Afrika kıtasının küresel ortamda ağırlığının, 21. yüzyılda fazlasıyla arttığı değerlendirilmektedir. Dünyanın en büyük ikinci kıtası olan Afrika, 30 milyon km2’lik alanı kapsayan, zengin doğal kaynakları ve insan kapasitesi sayesinde, 21. yüzyılın ikinci yarısından itibaren uluslararası sistem içerisinde daha etkin rol oynaması ve uluslararası arenadaki gelişmeleri çok daha fazla etkilemesi beklenmektedir. Son on yıl içerisinde dünyanın en hızlı büyüyen on ekonomiden altısının Afrika kıtasında yer alması bu yönüyle dikkatler kaçmamaktadır.
Bugün 1 milyarı aşan nüfusu ile dünya nüfusunun % 15’ine ev sahipliği yapmakta olan Afrika’nın, 2030’da 1,6 milyarlık nüfusa ulaşması ve dünya nüfusunun % 19’unu oluşturacağı beklenmektedir. Afrika Kalkınma Bankası tarafından hazırlanan raporda, 2010-2060 yılları arasında kıtada kişi başına düşen gelirin 1,667 dolardan 5,600 dolara ulaşacağı, orta sınıfa mensup vatandaşların oranının % 34’ten % 42’ye yükseleceği belirtilmektedir. Tüm bu veriler ışığında önümüzdeki yıllarda Afrika ekonomisinin daha hızlı bir şekilde gelişmesi kaçınılmaz olacaktır. Afrika kıtasında bu gelişmenin sağlanabilmesi için zamana ve dış ülkelerde yaşanan siyasi krizlerden korunmaya ihtiyacı vardır.
Türkiye ile Afrika arasındaki ilişkinin geçmişine baktığımızda ise Osmanlı döneminde tesis edilen çok daha köklü bir ilişkiden söz etmek gerekiyor. Çünkü bu dönemde Mısır, Libya, Tunus ve Cezayir gibi Osmanlı idaresi altındaki topraklardan dolayı Kuzey Afrika ile yoğun bir ilişkimiz vardı. Sahraaltı Afrika’da ise Sudan, Eritre, Etiyopya, Cibuti, Somali, Nijer ve Çad gibi bazı Afrika ülkeleri kısmi olarak imparatorluk hâkimiyetindeydi. Osmanlılar, Trablusgarp hinterlandı içerisinde yer alan bugün Nijerya, Nijer ve Çad’ın bulunduğu coğrafyada hüküm süren yerel sultanlıklarla da dostluklar kurmuştu. Kânim-Bornu Sultanlığı, Padişah III. Murad döneminde Osmanlı Devleti ile 1575’te savunma anlaşması imzalamış ve bu anlaşmaya göre Padişah, Kânem-Bornu’ya askeri teçhizat göndermişti. Osmanlılar, 1861 yılından itibaren Güney Afrika’da diplomatik temsilcilik bulundurmuştu. Afrika’daki ilk Türk diplomat, 1914 yılında Güney Afrika’ya atanan Mehmed Remzi Bey idi. Afrika’daki son topraklarını 1912 Uşi Antlaşması ile kaybeden Osmanlı Devleti, tam 4 asır boyunca Afrika’yı sömürgecilikten uzak tutan güç olarak bölge halklarının gönlünde apayrı bir yere sahiptir.
Afrika ve Türkiye arasındaki ilişkilerin güçlenmesini sağlayan ve köprü görevi gören yegâne kuruluşların başında THY gelmektedir. Ülkemiz Afrika ülkeleriyle ulaşım imkânlarını geliştirmek, işadamlarının karşılıklı olarak birbirleriyle temaslarını kolaylaştırmak, Türkiye’nin Afrika halklarının dünyaya ulaşımında bir kavşak noktası olmasını temin etmek ve çeşitli halklar arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesini temin etmek amacıyla THY, Afrika’ya uçuşlarının sayısını gün geçtikçe artırmaktadır. THY, hâlihazırda Afrika’da 31 ülkede yaklaşık 50 noktaya seferler düzenlemektedir. Türkiye’nin medar-ı iftiharı konumundaki THY, Afrika’da 52 noktaya uçan Air France firmasından sonra bu kıtaya en fazla sefer yapan ikinci havayolu şirketi haline gelmiştir.
