gıdaya ayrılan pay yoksulluğun en önemli göstergelerinden birisidir. İşte bu oran ‘üçüncü dünya ülkeleri’ adı verilen ülkelerde % 80’i ile 90 arasında değişiyor. Zaten neredeyse gelirinin tamamını beslenmeye ayıran, karın tokluğuna çalışan insanlar zengin ülkelerin biyo-yakıt iştahı yüzünden aç kalıyor.
Politik Bir Problem: Gıda Güvenliği

Tüm felaketlere rağmen dünyada herkesi doyuracak kadar besinin olması ise madalyonun öbür yüzüdür. FAO’ya göre dünya tarımı bugün 30 yıl öncesine göre kişi başı %17 daha fazla kalori üretmektedir. Bir insanın günlük ihtiyacı 2500 kalori olup, şu anda dünya tarım üretimi ise günlük kişi başı 2720 kaloridir. Bu açıdan bakılırsa dünya tarımcılığının hedefine ulaştığı söylenebilirse de, 2008 yılında açlık sebebiyle 35 ülkede ayaklanmaların çıkması gıda güvenliğinden ne kadar uzak olduğumuzun göstergesidir. Zira gıda güvenliği tarımsal bir problemden çok politik bir problemdir. Dünya tarım üretiminin ve tüketiminin dengeli dağılmamış olması, gıda güvenliğini zedeleyen en büyük etkendir. Dünyada 1 milyara yakın insan açlık ile mücadele ederken, bir o kadar insanın da obesite ile mücadele ediyor olması gerçekten çok düşündürücüdür.

Ülkeler arası savaşlar, iç savaş ve siyasi istikrar yoksunluğu Afrika’nın politik sorunları arasında önemli bir yer tutmakla birlikte, gıda güvenliği açısından da kritik bir önem teşkil etmektedir. Günümüzde gıda güvenliğinin bulunmadığı bölgeler, aynı zamanda çatışmaların hüküm sürdüğü bölgelerdir. Özellikle yoğun iç çatışmaların yaşandığı Sahraaltı Afrika, yetersiz beslenmenin en yaygın olduğu bölge olarak adlandırılmaktadır. Öte yandan yaygınlaşan şiddet olaylarının neden olduğu göçler, gıda kıtlığı riskini arttırmakta ve ölümcül kıtlıklar ortaya çıkmaktadır. Kırsal kesimdeki çatışmalar, toplu göçleri teşvik etmekte; işsizlik, yaygın suç oranı ve çevresel krizlerle birlikte salgın hastalık riski artış göstermektedir. Kronik gıda emniyetsizliği içindeki insanların çoğunluğu, kişi başına düşen gelirin çok düşük olduğu ülkelerde yaşamaktadır. Bu gelir düşüklüğü, az gelişmiş ülkeler kategorisinin belirleyici özelliklerinden biridir. FAO, mevcut veriler ışığında, 36 az gelişmiş ülke halkının yaklaşık % 40’ının her gece aç yatmakta olduğunu tahmin etmektedir.

Çözüm Önerileri

Afrika’da açlık ve gıda emniyetsizliğinin çözümü için dış ve iç çatışmaların sonlandırılması, göçlerin düzenlenmesi, ülkenin yer altı ve yerüstü kaynaklarının verimli değerlendirilmesi, ekonomik gelişme ve büyümenin temeli olan tarım sektörünün gelişimi öncelikli konular arasında yer almaktadır. Afrika’daki hükümetlerin bütçelerinden ziraate ayrılan pay 1990–1991 de % 5 civarındayken, 2001’de % 3,5’e düşmüştür. Temmuz 2003’teki “Maputo Deklarasyonu”nda, Afrika devlet başkanları, beş yıl içerisinde ulusal bütçelerinin % 10’unu ziraat ve kırsal kalkınmaya tahsis etmek konusunda anlaşmışlarsa da, 2011 yılına gelindiğinde bu payın ayrılmadığını çok rahat gözlemlemekteyiz.