THY seferleri, karşılıklı seyahatler yapılmasını kolaylaştırmış ve halklar arasındaki temasları da arttırmıştır. Bu çerçevede, ülkemize gelen Afrikalı sayısında da büyük artış kaydedilmiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan temin edilen, Türkiye’ye giriş-çıkış yapan yabancıların pasaport bilgileri/uyrukları mesnet alınarak yapılan istatistiki çalışmalara göre 2006 yılında ülkemizi 210 bin Afrikalı (tüm Afrika kıtası) ziyaret etmişken, bu rakam 2015 yılında 885 bine ulaşmıştır. Diğer bir ifadeyle, son 7 yılda Türkiye’ye gelen Afrikalı sayısında yaklaşık 4 kat artış gözlemlenmektedir.
Katıldığı uluslararası bir toplantıda, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Afrika’ya nasıl baktığımızı şu sözlerle özetlemişti: “Biz Afrika ile sömürgeci bir mantıkla tek taraflı olarak değil, karşılıklı fayda ve saygı temelinde, her iki tarafın da kazanacağı kalıcı bir iş birliği tesis etmek istiyoruz.”
THY’nin Afrika’da hızla büyümesinde Ulaştırma Eski Bakanı, Başbakan Sayın Binali Yıldırım’ın desteğiyle Sivil Havacılık Eski Genel Müdürü ve yeni THY Genel müdürü Bilal Ekşi’nin yaptığı havacılık anlaşmaları da etkili oldu. Geçtiğimiz haziran ayında “Afrika Açılım Programı” çerçevesinde gerçekleştirilen Afrika Sivil Havacılık Konferansı’nda, 13 ülkeyle havacılık anlaşması imzalandı. Ayrıca yeni uçuş noktalarını ve sefer artışlarını içerecek şekilde mevcut anlaşmaları revize eden 23 anlaşmaya daha imza atıldı. Böylece Türkiye’nin Afrika’da ikili havacılık anlaşması yaptığı ülke sayısı 45’e ulaşmıştır.
THY Eski Genel Müdürü Temel Kotil, THY’nin Afrika stratejisini şu sözlerle anlatmıştır: “Somali’ye sefer başlattığımız zaman herkes sosyal sorumluluk amacıyla uçtuğumuzu düşündü. Evet, sosyal yanı ağır bassa da Somali uçuşlarından para kazanıyoruz. Şu anda Somali uçaklarında yer yok. Haftada 2 olan sefer sayımızı 3’e çıkaracağız, yakında da her gün uçmayı planlıyoruz. Yani en az yolcu alması beklenen ülkeye uçak yetiştiremez durumdayız. Hedefimiz Afrika kıtasını tamamıyla kapsamak. Moritanya seferleri de başladı. Moritanya insanı da çok güzel, çok yumuşak fıtratlı, onları da Cibuti’den sonra Türkiye’ye bağladık. 100 yıl sonra dünyada en önemli bölgenin Afrika olacağı söyleniyor, çünkü diğer yerlerdeki kaynaklar tükenmeye başladı. Toprak bile sulana sulana, tuzlu suya maruz kaldığı için çoraklaşmaya başladı. Afrika ise henüz bâkir. Maden yataklarına çok fazla el değmedi. Bu yüzden Afrika’da büyümemiz önemli.”
Şu anda Afrika’ya yüzde 70 doluluk oranıyla uçan THY, 2016’da Türkiye Afrika arasındaki uçuşlarda 2.5 milyon yolcu tarafından tercih edildi. 2017 ve sonrasındaki yıllarda yeni açılacak hatlar ile birlikte bu rakam çok daha fazla artacaktır. THY 2023 yılında Afrika’da en çok frekansa ve en çok koltuk sayısına sahip firma olacaktır. Bu hatlarda yolcu taşımacılığı kadar hava kargo taşıması da büyük önem taşımaktadır. THY’nin uçtuğu her yeni hat Afrika’nın ticari anlamda da dünyaya bağlanması demektir.