Afrikalının gıda çeşitliğini arttırmanın bir yolu da, hayvancılığı geliştirmeye bağlıdır. Özellikle proteinden fakir beslenen Afrikalı için hayvancılığın geliştirilmesi, hem bir geçim kapısı hem de sağlıklı bir yaşam demektir. T.C. Başbakanlık Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) tarafından Sudan’ın el-Cezire Eyaleti’nde açılan Afrika’nın İlk Gen Merkezi bu faaliyetlere en güzel örneklerdendir. Düşük bir maliyetle üstün boğalar kullanarak melezleme çalışmalarının yapılacağı merkezde, hem Sudan’ın yerli hayvan türleri korunacak hem de et ve süt açısından üstün verimli hayvanlar yetiştirilecek. Gıda ve yaşam güvenirliği açısından büyük bir öneme sahip olan proje aynı zamanda tarımın ekonomik getirisini yükseltecek görünmektedir.
Kısa vadede, Afrikalı küçük ölçekli çiftçilere toprak sulama, toprak koruma ve yağış miktarını kesen ve topraktaki nem miktarını yükselten, yağmurlu mevsimlerde kısa sürede yetişen ürün çeşitlerinin saptanması, ekilmesi, biçilmesi ve korunması gibi konularda eğitim vermek çok iyi bir başlangıç olacaktır. Bu konuda TİKA’nın üstlenmiş olduğu Tarım Okulları projesi, farklı Afrika ülkelerinde model çalışma olarak sayıca arttırılmalıdır.

Tüm çocukların sağlıklı, huzurlu, mutlu, her daim güldüğü ve aç olmadığı bir Afrika dileğiyle. Çocuk gülerse, dünya güler…

Kaynaklar

1. http://www.fao.org/news/story/en/item/92495/icode/
2. http://www.ifpri.org/publication/2011-global-hunger-index
3. http://ghi.ifpri.org/
5. Metin Ünder, “İklim Değişikliği ve İnsan Yapımı Açlık”, EKO IQ, Eylül- Ekim 2011, Sayı:11, s. 24-27.
6. Zahra Nuru, “Sahra Altı Afrika’da Sağlık Sorunları Kalkınma Yardımlarının Rolü Zorluklar ve Fırsatlar”, 2. Uluslararası Türk-Afrika Kongresi, 2006, İstanbul
7. Pablo SERVIGNE, “Organik Tarım Gezegenimizi Doyuramaz mı?”, Imagine Demain le Monde, 85. EKO IQ, Eylül-Ekim 2011, S. 11, s. 28-32.
8. http://www.nepad.org/nepad/knowledge/doc/1787/maputo-declaration
9. http://www.tika.gov.tr/haber/afrikanin-ilk-gen-merkezi-sudanda-kuruldu/30

Share.

Yazar Hakkında

Tıp Doktoru, Üroloji Uzmanı, Üsküdar Devlet Hastanesi, İstanbul. 1970 yılında Burdur’da doğdu. 1991 yılında 9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdi. Batman SSK Hastanesi’ndeki mecburi hizmeti (1991-1993) sonrası İstanbul Haydarpaşa Numune Hastanesi Üroloji Kliniği’nde Üroloji uzmanlık eğitimi (1993-1997) aldı. Halen Üsküdar Devlet Hastanesi Üroloji Kliniği’nde çalışmaktadır. Gönüllüler BİSEG Derneği Yönetim Kurulu üyeliği ve Sağlık Komisyonu Başkanlığı, Tüm Afrika’nın Dostları Derneği Başkan Yardımcılığı görevlerini sürdürmekte olan Serhat Onur, Afrika Araştırmacıları Derneği ve Türk Üroloji Derneği üyesi olup, Afrika ve sağlık konularında çeşitli dergilerde yayınlanmış yazıları bulunmaktadır. Gönüllü sağlık yardımları ve eğitimleri kapsamında Sağlık Bakanlığı ve TİKA’nın desteği ile 15 kez Nijer, 2’şer kez Çad ve Uganda, 1’er kez de Mali ve Filistin’de görevde bulunmuştur. Evli ve 2 kız çocuk babasıdır.

Yorum Yap